TÜRKİYE’NİN KARADENİZ’DEKİ DOĞALGAZ KEŞFİ: İÇ POLİTİKA MALZEMESİ Mİ, AVRASYA ENERJİ JEOPOLİTİĞİNDE KARTLARI YENİDEN DAĞITABİLECEK ÖNEMLİ BİR GELİŞME Mİ?

upa-admin 27 Ağustos 2020 17.590 Okunma 0
TÜRKİYE’NİN KARADENİZ’DEKİ DOĞALGAZ KEŞFİ: İÇ POLİTİKA MALZEMESİ Mİ, AVRASYA ENERJİ JEOPOLİTİĞİNDE KARTLARI YENİDEN DAĞITABİLECEK ÖNEMLİ BİR GELİŞME Mİ?

Giriş

Erişim Adresi: https://haberiniz.com.tr/gundem/karadenizde-bulunan-320-milyar-metrekupluk-dogal-gaz-milli-imkanlarla-cikarilacak-23082020/, (Erişim Tarihi: 24 Ağustos 2020).

İnsanlık tarihinin başlangıcından bu yana çeşitli coğrafi bölgeler, sahip oldukları jeopolitik, jeostratejik, jeoekonomik ve jeokültürel karakteristik unsurlarından ötürü sadece orada konuşlanan medeniyetler, imparatorluklar ve modern ulus-devletlerce değil, aynı zamanda bölge dışı güçlerin de yakın takibi altında tutulmuşlardır. Bu minvalde, bu tarz coğrafi alanlara yönelik olarak hem oradaki bölge devletleri, hem de bölge dışı güçler tarafından geniş kapsamlı politikalar ortaya koyulmuştur.

Söz konusu çerçevede düşünüldüğünde, Karadeniz coğrafyası/havzası da, öncelikle bölgede bulunan büyük İmparatorluklar (Osmanlı İmparatorluğu ve Çarlık Rusyası) arasında yüzyıllarca süren büyük hâkimiyet mücadelelerine sahne olmuştur. Modernleşmenin yoğunlaşmasıyla birlikte artan ekonomik faaliyetler neticesinde, havayolları ve karayollarına ilaveten deniz yollarının da işlenmiş ve işlenmemiş ürünleri taşıma bağlamında daha fazla ortaya çıkmasıyla birlikte, hem Soğuk Savaş döneminde, hem de Sovyetler Birliği’nin dağılması müteakibindeki süreçte ön plana çıkan bölgelerden birisini Karadeniz oluşturmaktadır. Karadeniz havzasının yalnızca kayda değer bir enerji taşıma yolu olmayıp, aynı esnada burada bulunan ve bulunmayan devletler ve de uluslararası örgütlenmeler bağlamında güvenlik eksenli değerlendirmelerde önceliklendirildiğinden bahsetmemiz mümkündür.

İlgili düzlemde ele alındığında, bölge devletleri dış tedarikçilere olan bağımlılığını azaltmak maksadıyla kendi münhasır ekonomik bölgeleri içerisinde petrol ve doğalgaz arama/keşfetme çalışmalarını özellikle 2000’li yıllar itibariyle yoğunlaştırmışlardır. Romanya, Bulgaristan ve Ukrayna da bu alandaki çalışmalarını yoğunlaştırmışlardır. Adı geçen alandaki mevzuya 2010’lu yılların son döneminde kendi sismik araştırma ve sondaj gemilerini yapmak suretiyle proaktif bir biçimde Türkiye de dâhil olmuştur. Nitekim Temmuz 2020’de Karadeniz havzasında sondaj çalışmalarında bulunan Türkiye’ye ait Fatih sondaj gemisi, Karadeniz Bölgesi’ndeki münhasır ekonomik alanında “Sakarya” olarak adlandırılan Tuna-1 sahasında 320 milyar metreküp kapasiteli bir doğalgaz havzası keşfetmiştir. Yapılan açıklamalara bakıldığında, bunun aslında çok daha büyük bir gaz rezervinin bir parçası olduğu ifade edilmiştir. Bu tespitlerden hareketle, ilgili çalışmada Türkiye’nin Karadeniz’de bulduğu doğalgazın Avrasya enerji jeopolitiğine muhtemel yansımaları ele alınacaktır.

Bölüm 1: Karadeniz Bölgesinin Dünya Jeopolitiğindeki Konumu

Karadeniz bölgesi, küresel güçlerin milletlerarası sistem ölçeğindeki güç rekabetlerinin merkezinde konumlanan Avrasya coğrafi alanının bir alt bölümü olarak Avrupa ve Asya kıtalarının birbirlerine en yakın durumda bulunduğu bir coğrafi alan biçiminde kıymetlendirilmektedir. Karadeniz’den bahsedildiği zaman, ilk önce zihinlere denizalanı olarak Karadeniz gelmiş olmaktadır. İlgili düzlemde 40 derece 55’ Kuzey-47 derece 55’ kuzey enlemleri ile 027 derece-28’ Doğu, 041 derece 46’ doğu boylamlarında konumlanan Karadeniz, uzak-güneydoğu Avrupa ve Asya kıtasının uzak-batı ucuyla Türkiye arasında pozisyona sahip bir iç deniz konumundadır. Azak Denizi dışında 436.400 kilometrekarelik genişliğe haiz olarak azami derinliği 2.200 metredir. Karadeniz’in doğu-batı ve kuzey-güney eksenindeki uzaklığı irdelendiğinde söz konusu uzaklığın “Batı’da Bulgar limanı Burgaz ile doğuda Gürcü limanı Batum arasında 1174 kilometre, kuzeyde ise Kırım’ın ucuyla güneyde Türk limanı İnebolu arasında ise sadece 260 kilometre” olduğu rahatlıkla anlaşılmaktadır. Karadeniz, 6 ülkenin kıyıdaş durumda bulunduğu, toplam kıyı şeridi 8.350 kilometre (takriben 4.500 deniz mili) olan İstanbul ve Çanakkale Boğazları ile Ege ve Akdeniz’e erişen, Kerç Boğazı vasıtasıyla da Azak Denizi’ne ulaşabilen özgün özellikle sahip bir deniz olmaktadır. Türkiye’nin adaları da dâhil ettiğimizde, elinde bulundurduğu toplam 8.333 kilometrelik kıyı şeridinin % 20,34’ü Karadeniz’de yer almaktadır. Türkiye’nin Karadeniz’deki kıyı şeridinin uzunluğu ise 1.650 kilometre olup, takriben 900 deniz miline tekabül etmektedir.

