Türkiye’de 2018’den itibaren Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilmesiyle birlikte, parlamenter sisteminin siyasal hayatta meydana getirdiği eksiklik ve tıkanmalardan tamamen kurtularak, iktisadi, toplumsal ve siyasal alanlar başta olmak üzere her alanda daha müreffeh bir ülke koşullarının var edileceğine yönelik ümitler artmıştır. Ancak iç ve dış politikada hesap edilmeyen gelişmeler, Covid-19 küresel pandemi krizi, ekonomide aşılamayan yapısal problemler ve bu süreçte yaşanan çeşitli doğal felâketler (depremler, iklim değişikliği, kuraklık, pandeminin yurtiçinde artışı vb.), siyasal sistemde gerçekleştirilen bu köklü değişimin yarattığı pozitif ivmenin diğer toplumsal alanlara yansımasını engellemiş ve geciktirmiştir. Bu bağlamda, geçtiğimiz haftalarda Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan insan hakları eylem planı ve önceden de sözü edilen ekonomi, hukuk ve diğer yönetsel alanlarda gerçekleştirilecek reform hareketlerinin yavaş yavaş ayrıntılarıyla belli olması, dünyanın en gelişmiş 10 ekonomisinden biri olma hedefini önüne koyarak yürüyen Türkiye’nin pandemi ataletini üzerinden atmasına yardımcı olacak yönetsel ve siyasal özgüveninin tazelenmesini sağlamıştır.
Ancak Türkiye’de gerçekleştirilmeye çalışılan reform hareketlerinin Aralık ayındaki AB Zirvesi sonrası ve bu ay (Mart) içerisinde gerçekleşecek olan yeni zirvenin hemen öncesinde devreye sokulması, reform söylem ve eylemlerinin amaçları ve niteliği üzerinde düşünmeyi gerektirmiştir. Bunun yanında, dış politikada öteden beri Doğu Akdeniz ve Libya gibi mevcut kriz alanlarında yoğunlaşan Türkiye-Fransa geriliminin, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında olumlu bir havada geçen görüşmenin neticesinde tansiyon düşürmesi ve Türkiye’de AB’ye yönelik ılımlı söylemlerin gündeme gelmesi de bahse konu olan siyasal reformlarla aynı döneme rastlamıştır. Türk siyasal geleneğinde, tarihsel olarak iç politikayı ilgilendiren reform hareketlerinin siyasal ve toplumsal koşulların zorlaması ve bu yönde bir ihtiyaç hissedilmesiyle gerçekleştirilmesi düşüncesinden çok, bunların daha ziyade uluslararası alandaki imajın iyileştirilmesine yardımcı olmak ve bazı uluslararası platformlarda devletin elini güçlendirmek için yapıldığı savları (makyaj benzetmesi kullanılarak) sıklıkla ileri sürülmüştür. Örneğin, Osmanlı Devleti’nin 1839 Tanzimat Fermanı ve 1856 Islahat Fermanı’nı ilân etmesindeki asıl amacın Avrupa Kamu Hukuku içerisinde yer alabilmek ve Avrupalı ülkeler arasındaki imajını düzeltmek olduğu genel kabul gören bir retoriktir. Benzer şekilde, Yunanistan’ın girişim ve zorlamasıyla Türkiye’ye yaptırım söylemlerinin gündeme geldiği bir atmosferde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Geleceğimizi Avrupa’da görüyoruz” şeklindeki ılımlı ve makûl açıklamaları da, doğal olarak AB’ye gönderilen pozitif bir mesaj olarak algılanmıştır. Söylem düzeyindeki bu beyan ve açıklamaların eylem düzeyine de yansıması ve hukuk, siyaset ve ekonomi alanlarında toplumsal hayatı yakından ilgilendirilen önemli reform hareketlerinin hayata geçirilmeye başlanması kayda değer bir gelişmedir. Türkiye’nin senelerden beri “tam üyelik” vasfı için kapısında bekletildiği Birliğin kriterlerine uygun olarak ve müzakereler kapsamında gerçekleştirdiği diğer reform ve düzenlemelerin yanında, sözü edilen yeni reformların da hayata geçirilmesi, dünyadaki tüm ülkelerin siyasal ve ekonomik olarak zorluklar içerisinde kaldığı Covid-19 küresel pandemisi koşullarında daha da büyük bir anlam ve önem kazanmaktadır. Çünkü bu reformların yasalaştırılarak hayata geçirilmesi, güçlü ve kararlı bir siyasi iradenin yanında, siyasal iktidara ekonomik külfet ve maliyet de getirmektedir. Buna karşın, bu zor dönemde bile demokratikleşme hamleleri yapılması, Türkiye’nin bu konudaki (demokratik dönüşüm) kararlığını ispatlayan bir durumdur.
