ERDOĞAN-TRUMP GÖRÜŞMESİ: MERAK EDİLEN SORULARA CEVAP BULUNAMADI

upa-admin 20 Haziran 2017 1.918 Okunma 0
ERDOĞAN-TRUMP GÖRÜŞMESİ: MERAK EDİLEN SORULARA CEVAP BULUNAMADI

Amerika’nın yeni yönetiminin tamamen farklı bir siyaset yürüteceği önceden tahmin ediliyordu. Başkan Donald Trump’ın bazı devletlerin Başkanları ile konuşmaları, belirli uluslararası meselelerle ilgili verdiği beyanatlar ve ülke genelinde atmak istediği adımlar, bu tür tahminlerin esaslı olduğunu ortaya koyuyordu. Bu süreçlerin fonunda, ABD Devlet Başkanı’nın Rusya Dışişleri Bakanı’ndan sonra Türkiye Cumhurbaşkanı ile yapacağı müzakerelerin içeriği büyük ilgi doğuruyordu. Washington’a Çin’den giden Recep Tayyip Erdoğan, Donald Trump’la görüşmesinden pek mutlu ayrılmasa da, ortada büyük bir olumsuzluk da yoktur. Taraflar, birbirlerine karşı açık ve somut olarak konuşmuşlardır. Türkiye Cumhurbaşkanı, Trump’ın yeterince somut görüşler bildiren ve görüşlerini korkmadan açıkça söyleyen bir siyasetçi olmasını ayrıca kaydetti. Ancak ilkesel tutum gösterisine gelince, uzmanlar şöyle bir hususa dikkat çektiler ki, tercüman, Erdoğan’ın “terör örgütü YPG” kelimesini sadece “YPG” olarak İngilizceye çevirmiş. Bu demektir ki, Washington’la Ankara arasında Suriye’deki gruplarla ilgili görüş ayrılığı halen durmaktadır. Küresel jeopolitik meselelerde de tarafların görüşlerinde farklılıklar vardır. İlk olarak Ortadoğu ile ilgili aralarındaki çelişkilerin keskinleşmesi gözlenilendir. Tüm bu gibi hususlar, iki Başkan’ın yaptığı görüşmelerin analizini önemli kılıyor.

Washington müzakeresi: Ortaklıkta Yeni Karanlık Çalarlar

Türkiye Cumhurbaşkanı’nın Amerika’ya resmi ziyareti öncesi uzmanlar çeşitli tahminler veriyorlardı. Onlar, iki müttefik ülke arasındaki ilişkilerin iyiye doğru hızla değişebileceğinden bahsediyorlardı. Bu kanaate Donald Trump’la Recep Tayyip Erdoğan’ın telefonla 3 kez konuşması ve ABD Başkanı’nın, Türk meslektaşı hakkında hoş sözler ifade etmesi üzerine gelindi. Ancak gerçek siyaset sahnesinde yaşananlar, bir o kadar dikkatli davranmanın daha doğru olmasını dikte ediyordu.

Nihayet, Recep Tayyip Erdoğan ile Donald Trump Mayıs ayının 17’sinde Washington’da görüştüler. İkili, görüşmeden sonra heyetleriyle bir araya geldiler. Toplam görüşme süresi 2 saat 45 dakika sürdü. Başkanlar, yaptıkları brifingde görüşmelerin içeriği konusunda fikirlerini beyan ettiler. Uzmanlar bununla ilgili analizler yapıyorlar. Yayılan bilgiler temelinde bir takım sonuçlara varmak mümkündür (bkz.: ‘YPG’den saldırı olursa hiç kimseye sormadan angajman uygularız’ / “Hürriyet”, 17 Mayıs 2017).