Carol Weaver, Karadeniz bölgesi teriminin belirsiz olduğunu ve genellikle aynı ülkeleri ifade etmediğini belirterek bazı tanımlamalara bakıldığında, Karadeniz’in Türkiye, Rusya Federasyonu, Ukrayna, Romanya, Gürcistan ve Bulgaristan’ı kapsayan 6 kıyıdaş devletten müteşekkil olduğunu, diğer tanımlamalar incelendiğinde ise yalnızca Rusya Federasyonu’nun paydaş komşuları ile Avrupa Birliği’nin Doğu Ortaklığı politikası içerisindeki devletleri kapsadığına işaret etmektedir. Weaver, ilgili durum hakkındaki öteki bir gruplandırmanın ise Avrupa Birliği’nin Karadeniz Sinerjisi politikasının bütün iştirakçilerinin yanı sıra Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı üyelerini de kapsayan “Geniş Karadeniz Bölgesi” veya “Geniş Karadeniz Sahası” olduğunu ifade etmektedir. Adı geçen tanımlama çerçevesinde, bölge, Karadeniz’e kıyıdaş ülkelere ek olarak Moldova ve Ermenistan, Azerbaycan gibi Güney Kafkasya ülkeleri ile birlikte Avrupa Birliği üyesi Yunanistan’ın yanı sıra, Karadeniz Stratejisi’nde Karadeniz siyasetinin içerisindeki iki kayda değer ülke şeklinde kıymetlendirilen Romanya ve Bulgaristan’ı da kapsamaktadır. Fakat son senelerde bölgeyi tanımlayan çalışmalarda yukarıda bahsedilen 6 kıyıdaş devlete ek olarak, Moldova, Azerbaycan ve Ermenistan’ın yanı sıra Yunanistan’ın da kapsam içerisine alındığı Geniş Karadeniz tanımının baskın bir konumda bulunduğu söylenebilir. Aslında “Geniş Karadeniz Bölgesi” düşüncesi, son senelerde benimsenmiş olup ilgili mevzuda Avrupa ve ABD’ye ilaveten bölge ülkelerinden yetkililerin ve araştırmacıların “Geniş Karadeniz Bölgesi” konusunda toplantılar serisinde buluşturulmasında rol üstlenen Amerikan Marshall Fonu’nun girişimlerinin dikkat çekici bir etkisinin bulunduğu ifade edilebilir.[1]

Türkiye’nin ilgili minvalde coğrafi konumunun kendisine bahşettiği müspet ve menfi yanlar Kara Hâkimiyet Teorisi, Kenar Kuşak Teorisi, Deniz Hâkimiyet Teorisi benzeri jeosiyasi teoriler düzlemlerinden incelenebilir. İngiliz Halford Mackinder’in Kara Hâkimiyet Teorisi’nde kalpgâh (heartland) şeklinde adlandırdığı ve Avrasya egemenliğinin ana unsuru şeklinde kıymetlendirdiği hâlihazırdaki Rusya Federasyonu’nun Avrasya topraklarının ele geçirilmesi zorunluluğuna vurgu yapılmıştır. Mevzubahis topraklar ele geçirilmediğinde ise, Avrasya egemenliği için söz konusu kalpgâhı bir yay şeklinde çevreleyen kuşak denetim altında tutulmalıdır. Batı Avrupa-Balkanlar-Türkiye-İran-Pakistan-Hindistan-Çin-Kore ekseninde uzanan adı geçen kuşak, Soğuk Savaş zamanında NATO ittifakına iştirak eden ülkeler ile Balkan Paktı, Bağdat Paktı/CENTO benzeri bölgesel antlaşmalarla kuşatılmaya çalışılmıştır. Türkiye ise, coğrafi pozisyonundan ötürü, hem NATO üyesi olarak, hem de bahse konu bölgesel antlaşmaların iştirakçisi hüviyetinde jeosiyasi ehemmiyetini muhafaza etmiştir. Soğuk Savaş zamanındaki ideolojik iki blok arasındaki rekabette dikkate değer rol üstlenen Türkiye, Avrasya ve Orta Doğu enerji rezerv ve rotalarının denetimi için Soğuk Savaş ertesinde yaşanan mücadelede coğrafi pozisyonu sayesinde jeosiyasi ehemmiyetinden hiçbir şey kaybetmemiş durumdadır. Amerikalı Spykman, kalpgâhı bir yay biçimde çevrelemiş durumdaki Batı Avrupa-Balkanlar-Türkiye-İran-Pakistan-Hindistan-Çin-Kore ekseninin aynı esnada denizleri de denetim altında bulundurmaya olanak vermesinden ötürü daha mühim olduğuna dikkati çekerek, Kenar Kuşak Teorisi’ni ortaya atmıştır. ABD’li diplomat George Kennan ise, söz konusu teoriyi “Çevreleme – Containment” kavramı ile birlikte ABD dış siyasetinin bir uygulama aracı haline getirmiştir. İlgili çerçevede yürürlüğe sokulan Truman Doktrini ve Marshall Planı’na coğrafi pozisyonu merkezli jeosiyasi ehemmiyetinden ötürü, Türkiye de kapsam içerisine alınmıştır. ABD’li Alfred Mahan ise, Deniz Hâkimiyet Teorisi’nde küresel üstünlük tesisinin yolunun coğrafya, iktisadi ve sınai güç olduğunu ifade ederek, söz konusu güç unsurlarından denizlerde egemenlik tesis etmek amacıyla istifade eden ülkelerin küresel hâkimiyete sahip olacaklarını vurgulamıştır. Adı geçen kuvveti sürdürülebilir hale getirmenin metotlarından birisi biçiminde ifade edilen stratejik deniz yol ve geçitlerinin denetiminin zorunluluğu fikri; elinde tuttuğu Boğazlar, Karadeniz, Ege, Doğu Akdeniz kıyıları ve deniz yollarına ilaveten başta enerji gelmek üzere küresel ticaretin denetimi olanaklarıyla Türkiye’nin jeosiyasi ehemmiyetinde artış yaşanmasına yol açmıştır.[2]

Klasik jeosiyasi teoriler hâlihazırda da ehemmiyetini muhafaza etmekte, enerji zengini Kafkasya, Hazar Denizi, Orta Doğu, Doğu Akdeniz’in denetimi ve Avrasya Bölgesi’nden küresel bir gücün sahneye gelmesinin önlenmesi maksadıyla “Büyük Satranç Tahtası”, “Medeniyetler Çatışması”, “Büyük Ortadoğu Projesi” benzeri farklı adlarla yakın dönemde de kuramsal yaklaşımlar ortaya atılmıştır. İlgili yeni kuramsal bakış açılarının hemen hemen tümünde, Türkiye’ye, coğrafi pozisyonu hasebiyle jeosiyasi bir rol ve ehemmiyet atfedilmektedir. Doğu Akdeniz-Irak-Türkiye-Hazar Denizi-Kafkasya Hattı” bereketli bir havza (hilal) şeklinde ele alındığında, adı geçen hilalin merkez noktasındaki Türkiye’nin jeosiyasi ehemmiyetinde yükseliş görülmüştür. Bunun sebebi ise, Kafkasya-Hazar Denizi-Ortadoğu enerji rezervlerinin en düşük maliyet ile Avrupa ülkelerine transfer edilmesinin yolu kara ve deniz taşımacılığının yanı sıra boru hatları kanalıyla Türkiye’den geçmesidir. Türkiye’nin jeosiyasi ehemmiyetinin ele alınmasındaki ikinci boyuta bakıldığında ise, insan unsurunu temel alan ve ülkemizin milli kuvvet bileşenleri içerisinde de değerlendirilen sosyo-kültürel, iktisadi, mali, teknolojik, siyasi ve askeri kuvvetinin ele alınması gereklidir.