Avrupa Birliği Konseyi’nin Aralık ayındaki zirvesinde Türkiye’ye yönelik herhangi bir yaptırım kararı çıkmaması hakkında açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan; “Doğu Akdeniz’deki gelişmeler, bizim bütün bunlar karşısındaki olumlu tavırlarımız, bunların beklediklerini boşa çıkardı. Avrupa Birliği üyesi ülkeler içerisinde aklıselim sahibi ülkeler burada olumlu tavırlar ortaya koyarak, bu oyunu boşa çıkardılar. Mart zirvesinde bu işin orada müzakeresi gibi bir beklenti var, oradan da herhangi bir şey çıkması mümkün değil (…)” diyerek, Mart ayındaki zirvede de herhangi bir yaptırım kararının çıkmayacağına inandığını ifade etmiştir.[i] Ancak AB’nin bu yaptırımsızlık kararının ardından, aynı ay içerisinde, 45. ABD Başkanı Donald Trump yönetimindeki ABD’den Türkiye ile anlaşmazlık halinde olduğu Rusya’dan alınan S-400 füzeleri kapsamında CAATSA yaptırımlarının uygulanacağı açıklanmıştır.[ii] Doğrudan Cumhurbaşkanlığı’na bağlı Savunma Sanayii Başkanlığı’nı hedef alan yaptırım kararının açıklanmasının ardından, AB’nin Türkiye’ye uygulanacak yaptırımlar konusunda Transatlantik müttefiki ABD’nin vereceği kararı beklemeyi uygun gördüğü çıkarımı yapılabilir. Nitekim CAATSA yaptırımlarının ardından, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, mevcut kararı “Türkiye’nin egemenlik haklarına bir saldırı” olarak nitelendirmiş ve yaptırımlarla geri adım atılmayacağının altını çizmiştir.[iii] CAATSA yaptırımlarının ardından Türkiye’nin Libya, Suriye, Doğu Akdeniz ve Güney Kafkasya gibi çatışma ve kriz bölgelerinde artan etkinliğinin ve oyun değiştirici bir aktör olarak yükselmesinin savunma sanayiindeki artan başarısına bağlı bir unsur olduğu ve bu nedenle de, başta ABD olmak üzere Türkiye’nin karşısında konumlanan Batılı diğer aktörlerin yaptırımlar yoluyla Türkiye’nin caydırıcılığını azaltma eğiliminde olduğu analizleri yapılmıştır.[iv]
ABD’de yönetim değişikliğinin gerçekleşmesi ve 46. ABD Başkanı Joe Biden yönetiminin CAATSA yaptırımları konusundaki net tavrının belirginleşmemesinin yanında, Aralık ayı zirvesinde herhangi bir yaptırım kararını kabul etmeyen, ancak Transatlantik müttefiki ABD’nin yaptırım kararı sonrasında Mart ayındaki zirvede nasıl bir yol izleyeceği de belli olmayan AB’nin Türkiye eksenli politikaları merak edilmeye başlanmıştır. Tam da böyle bir sırada, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha önce 2019’da kamuoyuna açıklamış olduğu “Yargı Reformu Strateji Planı”nın ardından, ikinci önemli yargı reformu paketi olan “İnsan Hakları Eylem Planı”nı ilân etmiştir. Bu planda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Anayasa Mahkemesi (AYM) kriterlerine güçlü vurguların yapıldığı görülürken, 2019 Mayıs ayında kamuoyuna açıklanan “Yargı Reformu Strateji Belgesi“nde de yer alan Avrupa Birliği tam üyeliği hedefi doğrultusunda “vize muafiyeti” çalışmalarına hız verilmesi, hakimlere coğrafi teminat sağlanması, tutukluluğun istisna haline getirilmesi ve düşünce açıklamaları nedeniyle kişilerin özgürlüğünden yoksun bırakılmaması düzenlemelerinin de bulunduğu bazı önemli demokratik hedefler yer almıştır.[v] Hukuk alanındaki bu reform hareketlerinin yanında, “Makroekonomi”, “Yapısal Politikalar”, “Enflasyon”, “Cari Açık” ve “Kamu Maliyesi” gibi başlıkları içeren ve ekonominin rotasını yeniden çizeceği belirtilen ekonomik reform paketinin en kısa sürede kamuoyuyla paylaşılacağı duyurulmuştur.[vi]
