2000’Lİ YILLARDA GELİŞEN TÜRKİYE-İRAN ENERJİ İLİŞKİLERİ

upa-admin 16 Mart 2014 5.919 Okunma 0
2000’Lİ YILLARDA GELİŞEN TÜRKİYE-İRAN ENERJİ İLİŞKİLERİ

Ankara ve Tahran değişik yönetim türlerine sahip olarak gerek jeopolitik konumları gerekse tarihi mirasları, nüfusları ve çok eski zamandan bu yana Ortadoğu bölgesinin kilit pozisyondadırlar. Asırlardan beri bölgedeki varlıklarını devam ettiren bu iki kayda değer ülke, zaman zaman gerginlikler yaşamalarına karşın dönem dönem de işbirlikleri ortaya koymuşlardır.[1] İki başkent arasında değişik zamanlarda uluslararası sisteme değişik yaklaşım neticesinde de ilişkilerde değişimlere tanık olunmuştur. Buna ilaveten asırlarca varlığını devam ettiren rekabete karşın Ankara ve Tahran komşuluk münasebetlerini sürdürebilmişlerdir. İdari yapılardaki farklılıklar ve menfaat alanlarındaki mücadeleye karşın bu iki ülke, birbirleri için ne kadar değerli olduklarının farkında olarak politika geliştirme yolunu tercih etmişlerdir.

iran approval

Kaynak: http://content.gallup.com/origin/gallupinc/GallupSpaces/Production/Cms/POLL/dscppmkaauqvbkzuqfqkdg.gif

2000’lerin başında başlayan Türkiye’nin yeni Ortadoğu politikasına paralel olarak Ankara-Tahran ilişkileri çok muazzam bir yakınlaşma sürecinden geçmişlerdir. İki komşu arasındaki ilişkiler üzerinde hakimiyet kuran ideolojik ve güvenlik konularının yerini her iki tarafta da pragmatik mülahazalar almıştır.[2] Hem devlet hem de bölgesel birçok gelişme faydacılığı desteklemiştir. Türkiye-İran ilişkilerinde devam eden gelişme iki ülke arasında hızlı bir biçimde yükseliş kaydeden iktisadi etkileşimlerin yanı sıra birçok konudaki güvenlik ve diplomatik işbirliği ile taçlandırılmıştır. İkili ilişkilerin seviyelerin yükseltilmesine ilaveten, her iki ülkenin Filistin sorununa, Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması ve İran’ın barışçıl nükleer programa sahip olma konularındaki bölgesel görüşleri giderek uyumlu bir hale gelmiştir.

Türkiye’nin doğalgaza toplam talebi 2002 yılında 18 milyar metreküp iken bu miktar iki kattan fazla artarak 2011 senesinde 39,5 milyar metreküpe yükselmiştir. Bu tarz gereklilikler çerçevesinde enerji, Türkiye’nin İran ile ikili ekonomik ve ticari ilişkilerinin en önemli boyutlarından birisini oluşturmaktadır. Ankara’nın Tahran ile işbirliği Türkiye’nin enerji kaynaklarını çeşitlendirme perspektifinden ele alınmalıdır.[3] Türkiye için 2011 senesindeki % 51’lik oranla petrol ithalatları bakımdan bakımından en büyük kaynak ülke ve gaz ithalatları açısından ikinci sırada olan bir ülke olarak İran, Türkiye için vazgeçilmez bir ortaktır. Genişletilmiş enerji ticaretinin olasılığı İran ile siyasi ilişkileri geliştirmek için ortaya konan çabalarda ana bir karşılıklı teşvik unsurudur. Fakat ilişkilerin bu yönü çeşitli ekonomik ve teknik sebeplerden ötürü potansiyeline ulaşmaktan uzaktır. Irak’taki ve Suriye’deki gelişmeler, bu ilişkilerin kaderinde de belirleyici rol oynayacaktır. İran ile enerji ticareti Suriye ve Irak konusunda İran’la artan gerilimler ve bölgedeki siyasal değişimden dolayı ortadan kalkmış gibi görünmektedir.

