ORTADOĞU VE İRAN’A YÖNELİK ABD’NİN SİYASİ PARADİGMASI

upa-admin 12 Mayıs 2015 1.984 Okunma 0
ORTADOĞU VE İRAN’A YÖNELİK ABD’NİN SİYASİ PARADİGMASI

Lozan anlaşması ve yayımlanan siyasi bildirgenin ardından, İran ve P5+1 ülkeleri, Haziran 2015 tarihine dek asıl protokolün imzalamasını öngörerek, geçen haftadan itibaren anlaşma metninin yazılmasına ilk etapta NewYork’ta başlayıp, müteakip olarak da Viyana’da devam edeceklerdir. Fakat Mart sonundan bugüne dek çok kısa bir süreç geçmesine rağmen, ne yazık ki tüm uluslararası ilişkiler yorumcuları ve siyasetçilerin düşüncelerini meşgul eden olay, taraflar arasındaki atışmalar ve tehdit içerikli (aksiyon- reaksiyon) konulu mesajların cereyan etmeye devam etmesidir.

Geçen hafta, 7 Mayıs 2015 tarihinde ABD Senatosu 98 oyla (sadece 1 red oyu var) İran ile P5+1 ülkeler arası imzalanan anlaşmanın kontrol edilmesi, değiştirilmesi ve hatta gerekirse reddedilmesi konusundaki taslağı onaylamıştır. Aslında, Amerikan Senatosu’nun bu yaklaşımı, bir nevi Amerikan politikasında partiler ötesi bir uzlaşının simgesi sayılmaktadır. Nitekim ABD Senatosu üyesi olan Ben Carden, bu konuda şunları ifade etmiştir: “Tahran’a karşı güvensizliğimizin doğrultusunda, Senato Meclisi partiler ötesi bir uzlaşıya imza atmıştır.”

İşte bu tür bir yaklaşımdan dolayı, ABD’de İran’a karşı henüz partiler arası topyekun bir politika oybirliğinin olmaması da başka bir boyuttan incelenmelidir. Belki de ara sıra bazı Amerikalı yetkililerin ağzından “Henüz savaş seçeneği masadadır!” sözünün duyulması da bundan kaynaklanıyor. Ancak şunu da unutmamak gerekir ki; savaş ve tehdit davullarını dövmek nereye kadar karşılıklı siyasi güveni ve nükleer anlaşmada uzlaşıyı garantileyecektir? Daha önemlisi, böyle bir ortamda taraflar nasıl bir güvenle ileriye doğru hareket edeceklerdir?

Ortadoğu’daki günümüzdeki olaylar ve gelişmeleri objektif bir şekilde ele alırsak, belki bütün bunların “iç malzeme” olduğunu da kabullenmiş olacağız. Zira bir taraftan bazı Amerikalı yetkililerin tehditleri varken, öte yandan John Kerry’nin anlaşmaya yönelik yoğun mesaisini ve hoşgörüsünü görmekteyiz. Bununla beraber, Fars Körfezi’ndeki Arap ülkelerinin işbirliği konseyinde Yemen krizi, İran nükleer meselesi ve Ortadoğu konularında daima ABD’nin dengeleri göz önünde bulundurduğunu da anlamaktayız. Ayrıca, ABD’nin Ortadoğu meselelerine karşı -son Senato kararı haricinde- partiler arası paralel bir politikasının olmayışı da gözlerden kaçmamaktadır.

ABD Senato Meclisi Dış ilişkiler Komitesi Başkanı olan Bob Corker, taslağın onaylanmasıyla birlikte ABD devleti içindeki derin çelişkiyi başka bir yönden sergilemektedir. Corker, “8 yıldan sonra ilk kez Başkan’a verilen yetki geri alınmaktadır” diyerek, açık bir şekilde Demokrat ile Cumhuriyetçi kanatlar arasındaki tezatı netleştirmektedir.

İşte bu nedenle, Amerikan devletinin farklı bir politik manevrası varken, Demokrat ve Cumhuriyetçi kanatlar arasındaki çekişmelerden, Ortadoğu ile özellikle İran’a karşı olan politik yaklaşımlarının da ne denli tutarsız ve gevşek olduğunu anlamak mümkündür. Gerçi ABD Başkanı, taslağın Amerika politikasının İran’a karşı olan ana çizgilerini değiştirilmeyecek şekilde olursa onaylayacağını, aksi takdirde veto edeceğini vurgulamıştır. Ama yine de, Senato’nun (Cumhuriyetçi çoğunluğu ile oluşan) Barack Obama’nın isteklerine karşı olduğunu da gözden kaçırmamak gerekir.

