TÜRKİYE’NİN AB’YE GERİ DÖNÜŞÜ!

upa-admin 28 Ağustos 2018 2.085 Okunma 0
TÜRKİYE’NİN AB’YE GERİ DÖNÜŞÜ!

ABD ile Türkiye arasındaki gerginliklerin ardından Avrupa ülkelerinin Türkiye’ye yönelik sıcak yaklaşımı, Ankara’nın yüzünü yeniden Avrupa Birliği’ne dönüşünde önemli bir dönüm noktasıdır. AB, uluslararası siyasetteki iktidar dengesini yeniden kazanmak için mücadele ediyor gibi görünse de, mevcut durumdan yararlanacak ve yeni dönemde Avrupa ötesinde siyasi durumun belirleyicilerinden biri olacaktır. Ayrıca Türkiye ile AB arasında yeşil ışığın görünmesi, her iki tarafın yeniden yakınlaşması ve ilişkilerin değerlendirilmesi anlamına gelmektedir.

ABD tarafından Türkiye’ye karşı adeta bir ekonomik savaşın başlatılması ve ambargoların uygulanması, Almanya Federal Şansölyesi Angela Merkel, ardından da Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron’un tepkisine neden olmuş ve her iki liderden de Türkiye’ye destek mesajları gelmiştir. Buradan şunu anlamaktayız ki, Türkiye’nin mevcut siyasi-ekonomik durumu, büyük AB ülkeleri için önemlidir.  Bu bağlamda şu soruyu sormak gerekir; acaba Türkiye tekrardan AB için değerli hale gelmiş midir ve bu yeni yaklaşım Türkiye için bir fırsat sayılabilir mi?

Herşeyden önce, ABD Başkanı Donald Trump’ın farklı ülkelere karşı yürüttüğü negatik siyasi hareketler sadece dünya çapında diplomatik bir ayrışmaya yol açmakla kalmadı, aynı zamanda İran ve Türkiye ile ilişkiler açısından Avrupa ülkeleri için uygun bir ortam sağladı. İran’ın özel sektörü için 18 milyon avroluk ekonomik destek ve önde gelen Avrupa ülkelerinin Ankara’yı destekleme konusundaki açık pozisyonu, diplomatik ilişkiler için yeni platformun hazırlanmasına işaret ediyor. Avrupa Birliği, 2018 stratejik hedefleri doğrultusunda, çok taraflı politikalarında sağlam bir altyapı kurmaya ve ABD’ye bağımlı kalmayarak, diğer kilit ülkelerle ilişkilerinde çeşitli boyutlardaki iktidar dengesini belirlemeye ve Orta Doğu ve Avrasya politikalarında rol oynamaya çalışmaktadır. 29 Ağustos 2018 tarihinde Adalet, İçişleri ve Dışişleri Bakanları oluşumu ile Reform Eylem Grubu’nun toplanacağı konusu şuanda gündemdedir. Bu, aslında Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nin izleme sürecinden çıkması için gerekli ve önemli bir adım olarak dikkate alınmalıdır. Zira REG’nin en önemli konulardan biri de, Avrupa Birliği ile katılım müzakerelerine dönmektir. Yaklaşık iki yıl boyunca, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılımı askıya alınmıştı. Ancak yeni dönemde büyük olasılıkla Hollanda ile diplomatik temas için ortak açıklama yapılacak, Brüksel ile donmuş olan müzakereler askıdan indirilecek ve vize ve Gümrük Birliği dahil atılması gereken adımlar yeniden masaya konulacaktır. Siyasi reformların hazırlanması ve TBMM’de teklife dönüştürülerek yasalaşma ve uygulama süreci planlanıyor. Bütün bunlar, Türkiye’nin AB ile yeniden müzakere masasına dönmesi konusundaki azminin göstergesidir. Bununla birikte, Maliye ve Hazine Bakanı Berat Albayrak’ın Fransız mevkidaşı Bruno Le Maire ile görüşüp ABD’nın ambargo ve ticari savaşına karşı mücadele mutabık kalmaları, AB- Türkiye arasındaki yakınlaşmanın önemli bir göstergesi sayılabilir.