Jacque Attali tarafından büyük güç sıfatına erişebilmenin koşulları kültürel, iktisadi, mali, teknolojik, siyasi, askeri ve coğrafi biçiminde 7 maddede ifade edilmiştir. Mevzubahis 7 konuda sağlanacak kayda değer üstünlük ilgili ülkenin jeosiyasi ehemmiyetini de yükseltmiş olacaktır. Zaman boyutu temelinde bir analiz yapıldığında ise, Soğuk Savaş döneminde coğrafi lokasyonu ve askeri kuvveti sayesinde jeosiyasi ehemmiyeti göz önünde bulundurulan Türkiye, Soğuk Savaş ertesinde coğrafi ehemmiyetini muhafaza etmesine ilaveten istikrarsızlıklar içerisindeki Balkanlar-Kafkaslar-Ortadoğu coğrafyasının kesişim alanında ortaya koyduğu yerli güç bileşenleriyle jeosiyasi ehemmiyetini katlamıştır. İlgili düzlemde, Türkiye, geçmişe benzer şekilde günümüz dünyasında da üzerinde ve yakın coğrafyasında kuvvet dengesinde etkili olabilecek biçimde devamlı ve çok boyutlu menfaat ve kuvvet çatışmalarının vuku bulduğu hassas bir coğrafi konumdadır. Adı geçen coğrafi lokasyonundan dolayı, Türkiye, çevresinde cereyan eden dikkat çekici hadiseler dünya kuvvet merkezleri ile doğrudan bağlantılı olup, jeosiyasi merkezli mevzubahis durum Türkiye’nin ehemmiyetini katlamaktadır. Buna ilaveten, zaman geçtikçe yükseliş yaşayan yerli kuvvetleri bileşenleri yetenekleri sayesinde ilgili coğrafi lokasyonuna destek sağlamaktadır.[3]

Bölüm 2: Türkiye’nin Karadeniz’de Doğalgaz Keşfine Giden Süreçte Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşmaları

1982 senesindeki Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne (UNCLOS) taraf bulunmayan devletlerin söz konusu çerçevede Türkiye’nin ilan hakkının bulunup bulunmadığı konusunda tartışmalar mevcuttur. Özellikle 3. Deniz Hukuku Konferansı’nda geniş kapsamlı olarak benimsenmiş ve birçok ülkece uygulanmasından ötürü mevzubahis kavramın ilgili BM Sözleşmesi’nden özerk bir örf ve adet (teamül) hukukunu barındırdığı görülmektedir. 1994 senesinin bitimine değin 88 devlet tarafından Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ilanıyla bir yapılageliş, yani teamülsel hukuk buyruğu haline gelen MEB kavramı, Türkiye tarafından değerlendirmeye tabi tutulmuş ve hakkaniyet prensibi çerçevesinde Karadeniz’de 1984-1986 seneleri arasında SSCB ve Romanya’nın MEB tasarruflarına karşı 1986 senesinin bitiminde Türkiye de MEB ilanında bulunmuştur. Karadeniz bölgesinde Sovyetler Birliği ile gerçekleştirilen karşılıklı mektup verilmesiyle birlikte kıta sahanlığı sınırlarının MEB sınırları olarak benimsenmesi neticesinde antlaşma yapılmıştır. Sovyetler Birliği’nin 1991 yılında dağılmasından sonra da Türkiye’nin ilgili devlet ile arasındaki kıta sahanlığı sınırı, ivedi olarak sınır antlaşmalarının ardıllığı kapsamında Gürcistan, Rusya Federasyonu ve Ukrayna için de geçerli kılınmıştır. Buna ilaveten, 14 Temmuz 1997 tarihinde Gürcistan ile Türkiye arasında bir protokol akdedilmesi suretiyle, SSCB zamanında Türkiye ile gerçekleştirilmiş, 1973 Protokolü, 1978 Kıta Sahanlığı Sınırlandırması, 1986-1987 MEB Sınır Antlaşmaları’nın her iki devlet bakımından da geçerli olduğu benimsenmiş durumdadır. Türkiye, 4 Aralık 1997 tarihinde Bulgaristan ile de bir antlaşma imzalayarak Karadeniz’deki MEB’sini hakkaniyet prensibi bağlamında tespit etmiştir.[4]

Mutabakata varılan 10 tane nokta, karasuları yan sınırının bitiş noktasından başlamak suretiyle SSCB ile tespit edilen kıta sahanlığının batıdaki son noktasıyla birleştirilecek biçimde MEB sınırları tespit edilmiş haldedir. Buna karşın, Türkiye’nin söz konusu bölgedeki idari ve yargısal yetkilerini hangi biçimlerde tatbik edeceğini ortaya koyan bir ulusal hukuk düzenlemesi henüz yoktur. Çeşitli çalışmaların varlığına ve bu minvalde ortaya koyulan kanun tasarısı TBMM’ye gönderilmesine karşın, Karadeniz’de Türk MEB Kanunu yürürlüğe konulabilmiş değildir. Karadeniz’e kıyıdaş durumdaki bütün devletlerle gerçekleştirilen sahil güvenlik mevzusundaki işbirliği antlaşmaları da Türkiye’yi bu tarz bir ulusal düzenlemeyi öncelikli olarak yürürlüğe sokmasını gerektirmektedir.[5]

Erişim Adresi: https://www.belcikabelhaber.be/2019/09/17/adalar-denizi-turk-kita-sahanligi-ve-munhasir-ekonomik-bolgesi/, (Erişim Tarihi: 24 Ağustos 2020).

Diğer taraftan şu hususun altını da çizmek gerekmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Ege ve Akdeniz’de MEB tatbiki bulunmamaktadır. Ege Denizi’ndeki adaların yerleşimi meselesi, Yunanistan ve Türkiye arasındaki tarihsel mücadeleyle birlikte düşünüldüğünde, adı geçen coğrafi alandaki deniz yetki sahalarında sınırlandırmaya gidilmesi, hakça ilkeler bağlamında bir gelişmenin mümkün olmadığını ortaya koymaktadır. İvedi olarak kıta sahanlığı meseleleri çözüme kavuşturulmadan Ege’den MEB konusunun üzerinde durmak, akılcı bir davranış olarak görülmeyecektir. Buna ilaveten, Türkiye’nin Akdeniz’de MEB’i bulunmamasından ötürü, yabancı balıkçılar karasuları haricinde de av gerçekleştirebilmektedirler. Bundan dolayı, Türkiye’nin Akdeniz’de ülkesel yetkilerinin nereden başladığını ve nerede sona erdiğini milletlerarası ve yerel düzenlemeler kapsamında sarih bir biçimde tespit etmesi şarttır. Buna dönük olarak Suriye ile süren deniz yan sınırının da çözüme kavuşturulması şarttır. Ancak Hatay üzerinde hedefleri bulunan Şam ilgili meselenin çözüme kavuşturulmasına soğuk yaklaşmaktadır.[6]

Erişim Adresi: https://21yyte.org/tr/merkezler/bolgesel-arastirma-merkezleri/balkanlar-ve-kibris-arastirmalari-merkezi/dogu-akdeniz-de-turk-kita-sahanligi-ve-munhasir-ekonomik-bolgesi-derhal-ilan-edilmelidir, (Erişim Tarihi: 24 Ağustos 2020).

Bölüm 3: Ağustos 2020’de Türkiye’nin Karadeniz Doğalgaz Keşfinin Bölgeye Olası Yansımaları

Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/cumhurbaskani-erdogan-320-milyar-metrekup-dogal-gaz-rezervi-kesfettik/1949014, (Erişim Tarihi: 24 Ağustos 2020).

