ORTA AFRİKA CUMHURİYETİ’NDE İÇ SAVAŞ SONA MI ERİYOR?

upa-admin 12 Ocak 2014 2.903 Okunma 0
ORTA AFRİKA CUMHURİYETİ’NDE İÇ SAVAŞ SONA MI ERİYOR?

Afrika’nın kuzeyi hiç bitmeyecek gibi görünen ve genel itibarıyla etno-kültürel ve dinsel motivasyona eklemlenmiş iktidar mücadeleleri ve iç savaşlar ile sarmalanmış durumdadır. Bu tarz bir iktidar mücadelesinin görüldüğü ülkelerden biri de, dünyanın en fakir ülkelerinden biri olarak bilinen Orta Afrika Cumhuriyeti’dir. Mart 2013’te silahlı bir milis grubunun devlet başkanı François Bozizé’yi devirerek kontrolü ele aldığı ülkede, Aralık ayında artan silahlı çatışmalar sonucunda binden fazla sivil hayatını kaybetmiş, yüzbinlercesi de evlerini terk ederek BM kamplarına ya da komşu ülkelere sığınmıştır. Orta Afrika Cumhuriyeti’nde yaşanan iç savaşın bölgesel, toplumsal ve siyasal bağlamda ele alabileceğimiz birkaç nedeni bulunmaktadır.

Orta Afrika Cumhuriyeti, Afrika’nın kuzeyinde yer alan ve 1960 yılında Fransa’dan bağımsızlığını kazandığı günden bu yana bir türlü istikrara kavuşamamış bir ülke konumundadır. Önceleri Jéan Bedel Bokassa’nın tek adam olarak yönettiği ülke, 1979’da ülkedeki Fransız askerlerinin de içerisinde bulunduğu ve David Dacko’nun önderliğini üstlendiği bir askeri darbenin başarıya ulaşması ile birlikte bugüne dek süregelen darbe ve karşı darbe hareketliliği içerisinde salınmaya başlamıştır. Ülkede çok partili bir rejimin yapılandırılmasına izin veren André Kolingba ile onun ardından göreve gelen ve 2003’te yine bir darbeyle devrilen Ange-Félix Patasse, bu bahtsız Afrika ülkesinin diğer önemli liderleri olarak bilinmektedir. Bu siyasal istikrarsızlığa paralel olarak, Orta Afrika Cumhuriyeti’nin ekonomik anlamda çok kötü bir pozisyona sürüklendiğini söyleyebiliriz. Öyle ki, bugün itibarıyla ülkede kişi başına düşen milli gelir 700 dolar civarındadır. Üstelik gelir dağıtımındaki adaletsizlik nedeniyle nüfusun çok büyük bir bölümü 700 doların da çok altında bir gelir ile hayatta kalmaya çalışmaktadır. 4,5 milyonluk nüfusun önemli bir bölümü ülkenin güneyinde tarıma elverişli bölgelerde yaşamaktadır. Orta Afrika Cumhuriyeti’ne ekonomik girdi sağlayan en önemli “ürün” ise elmas ihracatıdır. Yasadışı yollarla yurtdışına gönderilen elmas miktarının, kayıt altına alınmış elmas ihracatının birkaç katına ulaştığı yönünde değerlendirmeler de bulunmaktadır.