Türkiye’nin nihai hedefi, Avrupa Birliği’nin sıkı izleme ve denetleme koşullarından çıkma gibi Kıbrıs meselesi de dahil olmak üzere sorunlar konusunda Brüksel ile ciddi müzakerelere başlamaktır. Bu durumu Türkiye ile ABD arasında devam eden gerginliğin sonucu olarak değerlendirmek ve Türkiye’nin AB’yi güvenli bir liman olarak gördüğünü söylemek akla pek uygun gelebilir. Ancak Türkiye, güvenli bir ortam politikasını bulmaya çalışırken, elde olan alternatifleri uygunca kullanmayı da planlamaktadır. Bu bağlamda, AB Türkiye için ne kadar önemliyse, mevcut durumda politik-güvenlik-ekonomik istikrar açısından bakıldığında Türkiye de AB için güvenilir bir valf rolünü oynamaktadır. Ankara ve Brüksel arasındaki yaşanabilecek güven ortamı, Türkiye’nin ve Avrupa Birliği’nin siyasi arenasında vizyon oluşması ve umut vaatlerini belirlemek için yeni ışık gözenekleri açacaktır.

Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye karşı yaklaşımının değişmesinde birçok sebep bulunmaktadır. İlk sebep, Türkiye’ye yatırım yapan başlıca Avrupalı ​​şirketlerdir. Türkiye’deki yabancı yatırımların % 70’i Avrupa şirketleriyle bağlantılıdır. Bu durum, Avrupa ile Türkiye arasındaki ekonomik-ticari bağlantının derinliğini ortaya koyuyor. Öte yandan, Avrupalı ​​şirketlerin Türkiye’ye yatırım yapmaktan daha iyi alternatifleri yok. Her iki taraf için de AB ile Türkiye arasındaki yüksek ticaret hacmi önemlidir. Çünkü bir yandan Avrupalı yatırımcıların yatırımları Türkiye ekonomisini güçlendirmekte ve gelişimini sağlamakta, öte yandan bu şirketlerin Türkiye’deki başarısı AB ekonomisinin dinamizmini arttırmaktadır. Bu nedenle, Alman lider Angela Merkel, son demeçlerinden birinde, Türkiye ekonomisine verilecek herhangi bir zararın Avrupa Birliği ekonomisine de büyük hasar vereceğini söylemiştir. ING, Yapı Kredi, TEB ve HSBC gibi bankaların Türkiye’deki yatırımları yaklaşık % 40’ın üzerindedir.

Ayrıca Türkiye, AB’nin güvenliği açısından da kilit bir ülkedir. Zira Ankara, tüm eleştirilere rağmen, bir siyasi-ekonomik-güvenlik şemsiyesi olarak Suriyeli mültecilerin yanı sıra Afganistan, Pakistan, Bangladeş  gibi üçüncü ülkelerden Avrupa’ya yönelen kontrolsüz göç selini bile durdurabilmiştir. Türkiye’nin İran ile yakın ilişkisi de ayrıca AB için önem taşımaktadır. AB’nin doğudaki en güvenilir ülkesi olan Türkiye’nin İran ile arasındaki yakınlık, AB içinde  bir güvence kaynağı sayılıyor. İran-Türkiye, aynı zamanda bölge güvenliğindeki çok önemli iki devlettir. İki ülke arasındaki ilişki komşulukla sınırlı değildir; Türkiye ve İran, Orta Doğu’nun politik ve güvenlik dengesini belirlemede iki büyük bölgesel güç olarak yapıcı bir rol oynamaktadırlar. Bölgenin üçüncü büyük gücü olan Suudi Arabistan’la hem Türkiye, hem de İran’ın bazı konularda sorunları bulunmaktadır. Bu durum, iki ülkeyi (Ankara ve Tahran) rakiplerine karşı daha da yakınlaştırmaya sevk ediyor.

Bununla birlikte, Angela Merkel’in Azerbaycan’a yaptığı ziyaretin iç yüzünde bir de enerji konuları yatmaktadır. AB, artık Rusya enerjisi ve doğalgazına bağlı kalmayı tercih etmiyor. Bu nedenle, TANAP, Bakü-Tiflis-Erzurum ve İran-Türkiye üzerinden AB’ye aktarılan Doğu Anadolu enerji hattı Türkiye’yi AB için daha da önemli kılmaktadır. Bütün bunlara bakıldığında, Türkiye ile AB ilişkilerinin kaçınılmaz olduğu anlaşılmaktadır ve günümüz şartlarında Türkiye’nin yeniden AB’ye kuçak açması da rasyonel bir içerik kazanmaktadır. Doğal olarak, ikili ilişkilerde yeni ortak projeler ve vizyonlar geliştirilecek ve İran da Türkiye’nin diğer önemli ortağı olarak bu olumlu ilişkilerden nasibini alacaktır.

 

Prof. Dr. Ghadir GOLKARIAN

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.