Özellikle Arap Baharı devrimlerinin başlamasından bu yana, İran’ın tüm Ortadoğu genelinde bölgesel bir aktör olarak etkisini ve görünürlüğünü arttırdığı bilinen bir gerçektir. 1979 İslâm Devrimi ile Şahlık yönetiminden mezhepsel ilkeler temelinde teokratik bir rejime evirilen İran, bu tarihten itibaren, iki-kutuplu küresel sistem koşullarının geçerli olduğu bir ortamda Batı blokundan ayrılarak, dış politikasında da gözle görülür radikal değişikliklere gitmiş; öyle ki, Batı blokunun lideri konumundaki ABD ile 444 gün sürecek bir “rehineler krizi” (hostages crisis) dahi yaşamıştır. Soğuk Savaş sonrası dönemde ise daha çok “küçük şeytan” olarak nitelediği İsrail’le yaşadığı gerginlikler ve nükleer faaliyetlere girişmesiyle gündeme gelen İran, aynı anda bu coğrafyada Suudi Arabistan ile İslam’ın farklı yorumlarının temsili ve bölgesel liderlik mücadelesi gibi hususlar üzerinden de sürekli rekabet içerisinde olmuştur. Yakın bir tarihte global politikanın sivrilen gücü Çin ile imzaladığı 25 yıl süreli Stratejik Anlaşma ile öne çıkan İran, kısa süre önce Şangay İşbirliği Örgütü’ne (ŞİÖ) de tam üye olarak kabul edilmiştir. Bütün bunların yanında, İsrail’in muhalefetine rağmen Avrupa Birliği’nin desteklediği ve Demokrat Joe Biden yönetimindeki ABD’nin ılımlı diyalog mesajlarıyla yeniden muhatap aldığı Nükleer Anlaşma/Kapsamlı Ortak Eylem Planı (JCPOA) görüşmeleri (Viyana Görüşmeleri) kapsamında diplomasi trafiği yürütürken, diğer yandan 8. Cumhurbaşkanı seçilen Seyyid İbrahim Reisi’nin merak edilen stratejik adımları ve açıklamalarıyla dikkatleri üzerine çekmeye devam etmektedir. Ayrıca, Suriye İç Savaşı’ndaki rolünü ve Hizbullah üzerindeki etkinliğini kullanarak Lübnan’la giderek yakınlaşması da İran’ın en başta belirttiğimiz bölge sathında artan etki ve nüfuzunun bir yansıması olarak okunabilir.
Lübnan ise, sahip olduğu hassas dengeler bakımından bir “mikro Ortadoğu” olarak nitelense de, son yıllarda Beyrut Patlaması, ekonomik ve siyasi krizler, toplumsal ayaklanmalar bakımından yakından incelemeyi hak eden bir siyasal sistem olarak belirmektedir. Tarihsel süreç içerisinde “Büyük Suriye”nin bir parçası olarak tıpkı Filistin ve Ürdün gibi Sykes-Picot (1916) düzeni ile vücuda getirilmiş bir ülke olan Lübnan’a, sahip olduğu etnik ve dini azınlıklar bağlamında birçok küresel ve bölgesel aktör yakın ilgi göstermiştir. Ülkede anayasal bir gelenek olarak Cumhurbaşkanı’nın Hıristiyan, Başbakan’ın Sünni, Meclis Başkanı’nın ise Şii olması kuralı benimsenmiştir. Lübnan’ın sahip olduğu etnik ve dini azınlıklar zaman içerisinde hem iç savaş, çatışma gibi bir iç/ulusal güvenlik sorununa dönüşmüş, hem de onu dışarıdan çeşitli aktörlerin örtülü ya da açık müdahalelerinin nesnesi haline getirmiştir. Filistin direnişinin sembolü haline gelen aktör ve unsurların yer aldığı Lübnan toprakları, 1978, 1982 ve 2006 yıllarında İsrail işgalini yaşamış; ülkede zaman zaman Hıristiyan Falanjlar ve Marunilerle, Müslüman diğer azınlıklar arasında şiddetli çatışmalar da baş göstermiştir. Ülkede Başbakanlık yapan Refik Hariri’nin 2005 yılında bir suikast sonucu öldürülmesi, gözlerin Suriye ve Hizbullah’a çevrilmesine neden olmuştur. 