Orta Afrika Cumhuriyeti, etno-kültürel ve özellikle dinsel ayrımların çok önemli olduğu bir ülkedir. Üstelik bu ayrımlar coğrafya bazında da karşılık bulmaktadır. Ülkenin Kamerun, Kongo ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ne sınır olan güney ve batı bölgeleri Hıristiyanların yaşadığı ve tarıma elverişli topraklarından ötürü nüfus yoğunluğunun yüksek olduğu topraklardır. Başkent Bangui de bu topraklarda konumlanmıştır. Kuzey ve kuzeydoğuda, yani Sudan ve Çad sınırında ise Müslümanlar konumlanmıştır. Ülke nüfusunun çoğunluğunu (en az % 50’sini) Hıristiyanlar oluşturmaktadır. Müslümanlar ise % 10-15’lik oranları ile Hıristiyanları takip etmektedir. Nüfusun geri kalan kısmının ise yerel Afrika dinlerine inandığı söylenmektedir. Nüfusun dini kompozisyonu önemlidir. Zira Mart 2013’te gerçekleştirilen darbenin arkasında ve bugün ülke topraklarında yaşanmakta olan iç savaşın ardında Hıristiyanlar ile Müslümanların, ülke yönetimine ve iktidar paylaşımına ilişkin anlaşmazlıkları yatmaktadır. Ülke bağımsızlığa kavuştuğu günden beri, hiçbir dönemde Müslüman bir devlet başkanı olmamıştır. Bu durum, azınlıkta olan Müslüman toplumunda ciddi bir tepkiye yol açmaktadır. Zira siyasal kontrolü her daim elinde tutmakta olan Hıristiyanlar, Müslümanlara karşı, siyasal ve ekonomik anlamda ayrımcılık uygulamaktadır. Mart 2013’te, devlet başkanlığı koltuğunda oturan General François Bozizé’yi deviren SELEKA (ittifak anlamındadır) milisleri ve onlara liderlik yapan Michel Djotodia ise Müslümandır. Darbenin ardından devlet başkanlığı koltuğuna oturan Djotodia, kendisini ve SELEKA milislerini milliyetçi ve anti-emperyalist olarak göstermeye çalışsa da devlet başkanlığı koltuğunda Müslüman bir ismi görmek istemeyen ve SELEKA milislerinin saldırılarına uğrayan Hıristiyan halk, çeşitli milis güçleri oluşturarak direnmeye başlamıştır. Djotodia, toplumdaki tepkiyi dindirmek ve meşruiyetini sağlayabilmek için SELEKA’yı dağıttığını açıklasa da, bu karar herhangi bir olumlu sonuç doğurmamıştır. Zira Michel Djotodia’nın SELEKA milisleri üzerindeki etkisi oldukça sınırlıdır ve Djotodia’nın aldığı karar birçok milis lideri tarafından kabul edilmemiştir. Bu durum, SELEKA adına gücü elde tutmaya çalışan silahlı güçler ile Hıristiyan milisler arasındaki mücadelenin kanlı bir iç savaşa dönüşmesine engel olamamıştır. 10 Ocak 2014 itibarıyla Michel Djotodia istifa edip Benin’e sığınmış olsa da, dini bir motivasyona sahip olan bu iç savaşın kolaylıkla durdurulması mümkün olmayacaktır. Başkent Bangui ve çevresinde kısa bir süre içerisinde düzen sağlanabilir. Ancak Müslümanların yaşadığı kuzey ve kuzeydoğu bölgelerinde Bangui’nin etkisi oldukça sınırlı olacaktır. Görüldüğü üzere, ülkedeki iç savaş toplumsal ayrım çizgilerinin kanla çizilmiş olması ile yakından alakalıdır.

Orta Afrika Cumhuriyeti’nin Sudan ve Çad ile sınır oluşturan toprakları, genel itibarıyla çöller ile kaplıdır. Bu sınır çizgisinin her iki tarafında da Müslümanlar yaşamaktadır. Üstelik bu topluluklar arasında tarihsel ve sosyo-kültürel anlamda bir yakınlık da söz konusudur. Özellikle Sudan sınırı, Orta Afrika Cumhuriyeti’ndeki Müslüman milis güçleri açısından çok önemlidir. Zira sınırın Sudan tarafı, Sudan lideri Ömer El Beşir tarafından Darfur’daki ayrılıkçı hareketleri önleme konusunda en önemli silahı olan Cancavid milisleri tarafından kontrol edilmektedir. Arap dili, kültürü ve göçebe hayat anlayışını içselleştirmiş olan Cancavid milisleri, kendi etkinliklerini arttırmak ve Orta Afrika’daki Müslümanlara destek verebilmek hedefiyle, başta SELEKA’yı oluşturan gruplar olmak üzere birçok Müslüman milis grubuna silah ve mühimmat desteği vermektedir. Benzer bir durum Çad için de söz konusudur. Nitekim Çad’ın Sudan ve Orta Afrika Cumhuriyeti’ne komşu olan topraklarında da Cancavid milisleri benzeri milis örgütleri bulunmaktadır. Hatta bu gruplar da, Çad’da yönetimi devirmek hedefindedirler. Yani Orta Afrika-Çad-Sudan sınırı, Arap dili, kültürü ve göçebe hayat tarzını içselleştirmiş savaş lordları tarafından kontrol edilmektedir. Bölgeden SELEKA milislerine gelen asker ve mühimmat desteği, Orta Afrika Cumhuriyeti’ndeki iç savaşın devamlılığı anlamında çok önemlidir. Bu desteğin kesilmesi için, Darfur’da gerçekleştirilen katliamlar nedeniyle, başta ABD olmak üzere Batılı aktörler tarafından suçlanan Ömer El Beşir’in ikna edilmesi ve Cancavid Milisleri-SELEKA-Çad’daki milisler arasındaki organik ilişkinin koparılması gerekmektedir. Yani Orta Afrika’daki savaşın bölgesel bir yönü de bulunmaktadır.