Her şeyden önce, şöyle bir izlenim oluşuyor ki, artık ABD-Türkiye ilişkileri farklı çalarlar arz etmeye başlıyor. Geleneksel ittifak ve dostluk kavramları çeşitli yenileşmelere maruz kalıyor. D. Trump, Türkiye faktörüne kendi selefleri kadar önem vermeyen bir Başkan izlenimi veriyor. Daha doğrusu, o, Amerika’nın doğru gördüğü çıkarlarına o kadar bağımlı ki, ortağının sorunlarına gerekli tepki vermiyor. D. Trump’ın Cumhurbaşkanı olarak ilk ziyaretini Suudi Arabistan, Vatikan ve İsrail’e yapmayı planlaması da belli eğilimlerden haber veriyor. Hatırlatalım ki, Barack Obama ilk ziyaretini Türkiye’ye yapmıştı.

Avrupa’da Vatikan, Ortadoğu’da ise Suudi Arabistan ve İsrail… Bunlar, düşündürücü seçimdir. Meselenin Vatikan tarafı nettir. D. Trump’ın Ortadoğu’da Riyad’la Tel-Aviv’e ilk olarak başını çevirmesi ise somut siyasi yönünü belirtiyor: Washington, bölgede anti-İran hattını geliştirmekte kararlıdır. Tahran’a karşı nasıl bir cephenin oluşturulacağını söylemek halen daha zor. Ancak İsrail’in İran’la ilgili tutumu ve ABD’nin Suudi Arabistan’a 300 milyar dolarlık silah satma kararı birşeylerden haber veriyor.

Buradan Türkiye için de önemi olan bazı savlar elde edilebilir. Görünür ki, yeni yönetim, Orta Doğu’da silahlı çatışmaların sürdürülmesine çalışacaktır. Bunun için, o, bir takım terör gruplarını güçlendirip, İran ve Türkiye yönünde onların etkinleşmesini sağlamaya gayret gösterecek. Ana hedef İran’dır, Türkiye’nin ise Tahran’a gerekli destek verememesi için kendi iç sorunları ile başının katılmasına çalışılacak. Bunun için denenmiş yöntemler var: PKK, PYD, IŞİD ve FETÖ!

Bu durumda, Suriye’de askeri ihtilafların azalmayacağını beklemek o kadar da esaslı değildir. Amerika Rakka’ya da saldırabilir, orayı IŞİD’den temizleyebilir de. Fakat bu, terörün azalmasına neden olmaz. IŞİD veya başka kurum aracılığıyla süreçler Afrika, Türkiye, İran, Kafkasya, Orta Asya, Rusya ve Çin yönlerinde genişleyebilir. Washington’un Suriye’de somut gruplara silah vermesinin arkasında duran hususlardan birinin bundan ibaret olduğunu düşünüyoruz.

Jeopolitik Risklere Doğru: Amerika’nın Seçimi ve Gerçeklik

Düşünüyoruz ki, Erdoğan-Trump görüşmesinde Rakka ile ilgili anlaşmanın elde olunmaması arkasında duran önemli neden bununla bağlıdır. Washington açıkça bildiriyor ki, Ortadoğu’da İsrail dışında hiçbir devletle derin katlarda işbirliği yapmak fikrinde değil, onların hiçbirine güvenmiyor ve sahada kendisinin ve müttefiklerinin yarattıkları silahlı gruplarla çalışmayı sürdürmek niyetindedir. Donald Trump ve takımı Türkiye’ye ne kadar söz verdiyse ki, YPG Ankara’ya karşı hareket etmeyecektir, bunlar boş sözlerdir. Çünkü YPG’nin esas amacı Suriye, Türkiye, Irak topraklarını kapsayan bağımsız bir devlet kurmaktır. Bu nedenle, Recep Tayyip Erdoğan da D. Trump’la görüşmesinde kesin olarak bildirmiştir ki, “eğer YPG Türkiye’ye karşı bir şeyler yaparsa, mutlaka kimseden izin almadan vurulacak” (bkz.: önceki kaynağa).

Bu, iki stratejik ortağın Suriye’de birbiriyle savaşa girebilmesinin ilk sinyalidir. Artı, meselenin sadece YPG ile sınırlı olmadığını düşünüyoruz. Washington, Sincar, Musul, Kerkük ve Telafer yönlerinde de terör gruplarına destek vermektedir. Bunlara paralel olarak, “peşmerge”den ordu kurmak gibi bir sürece start verirler. Demek ki, topluca Ortadoğu’da durumun büyük devletler arasında uzun süren savaş yaratmak amacından konuşabilir.