Çalışmanın başında da belirtildiği gibi, iç politikadaki mevzubahis reform hareketlerinde dış politika ortamındaki algının özellikle de AB’nin etkisi çokça dile getirilmiş; bu hususta Cumhurbaşkanı Erdoğan, reform sürecinde AB’nin zorlayıcı etkisinden ziyade, Türkiye’nin kendi demokratik dinamiklerinin ve olağanüstü dönemlerde (Covid-19 salgını vb.) bile kendisini geliştirebilme kapasitesinin etkili olduğunu belirtmiştir. Cumhurbaşkanı, bu konuda, “(…) Çünkü biz bu reformlara Avrupa Birliği istedi, dayattığı, takip ettiği için değil, milletimizin ihtiyacı olduğu için sahip çıkıyor ve hayata geçiriyoruz. Yargı Reformu Strateji Belgesi’nin hazırlığında da Avrupa Birliği kriterlerinin elbette gözetilmiş olmakla beraber asıl milletimizin demokrasi, insan hakları ve adalet talepleri göz önüne alınmıştır. Tarih bize gösteriyor ki, adaletin güçlü, güçlülerin de adaletli olduğu toplumlar hızla büyür, kalkınır, zenginleşir. Buna karşı, adalet temeli çürük olan hiçbir toplumun ve devletin uzun süre ayakta kalma şansı yoktur.” ifadelerini kullanmıştır.[vii]
İç politikadaki bu reform hareketlerinden başka, Mart ayındaki AB Konseyi Zirvesi öncesi Türkiye ile Fransa arasındaki buzların erimeye başlaması ve Erdoğan’ın video-konferans yoluyla Fransa Cumhurbaşkanı Macron ile bir görüşme gerçekleştirmesi de dış politikanın önemli gündem maddeleri arasında yer almıştır. Görüşmede, Fransa ile imzalanan Ankara Anlaşması’nın 100. yılı olması münasebetiyle Fransa ile Kanuni Sultan Süleyman’dan itibaren devam etmekte olan politik ve diplomatik ilişkilerin önemine vurgu yapılmış ve Türkiye-Fransa işbirliğinin taşıdığı potansiyele dikkat çekilmiştir. Daha önce iki ülke arasında rekabet ve gerginliğe konu olan jeopolitik alanlara da dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu görüşmede; “İki güçlü NATO müttefiki olarak Avrupa’dan Kafkaslara, Orta Doğu’ya ve Afrika’ya uzanan geniş coğrafyada güvenlik, istikrar ve barış çabalarına önemli katkılar sağlayabiliriz. Ülkelerimizi, vatandaşlarımızın can ve mal emniyetini tehdit eden terör örgütleriyle mücadelede de ortaklaşa atabileceğimiz adımlar var. Tüm bu hususlarda Türkiye ve Fransa’nın dayanışma içinde hareket etmesini arzu ediyoruz.” demiştir.[viii]