2017 senesi sonu itibariyle sismik arama ve sondaj çalışmalarını yoğunlaştırmak üzere milli teknoloji ağırlıklı yatırımlara hız veren Türkiye, kendisine ait durumdaki Fatih sondaj gemisini Temmuz 2020 itibariyle Karadeniz bölgesinde Tuna-1 sahasına göndermiştir. Sakarya olarak ifade edilen bu alanda, 21 Ağustos 2020 Cuma günü Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından yapılan açıklamada, Türkiye tarihinin en büyük doğalgaz rezervinin (320 milyar m3) Karadeniz’de keşfedildiği ilan edilmiştir.[7] Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, hâlihazırdaki keşif ve potansiyelle beraber Türkiye’nin gündeminden cari açığı konusunu kaldıracaklarına işaret ederek şu mevzulara vurgu yapmıştır: “Çünkü son 10 yıl ortalaması 40 milyar dolarlık enerji ithalatı yapan bir ülke Türkiye. Bugün buradaki bu potansiyelle birlikte cari açığı değil, cari fazlayı konuşacağımız, döviz fazlasını konuşacağımız yeni dönemin de başladığını, yeni bir sürece girdiğimizi görmüş oldum.” Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez ise, potansiyeli en yüksek lokasyonun üzerinde durduklarını vurgulayarak, şu konulara vurgu yapmıştır: “İlk 10 sondajda 1 keşif yakalama hedefi koyduk. Burası 9. derin deniz sondajımız. Geriye dönük hesaplandığında gazın değeri 65 milyar dolar.” Enerji Bakanı Dönmez, ayrıca şu konulara da işaret etmiştir: “Milletimizin duası, Cumhurbaşkanımızın liderliği ile Büyük ve Güçlü Türkiye hayalimiz için çok önemli bir adım daha attık. ‘Varsa, mutlaka bulacağız’ dedik, Karadeniz’de ilk büyük keşfimizi yaptık. Güzel yarınlarımıza Müjdeler Olsun”.[8] Söz konusu gelişme Türkiye Cumhuriyeti’ndeki muhalefet partilerince de memnuniyetle karşılanmıştır. Örneğin, CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, açıklamasında şu ifadelere yer vermiştir: “Güzel bir haber aldık. Sevindik. Enerjide dışa bağlılığımızı minimize edecek bu kaynağı en verimli bir şekilde milletimizin refahı, ülkemizin güçlenmesi için kullanmak temel görev ve sorumluluktur. Emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Hayırlı olsun”. İYİ Parti Sözcüsü ve İstanbul milletvekili Yavuz Ağıralioğlu ise, yaptığı açıklamada şu ifadelere yer vermiştir: “Bir metreküp dahi bulunsa kıymetlidir. Böyle güzel bir habere katkısı olan herkese bütün kalbimizle teşekkür ediyoruz”.[9]

Konu hakkında dikkat çekici değerlendirmelerde bulunan Paris merkezli Uluslararası Enerji Ajansı Başkanı Dr. Fatih Birol da, şu hususların altını çizmiştir: “Karadeniz’deki bu rezerv Türkiye için bir dönüm noktasıdır. Dünyada bu şekilde enerji keşfedilen sahalar sahip olduğu büyüklüğe göre küçük, orta, büyük ve dev olarak kategorilendiriliyor. Sakarya Gaz sahasına baktığımızda bu alanın dev olarak nitelendirilen sınıfa girdiğini görüyoruz. Türkiye daha önce de arama-tarama faaliyetleri sırasında doğalgaz buldu ancak bunlar ölçek olarak çok küçük kalıyordu. Bu keşif daha öncekilerle kıyaslanamayacak kadar büyük ve Kuzey Denizi’nde 2010’dan bu yana Norveç’in bulduğu tüm gaz sahalarının toplamına eşit. “Attığınız taş ürktüğünüz kuşa değecek” derler. İşte bu keşfi en net anlatacak cümle bu. Diğer keşifleri çıkarmanın ekonomik olarak bir anlamı yok ancak burada çok büyük bir rezervden bahsediyoruz. Ekonomik katkısı oldukça güçlü. Tabii sahada yapılacak daha detaylı analizler ve araştırmalar sonucu tam anlamıyla göreceğiz. Uluslararası Enerji Ajansı olarak yaptıkları analizlerde Sakarya gaz sahasındaki 320 milyar metreküplük rezervin potansiyel ekonomik değerinin mevcut fiyat trendleriyle 80 milyar dolar olarak hesaplandığını belirten Birol, “Buradaki sahadan yıllık 10-15 milyar metreküplük bir üretimin gerçekleşebileceğini düşünüyoruz. Bu üretim miktarı da Türkiye’nin doğalgaz ihtiyacının üçte birini karşılayabilir. Analistler tarafından yapılan çalışmalara göre bu büyüklükte bir gazın üretime geçmesi için yaklaşık 6 milyar dolarlık bir yatırım gerektirdiğini aktaran Birol, “Daha önceki örneklere bakarsak gazın ekonomiye kazandırılması için 3 yıl çok uzak bir ihtimal değil. Burada önemli olan bürokrasinin nasıl işleyeceği. Eğer nihai yatırım kararının alınmasında ve diğer işlemlerde devlet öncelikli bir politika izlerse gaz gerçekten 3 yılda piyasada olur. Bu zor bir süreç ama imkânsız değil”.[10]

Fatih Birol[11], ayrıca şu faktörlerin önemini de vurgulamıştır: “Bu rezervin çıkartılması noktasında Türkiye’nin şanslı olduğu bir noktanın bulunmaktadır. Türkiye’nin açık deniz platformu konusunda büyük bir birikimi ve tecrübesi yok ama şu anda petrol fiyatlarının ve piyasanın geldiği noktaya bakarsak platformlar, boru hatları ve mühendislik hizmetlerinde gerçekten düşük fiyatların oluştu. Bu da yatırım maliyetleri açısından Türkiye’nin elinde önemli bir olumlu etken olarak duruyor. Türkiye, nasıl bir yol izleyeceğine de buna göre karar verecek. Yabancı şirketlerle işbirliği yapma noktasında da piyasadaki durum nedeniyle eli daha güçlü. Türkiye’nin dünden bugüne enerji ihracatçısı ya da enerji zengini olmayacaktır. Türkiye, enerji ithalatçısı bir ülke konumunda ve uzun süre böyle devam edecek. Ancak bu dönüm noktası olarak adlandırdığımız keşifle beraber ithal edilen enerji kademeli olarak azalacak. Kısa sürede bir fiyat düşmesi olası değil. Bu yönde beklentiler de gerçeklikten uzak. Ancak uzun dönemde gazın piyasaya ulaşması ve onu takip eden adımlarla beraber konutlarda ve sanayide gazın daha düşük fiyattan olacağını söyleyebiliriz.”[12]

Erişim Adresi: https://www.dailysabah.com/business/energy/turkey-finds-320-bcm-of-natural-gas-in-black-sea-erdogan-announces, (Erişim Tarihi: 25 Ağustos 2020).

Söz konusu gelişme hakkında diğer önemli bir değerlendirme Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Doç. Dr. Büyükelçi İbrahim Kalın tarafından yapılmıştır. Sayın Kalın konuyla ilgili olarak şu hususlara dikkatleri çekmiştir: “Son zamanların en güzel haberiydi. Türkiye’de herkesin sevinmesi gereken bir şey bu, siyasi görüşü ne olursa olsun ki muhalefetin de o tür açıklamaları oldu, iyi, memnuniyet verici. CHP’nin, İYİ Parti’nin açıklamaları da iyi, ülkemiz adına sevindirici, güzel. Böyle olmalı zaten, bu milli bir mesele. Sismik araştırma ve sondaj kabiliyetimizi Türkiye olarak arttıralım, Türkiye olarak dışarı bağımlı hale gelmeyelim istemiştik. Bu uzun ve meşakkatli bir iş. Bazen arama tarama faaliyetleri yıllarca sürüyor ama hiçbir şey bulamayabiliyorsunuz. Ama işte böyle bulduğunuz zaman da bütün o süreci taçlandıracak bir sonuca da dönüşebiliyor. Bir güzel anı paylaşmak isterim. Fatih gemisi Boğaz’dan geçip Karadeniz’e giderken Cumhurbaşkanımız Huber’den selam etmişti. Daha sonra geminin yakınına giderek ‘Yolun açık olsun, uğurlar olsun’ demişti. O uğurlu dua kabul oldu. Gemi gittikten 3 ay sonra bu güzel haberi aldık. Bu Türkiye’yi enerji sahasında yeni bir aktör haline getiriyor. Türkiye bugüne kadar enerjide transit ülkeyken artık enerji üreten aktör ülke haline gelecek. Teknik arkadaşlar bunun devamının geleceğini söylediler. Umarız bu yönde de güzel haberler gelmeye devam eder. Yeni müjdeler gelebilir, yeni rezervler, yeni sahalar ortaya çıkabilir. Bu yapılacak teknik çalışmalara bağlı. Bir diğer önemli konu da Türkiye’nin kendi coğrafyasına bakışında çok önemli bir değişim yaşandı. Bizim coğrafyamız, stratejik avantaja nasıl dönüştürülebilir diye baktı Cumhurbaşkanımız. Bunun güzel neticelerinden bir tanesini burada görmüş olduk. Tartışmasız kendi kıta sahanlığımızda çıkmış bir rezerv. Birkaç yıl içinde sorunsuz bir şekilde operasyonel hale gelecek. Türkiye ekonomisine, enerjisine muazzam bir katkı sağlayacak.”[13]