Türkiye ve İran arasındaki enerji ilişkileri değinmeden önce İran’ın doğalgaz rezervleri ve bunun dünya açısından öneminden bahsetmek konuyu daha anlaşılır yapabilir. İran, günün birinde uluslararası gaz pazarlarında önemli bir oyun değiştirici haline gelecek fakat birçok jeopolitik ve ticari sebeplerden dolayı günümüzde hala tamamen keşfedilmemiş potansiyele sahip olan uluslararası gaz ticaretinde odadaki kalıcı büyük bir fildir.[4] Tahran sahip olduğu 34 trilyon kübik fitlik doğal gaz rezerviyle Moskova’nın ardından ikinci sırada yer almaktadır. Fakat 1997’den bu yana net bir doğal gaz ithalatçısıdır. Örneğin 2012 senesinde Tahran 160 milyar metreküp gaz üretmiş, 156 milyar metreküp gaz tüketmiştir. Ayrıca Türkmenistan’dan 9 milyar metreküp gaz ithal etmiştir. Türkiye’ye yaptığı ihracatı ise 7,5 milyar metreküp olup 1 milyar metreküp de Ermenistan ve Azerbaycan’a ihraç etmiştir. Bu paradoksal durum çok çeşitli sebeplerden ileri gelmektedir. İran’ın en büyük doğalgaz sahası Güney Pars sahasıdır ki bu saha Basra Körfezi’nde İran ve Katar’ın kara sınırları boyunca uzanan dünyanın en büyük bağımsız gaz rezervlerinden birisidir. Bu alan 9700 kilometrekarelik bir alanı kapsamaktadır ki bu alanın 3700 kilometrekarelik bölümü İran’a aittir. İran bölümünde 14 trilyon metreküp civarında bir gaz rezervinin olduğu tahmin edilmektedir. Bu yaklaşık olarak dünya doğal gaz rezervlerinin % 75’una denk gelmektedir. Mevcut durumda, yılda 290 milyar metreküp üretime erişmeyi hedefleyen 24 sahanın geliştirilmesini içeren bazı temel ve karmaşık projeler geliştirilmiştir. Ocak 2013 itibariyle ilk dokuz saha yılda 79 milyar metreküp çıktı kapasitesine sahip olacak biçimde faaliyete geçmiş olup 10. saha ise kısa bir zamanda tamamlanmış olacaktır.

Güney Pars sahaları birçok ertelemeyle yüz yüze kalmıştır ve 12, 15, 16, 17, 18, 20 ve 21. Sahalarda (şu ana en fazla geliştirilmiş olandır) özellikle uluslararası yaptırımların artmasından ötürü 2014 yılının sonuna kadar çalışmalara başlanabilmesi olasılık dışı görünmektedir. Güney Pars sahası, İran Ulusal Petrol Şirketi’nin bir iştiraki olan ve 1998 senesinde kurulan Pars Petrol ve Gaz Şirketi tarafından işletilmektedir. Bu firmanın görevi hem Güney Pars sahasının hem de Kuzey Pars sahasının geliştirilmesidir.[5] İran İslam Cumhuriyeti’nin Güney Pars gaz sahasındaki haklarına sahip çıkmak ve bundan yararlanma konusunda Petrol Bakanlığının kararlılığı Pars Petrol ve Doğal Gaz Şirketi’nin kuruluşuna yol açmıştır. Pars Özel Ekonomi Enerji Bölgesi İran hükümetinin onayı doğrultusunda 1998 senesinde Güney Pars sahasıyla ilgili rafineri faaliyetleri, çeşitli petrol, gaz ve petrokimya alanlarındaki upstream ve downstream faaliyetleri ve bu sanayileri destekleyecek hizmetlere yönelik olarak kuruldu. Deniz aşırı Güney Pars sahasının geliştirilmesi Tahran bakımından hem siyasi hem de ekonomik açıdan hayati derecede önemlidir.

Güney Pars sahasından doğal gaz üretimi sonuç olarak İran artan iç talebini ve ülkenin mevcut ve de gelecekteki ihracat taahhütlerini karşılamak için kritik öneme sahiptir. Güney Pars’a ilaveten İran’ın mevcut an saha geliştirmeleri Kuzey Pars ve Kish doğalgaz sahaları ki bu sahalar İran’daki en büyük sahalar arasında yer almaktadır, deniz aşırı Arash sahası ve Lavan ve de Balal sahalarıdır. Ayrıca İran’ın petrol sahalarında keşfedilen birleşmiş gazın miktarı Forouzan sahasındaki Kharg adalarında inşa edilmekte olan gaz toplama ve NGL geri kazanma sisteminin tamamlanması ile daha da artacaktır.  Buna ek olarak, İran Ulusal Petrol Firması birçok önemli keşfi ilan etmiştir. Bunlar; 350 milyar metreküp geri kazanılabilir gaz kaynağı olduğuna inanılan ve Zagros havzasında yer alan muazzam Madar sahasının keşfi, Körfez kıyısının açıklarındaki Horumzgan bölgesinde ve 190 milyar metreküp olduğu düşünülen rezervleri ile Khayyam sahası ve 85 milyar metreküp olduğu tahmin edilen Güney Hazar bölgesindeki Sardar Jandar sahalarıdır. Fakat siyasi, fonlama ve yatırım konuları, uluslararası yaptırımlar ve Batı baskısı bu projelerin geliştirilme hızını güçlü bir biçimde sınırlandırabilir. Jalilvand’a göre İran gaz sahalarını geliştirme konusunda birçok engeller yüz yüzedir. Bunlar; uluslararası yaptırımlar, İslam Cumhuriyeti’nin politik ekonomisindeki hizipçilik, teşvikler ve aşırı iç tüketim, dış katılıma karşı çıkılması, politika ve kurumsal anlaşmazlıklardır.

