Fransa’da 2024 Avrupa Parlamentosu seçimlerinin ardından, hatırlanacağı üzere, 2027 yılı Mayıs ayına kadar Cumhurbaşkanı olarak görev yapacak Emmanuel Macron, halkın güncel eğilimlerini Ulusal Meclis’e yansıtmak amacıyla parlamentoyu feshetmiş ve erken seçim kararı almıştı. 30 Haziran’da ilk turu yapılan genel seçimlerin ikinci turu ise dün (7 Temmuz) yapıldı. Bu yazıda, 2024 Fransa parlamento seçimlerini değerlendireceğim.
Hatırlanacağı üzere, 30 Haziran 2024 tarihinde yapılan ilk tur seçimlerinde, aşırı sağcı olarak değerlendirilen Ulusal Birlik (RN) partisi yüzde 33,4 oyla en yüksek oyu almış, bu partiyi sol blok Yeni Halkçı Cephe-NFP (Nouveau Front populaire) yüzde 27,9 oyla takip etmiş ve Cumhurbaşkanı Macron’un desteklediği merkez blok Ensemble (Birlikte) da yüzde 20,7 oyda kalmıştı. Aşırı sağ Ulusal Birlik (RN) partisinin son dönemdeki yükselişi nedeniyle ilk turda yüzde 66,71’lik Fransa için iyi bir seviyeye yükselen seçime katılım oranı, Ifop projeksiyonlarına göre ikinci turda yüzde 67,5 düzeyinde gerçekleşti. 68 milyonluk Fransa’daki yaklaşık 49,5 milyon seçmenden 43,3 milyonu (6 milyonu aşkın Fransız seçmen, ilk turda adayları yüzde 50’nin üzerinde bir oyla seçildiği için ikinci turda oy verme hakkına sahil değillerdi), sabah 09:00’dan itibaren farklı seçim bölgelerinde kurulan sandıklarda oy vermeye başladılar. Oy verme işlemi kırsal alanlarda akşam 18:00, büyük kentlerde ise 20:00’ye kadar devam etti. Oldukça gergin bir siyasi atmosferde gerçekleşen seçimler için 5.000’i başkent Paris’te olmak üzere tam 30.000 polis memuru görevlendirildi. 2022 parlamento seçimlerinde katılım oranının yüzde 50’nin altında kaldığı da düşünülürse, Cumhurbaşkanı Macron’un bu seçimle birlikte Cumhuriyet değerlerine karşıt olarak değerlendirdiği aşırı sağ tehlikesine karşı Fransız halkını biraz olsun motive etmeyi ve katılımı arttırmayı başardığı söylenebilir. Bu oran, saat 17:00 itibariyle, Fransız basınında, 1981 parlamento seçimlerinden beri en yüksek katılım oranı olarak da öne çıkarıldı. Seçimlerin yaz tatili döneminde gerçekleştirildiği de hesaba katılırsa, Fransız halkının son dönemde oldukça politize olduğu ve seçime yoğun katılım gösterdiği söylenebilir. Seçim sonuçları gece geç saatlerde netleşmeye başlarken, Fransız gazetelerinin internet siteleri ve televizyon kanalları, seçim sonuçları hakkında canlı yayınlar yapmaya devam ettiler.
Seçim sonuçlarına göre parti/blokların milletvekilliği sayıları
Kaynak: Le Monde
Fransa’daki parlamento seçimleri sonuçları, dünyanın ABD ile birlikte en eski ve köklü Cumhuriyetlerinden biri olan Fransa’da Cumhuriyetçi hassasiyetlerin halen güçlü olduğunu ve aşırı sağa karşı ittifak çağrılarının başarılı olduğunu ortaya koydu. Öyle ki, iki turlu parlamento seçimleri sonucunda birçok sol ve aşırı sol partinin (Boyun Eğmeyen Fransa/LFI, Sosyalist Parti/PS, Ekolojistler/LE ve birçok diğer küçük sol parti) katılımıyla oluşturulan Yeni Halkçı Cephe-NFP (Nouveau Front populaire) 182 milletvekilliği ile ilk sırayı alırken, Cumhurbaşkanı Macron ve Başbakan Gabriel Attal’ın destekledikleri liberal/merkez çizgideki “Ensemble” (Birlikte) ittifakı (Macron’un partisi Rönesans, MoDem, Horizons ve diğer küçük merkez partilerin destekledikleri) 168 sandalyede kaldı ve ikinci oldu. Jordan Bardella-Marine Le Pen ikilisinin liderliğindeki ve aşırı sağcı olarak nitelendirilen RN ise, ilk turda çok başarılı olmasına karşın, ancak ülkedeki üçüncü en büyük parti olmayı başardı ve yalnızca 143 milletvekilliği kazanarak, 2027 Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde prestij kaybetti. Buna karşın, RN, La Réunion ve Mayotte gibi deniz aşırı topraklarda da başarı gösterip milletvekili çıkararak, artık Fransa’nın merkezi bir siyasi partisi haline gelmeyi başardığını ispatladı. Merkez sağ Cumhuriyetçiler (LR) partisi ise 45 milletvekilliği kazandı. Solun başarısı, uluslararası basında genelde “sürpriz” olarak yorumlandı.
