Giriş
“Aborjinler“, “Aborijinler“, “Torres Boğazı Adalıları“, veya “Avustralya yerlileri” olarak bilinen halk, tarihleri 50.000 yıldan daha geriye kadar uzanan dünyadaki en eski ve kadim uygarlıklarından biridir. Afrika’dan göç ederek, asırlar önce Hindistan ve Asya kıyılarını geçerek Avustralya’ya yerleşen bu halk, Avustralya’nın İngiliz hâkimiyeti altına girmesinin ardından çeşitli baskı, asimilasyon ve katliam politikalarına kurban edilmiştir. Bu nedenle, Birleşik Krallık ve Avustralya gibi demokratik rejimle yönetilen ülkeler, ilerleyen dönemlerde Aborjin haklarına daha fazla önem vermeye ve özen göstermeye başlamış ve bu doğrultuda birçok yeni ve ilerici anayasal, yasal, ekonomik ve sosyo-kültürel düzenlemeler yapılmıştır. Bu kapsamda, 2023 yılı sonlarında Avustralya’da Aborjin hakları konusunda yeni bir anayasa referandumu da düzenlenecektir. Bu yazıda, Aborjin meselesi kısaca özetlenecek ve 2023 yılı referandumu analiz edilecektir.
Aborjinler Kimdir?
Avustralya kıtasının yerli halkı olan Aborjinler, on binlerce yıl önce Afrika’dan başlayan göç hareketlilikleri sonucunda, aradan geçen uzun yıllar sonrasında Avustralya’ya yerleşmiş tarihleri çok eskiye giden bir halktır. Büyük ölçüde avcı-toplayıcı karakteristiği gösteren bir halk olan Aborjinler, kendilerine özgü medeniyetleri sayesinde uzun asırlar boyunca değişmeden kültürlerini korumuşlar ve özellikle avlanmak için kullandıkları “mızrak” ve “bumerang” gibi nesnelerle dünya çapında tanınırlığa sahip olmuşlardır. 18. yüzyıl sonlarında İngilizler Avustralya’yı kolonileştirdikleri dönemde nüfus düzeyleri 1 milyon civarında olan Aborjinler, daha sonraları ise salgın hastalıklar ve çatışmalar nedeniyle daha küçük bir grup halinde yaşamlarına devam etmek zorunda kalmışlardır. Esasen kendilerine özgü yerel bir dinleri de olan Aborjinler, buna karşın yıllar içerisinde uygulanan asimilasyon politikaları neticesinde yerel dil ve dinlerini büyük ölçüde unutmuşlardır. Öyle ki, Avustralya’da 1996 yılında yapılan nüfus sayımında, Aborjinlerin yüzde 72’sinin Hristiyanlığı benimsediği, yüzde 16’sının ise herhangi bir dini seçmediği gözlemlenmiştir. 2001 yılında yapılan nüfus sayımında ise, Aborjinlerin yaklaşık yüzde 0,03’ünün halen geleneksel Aborjin dini pratiklerini uyguladıkları tespit edilmiştir.
Aborjinler
“Üzerinde güneş batmayan” İngiliz veya Britanya İmparatorluğu’nun James Cook önderliğinde 1788 dolaylarında Avustralya’ya girmesinin ardından, Batı’dan gelen kızamık, suçiçeği ve grip gibi yeni hastalıklar yüzünden yüzbinlerce Aborjin doğal sebeplerle hayatını kaybetmiştir. Bu hastalıkların yanında, 1803-1807 döneminde yapılan Tasmanya Soykırımı da Aborjin nüfusun azalmasına neden olmuş ve neticede 20. yüzyıl başlarında Avustralya’da Aborjin nüfusun yüzde 90’ı bir şekilde yok edilmiştir. Elbette İngiliz İmparatorluğu ve Avustralya tarihindeki utanç sayfalarını oluşturan bu olaylardan ders çıkaran demokratik yönetimler, ilerleyen dönemlerde insan hakları ve demokrasi düşüncesinin gelişmesiyle birlikte, bu konuda harekete geçmişler ve çeşitli reform programları ve düzenlemelerini uygulamaya koymuşlardır. Günümüzde, 26 milyonu bulan Avustralya nüfusunun yaklaşık yüzde 3,8’i Aborjin kökenlidir ve yerli halkların toplam nüfusu da 1 milyona yakındır (984.000).