Moskova ile karşılaştırıldığında Tahran, Ankara için daha az güvenilir bir ortak olarak düşünülmüştür. İran’ın Rusya’dan sonra Türkiye’nin en büyük petrol tedarikçisi ve en büyük ikinci gaz tedarikçisi olan olmasına rağmen Ankara’nın Tahran ile enerji ilişkileri asla kolay olmamıştır.[6] Sıklıkla gaz kalitesinde ve miktarında üzerinde anlaşılan koşullar altında düşüşler olmasına rağmen Tahran karşılaştırılmalı olarak daha yüksek fiyatlar talep etmektedir. Türkiye-İran gaz boru hattında 10 yıldan fazla bir süredir faaliyette olmasının ertesinde Tahran, Ankara’ya taahhüt etmiş olduğu yıllık 10 milyar metreküplük gazı tedarik edememektedir. Sadece son iki yılda İran, Türk pazarına olan tedarikini arttırmıştır: 2007’de 6,16 milyar metreküp, 2008’de 5,8 milyar metreküp, 2010’da 7,7 milyar metreküp ve 2011’de 8,3 milyar metreküptür. Hem Ocak 2007’de hem de 2008’de Tahran, İran’daki yüksek iç talepten ötürü Türkiye’ye olan gaz tedarikinde kısıtlamaya gitmiştir. Buna ilaveten İran gazının niteliğinde sorunlar cereyan etmiştir. İki ülke arasında fiyat ve miktar konusunda  “al ya da öde” sözleşme yükümlülüklerindeki anlaşmazlıkların ertesinde Türkiye konuyu uluslararası tahkime götürmüştür. Geçmişte yaşanan bu sorunlara ve artan endişelere rağmen Türkiye, kendi iç talebini karşılamak için İran gazına ihtiyaç duymaktadır.

trading sanctions

Kaynak: http://si.wsj.net/public/resources/images/WO-AQ418_TURKIR_NS_20131128170304.jpg

Ankara ve Tahran, geçmişte Tahran’ın ticari sözleşmelerin koşullarına uymamasından ötürü de karşı karşıya gelmişlerdir. Mayıs 2004’te İslami Devrim Muhafızları Gücü, 15 yıllık sözleşmesi olmasına karşın Türk inşaat konsorsiyumu olan TAV’ı Tahran havaalanından atmaya zorlamıştır. Aynı yıl içinde İran hükümeti, Turkcell firmasının kazandığı ve İran pazarına girme şansını elde ettiği ihaleyi iptal etmiştir. Bunlara ilaveten İran’ın nükleer faaliyetlerinden ötürü uluslararası toplumla yaşadığı gerilimler neticesinde Türkiye’nin İran’a yönelik büyük ölçekli yatırımlarının önüne siyasi ve teknik engeller konulmuştur. Yakın gelecekte diplomasinin ve yaptırımların başarısızlığa uğraması durumunda İran bir çatışma bölgesi haline gelebilir. Ancak 2007’den bu yana İran’la enerji ilişkilerini sürdürmeye yönelik yeni bir motivasyon görülmüştür.[7] Temmuz 2007’de her iki ülke 2200 kilometrelik büyük gaz boru hatları inşa etme konusunda bir mutabakat muhtırası imzalamışlardır (bu boru hatlarından birisi Güney Pars sahasından, diğeri Türkmenistan’dan Türkiye’ye gitmek suretiyle Türkmenistan’ın doğusundaki çok zengin gaz kaynakları ile kara bağlantısını sağlayacaktır). Bunlar, uzun süreli görüşmeyi gerekli kılan maliyetli ve on yıllar boyunca süren durumlardır. Tüm bu projeleri finanse etmek temel bir meydan okuma olacaktır. Eğer tamamlanırsa, bu projeler yılda 40 milyar metreküp gazı Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşıyabilecektir. Ankara ve Tahran elektrik üretme konusunda da işbirliğini arttırma karar vermişlerdir. Bu çerçevede her iki ülke, Doğu Anadolu’da özellikle uzun kış ayları boyunca gerçekleşen ve yerel ekonomi üzerinde ciddi etkileri olan güç kesintilerine karşı doğalgaz güç istasyonları inşa etmeyi planlamaktadırlar. Bu yatırımın, İran üzerindeki olası yaptırımlardan kaçınmak için her iki ülkenin özel sektörlerinin liderliği tarafından yapılması öngörülmektedir.