Türkiye’nin Karadeniz’de 320 milyar metreküplük bir doğalgaz rezervi keşfetmesi ile ilgili olarak birkaç analize daha yer vermek konuyu daha anlaşılır kılabilecektir. Yatırım ve danışmanlık şirketi APLUS Enerji ortağı Volkan Yiğit, mesele hakkında aşağıdaki değerlendirmelerde bulunmuştur: “Fatih sondaj gemisinin Sakarya gaz sahasındaki keşfinin Türkiye için çok avantajlı bir döneme denk gelmiştir. Türkiye’nin uzun dönemli doğalgaz tedarik anlaşmalarının 16 milyar metreküplük kısmının 2021 yılında biteceğini biliyoruz. Keşfin en büyük katkılarından biri de bu sayede olacak. Özellikle son birkaç yıldır bu konuda çok olumlu adımlar attığımızı söyleyebilirim. Bu adımlar gaz depolama ve iletim tarafında yapılan altyapı ve LNG yatırımlarıdır. LNG ve yüzer LNG anlaşmaları sayesinde Türkiye, petrole dayalı boru gazı sözleşmelerinin payını düşürme konusunda başarılı oldu. Bu yıl yeni tip koronavirüs salgının da etkisiyle küresel piyasalarda düşen LNG fiyatlarından yararlanarak, bu alanda atılan adımların meyvelerini de toplamaya başladık. Yani Türkiye artık ucuz doğalgaz bulduğunda alıp depolarını doldurma kabiliyetine erişti ve bu kapasiteyi daha da artıracak. Bu adımlar elbette sadece ucuz LNG tedariki için değil, diğer yandan Gazprom ile mevcut sözleşmelerin uzatılması veya yenilenmesi konularında elimizi güçlendirmek için atıldı. Gazprom’un benzer durumlarda diğer ülkelerle masaya oturduğunda yaptığı indirimleri ya da sözleşme koşullarında alıcının lehine yapılan değişiklikleri biliyoruz. Bu tarafta başarılı adımlar atılırken ve sözleşme yenileme görüşmeleri sürerken, hem küresel piyasalardaki fiyatların düşük gitmesi hem de doğalgaz keşfimiz bizi çok avantajlı bir konuma getirebilir. Gazprom ile olan sözleşmelerdeki fiyat formülünün bazı petrol türevlerine bağlı olarak belirlenmekte olup özellikle petrol fiyatının yükseldiği dönemlerde dolar bazında çok yüksek gaz maliyetleriyle karşılaşılmaktadır. Keşfin ardından Türkiye’nin üretim miktarının artmasıyla gaz piyasasında ağırlıklı ortalama maliyetinin düşecektir. Çünkü rezervden doğalgaz üretme maliyetimiz her koşulda mevcut sözleşme fiyatlarımızın altında olacaktır. İç piyasada ticaret tarafında yaratacağı etkilerini yorumlayabilmek için ise bu gazın ticarete nasıl entegre edileceğine dair stratejinin belirlenmesini bekleyeceğiz. Gaz ticaret merkezi olabilmek için ise gaz üretimi yapmanın şart olmadığını fakat Türkiye’nin kendi üretiminin ciddi bir oranda artmasının uluslararası ticarette daha sağlam bir pozisyona gelmesine yardımcı olacaktır. Öte yandan, ticaret merkezi hedefi için bazı adımların gecikmiştir. Piyasa dinamiklerinin gerektirdiği adımların hızla atılması gerekmektedir.”[14]

Erişim Adresi: https://www.dailysabah.com/business/energy/turkey-finds-320-bcm-of-natural-gas-in-black-sea-erdogan-announces, (Erişim Tarihi: 25 Ağustos 2020).

Aynı konu hakkında değerlendirmelerde bulunan Enerji Ticareti Derneği Başkanı Burak Kuyan ise şu unsurlara dikkatleri çekmiştir: “Türkiye’nin Karadeniz’deki 320 milyar metreküplük doğalgaz keşfinin birçok açıdan stratejik öneme sahiptir. Söz konusu keşif başka adımları da tetikleyen bir sarmaldır. Bu kapsamda, Karadeniz’in Türkiye’nin yeni keşifler yapması açısından potansiyele sahiptir. Bu keşif Türkiye için büyük oranda bir oyun değiştirici. Buradan yıllık çıkarılabilecek rezerv miktarının 5 milyar metreküp seviyesinde olabileceği düşünülüyor. Bu rakam da Türkiye’nin yıllık doğalgaz tüketiminin yüzde 10’una denk geliyor. Türkiye’nin bu oranda bir gazı kendisinin üretmesi, doğalgaz ticareti açısından öngörülebilirlik ve sürdürülebilirlik sağlayacak çünkü artık fiyatı Brent petrole veya bizim dışımızda gelişen faktörlere endeksli ithal ettiğimiz gazın miktarı azalacak. Söz konusu keşfin etkisinin sadece doğalgazla kalmayacaktır. Türkiye daha ucuz gaza erişim sağlayabileceği ve piyasaya daha düşük fiyatlı gaz sunabileceği için, Avrupa’dan daha ucuz elektrik üreten bir ülke haline de gelebilecek. Sanayici daha ucuza elektrik kullandığında, bu otomatik olarak ihracat potansiyelini de artırıyor. Bu yüzden hem elektrik hem de doğalgaz ticaretine ivme kazandıracak bir sürecin de ilk adımı olarak görebiliriz. Önümüzdeki dönemde Türkiye’nin enerji ticaret merkezi olma hedefine daha hızlı koşmaya başlayacağını söyleyebilirim. Ticaret açısından en zor konu fiyattan ziyade fiyatın öngörülebilir olması. Türkiye’nin artık enerjide kendi kendine yetebilecek bir ülke haline gelebilecek olması önümüzdeki en büyük fırsat.”[15]

İlgili mesele hakkındaki bir diğer dikkat çekici analiz Londra merkezli enerji danışmanlık şirketi Global Resources Partnership İcra Kurulu Başkanı Mehmet Öğütçü tarafından yapılmıştır. Öğütçü analizinde aşağıdaki hususların üzerinde durmuştur: “Ne küçümseyelim ne de abartalım. Açıklanan rezerv, dünya örneklerine göre çok büyük bir rakam değil. Bu bir ilk olarak görülebilir. Kendi kapasitesi kendi teknolojisi kendi finansmanı ile Türkiye’nin bu gazı çıkarması çok olası değil, uluslararası oyuncularla işbirliği gerekir. 2023’e kadar doğalgazın piyasalara verilecek hale gelmesinin çok zor olacaktır. Başarılırsa bu dünya rekoru olur. Çünkü bu tür normalde projeler 7-8 yıla yayılır”.[16]