1967 Referandumu
1962 yılında kendilerine oy hakkı tanınan Avustralya yerlilerinin haklarının geliştirilmesi için, 1967 yılında Avustralya Liberal Partili Başbakan Harold Holt hükümeti döneminde, Canberra bir kez daha harekete geçmiş ve Aborjinler hakkında bir anayasal referandum düzenlemiştir. Bu referandumda, 1900 yılında ilan edilen ve 1901 yılında yürürlüğe giren Avustralya anayasasının değiştirilerek, Aborjinlerin Avustralya’nın nüfusu ve vatandaşlarından sayılmaları ve federal hükümetin onlara özgü yasalar yapması konuları oylanmıştır. Neticede, Avustralya halkının yüzde 91’e yakın büyük kesimi (yüzde 90,77), referandumda “evet” oyu kullanmıştır.
1967 referandumu için hazırlanan bir afiş
2023 Referandumu: “Meclis’te Yerli Sesi”
Avustralya’da 2023 yılı içerisinde Ekim veya Aralık ayında düzenlenmesi beklenen ve “Meclis’te Yerli Sesi” (Aboriginal and Torres Strait Islander Voice) adıyla duyurulan yeni referandumda ise, Avustralya İşçi Partili Başbakan Anthony Albanese hükümeti, halka anayasanın değiştirilmesi noktasında şu soruyu soracaktır: “Avustralya’nın İlk Halkları’nı tanımak için anayasa değiştirilecek ve Aborjin ve Torres Boğazı Adalılarının Sesi kurulacak. Bu değişikliği onaylıyor musunuz?” (A Proposed Law: to alter the Constitution to recognise the First Peoples of Australia by establishing an Aboriginal and Torres Strait Islander Voice. Do you approve this proposed alteration?) Referandumdan onay çıkarsa, anayasaya eklenen maddeyle parlamentoda “Aborjin ve Torres Boğazı Adalılarının Sesi” isimli bir Danışma Komitesi kurulacaktır. Komite, yerel halkları etkileyen konularda parlamentoya bağlayıcılığı olmayan öneriler sunacak ve bu şekilde yerli hakların sorunlarını siyaset makamına ulaştırmaya çalışacaktır.
Anthony Albanese
Referandumun asıl niteliği ise, elbette, geçmişin baskı, asimilasyon ve katliam politikalarıyla bir yüzleşme niteliği taşıması ve günümüzün insan haklarına dayalı yeni tip siyasetine dair Avustralya halkı ve uluslararası kamuoyuna anlamlı bir mesaj verilmesidir. Fakat ülkede ana muhalefet partisi durumunda olan Avustralya Liberal Partisi’nin lideri Peter Dutton referanduma karşı çıkmakta ve bunun ülkede bir kutuplaşma ortamı yaratacağını iddia etmektedir. Hatırlanacağı üzere, ülkenin eski Başbakanı Scott Morrison da “anayasal risk” oluşturduğu gerekçesiyle referandum teklifine itiraz etmişti. Bu konuda yapılan en güncel anketler ise, ülkenin referandum konusunda adeta ortadan ikiye bölündüğünü ve “evet” ile “hayır” oylarının neredeyse birbirine eşit düzeyde olduğunu göstermektedir. Referandumu İngiliz The Guardian gazetesi için değerlendiren Megan Davis ise, bunun eski Avustralya ile yeni Avustralya arasında bir mücadele olduğunu ve “evet” oyu çıkmasının ülkenin geleceği adına çok faydalı olacağını yazmıştır.
Sonuç
Sonuç olarak, halkların gönüllü desteği ve özgür tercihlerine dayalı demokratik rejimlerin insan hakları bağlamında daha başarılı oldukları ortadadır. Bu nedenle, Avustralya’da da geçmişte yapılan hatalardan ders alınarak Aborjinler ve diğer yerli halkların kültürlerinin korunması ve geliştirilmesine destek olunması dünyaya güzel bir mesaj olacaktır. Son dönemde Çin Halk Cumhuriyeti’ne Uygurlara yönelik politikaları nedeniyle eleştiriler getiren Avustralya’nın bu konuda kısıtlayıcı bir tavır takınması ise, kendi ilkeleriyle çelişmesi olarak algılanabilir.
Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