Giriş
Gazze Şeridi, son bir yıldır uluslararası toplumun en yakından takip ettiği kriz alanlarından biri hâline gelmiştir. 2023 Ekim’inde patlak veren çatışmaların ardından İsrail’in Gazze’ye yönelik yoğun askeri operasyonları, bölgenin demografik, ekonomik ve insani yapısını büyük ölçüde tahrip etmiştir. Bu süreçte, hem ABD, hem de Avrupa Birliği tarafından farklı barış planları ve yeniden yapılanma projeleri gündeme getirilmiş, özellikle 2024 ortasından itibaren “Gazze’nin Geleceği Planı” olarak anılan kapsamlı bir uygulama çerçevesi tartışılmaya başlanmıştır.
Söz konusu plan, yalnızca askeri bir ateşkesin değil, aynı zamanda bölgenin yeniden inşası, Filistin yönetiminin güçlendirilmesi ve bölgesel aktörlerin dâhil edildiği bir güvenlik düzeninin oluşturulmasını hedeflemektedir. Ancak planın uygulanması süreci, hem sahadaki güvenlik sorunları hem de taraflar arasındaki derin güvensizlik nedeniyle karmaşık bir seyir izlemektedir.
Gazze Planı’nın Temel Unsurları
Gazze Planı, üç temel sütun üzerine kurulmuştur: (1) güvenlik, (2) yönetim ve (3) yeniden inşa.
1. Güvenlik boyutu, İsrail’in aşamalı olarak askerî operasyonlarını sonlandırmasını, Hamas’ın silahsızlandırılmasını ve uluslararası bir barış gücünün bölgeye konuşlandırılmasını öngörmektedir. Bu güçte, Mısır, Ürdün ve bazı Arap ülkelerinin yanı sıra NATO üyesi devletlerin de sembolik katkı yapması planlanmaktadır.
2. Yönetim boyutu, Gazze’nin yeniden Filistin Yönetimi’nin kontrolüne geçmesini ve Batı Şeria ile siyasi bütünlüğün sağlanmasını amaçlamaktadır. ABD, bu noktada Ramallah merkezli yönetimin kurumsal kapasitesinin artırılmasına yönelik bir reform paketini desteklemektedir.
3. Yeniden inşa süreci ise, Körfez ülkeleri (özellikle Katar ve Suudi Arabistan) tarafından finanse edilen bir “Gazze Kalkınma Fonu” üzerinden yürütülmektedir. 2025 Eylül ayı itibarıyla Birleşmiş Milletler, yaklaşık 15 milyar dolarlık bir yeniden yapılandırma bütçesinin onaylandığını açıklamıştır.
Bölgesel Aktörlerin Tutumu
Planın uygulanma aşamasında en belirleyici unsurlardan biri bölgesel aktörlerin pozisyonlarıdır.
- Mısır, Refah sınır kapısının kontrolü ve insani yardımların geçişi açısından kilit aktör konumundadır. Kahire yönetimi, Gazze’nin yeniden inşasına destek verirken, Hamas’ın siyasi olarak zayıflatılmasını da stratejik bir kazanım olarak görmektedir.
- Katar ise, Hamas ile kurduğu uzun süreli ilişkiler nedeniyle arabuluculuk rolünü sürdürmekte ve aynı zamanda finansal destek sağlamaktadır.
- Türkiye, hem insani yardım, hem de diplomatik arabuluculuk alanlarında aktif bir politika izlemekte, iki devletli çözümün temel ilke olarak kabul edilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2025 Eylül’ündeki BM Genel Kurulu konuşmasında dile getirdiği üzere, “Gazze’nin yeniden inşası, Filistin devletinin tanınması süreciyle eşzamanlı ilerlemelidir.”
- İsrail ise, planı temkinli biçimde desteklemekte, özellikle güvenlik düzenlemelerinin uygulanmadan Filistin Yönetimi’nin Gazze’ye dönmesine karşı çıkmaktadır. Netanyahu hükümeti içindeki aşırı sağ partiler, Gazze’de kalıcı bir İsrail askeri varlığının sürmesi gerektiğini savunmaktadır.