Bu çerçevede enerji sahasındaki işbirliğinin en kayda değer merhalesi 13 Temmuz 2007’de imza konulan doğalgaz mutabakatı olmuştur. İran nükleer sorunun en gergin zamanlarında imza konulan bu mutabakat ilk başta Washington olmak üzere bazı devletlerin tepkisine de yol açmıştır. Tahran’ı izole etmek suretiyle uranyum zenginleştirme aktivitelerinden vazgeçirme amacında olan Beyaz Saray böylesi bir zamanda Ankara’nın Tahran’la bu kadar geniş ölçekli bir mutabakata imza koymasını eleştirmiştir.[8] Bunun sebebi Ankara’nın bu girişimi Washington’un izolasyon politikası ve yaptırım rejimini de delebilme özelliğine sahipti. İki ülke arasında imza konulan mutabakat zaptına göre; Tahran ve Aşkabat doğalgazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınması ve Tahran’ın 14 trilyon metreküp rezerve sahip Güney Pars gaz sahalarından üçünü “ihale yapmaksızın” Ankara’ya vermesi ve TPAO’nun bu sahalarda yatırımlar gerçekleştirerek sahaları geliştirilmesi düzenlenmiştir. Üretimi yapılması öngörülen takriben 20 milyar metreküplük gazın – Tahran’ın payı ayrılmasının ertesinde- bir bölümünün Türkiye’nin iç tüketiminde kullanılmasına yönelik Ceyhan Limanı’na getirilmesi, diğer bölümünün ise Türkiye-Avrupa Birliği Doğalgaz Hattı’ndan Avrupa’ya gönderilmesi öngörülmüştür.

Bu mutabakatın imzalanmasını takip eden bir sene içerisinde ilgili anlaşmaya imza konulması öngörülmüştür. Fakat bazı sebeplerden ötürü henüz imzalanamamıştır. Bunun en kayda değer sebebi Tahran’la bu dönemde gerçekleştirilecek olan antlaşmaya Beyaz Saray’ın olumsuz tepkisidir. NATO üyesi ve Washington müttefiki olan Ankara’nın uzun bir zaman bu konuda baskı altına tutulmuş olması ve doğru zamanı beklemiş olması gerçekten çok uzak değildi. Türk yetkililer tekzip etmiş ve antlaşmanın birtakım teknik sebeplerden dolayı uzadığının altını çizmiştir. Öte yandan Moskova’ya alternatif bir tedarik kaynağı olacak olmasından ötürü birçok AB ülkesi tarafından olumlu baktığı bir gelişme olsa da İran nükleer krizi gibi konunun gündemde bulunması ve bu krizi çözülünceye değin Tahran’la bu kadar kayda değer antlaşmaların imzalanmaması gerektiğini düşünen bazı AB ülkelerinin bu konudaki düşünce farklılıkları da sürece yansımıştır. Ayrıca fiyat konusu ve çeşitli nedenlerin varlığı durumunda doğalgaz akışının kesintiye uğraması gibi iki tarafın da üzerinde uzlaşamadığı konuların da süreci sekteye uğratan sebepler arasında sayılabilir.

17 Kasım 2008’de Ankara ve Tahran arasında ikinci dikkat çekici mutabakat zaptına imza konulmuştur. Bu mutabakatla beraber Ankara’nın daha evvelki mutabakatta bahsedilen Güney Pars’ın 22, 23 ve 24. fazlarında takriben 12 milyar dolarlık bir yatırım gerçekleştirmesi ve buralardaki gaz sahalarının geliştirilmesinde ortaklık yapması, bu fazlardan üretilecek olan gazın %50’sinin Türkiye’ye ihracat edilmesi, Aşgabat gazının İran üzerinden Türkiye’ye ulaştırılması planlanmıştır.[9] Bu mutabakatın faal hale getirilmesi durumunda senelik 35 milyar metreküp İran gazının Türkiye kanalıyla Avrupa taşınması öngörülmüştür ki, bu durum hem Ankara ve Avrupa ülkeleri, hem de Tahran bakımından ehemmiyet arz etmektedir. Zira Ankara bu yatırımla birlikte Güney Pars Asalouyeh’deki gaz projesinde ortak olacaktır. Bu bölgeden üretilecek günlük gaz oranının 110 milyon metreküp olması ve bunun 50 milyon metreküpünün Türkiye’ye ihraç edilmesi, geriye kalan 60 milyon metreküpünün ise Türkiye üzerinden transit olarak Avrupa’ya gönderilmesi öngörülmüştür. Bu proje için de 1850 km’lik yeni bir boru hattı yapılması kararı alınmıştır. Günlük gereksinimi 140 milyon metreküp olan Türkiye için bu mutabakatın faaliyete geçirilmesi kritik öneme sahiptir. Bu mutabakatın öncekinden en büyük farkı, daha kapsama sahip olması, teknik konuların mutabakata ilave edilmiş olması ve bundan da önemlisi söz konusu üç fazdan çıkarılması öngörülen gazdan Türkiye’ye gönderilecek miktarın arttırılmış olmasıdır. Evvelki mutabakat zaptı bir niyet bildirimi özelliğine sahip iken, bu mutabakatla birlikte projenin temeli kurulmuş ve somut bir çerçeve ortaya konulmuştur. Tarafların yaptığı açıklamalara göre bu anlaşma bir sene içinde uygulamaya geçeceği ifade edilmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu tarafından alınan ve Resmi Gazete’nin 25 Temmuz 2013 Perşembe günkü mükerrer sayısında yer alan karara göre; [10]

Karar Sayısı: 2013/5092
İran kaynaklı doğal gazın Türkiye toprakları üzerinden boru hattı ile Almanya’ya kadar iletilmesi amacıyla yapılacak doğal gaz boru hattının geçeceği güzergâhta yer alan taşınmazların Hazine adına tescil edilmek üzere Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından acele kamulaştırılması hakkındaki ekli Kararın yürürlüğe konulması; adı geçen Bakanlığın 9/5/2013 tarihli ve 2642 sayılı yazısı üzerine, 30/5/2013 tarihli ve 6491 sayılı Türk Petrol Kanununun geçici 2 nci maddesi ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 27 nci maddesine göre, Bakanlar Kurulu’nca 2/7/2013 tarihinde kararlaştırılmıştır.

