Dünya tarihinde kadim öneme sahip olan Türkiye-Rusya ilişkileri, deyim yerindeyse akşamdan sabaha değişen gündemiyle şüphesiz en çok uluslararası ilişkiler yazarlarını ve yorumcularını etkilemektedir. Kesin bir neticeye vararak “2+2=4” demenin mümkün olmadığı devletler arası münasebetlerde, esas olan, ulusal çıkarların buluştuğu azami noktalarda işbirliğine gitmek, menfaatlerin çatıştığı yerlerde ise denge politikasını uygulayabilmektir. Türkiye, coğrafyası bağlamında denge politikasını en verimli şekilde yürütmek ve bunu rakip işbirliği platformu üzerinde kabullenmesi germektedir.
2. Dünya Savaşı sonrası kurulan düzen çatırdıyor.
Soğuk Savaş süresince NATO şemsiyesi altında Türkiye, mevcut komünizm tehlikesinden korunmuş, fakat dönem dönem ABD ile dış politika da yol ayrımına geldiğinde Sovyet kartını kullanmayı da ihmal etmemiştir. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, bilhassa Putin’in Rusya devlet başkanı olması, Türk-Rus ilişkilerinde yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur.
Rusya, Avrupa ve Asya arasında doğal kaynaklar ve kontrol edilebilir alanlar bakımından küresel meselelere dahil olma ve bunları çözmede önemli bir ülke konumundadır. Dünya artık ekonomik ve siyasi dengelerin süratle değiştiği ve bu hızlı değişimin büyük belirsizliklere yol açtığı bir döneme giriyor. Bu bağlamda, güç dengelerinin hızla değişmesi ve uluslararası kurumların artan gerilimlere yanıt veremez hale gelmesi, 2. Dünya Savaşı sonrası kurulan dünya sisteminin çatırdamasına neden oluyor.
Türkiye’nin bölgesel güç olma sorumluluğu
Avrasyacılık ve Atlantikçilik kavramlarının büyük yarış içinde olduğu bu zaman zarfında, dünya, artık yeni bir yönetim modelinin sunumu ihtiyacındadır. Yeni siyasi ittifaklar ve ekonomik bağların zorunlu olacağı yakın gelecekte, Türkiye-Rusya ilişkilerinin gelişimi ve buna ABD’nin tepkisi büyük önem taşıyacaktır. Türkiye, siyasi tarihinde yaşadığı askeri darbe ve darbe girişimlerine rağmen bölgesel güç olma yolundan hiçbir zaman vazgeçmemiş, aksine tüm olumsuz iç ve dış müdahalelere rağmen bu sorumluluğun bilincinde hareket etmiştir.
ABD, PKK’yı yok edip üyelerini yeni “meşru” bir örgüt altında toplayabilir.
Uçak krizinin ardından toparlanmaya çalışılan Türk-Rus ilişkilerinde kuşkusuz en hassas konu, Suriye’nin kuzeyinde tesisinde uğraşılan terör koridorunun mimarı PYD’nin meşru bir örgüt olarak görülmesidir. Moskova’da halen faaliyetlerine devam eden PYD bürosunun kapatılmaması ve Türkiye’nin Astana görüşmelerinde PYD’nin muhatap alınmaması gerektiği konusunun altını defalarca çizmesine rağmen, Moskova’nın PKK’nın organik kolu olan PYD’ye desteği halen devam ediyor. Diğer taraftan, ABD, hem PYD, hem de PKK örgütü mensupları ile yeni Suriye haritasında üzerinde çalışmaya devam ediyor. Bu noktadan sonra en kuvvetli olasılıklardan biri, ABD’nin PKK’yı lağvedip, örgüt üyelerini ya kendi ekibine ya da bir başka “meşru” gösterecekleri örgüt adı altında toplamak olacaktır.
Türkiye bu denklemde konumu ne olacak?
Bu demek oluyor ki, ne ABD, ne de Rusya birbirlerine karşı PYD kartını kaybetmek istemiyor. Orta Doğu coğrafyasında kartlar yeniden dağıtılırken, büyük güçler vekalet mücadelesini yürütmeye devam edecek. En önemli nokta ise, bu çekişmede Türkiye’nin konumu, diplomatik ve askeri hamleleri olacak.
Sınır ötesi milli istihbarat büyük önem arz ediyor.
Türkiye, Fırat Kalkanı operasyonunu tamamlamasının ardından bunun devamını getirecek strateji ve askeri güce sahip. Yalnız Türkiye’nin sınır ötesi terörle mücadele stratejisinde Rusya ve ABD ile örtüşmeyen meselelerin başında “kostüm” değiştiren terör örgütü mensupları geliyor. Suriye ve Irak ile birlikte yaklaşık 1100 km’lik sınır hattında bir Kürt devletinin kurulması, Türkiye’nin ulusal güvenliğine tehdittir. Bunu bilen büyük aktörler, PYD kartını Türkiye’ye karşı kullanmaya devam edecektir. Bu süreçte en aciliyetle uygulanması gereken stratejilerden birisi de, sınır ötesi istihbarat ağının mümkün olduğunca milli olması ve yabancı istihbarat kuruluşlarının bilgilerine mutlak itimat gösterilmemesidir.
Suriye’de yeni döneme geçiş Esad ile birlikte olacak.
Son olarak, Türkiye ile Rusya arasında Suriye’de dört adet güvenli bölgenin oluşturulması üzerinde anlaşmaya varılması ülkenin geleceği bakımından önem taşıyor. Elbette bu noktada en önemli husus, Suriye’nin bütünlüğünü sağlamada nasıl bir yol takip edileceğidir. “Düşmanımın düşmanı dostumdur” kaidesinden hareket ederek büyük aktörlerin terör gruplarına kendi vekaletlerini vermesi, bu coğrafyanın altını daha fazla dinamitlemekten başka işe yaramayacaktır. Fakat şu bir gerçek, Suriye’de Rusya’nın kesin tavrı ile Esad’lı geçişin hazırlıkları son aşamaya doğru geliyor. Şimdiki mesele kimin hangi bölgeyi kontrol edeceğidir.
Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşma sürecince olduğu dönemde S-400 savunma sistemlerini Rusya’dan alacak olması, NATO nezdinde ve bilhassa ABD için sorun teşkil edecek. Fakat Türkiye’nin jeostratejik önemi ve konumu kendisini çok yönlü aktif dış politikaya yöneltirken, uygulamasını birbirine karşı değil, tamamlayıcı nitelikte diplomasi yürütmesi gerektiği her zaman hatırlanmalıdır.
Furkan KAYA