Bir yandan Senato Barack Obama’nın elini kolunu bağlamak niyetindeyken, diğer yandan Başkan’a 150 imzadan oluşan ABD kongre üyeleri mektubu, Amerika’nın Ortadoğu ve özellikle İran’a karşı bu politikanın yürütülmeye devam etmesi isteğini ortaya koymaktadır. Amerikan Kongresi üyeleri, Senato taslağına karşın, Amerika’nın nükleer anlaşma doğrultusundaki diplomatik çözüm yollarının tam hızla devam edileceğini desteklemektedir. Aynı zamanda Kongre üyelerinin mektubu, yürütülen diplomatik çözüm sürecinin Amerika makro çıkarlarının doğrultusunda olduğunu da vurgulamaktadırlar. Yazıda müzakere heyetine teşekkür edilmekle birlikte,  “win-win” gerçeğine vurgu yapıp, her türlü zararların önünü kesmeyi de ifade etmektedirler. Ayrıca, nükleer müzakerelerin gerekliliğinin, İran’ı nükleer silahlanmadan men edip, gerek ABD müttefiklerine güven verme açısından, gerekse diplomatik yollarla çözüm getirip savaşların önünü kesmek açsından, başlatılan yolun devam edilmesi de vurgulanmaktadır.

Mektubun önemli bir paragrafı şayan-ı dikkattir. “Müzakere konusu ve siyasi işlerden doğru sonuca varmak önem arz etmektedir. Zira, sonuçlar pek önemli ve seçenekler ise daha etkilidir. Bizler, İran’ın nükleer silaha ulaşmasını engellemeliyiz. Bu gerçeğin elde edilmesi, ancak ispatlanmış nedenler, diplomatik uygulamalar ile sağlanabilecektir. Eğer ABD, devam edilen müzakereleri bırakıp ve herhangi bir nedenle sonuca varamaz ise, kesin İran’ın nükleer silaha ulaşmasında yardımcı olup, aynı zamanda barışçıl nükleer kullanımı konusu yenilgiye uğrayacaktır. İran’a karşı yaptırımların anlamsız kaldığı gibi, İran rejimi bu kez nükleer bomba üretiminde sınırsız ve engelsiz hızını çoğaltacaktır. Unutmayalım ki, savaş hiçbir şekilde güvenliği sağlayamaz. İran’ın nükleer tesislerine karşı yapılacak olan Amerika ve ya İsrail’in saldırıları belki işe yarayacaktır, ama en fazla bir iki yıl ilerlemesini engelleyebilecektir. Halbuki, müzakerelerde engelleme süresi bundan pek uzun bir vadedir. Bizler, mutlaka diplomatik yolları tam kapasiteyle işletmeliyiz. Özellikle, geldiğimiz aşamada ve tarafların iyi niyetle çözüm arayışlarının olduğu süreçte, 30 Haziran’a dek kesinlikle ortak bir anlaşma, kalıcı ve ispatlanmış genel bir protokolün yazılması kaçınılmazdır.”[1]

İşte bütün bunlara istinaden, Amerika devletinin Ortadoğu’da siyasi istikrarın gerçekleşmesi ve özellikle İran’a karşı yürütülen politik bir “paradigma”nın varlığını bir kez daha anlamaktayız. Dolayısıyla, medya aracılığıyla haber antenlerine yayılan bazı tezatlı söyleşiler tamamen lafı güzaftır. Zira, Amerikan Başkanı tarafından Arap liderlerinin Camp David’e davet edilmesi ve onlara İran ile gerçekleşecek olan anlaşma hakkında güven verilmesi, bu iddianın diğer bir kanıtıdır. Ayrıca, Camp David görüşmesinde ABD’nin başka bir amacı da unutulmamalıdır. Nitekim Arap ülkelerine silah satmak amacıyla İran fobisini körüklemek ve hatta İran nükleer ve balistik gücüne karşı Fars Körfezi’nde füze kalkanının oluşması, buna işarettir.

Prof. Dr. Ghadir GOLKARIAN

Ortadoğu Politika Uzmanı

 

http://ir.voanews.com/content/congress-150-members-letter-obama/2755566.html.

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.