KÜRESEL SİYASET: ABD-RUSYA-ÇİN HATTININ GERİLİMLERİ

upa-admin 24 Ekim 2013 2.585 Okunma 0
KÜRESEL SİYASET: ABD-RUSYA-ÇİN HATTININ GERİLİMLERİ

Dünya çapında jeopolitik süreçlerde ilgi çeken hususlar kendini gösteriyor. Orta Doğu’da daha ağır durumun meydana çıkmasının yanı sıra, Orta Asya ve Pasifik havzasında da düşündürücü olaylar gerçekleşiyor. Uzmanlar Washington, Moskova ve Pekin’in son zamanlarda attıkları adımları aynı mekanda gözlenen jeopolitik süreçler bağlamında analiz ediyorlar. Güney Kafkasya için de bazı önemli hususları vurguluyorlar.

Askeri Güç Ve İnce Diplomasi: Hangisi Daha Verimlidir?

Küresel jeosiyasetteki gerilim azalmıyor. Büyük devletlerin nüfuz uğruna yürüttükleri mücadele neredeyse tüm bölgelerde kendine özgü içerik taşımaktadır. Yapılan tahliller onaylıyor ki, son dönemlerde bu süreç daha sistematik ve karmaşık nitelik almıştır. Şu anda Orta Doğu-Orta Asya-Pasifik havzası çerçevesinde bunu daha net hissetmek mümkündür. Bu jeopolitik sınır dahilinde olayların yoğunluğu farklı bölgelerde değişse de, onlar tam olarak genel eğilimin bileşimi olarak karakterize edilebilirler. İşte bu açıdan son dönemde gözlenen bir dizi faktör ilginçtir.

“The Washington Post” (ABD), “The Diplomat” (Japonya), “Nezavisimaya Gazeta” (Rusya) ve diğer yayınlarda Washington, Moskova ve Pekin arasında giden jeopolitik mücadelenin bir takım önemli hususları analiz edilmiştir. Burada düşündürücü hususlar yeterince fazladır. Böyle bir izlenim oluşuyor ki, rakipler kendi stratejik çıkarları için belli durumlarda ödün jestleri de yapabilirler. Genel olarak ise onlar amaçlarına ulaşmak için somut adımlar atmaktan çekinmiyorlar. Bu zaman sıradan insanların kaderi hiç de birinci dereceli mesele olarak dikkate alınmaz.

“The Washington Post” 30 Eylül tarihli sayısında Rusya’nın Orta Doğu’da diplomatik atağa geçtiğini özel vurguladı (Bkz.: Russia seeks to fill vacuum in the Middle East / www.washingtonpost.com). Son yıllarda Kremlin aynı yönde etkinliğini hayli artırdı. Fakat gazete Moskova’nın attığı adımların arkasında hangi jeopolitik amaçların durduğunun net olmadığını da vurguluyor. Meselenin bu tarafı gerçekten ilginçtir, çünkü ilk bakışta Rusya’nın küresel çapta iddiası olan bir devlet gibi Orta Doğu’da nüfuz sahibi olma isteği normal kabul edilmelidir. Burada ise yazar temel faktör şeklinde enerji rezervlerini göstererek belirtiyor ki, dünyada en çok petrol ve gaz rezervlerine sahip ülke olan Rusya’nın, Orta Doğu uğruna büyük risklere gitmesinin anlamı yoktur. Buna rağmen, Moskova Irak, Suriye ve Mısır olaylarında yeterince kararlı tutum sergiledi. Bu inadın nedenini Batı’da anlamak istemiyorlar. Hem de şu nedenle ki, Rusya’nın jeopolitik rakibi olan Çin Orta Asya’ya ciddi biçimde nüfuz ediyor.

Bu açıdan Japonya’nın “The Diplomat” yayını birkaç analitik yazı yayınladı. Son olarak bu dergide ABD, Rusya ve Çin’in dünya önderliği uğruna yürüttükleri mücadelenin dinamikleri bağlamında analitik yazı hazırlandı (Bkz.: Zachary Keck. With Russia in Middle East, China Claims Central Asia / www.thediplomat.com, 2 Ekim 2013). Burada Moskova’nın Orta Doğu politikasının iki riskli yönüne dikkat çekilmektedir.

Birincisi, “…Rusya’nın hareketleri ABD’de belli tedirginlik yaratıyor. Washington Moskova’nın onu “kışkırttığı” kanaatine gelebilir. Bu da sonuçta Amerika’yı İran’la ilişkilerdeki gerginliği azaltma hattını seçmeye yönlendirir. Bu durumda Rusya tamamen oyundan çıkmış olur. Bundan ruhlanmış İran ise Orta Asya uğruna jeopolitik mücadeleye girişir” (Bkz.: önceki kaynak).

İkincisi, Rusya’nın Orta Doğu’daki etkinliği onun sınırları boyunca yerleşmiş bölgelerde nüfuzunu kaybetme tehlikesine eşlik edebilir. Örneğin, Orta Asya’da Moskova’nın pozisyonları zayıflar. Onu vurgulamak gerekiyor ki, özellikle bu bölge Rusya’nın Orta Doğu’ya çıkışını sağlıyor. Daha düşündürücüsü ise başka bir hususla bağlıdır.

