SURİYE GAMBİTİ

upa-admin 03 Temmuz 2013 2.265 Okunma 0
SURİYE GAMBİTİ

Sonunda, Batı Suriyeli muhaliflere silah satışına ilişkin bir karara vardı. Böylece bölgedeki jeopolitik süreçler de daha yoğunlaştı. Moskova ve Tahran’ın tepkileri sert oldu. Büyük devletler arasındaki anlaşmazlıkların derinleştiği görülmektedir. Bu süreçler bölgeyi nereye götürüyor?

At Yürüyüşü

Büyük devletlerin Suriye’ye yönelik mücadelesi daha da şiddetlenmiştir. Son birkaç günde birbiri ardına atılan adımlar, var olan görünümü bir hayli değiştirmiştir. Dünyanın büyük devletlerinin hemen hemen aynı anda somut kararlar almış olması ilginçtir. Daha önceleri örtülü diplomatik ifadelerle belirtilen görüşler artık açıkça dile getiriliyor. Batı’nın konuya ilişkin aldığı kararlar, mecaz olarak, satrançta atın gidişine benziyor. Fakat bu adımın kendine özgülüğü var.

Mesele şu ki, Batı Suriye’de ordunun kimyasal silah kullandığını bahane ederek, bazı adımlar atıyor. Aynı durumun Irak ile ilgili olarak da oluşmuş olduğunu hatırlatalım. O dönem ABD, Saddam Hüseyin’in kitle imha silahlarına sahip olmasına dayanarak, Irak’a saldırmıştı. Bu iddia şimdi de Suriye yönetimine karşı ileri sürülüyor. Bu da bir anlamda, satrançta hangi yönü vuracağı önceden net olarak bilinmeyen atın gidişini hatırlatıyor.

ABD ve Avrupa Birliği Suriye muhalefetine silah yardımında bulunma konusunda anlaşmıştır. Buna muhaliflerden hemen yanıt gelmiştir. Onların komutanı General Selim İdris; Amerika’nın gereken silahları vermesi durumunda, Beşar Esad’ı 6 aya iktidardan devireceklerini belirtmiştir. Suriye Devlet Başkanı ise, muhaliflere silah satmaya hazırlananları tehdit etmiştir. Batılı ülkelerde terör olaylarının ortaya çıkabileceğinden bahsetmiştir.

Beklendiği gibi, bu olaylara İran’ın tepkisi sert olmuştur. İngiltere’nin “The Independent” gazetesi Tahran’ın Suriye’ye 4 bin asker gönderme kararı aldığını bildirmiştir. İran “Hizbullah”ın eliyle B. Esad’a “savaşa devam et” mesajını gönderiyor. Şimdi Esad’a sadık olan ordu Halep’e saldırıya hazırlanıyor. Son günlerde, birkaç stratejik mevkiyi isyancıların elinden geri alabilmişlerdir. “Hizbullah”ın başkanı Nasrullah; “Son askerimize kadar savaşacağız” demiştir. Onun Suriye’ye gittiğine ilişkin haberler bile yayımlanmıştır.

Oluşan yeni durumla ilgili Rusya’nın attığı adımlar ayrıca ilginçtir. Moskova Batı’ya açıkça, B. Esad’ı savunacağını söylemiştir. Kremlin muhalefete silah satışının sadece ülkede gerginliği artıracağını ifade etmiştir. Devlet Başkanı Vladimir Putin, Batı’nın Suriye muhalefetine silah satma kararını sert bir dille eleştirmiştir. O, İngiltere Başbakanı D. Cameron ile görüşmesinde; Moskova’nın tutumunun değişmeyeceğini dile getirmiştir. Rus kitle iletişim araçlarının yayınladığı bilgiye göre; Başkan Putin, Batılı devletlerin Suriye’de “elinin kana bulandığını” söylemiştir (Bkz.: Blood on Your Hands: Putin’s Attack on David Cameron Ahead of G8 Talks on Syria crisis. Www.independent.co.uk, 17 Haziran 2013).