Bunlar o anlama geliyor ki, ABD-Türkiye ilişkilerinin kaderi henüz anlaşılamamıştır. Taraflar, kendi çıkarlarını beklemekte kararlıdırlar. Ankara ise, terör grupları olarak tanıdığı silahlı örgütlerle mücadelesini tüm gücü ile devam etmek zorundadır. Bu konuda Amerika samimiyetle onun yanında değil. Muhtemelen, ekonomik-ticari alanlarda işbirliğini geliştirmekle ilgili söylenen fikirler daha çok görüntü niteliği taşıyor. Çünkü hem D. Trump’ın yürüttüğü dış politika hattı, hem de somut olarak Ortadoğu meselesi işbirliğinin kolay olmayacağını gösteriyor. R. T. Erdoğan da bu bağlamda net bir fikir bildirmedi ve daha birçok şeylerin anlaşılır olmadığını söyledi. Ortadoğu’da olayların nasıl gelişeceğini ve nelerin olacağını beklemek gerekir. Aynı şekilde Münbic ve güvenlik bölgelerinin oluşturulması konularında bir netlik yoktur.

İlginçtir ki, R. T. Erdoğan terör örgütleri konusunda ABD ile birlikte, Rusya’nın konumunda da bir belirsizliğin olduğunu vurguladı. O dedi ki, “biz onların karşısına sattıkları füzelerin fotolarını koyuyoruz, ancak itiraf etmiyorlar. Yani işbirliği yaptıklarını söylüyorlar, silah sattıklarını kabul etmiyorlar. Masada somut olguların olmasına rağmen, bunu inkar ediyorlar. Demek ki, bu konularda samimiyet yoktur.”

Cumhurbaşkanı bu gibi olayları vurgulamanın yanı sıra, iki ilginç mesajlar da verdi. Birincisi, Amerika ve başkalarının eninde sonunda bölgede terörle mücadele için Türkiye’nin kapısını çalacağını açıkça söyledi. İkincisi, Türkiye’nin kendisi bu konuda bağımsız hareket edecektir, bunu belli etti. Bu ise demektir ki, Suriye sahnesinde sadece ABD ve onun bir takım müttefiki, Rusya ve İran değil, Türkiye de olacaktır. Bunların her biri kendi çıkarına uygun adım atacaklar. Sonuçta, bölgede ciddi ihtilaflar oluşabilir.

Bunun olmaması için, Amerika’nın Türkiye’ye çağrı yapabileceğini Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Washington’da belirtti. Görünür, ABD Afganistan, Irak ve Suriye süreçlerinden kendisinin doğru saydığı sonuçlar çıkardı. Bu ruh, tüm dünyayı yeni risklere atmaya teşvik edebilir. Böyle bir durumda Rusya’nın konumu çok önemli olacaktır. Trump-Lavrov görüşmesinin ardından oluşan atmosfer onu demeye esas veriyor ki, Suriye’de Türkiye’ye yönelik çalışmalarda Moskova ile Washington arasında bir uzlaşı vardır. Bunun ne derece doğru olduğunu hayat gösterecek.

Tüm bunlardan şu sonuç çıkıyor ki, Erdoğan-Trump görüşünde ilkesel konularda mutabıkata varılamamıştır. Amerika’nın yeni yönetimi, dünya liderliği iddiasını yeni seviyede sürdürmekte kararlıdır. Bunun ne derecede etkili olduğunu zaman onaylayacak; ama baştan söylemek gerekir ki, Washington Ortadoğu’da gerilimi daha da yükseltmek riskine gidiyor. Bu sürecin onun bölgedeki en yakın müttefiklerinin de başında çatlayacağına şüphe etmemelidirler. Aynı zamanda, bölgedeki diğer büyük oyuncuların da planlarının varlığını dikkate almak gerekir. Bu nedenlerle, ABD’nin Ortadoğu’da durumu daha da zorlaştırmak niyeti daha açık görünmektedir.

Newtimes.az

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.