Bu konuda hakkında birkaç yabancı uzmanın analizlerine yer vermek uluslararası ortamda konunun nasıl değerlendirildiğinin anlaşılması bakımından önem taşıyacaktır. Commerzbank’ta yabancı para birimleri merkezinin başkanı Ulrich Leuchtmann, yaptığı değerlendirmede söz konusu gelişmenin Türkiye için olumlu bir haber olduğunu ancak daha evvelki raporlar tarafından paylaşıldığı üzere keşfin önümüzdeki 20 yıllık sürede sadece Türkiye’nin enerji ihtiyaçlarını karşılayabileceğini ortaya koyması itibariyle oyun değiştirici bir role sahip olamayacağının altını çizmiştir. Leuchtmann, ayrıca yeni bir kaynak keşfinden sonra buradan gaz çıkarmanın genellikle on yıllık bir süre alacağına işaret ederek, yatırımcıların ilgili keşfin Türkiye’nin mevcut bütçe açığını ortadan kaldırabileceği iddiası konusunda şüpheci göründüklerini vurgulamaktadır. New York Times gazetesinde yer alan bu analize göre keşif önemli olsa da, Doğu Akdeniz’in yakın çevresinde bulunan diğer keşiflerle mukayese edildiğinde daha küçük olduğu belirtilmektedir ki örneğin Doğu Akdeniz’de keşfedilen en büyük rezervlerden birisi olup tahminen 850 milyar metreküp veya 30 trilyon ayak küp doğalgaz rezervine sahip olduğu öngörülen Mısır’ın Zohr sahasının neredeyse üçte biridir.  İstanbul Kadir Has Üniversitesi’nin Enerji ve Sürdürülebilir Kalkınma Merkezi uzmanlarından birisi olan John Bowlus ise, söz konusu keşfin her çeşit jeopolitik problemin hüküm sürdüğü Doğu Akdeniz’de değil de Karadeniz’de olmasının Türkiye açısından inanılmaz önemli olduğunu vurgulamaktadır. Öte yandan Bowlus, Türkiye’nin bu sahayı devreye almak için gerekli yatırıma dönük olarak ciddi miktarda sermaye bulma zorunluluğu olacağına dikkat çekerek Ankara’nın kendisine ait offshore doğalgaz bölgesini geliştirme konusunda herhangi bir tecrübe sahibi olmamasından ötürü birtakım uluslararası firma/firmalarla işbirlikleri kurmak zorunda kalacağına dikkatleri çekmektedir.[17] İlgili mevzudaki bir diğer dikkat çekici analiz ise Çek yatırım bankası at Wood & Co.’da çalışan kıdemli petrol ve doğalgaz analisti Jonathan Lamb tarafından ortaya koyulmuştur. Lamb, şu andaki ana mevzunun bu doğalgazın kaçta kaçının tekrar üretilebilir olduğuna işaret ederek bunun henüz açık olmadığını belirtmektedir. Buna ilaveten, Lamb, piyasanın gerçekten öğrenmek istediği konunun Türkiye’nin senelik olarak ne kadar üretebileceği olduğunu ancak kendi analizine göre Ankara’nın henüz bunu söyleyecek bir pozisyonda olmamasıdır.[18]

Erişim Adresi: https://www.dailysabah.com/business/energy/turkey-finds-320-bcm-of-natural-gas-in-black-sea-erdogan-announces, (Erişim Tarihi: 25 Ağustos 2020).

Uluslararası enerji politikaları uzmanı Mehmet Öğütçü tarafından yapılan bir başka analizde şu değerlendirmelere yer verilmiştir: “% 98’lik ithalat bağımlılığı ve senelik 12 milyar dolarlık doğalgaz ithalat faturası Türkiye’nin ekonomisi ve ulusal güvenliğine meydan okuma oluşturmaktadır. Mevzubahis rezerv tahminin bağımsız olarak doğrulanması gereklidir. 2023 hedefi ise çok iyimser görünmektedir ki bunun sebebi Karadeniz’in keşif ve üretim için zorlu jeolojik ve iklim koşullarına sahip olmasıdır. Buna ilaveten gaz sanayisinde keşiften pazara sunum yaklaşık olarak ortalama 7-8 yıldır. Adı geçen gazı halka ulaştırmanın ise ek mali kaynaklara gerek duyduğuna inanılmaktadır ki bu altyapı bağlamında milyarlarca dolar anlamına gelmektedir. Yatırımcıların şu andaki istekleri düşük seviyededir ki bunun nedenleri uluslararası piyasalarda doğalgaz bolluğu, düşük talep ve bağlantılı fiyatlardır. Buradaki diğer tartışmalı bir konu ise söz konusu planın Türkiye’nin İran ve Rusya ile olan enerji tedarik kontratlarının sırasıyla 2023 ve 2026 senelerinde bitecek olması hasebiyle bu sözleşmelerin süresini kısaltabilecek olmasıdır.”[19]

Yine bu paralelde bir diğer jeopolitik ve enerji uzmanı Aydın Sezer tarafından ortaya konulan değerlendirmelerde şu hususların altı çizilmiştir: “Teknik olarak tek bir sondaj vasıtasıyla bir rezervin ilan edilmesi mümkün değildir. Türkiye’nin sondaj gemisi 20 Temmuz 2020’de çalışmaya başlamış olup teknik açıdan uygun olabilmesi için 4 ila 6 aylık bir süre gerekmektedir. Batı Karadeniz Bölgesinde keşfedilen ve şu anda Sakarya Gaz Sahası olarak adlandırılan yer 250 kilometrelik bir alan olup rezervler hakkında gerçekçi bir miktar ilanında bulunulması için en azından 8-10 sondaj gerçekleştirilmiş olmalıydı. Gerçek rezervler en azından iki yıl içerisinde belirlenebilir ve 7 ila 10 senelik bir süre içinde çıkartılabilir. Bu minvalde ilan edilen rezervler ticari açıdan uygun olarak alınamaz. Rezervler tam olarak çıkartılamaz ve eğer böyle olursa sadece Türkiye’nin enerji ihtiyaçlarının altı yıllık bir bölümünü karşılayabilecektir. Diğer yandan bulunan gazın 3500 metre derinlikte olmasından ötürü doğalgaza 500 metre ötede ulaşmak ve bunun çıkartmak derin deniz çıkartma teknolojisinde uzman ABD’li firmalara ihtiyaç duyulmasına sebebiyet verecektir.”[20]

Aynı düzlemde analizlerde bulunan bir diğer bağımsız enerji jeopolitiği uzmanı olan Madalina Vicari ise, şu hususların altını çizmiştir: “Gaz keşfi, Türkiye’nin enerji güvenliği açısından önemlidir ancak Türkiye’nin gaz ithalatları kapsaması bağlamında bir oyun değiştirici değildir. Keşif ultra-derin sularda gerçekleştirilmiş olup ultra derin su sondajları önemli meydan okumalar, teknik ve ekonomik meselelere yol açmaktadır ki çünkü bunlar özel mühendislik projeleri ve yoğun sermaye yatırımları gerektirmektedir. Gazın ne kadarın yeniden üretilebilir olduğu ve tam olarak gazın ne zaman Türk piyasasına gireceği konusunda belirsizlikler bulunmaktadır. Projenin meydan okumalarından ötürü gaz tüketicilere ulaşıncaya kadar en az birkaç yıl zaman geçmesi olasıdır. 2023 hedefi ise çok iyimserdir. Sakarya sahasının Türkiye’nin gaz ithalatlarını hangi ölçekte düşüreceği önümüzdeki yıllarda görülebilecektir. Türkiye’nin Rusya ile enerji sözleşmeleri önemli fiyat pazarlıklarıyla birlikte daha kısa dönemli sözleşmeler halini alabilecekken yeni doğalgaz keşfi aynı zamanda Türk Akımı Boru Hattı için bir meydan okumadır ve Rusya burada Türk Akımı Hatları’ndan birisini boşa çalıştırmamak için dikkat çekici fiyat tavizleri teklif edebilecektir.”[21]