Bunlar Suriye meselesine ilişkin jeopolitik durumun daha da derinleştiğini kanıtlıyor. İlginçtir olan, bunun Cenevre konferansı arifesinde meydana çıkmasıdır. Bu konferanstan önce Batı’nın “at yürüyüşünün” nedeni nedir? Hangi süreçler onları bu şekilde davranmaya yöneltmiştir? Bu soruları yanıtlamadan önce, bütün olarak bakıldığında, karmaşık bir oyun oynandığını itiraf etmek gerekiyor. Batı, uzun süre Suriye’deki gelişmelere ihtiyatla yaklaşmıştır. Oraya doğrudan müdahaleden çekinmiştir. Bunun yerine, Türkiye’yi savaş meydanına sürmeye kalkışmıştır. Fakat Ankara çok temkinli davranmıştır. Bir yandan, Suriye halkı ile dayanışmada olduğunu ifade etmiş ve silahlı muhalefete çeşitli yardımda bulunmuş; diğer yandan ise, kendini teröre karşı korumuştur. Türk askeri, bazı çevrelerin beklediği üzere, Suriye’ye girmemiştir.

Meselenin başka bir yönü, son zamanlarda İran ve bölgede faaliyet gösteren Şii askeri gruplaşmaların B. Esad’a ciddi askeri yardımda bulunmasıyla ilgilidir. Batı ve Rusya basını, Tahran’ın Ortadoğu’da “Şii hilali” yaratmakla uğraştığı yazıyor (Bkz.: Ирина Мохова. Катаррвется в лидеры арабского мира // “Nezavisimay ol Gazeta”, 3 Haziran 2013). Bunlar ışığında, Rusya’nın B. Esad rejimine silah satışını sürdürmesi dikkat çekiyor. Moskova bunu uluslararası hukuka uygun olarak hayata geçirdiğini söylüyor. Sonuçta, Şam ciddi askeri yardımlar almış oluyor.

Doğal olarak, Batı bu süreçlere tepki göstermeliydi. Bu bağlamda, onun “at yürüyüşü”, Esad’ın askeri potansiyeline beklenmedik şekilde darbe vurmak şeklinde değerlendirilebilir. Fakat jeopolitik açıdan düşündürücü bir husus da var: Tüm bu oyunların arkasında, İran’ı Ortadoğu’daki çatışmaya çekip, sonra onu zararsızlaştırma planları yatıyor olabilir. Artık Tahran açıkça Suriye’deki savaşa karışıyor. Demek ki, eğer Batı oraya herhangi bir askeri güç gönderirse, İran’a sadık güçlerle çarpışması kaçınılmaz olacaktır. Bu açıdan, Batı’nın bir sonraki “at yürüyüşü”nün Tahran’ı hedef almayacağının güvencesi yoktur. Belki de şimdi Suriye’deki durumu daha askeri bir yöne çekmekteki stratejik amaç, İran’a askeri darbe vurmanın altyapısını hazırlamaktır.

Kalenin Yürüyüşü

Fakat yukarıda tarif ettiğimiz süreçlerde Rusya unsurunu çok ciddi biçimde dikkate almak gerekir. Zira Batı’nın planlarına karşı sadece Rusya etkili adımlar atabilir. Gözlemler, artık Moskova’nın, “at yürüyüşü”ne “kale yürüyüşü” ile karşılık verdiğini göstermektedir. Putin, Rusya’nın Şam yönetimine silah sattığını itiraf ediyor. Ancak uluslararası kurallar buna izin veriyor, çünkü Moskova Suriye’nin meşru yönetimi ile iş birliği yapıyor. V. Putin, Batılı devlet adamlarına dönerek soruyor: Peki sizler kimleri silahlandırmak istiyorsunuz? İnsanların iç organlarını çıkarıp yiyen “isyancıları” mı? Rusya’nın bu hareketi, satrançtaki kalenin hareketine benziyor; uzak hedefleri doğruca nişan alıyor.

