Giriş
Birleşik Krallık veya ülkemizdeki popüler adıyla İngiltere’de kısa süre önce işbaşı yapan Labour (İşçi Partisi) hükümeti ve yeni Başbakan Keir Starmer, şimdilerde ülkedeki muhafazakâr-milliyetçi gruplar tarafından Chagos takımadalarının Morityus’a (Mauritius) devrini sağlaması nedeniyle sert şekilde eleştiriliyor. Bu yazıda, Birleşik Krallık ile Morityus arasında bir süredir egemenlik yetkisi bağlamında önemli bir siyasi sorun olan ve yıllar süren müzakereler neticesinde çözüme bağlanan Chagos takımadalarının durumunu mercek altına alacağım.
Chagos takımadalarının tarihi ve statüsü
Hint Okyanusu’nun ortasında, Hindistan yarımadasının ucundan yaklaşık 1.600 km güneyde yer alan Chagos takımadaları, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından hızlanan dekolonizasyon sürecine kadar günümüze kadar Britanya Denizaşırı Toprakları’nın parçası olarak kalabilmiş ve Hindistan’a yakınlığı nedeniyle stratejik önemini koruyan küçük bir adalar topluluğudur. Toplam yüzölçümü yalnızca 60 km² olan adalar, doğuya bakan bir yarımay oluşturmakta ve kuzey uçtaki Salomon Adaları’ndan başlayarak Peros Banhos atolü, Three Brothers, Eagle ve Dangers adaları, Egmont adaları ve grupraki en büyük kara kütlesi olan Diego Garcia atolü biçiminde sıralanmaktadır.
Chagos takımadaları haritası
Kaynak: https://govmu.org/EN/Pages/AboutChagos.aspx
16. yüzyılda Portekizli kaşifler tarafından ilk kez keşfedilen ve o güne dek hiçbir insanın yaşamadığı takımada, deniz ticareti ve nakliyesi anlamında önemli ve avantajlı bir konumda olması sebebiyle büyük Batılı devletler arasında ticari rekabetin arttığı 18. yüzyıldan gözde bir stratejik lokasyon haline gelmeye başlamıştır. 18. yüzyıl sonlarında ilk kez Fransa’nın Seyşeller bile kontrolü sağladığı takımada -ki o dönemde buraya Fransız Adası (Ile de France) deniyordu-, 19. yüzyılda ise Büyük Britanya (İngiliz) İmparatorluğu’nun kontrolüne geçmiştir.
Dünya üzerinde Chagos takımadaları
Kaynak: https://www.britannica.com/place/Chagos-Archipelago
1814-1815 Paris Antlaşmaları ile Morityus (Mauritius) ve Seyşeller ile birlikte resmen İngiliz kolonisi haline gelen Chagos takımadaları, Soğuk Savaş döneminde ABD ile Birleşik Krallık arasında sağlanan özel bir anlaşma neticesinde Birleşmiş Milletler Vesayet Konseyi’nin (United Nations Trusteeship Council) tasfiye ettiği koloni yönetimleri arasına dahil edilmemiş ve 1965 yılından itibaren Britanya Denizaşırı Toprakları ya da Birleşik Krallık Denizaşırı Toprakları (British Overseas Territories) kapsamındaki 14 bölgeden biri olarak Britanya Hint Okyanusu Toprakları (British Indian Ocean Territory) adıyla özel statüsünü sürdürmüştür.
Britanya’nın denizaşırı toprakları: Anguilla, Bermuda, Cayman Adaları, Falkland Adaları, Cebelitarık, Güney Georgia ve Güney Sandwich Adaları, Britanya Antarktika Toprakları, Britanya Hint Okyanusu Toprakları, Britanya Virjin Adaları, Montserrat, Pitcairn Adaları, Saint Helena, Ascension ve Tristan da Cunha, Turks ve Caicos Adaları ile Ağrotur ve Dikelya (Kıbrıs).
1965 anlaşması sonrasında takımadadaki yerli halk zorla Mauritius, Seyşeller ve Büyük Britanya’ya göç ettirilirken, bölgedeki en büyük ada olan Diego Garcia atolüne 1971 yılında büyük bir Amerikan (ABD’ye ait) askeri tesis inşa edilmiş ve adada yalnızca Birleşik Krallık ve ABD’ye mensup asker ve görevlilerin bulunduğu bir düzen oluşturulmuştur. Seyşeller ve Morityus’un bu dönemde bağımsızlığını kazanmasıyla birlikte Chagos takımadaları Britanya Hint Okyanusu Toprakları’nın tek unsuru haline gelmiş ve bu nedenle Soğuk Savaş koşullarında stratejik önemini korumuştur. Ancak Birleşik Krallık ve ABD’nin bölgeyi giderek askerileştirmesi, Bağlantısızlar Hareketi’ne mensup Hindistan ve Hindistan etkisindeki diğer bölge ülkelerinin tepkisini çekmeye başlamış ve Hint Okyanusu’nun askerileştirilmemiş (nonmilitarized) statüsünün bozulmasından endişe eden bölge devletleri, giderek artan bir biçimde Birleşik Krallık ve ABD’nin bölgeden ayrılmalarını talep etmişlerdi. Nitekim Chagos takımadalarının Körfez Savaşı (1991-1992), Afganistan Operasyonu (2001) ve Irak İşgali (2003) gibi askeri operasyonlarda kullanılması da bu algıyı pekiştirmiş ve Birleşik Krallık üzerindeki baskıyı arttırmıştır.