2011 yılında Lübnan Özel Mahkemesi’nin suikastla alakalı olarak Hizbullah’ı suçlaması neticesinde gelen istifalarla ülkede hükümet düşmüştür. Bundan sonra Hizbullah’ın etkisinin giderek arttığı bir dönem başlamış; ancak 2013’te Necip Mikati’nin istifası ve yerine Fuad Sinyora’nın Başbakanlık koltuğuna gelmesiyle Lübnan’da dengeler tekrar değişmiştir. Refik Hairiri’nin oğlu Saad Hariri, 2020’ye kadar üstlendiği Başbakanlık görevini bu tarihte tekrar Mikati’ye devretmiştir. İsrail’in Lübnan topraklarından 2000’de çekilmeye başlamasıyla birlikte, devlet yapısına etkin bir aktör olarak katılan ve desteklediği siyasi gruplar 2018 seçimlerinde başarı kazanan Hizbullah ise, bugün bu hassas dengelere sahip ülkede siyaset mekanizmasından askerî ve güvenlik kurumlarına kadar tüm Lübnan devletine yayılmış önemli bir devlet-dışı aktördür. Lübnan siyasal sisteminde bu kadar önemli fonksiyonları bulunan Hizbullah, siyasallaşma sürecinde her ne kadar İran’la arasına mesafe koyuyor gibi görünerek toplumsal ve sosyo-politik açılardan kapsayıcı bir aktör imajı oluşturmaya çalışsa da, bu uzun ömürlü olamamıştır. Keza 2011 yılından itibaren vuku bulan Suriye İç Savaşı ile İran’ın hem Hizbullah ve hem de diğer Şii gruplar/milisler üzerinde ne kadar etkili olduğu görülmüştür. Günümüzde, Hizbullah, İran açısından Lübnan’da “Şii Hilâli”nin ya da “direniş ekseninin” Akdeniz’e açılan ucu ve ileri karakolu vazifesini görmektedir.
Etnik ve mezhepsel fay hatlarının siyasi yaşamı önemli ölçüde belirlediği Lübnan, artık adı sonu gelmeyen ekonomik ve siyasi krizlerle beraber telaffuz edilen bir ülke haline gelmiş; 2019’dan bu yana derinleşen ekonomik kriz, tüm Lübnan halkını yakıt, ilaç, elektrik, su ve gıda problemleriyle baş başa bırakmıştır. Ekonomik krizlerle baş edebilecek güçlü ve kararlı bir hükümetin kurulması bir türlü mümkün olmamış, ülkedeki tüm siyasal aktörler mevcut durumu kendi etnik ya da mezhepsel konumu lehine çevirerek güçlendirmeye çalışmıştır. Lübnan siyasi tarihinde ilk kez 2019’da hükümet dış borçlarını ödeyemeyeceğini açıklamış; ulusal para birimi (LBP) Amerikan doları ($) karşısında % 90 oranında değer kaybetmiştir. Ülkede derinleşen yakıt krizinin bir yansıması olarak, Lübnan Enerji Bakanlığı, geçtiğimiz Temmuz ayında bir açıklama yaparak, tesislerdeki yakıt stokunun tükendiğini ve bu nedenle güvenlik ve acil ihtiyaçlar dışında mazot dağıtımının yapılmayacağını açıklamıştır. Tam da böyle bir ortamda İran’dan gelen yakıt tankerlerinin Lübnan sokaklarında görüntülenmesi, ülkede artan Hizbullah ve Şii etkisini tekrar gündeme getirmiştir. Gerçekten de, Hizbullah’ın açıklamasından sonra 16 Eylül 2021 Perşembe günü İran yakıtı taşıyan yaklaşık 20 tanker Lübnan’ın kuzeydoğusundaki El-Ain köyü yakınlarında görüntülenmiştir. İran petrolünün Hizbullah üzerinden Lübnan’a ulaştırılması ve Lübnan’da alelade bir şekilde dağıtılması, Washington’un İran’ın petrol satışına getirdiği yaptırım ve sınırlamalar hâlâ geçerliyken akıllara soru işaretlerini getirmiştir.
İran petrol tankerleri Lübnan’da
Kaynak: https://menaaffairs.com/hezbollah-brings-iranian-fuel-into-lebanon-reports-hezbollah-channel/, Erişim Tarihi: 29.09.2021
Ortadoğu’da Arap Baharı sarsıntılarının devam ettiği, üstelik Covid-19 salgını gibi küresel bir felâketin her bir coğrafya ve ülkede acı şekillerde deneyimlendiği bir ortamda, üstüne bir de siyasal, ekonomik ve toplumsal istikrarsızlık girdabına yakalanan Lübnan, topraklarındaki etnik ve dini azınlıklarla ilişki kuran ülkelerin ilgisini çekmiştir. Tarihsel süreç içerisinde olduğu gibi küresel ve bölgesel birtakım aktörler ülkedeki duruma doğrudan ya da dolaylı yollarla müdahale ederek etki, konum ve güçlerini bu ülke ile olan ilişkileri bağlamında tahkim etmeye yönelmiştir. Örneğin, Fransa, tarih boyunca Lübnan Marunileri ile kurduğu ilişki bağlamında yakın ilgi gösterdiği Lübnan’ı Beyrut patlaması ve akabinde yakından takip etmiş; bu kapsamda Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron Beyrut’a resmi bir ziyaret gerçekleştirmiş ve bu ziyaret esnasında etrafını saran halkın taleplerini dinledikten sonra onlara destek sözü vermiştir.