Bu karar içerisinde aynı esnada 2.7.2013 tarihli ve 2013/5092 sayılı kararnamenin eki de yer almaktadır. Buna göre;

KARAR
MADDE 1 – Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (Petrol İşleri Genel Müdürlüğü)’nın 9.11.2010 tarihli ve 6153 nolu Petrol Hakkına Müteallik Kararı çerçevesinde, İran kaynaklı doğal gazın Türkiye toprakları üzerinden boru hattı ile Almanya’ya kadar iletilmesi amacıyla yapılacak doğal gaz boru hattının geçeceği güzergâhta yer alan ve ekli listede bulundukları yer ile ada ve parsel numaraları belirtilen taşınmazların Hazine adına tescil edilmek üzere Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 27 nci maddesine göre acele kamulaştırılması kararlaştırılmıştır.
MADDE 2 – Bu Karar yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
MADDE 3 – Bu Karar hükümlerini Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı yürütür.

İran doğalgazını Türkiye üzerinden Almanya’ya taşıyacak 1720 km’lik bu dev boru hattı için Bakanlar Kurulu kararında ifade edilen kamulaştırma bölgelerine Ağrı’dan başlanacaktır.[11] Erzurum, Erzincan, Gümüşhane, Sivas, Yozgat, Kırşehir ve Kırıkkale üzerinden başkent Ankara’ya varmış olacaktır. Bu noktadan Eskişehir, Kütahya, Bilecik, Bursa, Balıkesir, Çanakkale’den geçerek denizaltından Tekirdağ çıkmış olacak hemen ertesinde Edirne’de sona erecektir. Senede 16 milyar dolar değerinde 35 milyar metreküp gaz taşıma kapasitesine sahip olacak hattın yapımı için 4 milyar dolar harcanması öngörülmektedir.

Türkiye ile İran arasında Cenevre’de Şubat 2014’de gerçekleştirilmeye başlanan tahkim görüşmelerinde Ankara ve Tahran arasındaki gaz pazarlığı sürerken BOTAŞ İran’dan Türkiye’ye ihraç ettiği doğalgazda yüzde 32.5 indirim istemiştir. Türkiye 8 Ağustos 1996’da İran’dan senede 10 milyar metreküp doğal gaz alımı konusunda 25 yıl süreli Doğalgaz Alım Satım Anlaşması’na imza koymuştu.[12] Anlaşma çerçevesinde kapsamında 10 Aralık 2001 tarihinden bu yana ithal edilen gaz miktarı yaklaşık 65.9 milyar metreküptür. Tedarik edilen gazın fiyatı ise petrol fiyatlarındaki dalgalanmalara bağlı olarak değişiklik göstermektedir. İlk davasını 2003 yılında Milletlerarası Ticaret Odası (ICC) nezdinde NIGC şirketine karşı açan BOTAŞ, tahkim sonucunda anlaşmadaki fiyatta indirim elde etmiştir. Bu çerçevede İran Milli enerji şirketi NIGC’den geçmiş döneme ait olmak üzere takriben 971 milyon dolar tahsil edilmiştir. Mevcut anlaşmalar bağlamında İran gazında tekrar indirim yapılmasını isteyen BOTAŞ, eksik tedarik ve yüksek fiyattan dolayı sözleşme çerçevesindeki hakkından yararlanarak 2012 senesinde tekrar bir tahkim davası açmıştır. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, “İran’la olan ticaretimizden çok memnunuz, ancak bu fiyatlardan memnun olduğumuz anlamına gelmiyor. Biz uluslararası tahkime bu fiyatların yüksek olduğunu ve eksik miktarları da dâhil ederek ayrı bir dava açtık. Şu ana kadar İran’la bizi tatmin edecek ve olumlu bulabileceğimiz bir fiyat şu ana kadar gelmedi. Türkiye’deki fiyatlarla ve uluslararası fiyatlarla hiç bağdaşmamaktadır. Ben inanıyorum ki Türkiye yüksek bulduğu miktarın farkını İran devletinden alacaktır” ifadeleri kullandı.

 dogalgaz fiyatları ve indirimler

Kaynak: http://enerjienstitusu.com/medya/turkiye-dogalgaz-ithalati-fiyatlari-fiyati.jpg