Pekin’in Büyük Oyunu

Söz konusu olan, Çin’in tüm bunların fonunda Orta Asya’da daha etkin olmasıdır, çünkü Pekin Orta Doğu’da bilinçli şekilde inisiyatifi Moskova’ya bırakmış gibi görünüyor. O, perde arkasından Suriye’ye ve İran’a destek verse de, diplomasi ve siyaset sahnesinde gölgede kalmaya çalışıyor. Karşılığında ise Orta Asya’da büyük işler yapıyor. Carnegie fonunun uzmanı Martha Brill Olcott bunu şöyle değerlendiriyor: “Çin Orta Asya’da Birleşik Devletleri ve Rusya’yı süper güçler olarak ikame etmek için bu bölgeye nüfuz ediyor” (Bkz.: önceki kaynak). Aynı uzman argüman olarak Çin Başkanı Şi Cinping’in toplam 10 gün boyunca bölge ülkelerinin her biri ile çok önemli anlaşmalar imzalamasını gösteriyor. Onların büyük çoğunluğu ekonomik, mali ve ticari niteliktedir.

Görüldüğü gibi, Pekin ince diplomasi ile Moskova’nın Orta Doğu’nun savaş ateşine atılmasına destek verdi. Buna eşgüdümlü olarak ise Rusya için stratejik önem taşıyan Orta Asya’ya “insani saldırı” düzenliyor. Argo deyişle, Rusya Orta Doğu’da, Çin ise Orta Asya’da “oynuyor”. Bunlardan hangisinin daha umut verici olduğunu zaman gösterecek.

Fakat Çin’in tüm bölgelerde siyasi-diplomatik ve askeri üstünlük sağladığını düşünmek de hatadır. Örneğin, Pasifik havzasında Washington gittikçe daha aktif adımlar atıyor. Meselenin bu tarafı da yeterince ilginçtir. “Nezavisimaya Gazeta” yazıyor ki, ABD Asya’da askeri mevcudiyetini genişletiyor (Bkz.: Дарья Цилюрик. США расширяют военные альянсы в Азии / www.ng.ru, 3 Ekim 2013). Somut olarak, Washington Tokyo ve Seul’la yeni askeri anlaşmalar imzaladı. Bunlar Japonya ve Güney Kore’nin Çin’den olası tehlikelere karşı atılan adımları olarak değerlendiriliyor. Şöyle ki, Pekin ABD’nin bölgedeki müttefikleri ile belli arazi çatışmasına sahiptir. Onların askeri yolla çözülmesi olasılığı muhtemeldir.

Bu bağlılıkta Tokyo ve Seul’u Pekin’in siber tehditleri daha çok rahatsız ediyor. ABD’yle imzalanan son anlaşmalarda de meselenin bu yönü özel yer tutuyor. Çin tartışmalı bölgelerde ekonomik, askeri ve bilgi üstünlüğünü sağlamaya çalışıyor. Bununla da ABD ile onun bölge uğruna verdiği mücadele çok açılı nitelik taşıyor.

Tüm bunlar ABD, Rusya ve Çin’in jeopolitik düzlemde yürüttükleri mücadeleye ilginç bir içerik veriyor. Her şeyden önce böyle bir izlenim oluşuyor ki, büyük devletler sadece Orta Doğu’da jeopolitik etkinlik göstermiyorlar. Onlar başka bölgelerde etkin adımlar atmakla dünya çapında kendi çıkarlarını sağlamaya çalışıyorlar. Bu açıdan şu anda temel süreçlerin Orta Doğu-Orta Asya-Pasifik jeopolitik mekanı kapsamında gittiğini tahmin edebiliriz. Bu sınırlar içinde büyük devletlerden herhangi birinin avantaj elde ettiği farkedilmiyor. Bu aşamada mücadelenin geriliminin durmadan yükseldiğini söylemek mümkündür.

Böyle bir durumun ışığında bölgesel ölçekte söz sahibi olan devletlerin (örneğin, Türkiye, İran, Suudi Arabistan, Güney Kore, Japonya, Pakistan vb.) kaderi de belirsiz görünüyor. Bu bağlamda Güney Kafkasya gibi stratejik jeopolitik önemi olan bölgelerde hangi durumun ortaya çıkabileceği düşündürücü görünüyor. Burada bölgesel işbirliğinin perspektifleri ve sorunların çözümü imkanları doğrultusunda ciddi düşünmek gerekiyor.

Büyük devletlerin yaptıkları jeopolitik mücadelede dikkati çeken hususlardan biri de onun daha geniş mekanda birbiri ile yoğun bağlılıkta kendini göstermeye başlamasından ibarettir. Bu sürecin nerede ve nasıl kendini hissettireceğini zaman gösterecek. Şimdi şunu söylemek mümkündür ki, dünya beklenmedik jeopolitik durumlarla yüz-yüze kalabilir. Hatta büyük devletlerin buna hazır olduğunu söylemek çok zordur, çünkü çeşitli bölgelerde o kadar karmaşık adımlar atılıyor ki, onların verebileceği sonuçları tahmin etmek olanak dışıdır. Nedense, dünya kendini belirsizliğe bırakmadan vazgeçmek istemiyor.

Kamal ADIGOZALOV

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.