Jean-Luc Mélenchon
Bu sonuçlar neticesinde hiçbir parti/blok 577 sandalyeli Ulusal Meclis’te kendi başına çoğunluğu sağlamak için gerekli olan 289 sandalyeye ulaşamazken, bu andan itibaren nasıl bir meclis çoğunluğu ve hükümet kurulacağı konusu önem kazanıyor. Bu noktada Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın farklı partilerden olacağı bir “kohabitasyon” (cohabitation) dönemi Fransa için artık kaçınılmaz gözükürken -ki yakın geçmişte François Mitterrand (1986-1988, 1993-1995) ve Jacques Chirac (1997-2002) dönemlerinde kohabitasyon sorunsuz işlemiştir-, Macron ve ekibinin yanıt vereceği temel mesele, nasıl bir koalisyon hükümeti ve Başbakan adayının seçileceği olacaktır. Bu bağlamda, seçimler sonrasında, Macron blokunun desteğiyle, sol ve merkez Cumhuriyetçi eğilimleri yansıtacak ılımlı solcu (sosyal demokrat) bir Başbakan (örneğin, PS lideri Olivier Faure, Kamusal Alan-Place Publique partisinden Avrupa Parlamentosu milletvekili Raphaël Glucksmann, Sosyalist Partili Boris Vallaud veya Ekolojisler Genel Sekreteri Marine Tondelier) veya aşırı sola daha yatkın bir Başbakan (örneğin, LFI lideri Jean-Luc Mélenchon) tercihi yapılabilir.
Jean-Luc Mélenchon’un seçim zaferi konuşması
İlk gelen haberlere göre, bu konuda NFP blokunu oluşturan sol unsurlar (milletvekilleri) içerisinde oylama yöntemiyle bir Başbakan adayı da seçilecektir. Aşırı sağın daha da güçlenmemesi adına, yeni hükümetin ekonomi politikalarında başarılı olması ise şarttır. Fransız basınında, 2024 Paris Yaz Olimpiyat Oyunları nedeniyle hükümet kurulması sürecinde Başbakan Gabriel Attal’ın geçici olarak görevine devam edebileceği de konuşulmaktadır. Ancak seçimden birinci parti olarak çıkan sol/aşırı sol blokun lideri Jean-Luc Mélenchon, Cumhurbaşkanı’nın Başbakanlık görevini kendilerine vermesi gerektiğini ifade ederek, hem Cumhurbaşkanı Macron, hem de aşırı sağın seçimlerde mağlup edildiğini söylemiştir. Seçim sonuçları belli olmaya başlayınca şairane ve coşkulu bir konuşma yapan yılların sol siyasetçisi Mélenchon, Başbakan Attal’ın görevine devam etmesi ihtimaline karşı çıkmış ve ülkelerini yönetmeye hazır olduklarını ilan etmiştir. Mélenchon’un sert konuşması, merkez sol ve merkezdeki aktörlerle birlikte kurulacak bir koalisyon hükümeti konusunda umutları ilk bakışta azaltsa da, zaman içerisinde siyasi müzakereler neticesinde Mélenchon’un daha makul davranması sağlanabilir. Seçimlerin ardından basına konuşan Başbakan Attal ise, medyada yer alan anketlerden çok daha başarılı olduklarını ve Ulusal Meclis’te aşırı sağ ve aşırı sol çoğunluğu tehditlerini başarıyla bertaraf ettiklerini söyleyerek, sabah Başbakanlıktan istifa edeceğini açıkladı. Ancak Başbakan Attal’ın istifası Cumhurbaşkanı Macron tarafından hemen kabul edilmeyebilir. Zira bu süreçte hem 2024 Paris Yaz Olimpiyat Oyunları hazırlıklarında sorunlar yaşanabilir, hem de yeni hükümetin kurulması için ciddi müzakere ve pazarlık süreçleri gerektiği ortada.
Jordan Bardella
İlk turda birinci olmasına karşın seçimden üçüncü çıkan Jordan Bardella ve aşırı sağın hükümeti kurması ise bu andan itibaren pek de gerçekçi bir seçenek değildir. Ancak yeni hükümetin özellikle ekonomik alanda başarısız olması halinde, halen tek denenmemiş seçenek olarak kalan RN’nin 2027 Cumhurbaşkanlığı seçimleri için muhtemelen Marine Le Pen ile iddiası devam edecektir. Bu nedenle, aşırı sağ tehlikesinin tamamen atlatıldığı yorumunu yapmak için bence henüz erkendir. Sonuçların belli olmaya başlamasının ardından kameraların karşısına geçen Jordan Bardella, seçim öncesinde kendilerine yönelik medyadaki kara propaganda kampanyasına dikkat çekmiş ve buna karşın partisinin seçimlerden başarıyla çıktığını vurgulayarak, aşırı sol tehdidinin Fransa için artık öncelik hale geldiğini vurgulamıştır. Bardella, kendilerinin ülkedeki tek anlamlı siyasi seçenek olduklarının da altını çizerek, Cumhurbaşkanı Macron’u sert sözlerle eleştirmiştir. Bardella, bu şekilde ilerleyen yıllar için siyasi iddiasını ortaya koymuş ve Fransa’da her şeyin daha yeni başladığının altını çizmiştir.