Türkiye, her ülkenin uluslararası hukukun koşulları altında barışçıl amaçlarla nükleer enerjinin kullanımından yararlanma hakkı olduğuna inanmaktadır.[13] Buna ilaveten, diyalog olmaksızın, İran’ın ve özellikle P5+1 ülkeleriyle Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması rejimi ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı gerekli görülen uluslararası taahhütler çerçevesinde uluslararası toplumla işbirliği yapmaya ikna etme şansının olmayacağını düşünmektedir. Fakat Türkiye, kendi bölgesinde nükleer silahların varlığına karşı çıkmaktadır. Ankara Tahran’ın nükleer programı çevresindeki açmazın diyalog ve müzakereler yoluyla çözülebileceğine inanmaktadır. Bu doğrultuda uluslararası toplumun sorumlu bir üyesi olarak Türkiye baştan beri sorunun çözümüne aktif olarak katkıda bulunmuştur. Ayrıca yasal olarak bağlayıcı olan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin yaptırım kararları uyumlu bir şekilde hareket etmiştir.

İkili enerji ilişkilerinde Türkiye’nin kendi talep açmazından dolayı, resim daha karmaşıktır. 2011 senesinde Türkiye, petrolünün %51’ini İran’dan ithal etmiştir. Bu 2010 senesindeki %26’lık oranla karşılaştırıldığında büyük bir artıştır. İran’ın finansal sektörü ve petrol ihracatları Tahran’a karşı son yaptırımlarda özellikle hedef tahtasına oturtulmuştur. Türkiye’nin enerji bürokrasisi durumu memnuniyetle karşılamamıştır çünkü böyle büyük miktardaki petrolünün yerine alternatif tedarik kaynakları bulmak hem temel hem de maliyetli bir meydan okuma olacaktır.[14] Kürt Bölgesel Yönetimi ve/veya Irak sıklıkla alternatif kaynaklar olarak ifade edilmektedir fakat bunların hiçbiri politik karmaşıklıklara karşı bağışık değildir ve her ikisi de altyapısal engellerden zarar görmektedir. Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın Mart 2012’nin sonunda yaptığı açıklamaya göre Türkiye, kaynak çeşitlendirmesi bağlamında İran’dan yaptığı ithalatları %20 oranında azaltacak ve bu arada BOTAŞ, spot piyasada Libya ve Suudi Arabistan’dan petrol almayı planlamaktaydı, fakat bu tamamen İran’dan yapılan ithalatlardaki azaltmayı karşılamayabilecekti. Sonuçta, Ankara’nın tıpkı Tokyo’nun elde etmiş olduğu gibi,  İran’dan petrol ithalatının toplam miktarı kadar olmasa da, kesinlikle önemli miktarlar için muafiyete ihtiyacı vardır. Resim daha da karmaşık hale getiren durum, özel sektörün elindeki TÜPRAŞ rafinerisinin, Eylül 2012 sonuna kadar İran petrolünü alması konusunda sözleşmeden kaynaklanan bir yükümlülüğü vardır. Özellikle uluslararası olarak kabul edilmiş bir Birleşmiş Milletler kararının yokluğunda Türk hükümetinin özel bir şirkete bu sözleşmeyi askıya alması konusunda baskı yapması olası değildir. Böyle bir davranış, böyle bir ertelemenin ya da iptalin yasal ve sözleşmeden kaynaklanan sonuçlarının kimin tarafından üstlenileceği sorusunu gündeme getirmektedir. Sonuçta, İran ile olan mevcut sözleşmesi çerçevesinde devam etmek TÜPRAŞ’ın kararına kalacak bir durumdur.

Sonuç

Avrasya bölgesinin iki büyük ve önemli gücü olan Türkiye ve komşusu İran yüzyıllara dayanan ilişkilere sahiptir. Bu ilişkilerde dönem dönem içinde bulunulan uluslararası konjonktüre bağlı olarak kimi zaman yakın işbirlikleri kurulabilmiş kimi zamanda bu iki arasında ciddi rekabetler vuku bulmuştur. Soğuk Savaş döneminde Batı bloku için stratejik öneme sahip bulunan Ankara ve Tahran, 1979’da İran’da cereyan eden Ayetullah Ruhollah Humeyni önderliğinde gerçekleşen İslam Devrimi sonrasında ideolojik çatışma yaşamaya başlamıştır. Batı ve özelde İsrail karşıtlığını ülkenin iç ve dış siyasetinin odak noktası yapan Tahran, yeni kurduğu rejiminin temel prensipleri dışarıya ihraç etmeye dönük bir politika izlemeye başlamıştır. Bu dönemde Türkiye ve İran arasındaki ilişkilerde de büyük gerginlikler yaşanmıştır.

