AVRUPA GÜVENLİĞİ VE UKRAYNA’NIN GELECEĞİ KONUSUNDA AYRIŞAN PERSPEKTİFLER: TRUMP VS. MACRON

upa-admin 06 Mart 2025 93 Okunma 0
AVRUPA GÜVENLİĞİ VE UKRAYNA’NIN GELECEĞİ KONUSUNDA AYRIŞAN PERSPEKTİFLER: TRUMP VS. MACRON

Giriş

Ukrayna’nın geleceği ve Rusya ile üç yıldır devam eden savaşın nasıl sonuçlandırılacağı konusunda ABD Başkanı Donald Trump’ın seçilmesiyle birlikte diplomatik ve siyasi çevrelerde büyük bir ivmelenme yaşanırken, bu konuda mevcut ABD yönetimi ve Avrupa devletleri ile Avrupa Birliği (AB) arasında çok ciddi bir ayrışmanın yaşandığı da fark edilmektedir. Bu da, NATO içerisinde çatlak yaratmak isteyen Rusya ve Çin gibi Batı-dışı devletleri oldukça memnun etmektedir. Bu durum, ABD Başkanı Donald Trump’ın ABD Kongresi’ne hitap ettiği 4 Mart 2025 tarihli “State of the Union” (Birliğin Durumu) konuşması ile Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un ulusa seslendiği 5 Mart 2025 tarihli televizyon konuşması ile bir kez daha görülmüştür. Bu yazıda, bu iki konuşmadaki yaklaşım farklılıkları ve Ukrayna krizine dair iki Batılı liderin birbirleriyle çelişen bakış açıları değerlendirilecektir.

Donald Trump’ın Birliğin Durumu Konuşması

ABD Başkanı Donald Trump’ın ABD Kongresi’ne hitap ettiği “Birliğin Durumu” konuşması, ABD ve uluslararası kamuoyunda büyük yankı yaratmıştır. Konuşmasında daha ziyade Amerikan iç siyasetine dair birçok farklı konuya değinen ve kısa süre içerisinde yaptıklarını öven Trump, bunun yanında dış politika bağlamında Avrupa güvenliği ve Ukrayna’nın geleceğiyle alakalı olarak da oldukça önemli şeyler söylemiştir.

Konuşmasının 37. dakikasında gümrük tarifeleri konusuna değinen Trump, Avrupa Birliği’nin geçmişte ABD’ye gümrük tarifeleri uyguladığını vurgulamış ve artık kendilerinin de ABD’ye gümrük uygulayan devletlere karşı önlemler alacaklarını söylemiştir. Trump, bu bağlamda AB’nin yanı sıra Çin, Brezilya, Hindistan, Meksika ve Kanada gibi ülkelerin ismini zikretmiştir. Bu şekilde, ABD Başkanı, yeni dönemde ABD ile AB arasındaki ticaret düzeninin serbest ticaretten ziyade korumacı bir mantıkla gerçekleşeceğinin sinyallerini vermiştir.

Ukrayna konusuna da konuşmasında birçok defa vurgu yapan ABD Başkanı, konuşmasının ilk dakikalarında Ukraynalılar ve Rusların gereksiz yere birbirlerini öldürdüklerini söyleyerek, ABD’de kendisinden önceki Demokrat Joe Biden yönetiminin Ukrayna’ya yüz milyarlarca dolar gönderdiğini ve bu gereksiz savaşı finanse ettiğini vurgulamıştır. Savaşta genç Ukraynalılar ve Rusların öldüklerine değinen Trump, bir Amerikalı olmasına rağmen bu savaşı durdurmaya çalıştığını, oysa Avrupalıların yakın geçmişe kadar Rusya’dan petrol ve gaz alarak Ukrayna’ya yaptıkları askeri yardımın çok daha fazlasını Rusya’ya yaptıklarının altını çizmiştir. Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski’den -Oval Ofis’teki yaşadıkları tartışmaya rağmen- kısa süre önce bir mektup aldığını anlatan Donald Trump, Zelenski’nin bu mektupta kendisinin güçlü liderliği altında Rusya ile anlaşmaya yakın olduğunu bildirdiğini ve bu bağlamda Kiev’e egemenlikleri ve bağımsızlıklarını sağlama konusunda mümkün olduğunca yardımcı olacaklarını ilan etmiştir. Ukrayna liderliğinin nadir madenler konusundaki anlaşmayı da kabul ettiğini sözlerine ekleyen Trump, Rusya yönetimi ile de ciddi müzakereler içerisinde olduklarını ve Moskova’nın da anlaşmaya yakın olduğunu söylemiştir.