Sonuç

Karadeniz bölgesi/havzası içerdiği jeosiyasi, jeostratejik ve jeoekonomik özelliklerden ötürü insanlık tarihinin her döneminde burada bulunan medeniyetler, imparatorluklar ve ulus-devletlerce çok özel önem atfedilen bir bölge olagelmiştir. 1990lı yıllara kadar sınırlı sayıda ülke tarafından çevrelenen Karadeniz, Soğuk Savaş’ın bitiminden itibaren bölge dışı büyük devletlerin (ABD ve Çin) yanı sıra bölge dışı uluslararası örgütlerin (AB, NATO, Şanghay İşbirliği Örgütü ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı) tarafından da yakın takip altına alınan bir havza olmuştur.[22] Söz konusu bölgenin askeri güvenlik, ekonomik güvenlik ve enerji güvenliği açısından son derece kritik bir yerde konumlanması, bölgenin ehemmiyetini her geçen gün artıran bir gelişme olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışma özelinde düşünüldüğünde Doğu ülkelerinin zengin enerji kaynaklarının Batı piyasalarına taşınması bağlamında çok kritik bir geçiş noktası olması gerçeği de unutulmamalıdır. İlgili bölgede hem dünyanın en büyük enerji üreticilerinden birisi olan Rusya’nın bulunmasının yanı sıra Rusya dışındaki alternatif Hazar ve Orta Doğu enerji kaynaklarını Batı piyasalarına aktaran suyollarının ve transit ülkelerden geçen boru hatlarının varlığı da bölgeyi son derece cazip kılmaktadır. Bu kapsamda ön plan çıkan ülkeler arasında Türkiye, Ukrayna ve Gürcistan’ı hatırda tutmamız gerekmektedir.

Türkiye, özellikle 2010’lu yılların sonuna doğru kendi yakın coğrafyasında özellikle Doğu Akdeniz ve Karadeniz bölgelerde sismik araştırma ve de sondaj gemileri vasıtasıyla hidrokarbon kaynakları bulmaya yönelik çabalarını yoğunlaştırmış bir ülkedir. Bunun çok akılcı amaçları bulunmaktadır ki bunlar arasında hem o bölgelerdeki münhasır çıkarlarını korumak hem de özellikle doğalgaz bağlamında dışarıya olan yüksek orandaki bağımlılığını (%100’e yakın) azaltmaktır. Söz konusu amaçlar kapsamında aramalarını 2017 senesi sonu itibariyle yoğunlaştıran Türkiye; Fatih, Yavuz ve çok yakın bir zamanda devreye alınacak Kanuni sondaj gemilerine ilaveten Barbaros Hayreddin Paşa ve Oruç Reis sismik araştırma gemileriyle Karadeniz ve Akdeniz’de bayrak göstermeyi sürdürmektedir. Nitekim bu doğrultuda Temmuz 2020 itibariyle Karadeniz Türk Münhasır Ekonomik Bölgesi’nin içerisinde bulunan Tuna-1 (mevcut ismiyle Sakarya) doğalgaz sahasında sondaj çalışmaları gerçekleştiren Fatih Gemisi’nce 320 milyar metreküp bir rezervin bulunduğu 21 Ağustos 2020 Cuma günü Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından Türk ve dünya kamuoyuna ilan edilmiştir.

Mevzubahis açıklamalara bakıldığında, bunun sadece Türkiye açısından değil, bölge açısından da önemli yansımaları olacağı anlaşılmaktadır. Karadeniz coğrafyasında bu konuda araştırma yapan Bulgaristan ve Romanya gibi ülkelerin arasına Türkiye’nin de çok aktif ve güçlü bir biçimde katılması, kanımca son derece mühim bir gelişme olarak değerlendirilmelidir. Tabii ki burada devam eden/edecek araştırmalarda bu keşfi daha da dikkat çekici hale getirebilecek gelişmelerin yaşanması olasılık dâhilindedir. Türkiye’nin her sene özellikle doğalgaz tedariki bağlamında dış alıma ödediği ortalama 40 milyar dolarlık faturayı bir miktar düşürmesi, söz konusu kaynakların iç piyasaya sunularak dışa olan bağımlılığın bir nebze düşürülmesi ve cari açığın azaltılması son derece dikkat çekici hedeflere hizmet edeceği açık bir gelişme olarak bu keşif değerlendirilebilir. Öte yandan, konunun uzmanlarınca yapılan değerlendirmelerde Türkiye tarafından ilgili kaynağın kullanımına yönelik ortaya konulan hedeflerin gerçekleştirilmesi çok kolay olmadığına yapılan vurguların yanı sıra, bu keşfin paha biçilemez derecede önemli olduğuna dikkat çeken analizler de konu hakkında değerlendirme yapılırken bir arada düşünülmelidir. Mevzubahis düzlemde, bu konuda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kararlılığını tavizsiz bir biçimde sürdürmesi gereklidir. İlgili keşif her ne olursa olsun, Türkiye’nin gelecek yıllardaki enerji güvenliği politikaları bağlamında hem kendi içerisinde, hem dış tedarikçi ülkelerle olan ilişkilerinde elinde çok güçlü ve sağlam bir koz duracaktır. Türkiye’nin uluslararası hukukun kendisine tanıdığı haklar çerçevesinde çok doğal olarak kendi milli menfaatlerini müdafaa etmek gayesiyle hem Doğu Akdeniz’de, hem de Karadeniz’de doğalgaz keşifleriyle ilgili önümüzdeki senelerde akılcı bir biçimde izleyeceği proaktif politikalar sadece bahse konu bölgelerde konuşlu devletlerce değil, aynı zamanda bölge dışı devletler ve uluslararası örgütlerce de çok dikkatli bir biçimde izlenmeyi sürdürecektir. Sonuçta, bu keşif bir iç politika malzemesi değil, Cumhuriyet tarihinin en büyük doğalgaz kaynağı keşfidir. Ancak bunun bölgesel dinamikleri değiştirmesi için, başka kaynaklarla desteklenmesi gerekecektir. Aksi takdirde, daha çok Türkiye’nin enerji politikasını çeşitlendirecek bir kaynakla yetinilecek olduğu anlaşılmaktadır.

Dr. Sina KISACIK

 

KAYNAKÇA

 

DİPNOTLAR

[1] Selim Kurt, “Karadeniz’in Değişen Jeopolitik Gündemi: Enerjinin Yükselişi”, içinde Uluslararası Politikada Karadeniz, Göktürk Tüysüzoğlu ve Selim Kurt (ed.), (Ankara: Detay Yayıncılık, Aralık 2019), ss. 158-160.

[2] “Türkiye’nin Bölgesel Jeopolitik Yaklaşımları – Giriş”, içinde Jeopolitik Düşünce: Büyük Güçler ve Türkiye, M. Cem Oğultürk ve Güngör Şahin (ed.), (İstanbul: Yeditepe Yayınevi, Haziran 2020), 1. Baskı, ss. 287-289.