Chagos takımadalarının durumu 2000’lerden itibaren İngiliz iç hukukunda da önemli bir mesele haline gelmeye başlamış ve dekolonizasyon ve uluslararası hukuk trendlerinin karşısında durmamaya gayret eden gelişmiş bir demokrasi ve hukuk devleti olan Birleşik Krallık’ta, bağımsız mahkemeler, adanın bağımsızlığına cevaz verebilecek bazı hukuki kararlar almışlardır. Konuyu Birleşmiş Milletler’in Uluslararası Adalet Divanı’na (ICJ) götürme kararı alan Londra, 2019 yılında adanın bağımsızlık yolunu açan önemli bir tavsiye kararı ile karşılaşmıştır. Bu kararın alınmasındaki temel sebep ise, Chagos’un Birleşik Krallık’a devri aşamasında Morityus’un henüz egemen bağımsız bir devlet olmaması nedeniyle eşit şartlarda müzakere yapamıyor oluşudur. Bu kararın ardından uluslararası hukuka saygılı davranmak konusunda daha titiz davranan Birleşik Krallık, ada üzerinde egemenlik iddia eden Morityus (Mauritius) ile müzakere sürecini başlatmıştır. Zaten İngiliz akademisyen James Ker-Lindsay’e göre, takımadanın bağımsızlığı konusunda nihai anlaşmaya Keir Starmer (İşçi Partisi) döneminde varılsa da, aslında müzakereleri uzun yıllar (2010-2024) iktidarda kalan Muhafazakâr Parti yürütmüştür. Bu şekilde, Birleşik Krallık, Afrika’daki son koloni toprağını da kaybetmek durumunda kalmıştır.
Birleşik Krallık-Morityus Anlaşması
Birleşik Krallık Dışişleri Bakanlığı’nın Ekim 2024 tarihinde yaptığı bir açıklama ile Chagos takımadalarının egemenliğinin Birleşik Krallık’a bağlı Britanya Hint Okyanusu Toprakları’ndan Morityus’a devredileceği ilan edilmiştir. Anlaşmanın nihai halinde müzakereler halen devam etse de, taraflar, egemenlik devri konusunda anlaşmaya varıldığını ilan etmişlerdir. Bu bağlamda, Diego Garcia atolündeki ABD askeri üssünün 99 yıl boyunca adada kalmaya devam edeceği de belirtilmiştir. Bu şekilde, bir anlamda ABD ve İngiltere, bölgede güçlenen Hindistan ve Çin etkisine geçen Maldivler gibi devletler karşısında, Chagos takımadalarındaki askeri kazanımlarını adayı Morityus’a devrederek korumayı başarmışlardır.
Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı David Lammy
Anlaşma hakkında konuşan Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı David Lammy, söz konusu anlaşmanın ülkesinin küresel güvenliğin korunmasındaki rolünü güçlendireceğini belirterek, anlaşma sayesinde İngiltere’ye yönelik yasadışı göç yolu olarak Hint Okyanusu’nun kullanılması ihtimalinin de ortadan kaldıracağı değerlendirmesinde bulunmuştur. Bakan Lammy, bu anlaşmayla, İngiliz Milletler Topluluğu’nun (Commonwealth) yakın ortağı olan Morityus ile uzun vadeli ilişkilerin de garanti altına alınacağını söylemiştir. ABD Başkanı Joe Biden’ın da desteğini açıkladığı anlaşmaya dair Başbakan Keir Starmer ise “hukuk” vurgusu yapmış ve anlaşma sayesinde askeri tesislerin korunduğunu ifade etmiştir.
Anlaşmaya Yönelik Tepkiler
Ancak anlaşmanın duyulması sonrasında kısa süre içerisinde Birleşik Krallık’ın eski emperyal günlerine özlem duyan milliyetçi-muhafazakâr kitle ve kanaat önderlerinden anlaşmaya dair sert tepkiler gelmeye başlamıştır. Öyle ki, Başbakan Starmer için “ülkesine ihanet” iddiaları bile dile getirilmiş ve gazete manşetlerine yansımıştır. Tepkiler, Birleşik Krallık’ın diğer denizaşırı topraklarını da kaybedeceği endişesiyle daha çok milliyetçi ve Muhafazakâr Parti’ye yakın çevrelerden gelirken, Başbakan Starmer, Chagos takımadalarının durumunun diğer 13 denizaşırı topraklardan farklı olduğunu ve bu yöndeki kazanımların herhangi bir riske girmeyeceğini vurgulamıştır. İngiliz akademisyen James Ker-Lindsay de Kıbrıs’taki egemen İngiliz askeri üsleri dışında hiçbir denizaşırı toprağa bu mahkeme kararının uygulanamayacağını, ancak Kıbrıs’taki üslerle ilgili olarak da benzer tartışmaların başlayabileceğini söylemiştir. Bunun nedeni ise, Kıbrıs Cumhuriyeti’ne hayat veren 1960 Londra ve Zürih anlaşmaları ile Kıbrıs’taki egemen İngiliz askeri üs ve topraklarının eşzamanlı olarak hayata geçirilmiş olmasıdır.
Sonuç
Sonuç olarak, elbette Birleşik Krallık’ın günümüzde olgun tutumu, hukuk ve demokrasi temelinde oluşan ve bu ülkenin koloni geçmişiyle yüzleşmeyi amaçlayan iyi niyetli bir tavırsa da, günümüzde güç politikalarının yeniden yükselişe geçtiği ve uluslararası hukukun özellikle de büyük devletler tarafından hiç kaale alınmadığı bir dönemde bu anlaşmaya yönelik iç tepkilerin olması doğaldır. Zira Britanya gibi büyük bir imparatorluğun tasfiyesi, birkaç on yılda gerçekleşmeyecek kadar kapsamlı bir iş olduğu gibi, Birleşik Krallık’ın büyük devlet refleksleri de bir anda ortadan kalkacak değildir.
Kapak fotoğrafı: Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer
Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