İran İslam Cumhuriyeti’nin nükleer programını sürdürme konusundaki ısrarı, uluslararası sistemle arasında sorunlar yaşamasına neden olmuştur. Yaptırımlar ve askeri müdahale tehdidi altında sistemini sürdürmeye çalışan Hatemi ve Rafsancani Batı ülkelerinden ve de Birleşik Devletler’den yakınlaşma çabalarına karşı olumlu bir cevap alamamıştır. Bunun üzerinde ülkede zaten çok etkili konumlarda bulunan sertlik yanlılarının da etkisiyle Mahmud Ahmedinejad Cumhurbaşkanı olarak seçilmiştir. 2005-2013 yılları arasında devlet başkanlığı görevini ifade eden Ahmedinejad aralarında nükleer programında olduğu birçok konuda sert politikalar takip etmiştir.

Türkiye’de 3 Kasım 2002 tarihinde iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi, iç politikanın yanı sıra dış politikada kendine özgü politikalar izlemeye çalışmıştır. Komşularla sıfır sorun temelinde dış politikasını yürütmeye çalışan AK Parti, bu dönemde ikili ilişkiler çerçevesinde en çok önem verdiği ülkelerden birisi de İran İslam Cumhuriyeti’dir. Siyaset, güvenlik ve ekonomi alanlarında yakın ilişkiler geliştiren bu iki ülkenin arasına özellikle 2003 Irak savaşı sonrasında yaşanan gelişmeler, Türkiye’nin kendi topraklarına NATO füze kalkanını konuşlandırmayı kabul etmesi ve 2011 senesinden Arap Baharı bağlamında Suriye ekseninde cereyan eden hadiselerden ötürü kara kedi girmiştir. İki taraf da bu konularda birbirlerine çok ağır ithamlarda bulunmuşlardır.

Haziran 2013’de İran İslam Cumhuriyetinde gerçekleşen cumhurbaşkanlığı seçimleri tüm dünya kamuoyunu şaşırtan bir biçimde neticelenmiştir. Reformcular tarafından desteklenen Hasan Ruhani seçimlerden galip çıkmıştır. Cumhurbaşkanı seçilmesinin ertesinde dünya ılımlı mesajlar vermeye başlayan Ruhani, dış politikada uzlaşmaya dayalı bir politika takip edeceğini ilan etmiştir. Bu kapsamda verilebilecek en iyi örnek İran ve Batı ülkeleri arasındaki 2013 senesinde imza konulan Nükleer Anlaşmadır.

Türkiye’den bu gelişmeden büyük bir memnuniyet duymaktadır. İran, bölgesel politikalar bağlamında Ankara için kritik öneme sahiptir. Ayrıca petrol ve doğal gaz bağlamında çok büyük oranda dışarıya bağımlı olan Türkiye için her zaman akılda tutulması ve önem verilmesi gereken bir ülkedir. Tahran’ın sahip olduğu muazzam petrol ve doğalgaz kaynakları onu, enerji güvenliğine ehemmiyet bahşeden Batı ülkeleri ve Uzakdoğu ülkeleri tarafından yakından takip edilmesi gereken ülkeler arasına sokmaktadır. 2006 ve 2009 senesinde Rusya ile Ukrayna’dan dolayı ciddi gaz krizleri yaşayan Avrupa özellikle ikinci krizden sonra kaynak çeşitlendirme politikasını enerji politikasının temel düsturu olarak belirlemiştir. 2013’ün son aylarında patlak veren ve bu yazının yazıldığı esnada hala devam eden Ukrayna olayları ki bu olaylar şu anda Kırım’da tüm şiddetiyle devam etmektedir (16 Mart 2014 itibariyle Kırım’ın bağımsızlığı konusunda bir halkoylaması yapılmaktadır), özellikle Avrupa ülkeleri enerji güvenliğini olmazsa olmaz bir hale getirmektedir. Rusya’nın daha önce iki kere yaptığı gibi Avrupa ülkelerine gönderdiği gazı kesebileceği yönündeki artan tehditleri alarm zillerinin çalmasına neden olmaktadır.

Türkiye’nin İran ile arasında özellikle enerji alanında geliştirilen yakın ilişkiler bu çerçeveden okunduğu zaman daha anlamlı ve Batı ülkeleri için kritik bir konum arz etmektedir. Fakat burada unutulmaması gereken husus İran’ın Batılı ülkeler nükleer programı konusunda vardığı anlaşmaya ne kadar uyacağı ve Batılı ülkelerin İran’a verdikleri sözleri ne kadar tutacaklarıdır. İran’ın petrol ve doğalgaz kaynaklarının geliştirilmeye gereksinimi vardır. Kanımca bu kadar kaynakların geliştirilip uluslararası piyasalara sunulması petrol ve doğalgaz piyasasında dengeleri temelden sarsacak gelişmelere neden olacaktır. Türkiye ve İran arasında geçtiğimiz yaz varılan İran gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya gönderilmesi projesi bu açıdan kritik öneme sahiptir. İki ülke arasında gaz alımı ve fiyat konusunda yaşanan ve de uluslararası tahkime taşınan konunun çözüme kavuşturulması iki ülkenin de bu konularda iyi niyetli adımlar atmasını gerekli kılmaktadır. Çünkü hem Ankara hem de Tahran enerji güvenliği bağlamında Avrupa’nın yeni yıldızları olmaya adaydır. İki başkentte yer alan karar alıcıların bu konuda alacağı ortak stratejik kararlar iki ülkeyi doğrudan etkileyeceği gibi enerji güvenliği kavramına hayati derecede ehemmiyet veren Avrupa açısından da çok önemli sonuçlara yol açacaktır. Kırım’da yaşanan son olayların olası neticelerini göz önünde bulundurduğumuzda bu iki ülkenin enerji alanında geliştirmekte oldukları ve geliştirecekleri ilişkilerin ne kadar önem arz ettiği daha iyi anlaşılabilir.