Emmanuel Macron’un Ulusa Sesleniş Konuşması

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un konuşması ise Trump’ın konuşmasından farklı olarak sıklıkla Rusya tehdidine vurgu yapılan ve bu bağlamda Ukrayna’nın direnişinin desteklenmesi gerektiğinin altını çizen bir retoriğe sahne olmuştur. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısıyla 2022’de başlayan Ukrayna Savaşı’nın milyonlarca insanın ölümü ve zorunlu göçüne neden olduğunu belirten Macron’a göre, müttefikleri ABD, bu savaşı Avrupa güvenliğini riske atacak şekilde durdurmaya ve Avrupa ülkelerine yönelik tarifeler uygulayarak ekonomik ilişkileri bozmaya çalışmaktadır. Fransa Cumhurbaşkanı’nın düşüncesinde, üç yılı aşkın süredir devam eden Rusya-Ukrayna Savaşı, Avrupa güvenliğine doğrudan bir tehdit oluşturmakta ve bu nedenle de Avrupa ülkeleri Rusya’ya karşı kapsamlı yaptırımlar uygulamaktadır. Rus tehdidinin gerçek ve Avrupa sınırlarının dibinde olduğunu belirten Macron, Rusya’nın bu savaşı Kuzey Kore askerleri ve İran güçleri de kullanarak Batı’ya karşı toptan bir mücadeleye dönüştürdüğünü ve Moldova ve Romanya gibi Avrupalı ülkelerin seçim süreçlerine müdahale ederek Avrupa demokrasilerini destabilize ettiğini iddia etmiştir. Rusya’nın Avrupa’daki hastanelerin internet sistemlerine ve sosyal medya üzerinden üretilen yalanlarla Avrupa demokrasilerine de saldırdığını söyleyen Macron, bu şekilde Moskova’nın Avrupa’nın sınırlarını test ettiğini belirtmiştir.

Bu bağlamda Moskova’ya karşı sert durulması gerektiğini, zira Rusya’nın savaşı sonlandırmak yerine askeri harcamalarını ve üretimlerini daha da arttırarak Avrupa’ya doğrudan tehdit oluşturduğunu söyleyen Fransa Cumhurbaşkanı, ancak Rusya’nın barışçıl hale getirilmesiyle barışın sağlanabileceğini vurgulamıştır. Rusya’nın yaptıklarını kabul etmenin hatalı olacağını belirten Macron, barış girişimlerini desteklediklerini, ancak Ukrayna’nın topraklarını savunmasının desteklenmesi gerektiğini ve Rusya’nın istediği koşullarda bir barışın kabul edilemeyeceğini vurgulamıştır. Rusya’nın sözlerine asla güvenilemeyeceğini de hatırlatan Macron, Moskova’nın 2014 Minsk Protokolü’ne uymayarak 2022’de Ukrayna’ya savaş açtığını ve gelecekte de barışın garanti altına alınmaması durumunda anlaşmaları ihlal edebileceğini ifade etmiştir. Ukrayna’nın direnişinin Avrupa’yı koruduğunu ve bu konuda Alman, İngiliz ve diğer Avrupalı meslektaşlarıyla aynı görüşte olduklarını söyleyen Macron, bu bağlamda Avrupa Birliği Ordusu fikrini tetikleyebilecek güvenlik risklerini sıklıkla gündeme getirerek konuşmasını tamamlamıştır. Macron, bu bağlamda Avrupa’da askeri harcamaların arttırılmasını ve Avrupa’nın kendi savunma kapasitesini oluşturmasını da birçok defa vurgulamış ve Fransa’nın nükleer gücünü (force de frappe) hatırlatmıştır.