Ülkenin içinde bulunduğu güncel koşullar bağlamında ise, Fransa, ABD ve BM ile Lübnan’da yeni hükümetin kurularak siyasi krizin atlatılması konusunda baskılarda bulunmuştur. Neticede, Lübnan’ın en zengin işadamlarının başında gelen Necip Mikati’nin Başbakan olarak hükümeti kurmakla görevlendirilmesi sağlanmıştır. Mikati, 4 Ağustos 2020’de 200’den fazla kişinin ölümüne yol açan Beyrut Limanı patlamasından bu yana hükümeti kurmakla görevlendirilen üçüncü siyasi aktör olarak belirmektedir. Ülkedeki siyasi krizden çözümün umudu olarak beliren Necip Mikati, Cumhurbaşkanı Mişel Avn ile istişarelerde bulunarak bakanlıkların tahsisi konusundaki anlaşmazlıkları gidermek durumunda kalmıştır.
Bahse konu siyasi ve ekonomik krizin devam ettiği ülkede mevcut koşullar, Lübnan Hizbullah’ına daha etkin bir aktör olarak hareket edebilmesi için gerekli koşulları sağlamış; mevcut hükümet gıda yetersizliği ve enflasyonla mücadelede başarısız olurken Hizbullah ülke genelinde marketler kurarak alışveriş kartları dağıtmış, yakıt ve elektrik konusunda ise İran’dan benzin ve gaz tedarik edebileceğini belirtmiştir. İran ise, Hizbullah’ın bu söylemlerini tasvip ederek, Lübnan’ın her koşulda destekleneceğini açıklamıştır. Hâl böyleyken, Lübnan siyasetinin yanı sıra, AB ülkeleri ve uluslararası kuruluşlar ülkede artan Hizbullah etkisinden rahatsız olmakta, Lübnan’a yardım etmek isteyen birçok ülke bunu yeni bir hükümetin kurulması ve ülkede Hizbullah’ın gücünün azaltılması şartına bağlamaktadır. Bölgesel düzlemde ise, “rantiye devlet” konumlarından ötürü görece daha müreffeh sayılan Körfez ülkeleri ise, Lübnan’daki İran etkisi ve Hizbullah faktörü nedeniyle bu ülkeye mâli yardıma sıcak bakmamaktadırlar. Örneğin, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) devlet yetkilisi Enver Muhammed Gargaş, 2020’de yaptığı bir açıklamada, son 10 yıldır Körfez ve Lübnan ilişkilerinin, Lübnan’ın diğer Arap devletleriyle olduğu gibi, genel olarak gergin seyrettiğini ifade etmiştir.
Ancak gerek uluslararası kredi kuruluşları ve Batılı ülkelerin gerekse de Körfez ülkelerinin Lübnan ekonomisine yardım yapmayı buradaki İran etkisinin ve Hizbullah faktörünün kırılması şartına bağlamasına rağmen, İran’ın Hizbullah eliyle Lübnan’daki etkisi azalmak bir yana giderek artmaktadır. Sadece Lübnan özelinde değil, çalışmanın başında da belirttiğimiz üzere Arap Baharı protestolarının başlangıcından günümüze, İran, “devrim” olgusundan hareketle bu kolektif dinamizmi desteklediğini açıklamış; bu durumu benimsediği ilkeler ve mezhepsel rejim sistemi ışığında bir “yayılma” olarak değerlendirmiş VE iç savaş ve çatışmaların yaşandığı Suriye, Yemen ve öteden beri Irak’ta nüfuzunu arttırmıştır. Bugün İran’ın bölgesel etki ve nüfuzu, sınırlarının çok ötesinde başlamaktadır. Eğer Arap Baharı devrimlerinin bir kazananı İsrail ise, diğeri de kesinlikle İran’dır.