Uluslararası Toplumun Yaklaşımı
ABD yönetimi, planın koordinatörlüğünü üstlenmiştir. 2025 yazında Başkan Trump’ın Ortadoğu turu sırasında açıklanan yeni strateji, “güvenlik garantisi karşılığında ekonomik kalkınma” modeline dayanmaktadır. Avrupa Birliği de planı desteklerken, özellikle insani yardım ve altyapı yatırımları konularında teknik uzmanlık sağlamaktadır.
Birleşmiş Milletler (BM), 2025 Ağustos’unda Gazze’de geçici bir “Uluslararası İdari Misyon” kurulmasını onaylamış, bu yapı güvenlik, sağlık, eğitim ve temel hizmetlerin koordinasyonunda görev üstlenmiştir. Ancak sahadaki istikrarsızlık nedeniyle BM personeline yönelik saldırılar sürmekte, bu da planın uygulanmasını yavaşlatmaktadır.
Zorluklar ve Eleştiriler
Gazze Planı’nın uygulanmasında karşılaşılan başlıca engeller şunlardır:
- Siyasi meşruiyet sorunu: Hamas hâlen Gazze’deki en örgütlü siyasi yapı olarak varlığını sürdürmekte, Filistin Yönetimi’nin bölgeye dönüşüne toplumsal bir direnç göstermektedir.
- Güvenlik riski: İsrail Ordusu’nun zaman zaman düzenlediği “nokta operasyonları”, ateşkesin kırılganlığını arttırmakta ve barış sürecine zarar vermektedir.
- Ekonomik darboğaz: Uluslararası fonların büyük bölümü taahhüt aşamasında kalmış, sahadaki projelerin yalnızca % 30’u fiilen başlamıştır.
- Toplumsal travma: BM raporlarına göre, 2025 itibarıyla Gazze nüfusunun % 70’i yerinden edilmiş durumdadır; bu da yeniden yerleşim politikalarını ciddi şekilde zorlaştırmaktadır.
Gazze Planı’nın Geleceği: Filistin ve Ortadoğu’da Kalıcı Barış Mümkün mü?
Gazze Planı’nın başarısı, yalnızca teknik uygulama kabiliyetine değil, aynı zamanda bölgesel bir siyasi iradenin oluşmasına bağlıdır. ABD’nin öncülük ettiği süreç, Arap Birliği ve Avrupa aktörleri tarafından desteklense de, kalıcı barışın tesisi için İsrail-Filistin müzakerelerinin yeniden başlaması şarttır.
Bu bağlamda, 2025 Ekim ayında Riyad’da düzenlenmesi planlanan “Ortadoğu Barış Konferansı”, sürecin geleceği açısından kritik önemdedir. Konferansta iki devletli çözümün yeniden teyit edilmesi, Filistin Devleti’nin BM üyeliği konusunun resmen gündeme alınması beklenmektedir.
Sonuç
Sonuç olarak, ABD Başkanı Donald Trump ve ekibi öncülüğünde hazırlanan Gazze Planı, savaşın yıkımını telafi etmek ve bölgeyi istikrara kavuşturmak açısından tarihî bir fırsat sunmaktadır. Ancak planın uygulanması, yalnızca altyapı inşası veya mali yardımlarla değil, aynı zamanda siyasi uzlaşma, güvenlik garantileri ve toplumsal iyileşme süreçlerinin birlikte yürütülmesiyle mümkündür.
Bu çerçevede, Türkiye gibi bölgesel diplomasi kapasitesine sahip aktörlerin katkısı, planın hem sahada, hem de uluslararası düzeyde sürdürülebilirliğini arttıracaktır. Gazze’nin geleceği, küresel aktörlerin kısa vadeli çıkar hesaplarını aşarak uzun vadeli bir barış vizyonu geliştirebilmelerine bağlıdır.
Oğuzhan MANİOĞLU
























































