Bilindiği gibi, 30 Eylül tarihinde Rusya’nın Suriye’de IŞİD ve diğer terörist ve radikal gruplara karşı hükümet güçleri ve İran ile ortak askeri operasyonlara başlaması, Suriye çatışmasında yeni bir aşamaya geçişin yaşandığını göstermektedir. Bu zamana kadar, bölge, ABD ve müttefiklerinin üstün kontrolü altında idi. Şimdi ise, onlar kendi askeri uçaklarının Rusya jetleri ile yüz yüze gelmemesi için dikkatli davranıyorlar.
Washington’un açıklamalarına bakıldığında; öyle görünüyordu ki, ABD IŞİD’le henüz on yıllar boyunca mücadele etmek fikrindedir. Öyle ki, Obama, bunu “nesillerin mücadelesi” adlandırmıştı (bkz: Barack Obama says fight against Isis will be ‘generational struggle’ / “The Guardian”, 6 Temmuz 2015). CIA eski direktörü Leon Panetta ise, ABD toplumunu “30 yıllık savaş”a hazır olmaya çağırmıştı (bkz: Panetta: ’30-year war’ and a leadership test for Obama / “USA Today”, 6 Ekim 2014). IŞİD’in etkinliğinin Suriye ve Irak’a toplam bir yıl boyunca vurduğu zararın boyutları tasavvur edildiğinde, bu durumun yıllarca devam etmesinin bölge için akıl almaz felaketlere sebep olacağı şüphesizdir. Savaşın ve çatışmanın uzaması ise, Batı’nın bölgede uzun vadeli amaçlarına ulaşmak için “yönetilen kaos” taktiğini hayata geçirmesine elverişli zemin oluşturacaktır.
Üstelik, bu süreçte IŞİD’in şahsında terörizmin Afrika’nın içlerine, Avrupa’ya ve Asya’nın hassas bölgelerine nüfuz etmesinin olasılığı da yeteri kadar gerçek tehlikedir. Hatırlatalım ki, Ortadoğu’da terörün kol kanat açması işte Afganistan’da sağlamlaştırılmış El-Kaide’nin faaliyet alanını genişletmesi ile mümkün oldu. Bu durumda, 2000’den fazla vatandaşı IŞİD’e ve bölgedeki diğer terörist gruplara katılan Rusya devleti, terör dalgasının kendi sınırlarına da gelmesini beklemeden, sorunu yerinde çözmek yolunu seçti. Rus uçaklarının bombalamaları sonucunda, her gün terörist grupların onlarca üssünün, biriminin ve çok sayıda canlı gücünün yok edilmesi, İran askerlerinin eşlik ettiği Suriye Ordusu’nun ise teröristlerin kontrolündeki kentlere doğru ilerlemesi haberleri yayılmaktadır. Operasyonların devamının da başlangıcı gibi başarılı olması halinde, açık bir uluslararası destek olmazsa, IŞİD’in direncini uzun yıllar boyu sürdüreceği fikri inandırıcı görünmüyor.
ABD kamuoyunda yeterince gürültü doğuran husus ise, Rusya’nın Suriye’de askeri operasyonlara başlaması ve Hazar’daki donanmasına ait uzak hedefli füze sistemlerinden 26 kanatlı roketin IŞİD’in tesislerine yönlendirerek sürprizinin ABD yetkililerini ve istihbaratını tekrar şaşkın duruma sokmasıdır. Kongre üyeleri, Rus askerlerinin ani saldırıyla bir günün içerisinde Kırım yarımadasını tutmasını da benzer bir olay olarak örnek vererek, istihbarat birimlerini işlerini düzgün yürütmemekle suçluyorlar. ABD’nin Rusya’daki eski Büyükelçisi Michael McFaul ise, bu tür suçlamalara karşı bir görüş belirterek, Putin’in beklenmedik adımlar atmayı hoşladığını söyledi. Ona göre, ABD istihbaratı bu adımları iki gün önceden haber alsaydı bile, bu hiçbir şeyi değiştirmeyecekti ve Putin’in Suriye’deki askeri operasyonlarının engellenmesi mümkün olmayacaktı. Elçiye göre; bu tür durumların ortaya çıkması, Amerikan istihbaratının çalışma yöntemleri ile ilgili bazı sorular oluşturur ve bu durumda belli sonuçların çıkarılacağı da istisna değildir (bkz: РФ выстраивает альянс с Асадом в пику Америке / “Независимая газета”, 9 Ekim 2015).
Malumdur ki, Hazar’dan füze saldırılarının yapılması, İran ve Irak’ın onayı üzerine gerçekleşti. Bu olaydan sonra, Washington, Bağdat’tan hava alanını Rusya askeri faaliyetleri için kapatmasını talep etti. Bağdat’ın Washington’un taleplerini bundan sonra ne derecede takip edeceği belli olmasa da, Irak’ın ABD’nin etki alanından çıkmak niyeti son dönemde kendisini göstermektedir.