Ayrıca, Moskova B. Esad’a silah satmakla yetinmiyor ve Suriye’de uçuşa yasak bölgenin oluşturulmasına izin vermeyeceğini açıkça bildiriyor. G-8 (Büyük Sekizlik)’in Lough Erne zirvesinde V. Putin, bu konuya ilişkin kesin ve net tavrını aktarmıştır. Batı’nın onu yola getirme girişimleri olumlu sonuç vermemiştir.

Rusya’nın süreçlere bu şekilde tepki vermesi, Ortadoğu’da çok düşündürücü bir jeopolitik durumun oluşmakta olduğunu gösteriyor. Her iki tarafın attığı adımlar sonuç olarak sadece Suriye’de değil, bütün bölgede gerilimi artırıyor. Şimdi dünya medyası, çatışmanın bölgesel düzeye yükseldiğine ilişkin haberler yayımlıyor. Zira artık İran, Katar, Suudi Arabistan, Mısır, Türkiye, Lübnan ve Irak şu ya da bu derecede bu süreçlerin içindedir. Şu anda durum çok hassastır. Mısır Devlet Başkanı Mursi’nin Suriye ile diplomatik ilişkilerin kesilmesine ilişkin yaptığı açıklamaya bazı bölge devletleri çok sert tepki göstermiştir. Meseleye ilişkin Tahran ve Moskova da görüş bildirmiştir.

Süreçlerin bu yönde sürmesi hangi sonuçlar doğurabilir? Her şeyden önce, Suriye’ye ilişkin oynanan oyunların ilkesel olarak yeni bir düzleme geçtiği nettir. Bu anlamda “Suriye gambiti” barıştan ziyade, çok kan dökülerek sonuçlanabilir. Burada büyük devletlerin gerçek anlamda, diyalogdan kaçmaya çalıştığı söylenebilir. Bu temelde, ABD-Rusya ilişkilerinin keskinleşebileceği öngörülebilir.

Ancak daha düşündürücü olanı, Ortadoğu’da bölgesel bir savaşın alevlenme olasılığının artmasıdır. Bu korkutucu eğilim, ne yazık ki, giderek şiddetlenmektedir. Bölgede böyle bir savaşın meydana gelmesi, esasen, Müslüman ülkelerine ciddi zarar verebilir. Onların şu ya da bu cepheden savaşa girmesi, bölgesel kargaşa oluşturmanın yanında, sosyo-ekonomik ve kültürel gelişimin de karşısına ciddi set çeker (Daha fazla bilgi için bkz.: “Suriye’de Kabus’a Doğru? Suriye’nin İçinde Bulunduğu Kritik Durum ve Olası Senaryolar”. USAK Raporları, № 13-01, 1 Haziran 2013). Genel olarak, görünüm haliyle, çok tehlikelidir. Bu durumdan çıkış yolu şimdilik görünmüyor.

Eğer Batı’nın Suriye ile ilgili öngördüğü askeri adımlar gerçekleşirse, İran’ın durumu bir hayli kötüleşecek. Onun Rusya ile beraber buna direnmesi ise, daha geniş çapta jeopolitik çatışma oluşmasına yol açabilir. Anlaşılan, Suriye meselesi dünyanın büyük devletlerinin yakın gelecekte gerçekleştirmek istedikleri jeopolitik planların gerçek içeriğini ortaya çıkaracak. Bu bağlamda, Kafkasya ve Orta Asya bölgeleri ile bağlantılı ne tür adımlar atılabileceği de düşündürücüdür.

Tüm bunlar “at ve kale yürüyüşlerinin” aslında, jeosiyaset alanında büyük çıkarların çatışmasının belirtileri olduğunu gösteriyor. Böyle durumlarda kargaşa oluşma olasılığı yüksek olur. Eğer ABD, Avrupa ve Rusya ortak bir karara varamazsa, dünya bir sonraki jeopolitik karmaşalara tanık olabilir. Bu jeopolitik güç merkezlerini bir araya getirebilecek koşulların da henüz görünmediğini belirtelim. Görüş ayrılıkları o kadar güçlü ki, diyalogun gerçekleşmesi hayal görünüyor. Ama son ölen umuttur. Belki de bu oyunda “at” ile “kale” barışabilir.

Kaynak: Newtimes.az

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.