Siyaset Bilimi açısından değerlendirildiğinde ise, Başkanlık ve parlamenter sistemlerin karışımı olarak nitelendirilebilecek yarı-Başkanlık sisteminin uygulandığı Fransa’da, Cumhurbaşkanı ile parlamento çoğunluğunun aynı partide olduğu dönemlerde sistem Başkanlık sistemine yaklaşırken, kohabitasyon dönemlerinde parlamenter sistem özelliği öne çıkmaktadır. Bu bağlamda, yeni dönemde Fransa’da Ulusal Meclis ve burada kurulacak hükümet önem kazanacak ve Cumhurbaşkanı’nın tekelindeki dış politika dışında birçok konuya (ekonomi politikası, göç politikası vs.) yön verebilecektir.
Bu konuda ilerleyen günlerde tablo netleşecek olup, Uluslararası Politika Akademisi (UPA) olarak analiz ve röportajlarımızla Fransa’daki gelişmeleri Türkiye kamuoyuna duyurmaya ve halkımızı bilgilendirmeye çalışacağız. Elbette Fransız halkının demokratik iradesine saygı duymakla birlikte, dileğimiz, Fransa’nın aşırılıklara savrulmaması ve demokratik ve laik Beşinci Cumhuriyet ilkelerine bağlı kalmasıdır. Nitekim sonuçlar, Birleşik Krallık’tan sonra Fransa’nın da aşırı sağ yerine sola dönüş yaptığını göstermektedir. Ek olarak, şunu da söylemeliyim ki, ilk tur sonuçlarının ardından Türkiye basınında yapılan ve Cumhurbaşkanı Macron’un seçim kararının tehlikeli, sorumsuz ve yanlış olduğunu iddia eden yorumlar da, bu sonuçlarla birlikte şimdilik geçersiz hale gelmiş ve aşırı sağ yerine Fransız halkı sol ve merkez güçlere daha yoğun destek vermiştir.
Sonsöz, Fransa’da aşırı sağın istikrarlı yükselişi gerçek bir vakadır ve halen devam etmektedir. Nitekim RN, merkez medyadaki tüm eleştirilere karşın, yine oyunu arttırmış ve önceki seçime (2022 parlamento seçimleri) göre epey yüksek sayıda (89’dan 143’e yükselmiştir) milletvekili çıkarmıştır. Üstelik RN, bloklar değil, partiler bazında bakıldığında, yeni dönemde Ulusal Meclis’teki en kalabalık ve en çok oy almış (9 milyon civarında) parti olacaktır. Buna karşın, aşırı sağ karşıtı Cumhuriyetçi blok da birlikte hareket etmeyi başardığında, halen aşırı sağa karşı rahatlıkla üstünlük sağlayabilmektedir. Bu seçimde, bunu, siyasi partiler değil, Fransız halkı yapmış ve kendi seçim çevrelerinde güçlü adayları destekleyerek RN’nin çoğunluk sağlamasını engellemişlerdir. Bu, 2027 Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde de iyi bir test olmuştur. Eğer Fransa’da gerçekten aşırı sağın yükselişi durdurulmak isteniyorsa, halkın desteklediği ve ekonomik sorunlara çözüm bulabilen verimli ve popüler bir hükümetin kurulması şarttır. Bu konuda Cumhurbaşkanı Macron’un teknokratik yaklaşımları halkta yeterince karşılık bulmamaktadır. Bu nedenle, belki de Fransa’yı ekonomik krize sokmak pahasına, daha halkçı bir ekonomi politikasının uygulanması ve emeklilik yaşı, çalışma saatleri ve ücretler gibi konularda iyileştirmeler yapılması şarttr. Bir diğer kritik konu da bence Rusya ile ilişkilerin belli bir dengeye getirilmesidir. Rusya, Fransız kültür ve siyasetinde halen oldukça etkili bir ülkedir ve bu ülkeyle cepheden zıtlaşmak ve savaş riski yaşamak, Fransız halkının istediği bir gelişme değildir. Cumhurbaşkanı Macron ise, seçim yenilgisine karşın, bu süreci yönetecek ve koordine edecek kritik kişi olarak yine Fransa siyasetinde ön planda olacaktır.
Kapak fotoğrafı: Rambouillet
Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