Kaynak: https://iramcenter.org/cfra-gore-iranin-bolgesel-milis-gucleri/, Erişim Tarihi: 29.09.2021
Son olarak, tekrar Lübnan özelinde bir değerlendirme yapacak olursak, bu ülkedeki mezhepsel saikler etrafında şekillenmiş Sünni, Şii, Maruni, Dürzi gibi farklı mezhepçi çıkarlar ve kimlikler temelinde üretilen dış politikanın Hizbullah’ın etkin siyasi ve askeri konumu sebebiyle Şii Hilâli kapsamına girdiği belirtilebilir. Tahran’ın Hizbullah üzerinden Beyrut’la kurduğu dirsek teması ve şimdi de hükümetin yetersiz kaldığı yakıt, petrol vb. gibi temel ihtiyaç maddelerinin tedarikine başlayarak Lübnan kamu kurumları ve halkı üzerinde nüfuz oluşturması, bölgede bir aktör olarak Hizbullah’ın ve İran vekâletinin geldiği konumu göstermesi açısından manidardır. Bu durumun farkında olan İsrail, Suudi Arabistan gibi diğer bölgesel aktörler ise tüm bölge sathında olduğu gibi Lübnan’da artan Şii etkisinden bariz bir biçimde rahatsız olmakta ve İran’ı Lübnan, Suriye, Yemen, Irak ve diğer çatışma alanlarında doğrudan ve örtük bir biçimde dizginlemeye çalışmaktadırlar.
Mehmet BABACAN
KAYNAKÇA
- Tayyar Arı (2017), Geçmişten Günümüze Ortadoğu: Siyaset, Savaş ve Diplomasi – Cilt I, 7. Baskı, Bursa: Alfa Yayınları, ss. 85-119.
- Cyrus Schayegh (2021), Ortadoğu ve Modern Dünyanın İnşası, Çev. Gül Atmaca, İstanbul: İletişim Yayınları.
- Göktuğ Sönmez (2021), “Beyrut Patlamasının İlk Yıldönümünde Lübnan’ı Dünü ve Bugünüyle Anlamak”, Ortadoğu Analiz, 12(104), Ağustos 2021, ss. 34-39.
- İsmail Sarı (2021), “Lübnan Krizinde İran’ın Rolü: Hizbullah Modeli”, Ortadoğu Analiz, 12(104), Ağustos 2021, ss. 40-43.
- Hamza Haşıl (2021), Suriye ve Lübnan Krizlerinde Hizbullah Faktörü”, Ortadoğu Analiz, 12(104), Ağustos 2021, ss. 44-47.
- A. Selcan Özdemirci Cinal (2021), “Lübnan’daki Kriz Sarmalında Son Çare: Mikati”, Ortadoğu Analiz, 12(105), Eylül 2021, ss. 16-19.
- Recep Yorulmaz (2021), “Lübnan Ekonomik Krizinde Son Perde”, Ortadoğu Analiz, 12(105), Eylül 2021, ss. 20-23.
- Gökhan Ereli (2021), “Beyrut’tan Dubai’ye: Körfezin Değişen Lübnan İmajı”, Ortadoğu Analiz, 12(105), Eylül 2021, ss. 28-31.
- Burhanettin Duran (2021), “Arap İsyanlarında On Yılın Muhasebesi ve Türkiye’nin Yeri”, Arap Devrimleri: Değişim ve Süreklilik, editörler: Ramazan Yıldırım & Mahmut Alrantisi, SETA Yayınları, İstanbul, ss. 15-36.
- Gökhan Batu (2021), “Lübnan’da Hizbullah’ın Güçlenen Pozisyonu ve İsrail’e Olası Yansımaları”, ORSAM Bakış 187, Ağustos 2021, ss. 1- 8.
- Mena Affairs (2021), “Hezbollah brings Iranian fuel into Lebanon, reports Hezbollah channel”, 16.09.2021, Erişim Tarihi: 29.09.2021, Erişim Adresi: https://menaaffairs.com/hezbollah-brings-iranian-fuel-into-lebanon-reports-hezbollah-channel/.
- Akit (2021), “İran, Lübnan’ı benzinle fethediyor”, 18.09.2021, Erişim Tarihi: 29.09.2021, Erişim Adresi: https://www.yeniakit.com.tr/haber/iran-lubnani-benzinle-fethediyor-1576369.html 29.09.2021.
- BBC Türkçe (2020), “Beyrut Patlaması: Macron, Lübnan’a yardım konferansına ev sahipliği yapmayı teklif etti”, 01.09.2020, Erişim Tarihi: 29.09.2021, Erişim Adresi: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-53987633.
- Sivil Düşünce (2021), “İran tankeri Suriye’de Lübnan’a benzin boşaltırken görüldü”, 14.09.2021, Erişim Adresi: 29.09.2021, Erişim Adresi: https://sivildusunce.com/haber/iran-tankeri-suriyede-lubnana-benzin-bosaltirken-goruldu-h20174.html 29.09.2021.
- İRAM (2021), “CFR’a Göre İran’ın Bölgesel Milis Güçleri”, 28.09.2021, Erişim Tarihi: 29.09.2021, Erişim Adresi: https://iramcenter.org/cfra-gore-iranin-bolgesel-milis-gucleri.