Önümüzdeki günlerde Türkiye-AB ilişkilerinin toplanacak AB Konseyi Zirvesi’nde nasıl bir görünüm alacağı konusunda tartışmalar devam ederken, Prof. Dr. İrfan Kaya Ülger, bu konuda ABD ile AB arasında Joe Biden’ın Başkan olmasıyla birlikte başlayan “restorasyon” ya da “bahar havası” döneminin Türkiye’ye etkileri olacağı ve AB ile olan ilişkilerde belirleyici rol oynayacağı görüşünü ileri sürmektedir. Keza, Biden döneminde Atlantik Okyanusu’nun iki yakası arasındaki ticaret hacmini ve yatırımları 2 ya da 3 misline çıkarması beklenen Transatlantik Anlaşması’nın imzalanması, Türkiye’yi derin bir biçimde etkileyecektir. 1996’dan bu yana AB ile Gümrük Birliği içerisinde olan Türkiye, Transatlantik Anlaşma bağlamında AB’nin ABD’ye vereceği tavizler kapsamında büyük kayıplar yaşayabilecektir. Türkiye’nin bu aşamada yapması gereken ise, AB ile olan ihtilafları asgari seviyeye indirerek, Transatlantik Anlaşması öncesinde Gümrük Birliği’ni güncellemesi ve özellikle ticaret ve ekonomi alanlarında Birlik ile olan ilişkilerini muhtemel yol kazalarından koruması olacaktır.[ix] ABD-AB ilişkilerinden ve Transatlantik bağın muhtemel yansımalarından etkilenecek olan AB-Türkiye ilişkileri için şu an önem taşıyan en önemli konu ise, Trump yönetiminin yasalaştırdığı CAATSA yaptırımlarının ve ABD’deki Başkan değişikliğinin ardından AB’nin Türkiye’ye yönelik önümüzdeki Zirve’de vereceği karardır.
Mehmet BABACAN
DİPNOTLAR
[i] “Erdoğan: Mart’taki AB zirvesinden de bir şey çıkmaz”, Bloomberg HT, 11.12.2020, https://www.bloomberght.com/erdogan-mart-taki-ab-zirvesinden-de-bir-sey-cikmaz-2270481, Erişim Tarihi: 08.03.2021.
[ii] “ABD’nin Türkiye’ye CAATSA yaptırımları: ‘savunma sanayisinde üretim ve ihracat etkilenebilir’”, BBC News Türkçe, 17.12.2020, https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-55341918, Erişim Tarihi: 08.03.2021.
[iii] “Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu: ABD’nin yaptırımları egemenlik haklarımıza saldırıdır.”, Euronews, 29.12.2020, https://tr.euronews.com/2020/12/29/d-sisleri-bakan-cavusoglu-abd-nin-yapt-r-mlar-egemenlik-haklar-m-za-sald-r-d-r, Erişim Tarihi: 09.03.2021.
[iv] Abdullah Erboğa, “Savunma Sanayii Neden Hedefte?”, Kriter, Yıl: 5, Sayı: 53 (Ocak-2021), ss. 36-37.
[v] “İnsan Hakları Eylem Planı: Erdoğan’ın açıkladığı plan kapsamında hangi yasal düzenlemeler yapılacak?”, BBC News Türkçe, 02.03.2021, https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-56252921, Erişim Tarihi: 09.03.2021.
[vi] “Ekonominin rotası reform paketiyle yeniden çizilecek”, TRT Haber, 08.03.2021, https://www.trthaber.com/haber/ekonomi/ekonominin-rotasi-reform-paketiyle-yeniden-cizilecek-562431.html, Erişim Tarihi: 09.03.2021.
[vii] Hazal Duran, “Yeni Reform Döneminin Dinamikleri”, Kriter, Yıl: 5, Sayı: 3 (Ocak-2021), ss. 66-67.
[viii] “Cumhurbaşkanı Erdoğan, Fransa Cumhurbaşkanı Macron ile video konferans görüşmesi gerçekleştirdi”, Anadolu Ajansı (AA), 02.03.2021, https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/cumhurbaskani-erdogan-fransa-cumhurbaskani-macron-ile-video-konferans-gorusmesi-gerceklestirdi/2162534, Erişim Tarihi: 09.03.2021.
[ix] İrfan Kaya Ülger, “Geleceğe Dönüş: ABD-AB İlişkilerinde Bahar Havası ve Türkiye’ye Muhtemel Etkileri”, Kriter, Yıl: 5, Sayı: 53 (Ocak-2021), ss. 48-51.