Sonuç

İki konuşma kıyaslandığında, Batı’nın köklü iki Cumhuriyet rejiminde Ukrayna ve Rusya ile ilişkiler konusunda birbirine taban tabana zıt yaklaşımların oluştuğu görülmektedir. ABD Başkanı Donald Trump, Avrupa güvenliği konusuna ilgisiz ve Rusya’nın gelecekteki olası saldırganlığı konusunda daha kayıtsız gözükürken, Fransa Cumhurbaşkanı bunu varoluşsal bir tehdit olarak öne çıkarmakta ve acilen harekete geçilerek Avrupa’nın güvenliğinin sağlanması gerektiğini düşünmektedir. Macron, Ukrayna konusunda durdurulamayan Rusya’nın Avrupa’yı yakın gelecekte daha da karıştırabileceğini düşünürken, Trump bu konuyu gündemine almamakta ve ABD’nin iç politik ve sınır güvenliği meselelerini öne çıkararak daha izolasyonist bir politika izlediğini göstermektedir. Trump, Ukrayna’yı acil ve Rusya’nın kazanımlarının olacağı bir barışa sürükleyerek ölümleri durdurmak istediğini belirtirken, Macron Ukrayna’nın direnişinin Avrupa’yı güvende tuttuğunu ve Ukrayna’nın desteklenerek Kiev’in istediği koşullarda bir barışın yapılması gerektiğini vurgulamaktadır.

Bu iki Batılı liderin yaklaşımlarını kıyasladığımızda, uluslararası hukuk ve yerleşik Birleşmiş Milletler normları açısından Macron’un haklı olduğu, ancak uluslararası siyasetin güçle yakından alakalı reel politik yapısı nedeniyle Trump’ın yaklaşımının da iyi anlaşılması gerektiği görülmektedir. Rusya’nın Avrupa güvenliğine yönelik tehdidi gerçek dahi olsa, NATO dağılmadığı sürece Moskova’nın böyle bir şey yapmasının delilik olacağı, Rusya’nın Avrupa ülkelerine askeri olarak bir hamle yapması durumunda bile bu ülkelerde ve toplumlarına hoş karşılanmayacağı, Rusya’nın son yıllarda giderek artan şekilde ticaret ve siyaset olarak Avrupa ülkeleri yerine Çin, Hindistan ve İran gibi BRICS ülkeleriyle entegre olduğu ve yüzünü doğuya döndüğü ve bu bağlamda Macron’un endişelerinin haklı ama abartılı olduğu düşünülebilir. Ancak elbette Macron’un ima ettiği şekilde Rusya’yı gelecekte caydıracak bir AB Ordusu’nun kurulması ve işlevsel hale getirilmesi Avrupa güvenliği açısından son derece doğru bir adım olabilir. Zira rasyonel bir otoriter lider olan Vladimir Putin sonrasında Rusya’nın başına kimin geçeceği belli değildir ve Rusya dinamiklerinde Batıcı liberal bir liderin işbaşı yapması kolay gözükmemektedir. Bu nedenle, Avrupa güvenliğine yönelik endişeler haklı olabilir. Yine de, Fransız halkı ve Avrupa halklarına acil ve büyük bir Rus korkusu veya Rusofobi yüklemek bence yanlış olacaktır. Zira Soğuk Savaş sonrası büyük güç kaybeden ve Ukrayna’yı dahi kendi tarafında tutamayan Rusya’nın zengin Avrupalı devletler ve halklarını kontrol altına alması gibi bir ihtimal gerçekte söz konusu değildir. Avrupa hakları demokrasiyi özümsemiş ve kendi Birliklerini oluşturabilmiştir. Rusya, bundan sonra ancak kendi yakın çevresinde önemli bir güç olabilecektir.

Sonsöz, ABD ile Avrupa devletleri arasında son dönemde yaşanan ayrışma riskli bir gidişat olsa da, ABD’nin kendi Asya-Pasifik öncelikleri ve Avrupa’nın yeniden kendi güvenliğini kendisinin sağlaması gibi hususlar temelinde AB Ordusu’nun oluşturulması bağlamında, bu sürece pozitif yaklaşmak da mümkündür.

Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.