[3] “Türkiye’nin Bölgesel Jeopolitik Yaklaşımları – Giriş”, ss. 289-290.

[4] İsmet Balık, “Türkiye’nin Deniz Yetki Alanları ve Kıyıdaş Ülkelerle Yetki Alanı Anlaşmazlıkları”, Kent Akademisi Kent Kültürü ve Yönetimi Hakemli Elektronik Dergi, Cilt 11, Sayı: 1, Bahar 2018, s. 91, Erişim Adresi:  https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/452705, (Erişim Tarihi: 24 Ağustos 2020).

[5] Mesut Hakkı Caşın, Modern Uluslararası Hukukun Temel Esasları Cilt I, (İstanbul: Legal Yayıncılık, Eylül 2013), s. 774.

[6] Caşın, Modern Uluslararası Hukukun Temel Esasları Cilt I, ss. 774-775.

[7] Elif Kurban, “Beklenen Müjde Geldi: 320 Milyar m3 Doğal Gaz Keşfedildi”, Enerji Portalı, Yayım Tarihi: 21 Ağustos 2020, Erişim Adresi: https://www.enerjiportali.com/beklenen-mujde-geldi-320-milyar-m3-dogal-gaz-kesfedildi/, (Erişim Tarihi: 24 Ağustos 2020).

[8] Elif Kurban, “Eski ve Yeni Enerji Bakanları “Müjdeler Olsun” Dediler”, Enerji Portalı, Yayım Tarihi: 21 Ağustos 2020, Erişim Adresi: https://www.enerjiportali.com/eski-ve-yeni-enerji-bakanlari-mujdeler-olsun-dediler/, (Erişim Tarihi: 24 Ağustos 2020).

[9] “Karadeniz’de 320 milyar metreküp doğalgaz rezervi”, HaberTürk, Yayım Tarihi: 22 Ağustos 2020, Erişim Adresi: https://www.haberturk.com/karadeniz-de-320-milyar-metrekup-dogalgaz-rezervi-2780434-ekonomi, (Erişim Tarihi: 24 Ağustos 2020).

[10] Emre Eser, “Önceki keşiflerle kıyaslanamaz”, Hürriyet, Yayım Tarihi: 25 Ağustos 2020, Erişim Adresi: https://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/onceki-kesiflerle-kiyaslanamaz-41594647, (Erişim Tarihi: 25 Ağustos 2020).

[11] “Dr. Fatih Birol, dünyada hem hükümetlerin hem de dev enerji şirketlerinin en çok aradığı isimlerden biri. 2015 yılı eylül ayından bu yana dünyanın en önde gelen enerji kuruluşu olarak kabul edilen Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) başkanlık görevini sürdürüyor. Ocak 2018’de bu görev için yeniden seçilen Birol, ikinci dört yıllık dönemine Eylül 2019’da başladı. Başkan seçilmeden önce IEA’da 20 yıl boyunca çeşitli görevler üstlenen Dr. Birol, enerji analizi ve projeksiyonlarıyla ilgili dünyada en güvenilir kaynak kabul edilen yıllık Dünya Enerji Görünümü yayınından sorumlu Baş Ekonomist pozisyonuna yükseldi. Birol, ayrıca uluslararası alanda enerji sektörünün en dinamik iş dünyası gruplarından biri olan IEA Enerji İş Konseyi’nin de kurucusu ve başkanı. Forbes dergisi tarafından dünyanın enerji konusundaki en nüfuzlu kişileri arasında gösterilen Birol, aynı zamanda Financial Times Gazetesi tarafından 2017’de “Yılın Enerji İnsanı” seçildi. Dr. Birol, ayrıca Dünya Ekonomik Forumu’nun (Davos) Enerji İstişare Kurulu’na başkanlık ediyor ve BM Genel Sekreteri’nin “Herkes için Sürdürülebilir Enerji” Danışma Kurulu’nun da üyesi. Dr. Fatih Birol, aralarında Japonya İmparatoru Akihito’nun “Yükselen Güneş” ödülü, İsveç Kralı’nın “Kutup Yıldızı Kraliyet Nişanı” ve Avusturya, Almanya, Brezilya, Fransa ve İtalya’nın en yüksek Cumhurbaşkanlığı nişanları da dâhil olmak üzere, kariyeri boyunca pek çok devlet ve uluslararası kuruluştan ödüller aldı. Dr. Fatih Birol, 1995 yılında IEA’ya katılmadan önce Viyana’da Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) bünyesinde görev yaptı.”, https://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/onceki-kesiflerle-kiyaslanamaz-41594647.

[12] https://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/onceki-kesiflerle-kiyaslanamaz-41594647.

[13] Erdinç Çelikkan, “Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Hürriyet’e konuştu: Yeni müjdeler gelebilir”, Hürriyet, Yayım Tarihi: 25 Ağustos 2020, Erişim Adresi: https://www.hurriyet.com.tr/gundem/cumhurbaskanligi-sozcusu-ibrahim-kalin-hurriyete-konustu-yeni-mujdeler-gelebilir-41594678, (Erişim Tarihi: 25 Ağustos 2020).

[14] “Karadeniz’deki keşif, doğal gazda dengeleri Türkiye lehine çevirecek”, Hürriyet, Yayım Tarihi: 23 Ağustos 2020, Erişim Adresi: https://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/karadenizdeki-kesif-dogal-gazda-dengeleri-turkiye-lehine-cevirecek-41593635, (Erişim Tarihi: 25 Ağustos 2020).

[15] https://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/karadenizdeki-kesif-dogal-gazda-dengeleri-turkiye-lehine-cevirecek-41593635.

[16] Recep Genel, “Piyasalar gaza gelmedi”, Sözcü, Yayım Tarihi: 22 Ağustos 2020, Erişim Adresi: https://www.sozcu.com.tr/2020/ekonomi/piyasalar-gaza-gelmedi-6000767/, (Erişim Tarihi: 25 Ağustos 2020).

[17] “Turkey Discovers Large Natural Gas Reserve Off Black Sea”, The New York Times, Yayım Tarihi: 21 Ağustos 2020, Erişim Adresi: https://www.nytimes.com/aponline/2020/08/21/business/bc-eu-turkey-energy.html, (Erişim Tarihi: 25 Ağustos 2020).

[18] Sergei Klebnikov, “Turkey Discovers Large Natural Gas Reserve In Black Sea. Here’s Why That Matters”, Forbes, Yayım Tarihi: 21 Ağustos 2020, Erişim Adresi: https://www.forbes.com/sites/sergeiklebnikov/2020/08/21/turkey-discovers-large-natural-gas-reserve-in-black-sea-heres-why-that-matters/#fb0ebb072106, (Erişim Tarihi: 25 Ağustos 2020).

[19] Menekşe Tokyay, “Experts skeptical about Turkey’s latest gas discovery”, Arab News, Yayım Tarihi: 25 Ağustos 2020, Erişim Adresi: https://www.arabnews.com/node/1724071/business-economy, (Erişim Tarihi: 26 Ağustos 2020).

[20] https://www.arabnews.com/node/1724071/business-economy.

[21] https://www.arabnews.com/node/1724071/business-economy.

[22] Bu konu hakkında bakınız, Sina Kısacık, “Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Karadeniz Havzası’ndaki Bölgeselleşme Girişimleri: Başarılarla mı, Hayal Kırıklıklarıyla mı Dolu?”, içinde Uluslararası Politikada Karadeniz, Göktürk Tüysüzoğlu ve Selim Kurt (ed.), (Ankara: Detay Yayıncılık, Aralık 2019), ss. 301-353.

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.