Analistler ise, Rusya’nın askeri operasyonlarının bölgedeki jeopolitik duruma ve kuvvetler dengesine göstereceği etkiyle ilgili varsayımlar ve tahminler ortaya koyuyorlar. Bu ortamda, ABD’nin nasıl davranması gerektiğine dair Batılı uzmanlar arasında ciddi fikir ayrılıkları mevcuttur. Bazıları öyle düşünüyor ki; ABD, herhangi bir şekilde sert adımlar atmak konusunda acele etmemelidir, çünkü Rusya kendi kendisini zor duruma düşürecek ve Suriye’de çatışma batağına düşecektir. Onlar, ABD’nin çeşitli bölgedelerdeki savaşlara katılımına dayanarak bildirirler ki; dış politikada aşırı müdahalecilik, hattı sınırlı müdahale politikası ile karşılaştırıldığında, ABD’nin dünyadaki yerine daha çok darbe vurmuştur. Tarihi tecrübeler göstermektedir ki, dış politikadaki savaşlar dönemi ABD kamuoyunda çatışmalara müdahale politikasından sakınmak şeklinde bir ruh hali doğurur. ABD’de 2016 yılı başkanlık seçimlerine hazırlık kampanyasının başlangıç dönemi göstermektedir ki, seçimler sırasında toplumda böyle bir ruh hali üstün olabilir (bkz: Joseph S. Nye. Which Way for US Foreign Policy? / “Project Syndicate”, 12 Ekim 2015).
Bazılarına göre ise, aksine, dış politikada pasifliğe izin vermek olmaz. Ileri sürülen tekliflerden biri odur ki; Suriye’de muhaliflerin kontrolündeki bölgelerde -T.C. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tampon bölge ve uçuşun yasaklandığı bölgelerin oluşturulması fikrine benzer biçimde- bölgeler yaratılsın ve bu alanlara Suriyeli mülteciler yerleştirilsin. Ayrıca, Washington’un göstermesi gerekiyor ki; Rusya, ABD’nin desteklediği grupları ve güvenlik bölgelerini hedef aldığı takdirde, Birleşik Devletler kendi hava savaşında Esat’ın güçlerine de saldıracaktır. Tüm bunların ise, NATO’nun bölgedeki, özellikle de Türkiye-Suriye sınırı boyunca konumlarının güçlendirilmesi arka planında olması gerekiyor (bkz: Putin`s Syria Play Demands a US Response / “Bloomberg”, 18 Ekim 2015).
Çeşitli kaynaklardan öyle görünüyor ki, sık sık seslendirilen güvenlik bölgelerinin kurulması fikri, aslında, Suriye topraklarının birkaç parçaya bölünmesi ihtimalini dışlamaz. Aynı zamanda, analistler onu da itiraf ediyorlar ki; Suriye’de hükümetin durgunluğu, muhtemelen soykırımına, daha birkaç milyon insanın evlerinden göç etmesine ve IŞİD’in Şam’da “hilafet” yaratmasına neden olabilir (bkz: Richard N. Haass, Testing Putin in Syria / “Project Syndicate”, 15 Ekim 2015).
Rusya’nın çıkarları açısından yaklaşıldığında; Suriye’deki askeri operasyonlar, IŞİD’in Rusya’ya girmesini güçleştirmekle beraber, bu ülke için yeni silahların test edilmesi, askerleri savaş tecrübesinin arttırılması, nüfusunun dikkatinin ulusal sosyo-ekonomik sorunlardan saptırılması, uluslararası alanda kendisinin küresel ölçekte lider ülke olduğunu kanıtlaması ve Ortadoğu’daki müttefiklerinden olan Esat yönetiminin korunması açısından da önemlidir.
Suriye’deki askeri operasyonların etkisinin ölçeği ise, öncelikle, Rusya’nın bölgedeki askeri faaliyetinin ne kadar süre devam edeceği ile ilişkilidir. Moskova’nın beyanatları, Rusya’nın askeri operasyonları uzun süre devam ettirme ve çatışmada daha fazla yer alma niyetinde olmadığını söylemeye esas verir. Şu anda büyük şehirlerden olan, aynı zamanda önemli bir stratejik öneme sahip Halep şehrinin teröristlerden geri alınması için, Rusya’nın başını çektiği koalisyon havadan ve karadan saldırılar yapıyor. Savaşlarda IŞİD’in kayıplar verdiği haberleri yayılıyor. Batı ile Rusya arasında bilgi savaşının bir süredir çok ileri gittiğini düşünürsek, Halep’e saldırıların teröristlerden daha çok sivil halka zarar vermesi, yakında Avrupa’nın daha büyük göçmen akınına maruz kalacağı ve IŞİD’in bölgedeki konumlarını güçlendireceği ile ilgili yayılan bilgilerin yayımının hangi amaca hizmet ettiği anlaşılır.
Savaşların kaynar zamanında, ABD ve Rusya arasında iki ülke pilotlarının Suriye topraklarında herhangi bir karşılaşmadan çekinmeyi öngören anlaşma memorandumunun imzalanması, bölgede ABD-Rusya arasında doğrudan bir askeri çatışmasının oluşma ihtimalini azaltır. Bununla birlikte, istisna değil ki, ABD’nin silah ve mühimmatla desteklediği gruplaşmaların aracılığı ile dolaylı olarak meydana gelen bu çatışma, Suriye ve bölge için herhangi bir zamanda beklenmedik sonuçlara yol açabilir.