Orta Afrika’daki iç savaşın siyasal/sistemsel yönünü değerlendirdiğimizde ise Batı Dünyası ile Çin arasındaki Afrika tabanlı mücadele ile karşılaşırız. Nitekim SELEKA milisleri ve hatta Çad’daki milis grupları ve savaş lordlarının destek aldığı Cancavid milisleri Sudan’ın kontrolündedir. Batı Dünyası’nın dışladığı Sudan ise, Çin ile müttefiklik ilişkisi geliştirmiştir. Çin’in, ilişki kurduğu devletlerin iç işleri ile ilgilenmemesi, Ömer El-Beşir’in işine gelmektedir. Bu bağlamda, Orta Afrika’daki Müslümanların arkasında Sudan’ı, onun destekçisi olarak da Çin’i görmek gerekir. Hatta Orta Afrika’daki iç savaşa paralel olarak Güney Sudan’da yaşanan iktidar mücadelesi ve iç savaşın da, Çin ile olan müttefiklik ilişkisinin merkezinde yer alan petrol yataklarını kontrol altına alabilme düşüncesi ile Sudan tarafından kışkırtıldığını iddia eden analizler de bulunmaktadır. Sudan-Çin ittifakının karşısında ise Batı dünyasını temsilen ABD ve özellikle Fransa yer almaktadır. Nitekim ABD, gerek Orta Afrika Cumhuriyeti, gerekse de Güney Sudan’daki iç savaşlara ilişkin uluslararası bir farkındalık yaratmaya çalışırken, Fransa, Orta Afrika Cumhuriyeti’nde görüldüğü üzere çatışma bölgesine doğrudan askeri müdahalede bulunmayı tercih etmektedir. Önce Mali, sonra da Orta Afrika’ya asker gönderen Fransa benimsemiş olduğu müdahaleci anlayışı açıkça kanıtlamıştır. Bu bağlamda, ABD ile Fransa’nın birbirlerini tamamladığı ve Fransız askeri gücünün Afrika jandarması niteliğine büründüğünü söyleyebiliriz. Yani Orta Afrika’daki siyasal/toplumsal mücadele ve iç savaş, çok daha geniş bir bölgesel düzlemde (Mali, Çad, Güney Sudan, Sudan) ele alınması gereken bölgesel bir mücadelenin bileşenlerinden biri olarak görülmelidir.

Mart 2013’te SELEKA milislerinin lideri olarak iktidara el koymuş olan Michel Djotodia, ülkede durumun tamamen kontrolden çıkması ve gelen uluslararası baskılar üzerine devlet başkanlığı görevinden istifa etmiş ve Benin’e sürgün gitmeyi tercih etmiştir. Djotodia’nın ülkeden ayrılması, Hıristiyan toplumunda sevinçle karşılanmıştır. Ne var ki, şimdi çekinilmesi gereken esas mesele Hıristiyanların, kendi kayıplarının acısını Müslümanlardan çıkarması hususudur. Zira böyle bir durumun yaşanabileceğine dair ciddi emareler vardır. Toplumsal ayrım çizgilerinin kanla çizildiği ülkelerde, toplumsal/siyasal rövanşizmin önemli bir gerçeklik olduğunu unutmamak gerekir. Üstelik SELEKA milisleri de dağılmamıştır ve Orta Afrika Cumhuriyeti’ndeki darbeyi ve ardından iç savaşı hazırlayan toplumsal, ekonomik, bölgesel ve siyasal sorunlar da ortadan kaldırılabilmiş değildir. Bu bağlamda, ülkedeki iç savaşın sona erdiğini söylemek pek mümkün görünmemektedir.

Yrd. Doç. Dr. Göktürk TÜYSÜZOĞLU

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.