 

Sina KISACIK


[1] Arzu Celalifer Ekinci, “11 Eylül Sonrasındaki Gelişmeler Işığında İran-Türkiye İlişkilerinin Değerlendirilmesi”, Sedat Laçiner ve Arzu Celalifer Ekinci (der.), 11 Eylül Sonrası Ortadoğu, (Ankara: USAK Yayınları, 2011), ss. 115-116.

[2] Bayram Sinkaya, “Rationalization of Turkey-Iran Relations: Prospects and Limits”, Insight Turkey, Vol. 14, Number 2, (2012), ss. 137-138.

[3] Tuncay Babalı, “The Role of Energy in Turkey’s Relations with Russia and Iran”, Center for Strategic and International Studies, Paper Prepared for International Workshop, “The Turkey, Russia, Iran Nexus: Economic and Energy Dimensions”, 29 Mayıs 2012, http://csis.org/files/attachments/120529_Babali_Turkey_Energy.pdf, ss. 6-7, ( Erişim Tarihi: 25 Ocak 2014).

[4] Simone Tagliapietra, “Turkey as a Regional Natural Gas Hub: Myth or Reality? An Analysis of the Regional Gas Market Outlook, Beyond the Mainstream Rhetoric”, Fondazione ENI Enrico Mattei Nota Di Lavoro, Şubat 2014, http://www.feem.it/userfiles/attach/2014114155224NDL2014-002.pdf, ss. 17-18, (Erişim Tarihi: 25 Şubat 2014).

[5] Bu konu hakkında daha fazla bilgi için bakınız, U.S. Energy Information Administration, “Country Analysis Brief – Iran”, 28 Mart 2013, http://www.eia.gov/countries/analysisbriefs/Iran/iran.pdf, (Erişim Tarihi: 13 Mart 2014).

[6] Babalı, “The Role of Energy in Turkey’s Relations with Russia and Iran”, s. 7.

[7] Karabekir Akkoyunlu, “Turkey’s Iranian Conundrum: A Delicate Balancing Act”, Kerem Öktem, Ayşe Kadıoğlu, Mehmet Karlı (der.), Another Empire? A Decade of Turkey’s Foreign Policy Under the Justice and Development Party, (İstanbul: İstanbul Bilgi University Press, 2012), ss. 265-266.

[8] Ekinci, “11 Eylül Sonrasındaki Gelişmeler Işığında İran-Türkiye İlişkilerinin Değerlendirilmesi”, s. 130.

[9] Bülent Keneş, İran: Tehdit mi, Fırsat mı? , (İstanbul: Timaş Yayınları, 2012), ss. 238-239.

[10] “İran Kaynaklı Doğal Gazın Türkiye Toprakları Üzerinden Boru Hattı ile Almanya’ya Kadar İletilmesi Amacıyla Yapılacak Doğal Gaz Boru Hattının Geçeceği Güzergahta Yer Alan Taşınmazların Hazine Adına Tescil Edilmek Üzere Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar”, Resmi Gazete, Bakanlar Kurulu Kararı, Sayı: 28718 (Mükerrer), 25 Temmuz 2013, http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2013/07/20130725M1-26.htm, (Erişim Tarihi: 14 Mart 2014).

[11] Derya Yaşar, “İran doğalgazı Türkiye üzerinden taşınacak”, Rusya’nın Sesi, 11 Kasım 2013, http://www.rsfmradio.com/radio_broadcast/100990066/124268546.html, (Erişim Tarihi: 14 Mart 2014).

[12] “Ankara’dan yeni hamle! Gazda %32 indirim istedik”, Türkiye Gazetesi, 13 Mart 2014, http://www.turkiyegazetesi.com.tr/ekonomi/140743.aspx, (Erişim Tarihi: 15 Mart 2014).

[13] Bu konu hakkında daha fazla bilgi için bakınız, Sina Kısacık, “An Analysis on the Approaches of the European Union, Israel and Turkey about the Nuclear Program of Iran”, Uluslararası Politika Akademisi, 6 Eylül 2012, http://politikaakademisi.org/an-analysis-on-the-approaches-of-the-european-union-israel-and-turkey-about-the-nuclear-program-of-islamic-republic-of-iran/, (Erişim Tarihi: 16 Mart 2014).

[14] Babalı, “The Role of Energy in Turkey’s Relations with Russia and Iran”, ss. 8-9.

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.