Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ve Ankara hükümeti arasında dış politika mücadelesi yeni bir boyut kazandı. Ankara Hükümeti, Devlet Başkanı Esad’ın gitmesini defalarca uluslararası kamuoyuna açıklasa da henüz sonuç veren bir etki sağlayamadı. Zira Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri Rusya ve Çin’in hali hazırda vetoları devam etmektedir. Suriye’de 16 aydır devam eden yönetim karşıtı hareketlenmeler yalnızca mezhepsel temelde kalmayarak, bölgeyi etnik olarak da hareketlendirdi. Suriye Kürtler bu bağlamda en çok öne çıkan toplumsal grup haline geldi.
Ankara Hükümeti ve Şam Hükümetini karşı karşıya getiren Kürt milliyetçi hareketi, bu kez Suriye bölge kanadını temsilen PYD’nin faaliyetleri ile tekrardan terör üzerine Ankara Hükümetinin kaygılarını arttırdı. Bunun üzerine Ankara Hükümeti “tampon bölge” kavramını ortaya attı. Türk Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu ise Irak Kürt yönetimi ile görüşmelere başladı. Irak Kürt Yönetimi Başkanı Mesud Barzani El Cezire’de çıkan haberde sosyo-ekonomik ilişkilerden detaylı olarak bahsetmişti. Bu bahsi geçen gelişen ekonomik ilişkiler doğal olarak siyasal diyalog sürecini de gündeme getirdi. Fakat şu an için hala her iki taraf da kaygılı; birisinin ekonomik, diğerinin siyasi kaygısı var… Ortadoğu konusunda Ankara Hükümeti’nin Beşar Esad’ın Kürt kartına yönelik nasıl bir politika izleyeceği merak konusu. Eğer Kürtler ile gereken çalışmalar sağlanırsa, Esad’ın sonu hızlanır. Fakat Esad’ın PYD üzerinden hareketle Kürt kartı başarılı olursa, Ankara Hükümeti tabiri caizse “Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan olacak”, yani üzerine çalıştığı Kürt sorunu daha da alevlenecek ve karmaşalar içinde Türkiye siyaseti bir anlamda yönünü iç politikaya çevirecek. Böylelikle Suriye Devlet Başkanı Esad Türkiye’nin baskılarından arınmış olacak. Tabii bunlar Esad’ın görünürdeki kozları fakat Ankara Hükümeti, Arap Baharı’nda göstermiş olduğu pro-aktif dış politika ile bunu da aşabilir.
Ankara Hükümeti, içerdeki muhalefeti bir anlamda tatmin etmelidir. Suriye meselesinde aktif olma gereğini iç siyasette detaylı bir şekilde anlatmalıdır. Nitekim Beşar Esad bunun farkındadır ve Cumhuriyet Gazetesi aracılığıyla mesajlarını Türk halkına vermiştir. Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle oluşan sınırlar, dönemin stratejistleri tarafından kâğıt üzerinde çizilmişti. Ortadoğu ve Orta Avrasya’nın sınırları üzerinde birçok çatışma olduğunu görüyoruz. “Böl ve yönet” politikası mikro milliyetçilikler ile ulus devletleri deregülasyona tabi tuttu. Suriye Devlet Başkanı ikili ilişkilerde buz tutmuş suyollarında yürüdüğünün farkında değildir. Ankara Hükümeti’nin soğukkanlı hareket etmesi sanırım faydalı olacaktır. Basit bir cümle olacak ama Suriye-Türk sınırında su akmalıdır, kan değil…
Şahin KESKİN/UPA Erzurum Atatürk Üniversitesi Temsilcisi