GOLAN’DA KAOS VE DÜZEN SPEKÜLASYONU…

upa-admin 29 Mart 2019 1.939 Okunma 0
GOLAN’DA KAOS VE DÜZEN SPEKÜLASYONU…

21 Mart günü, ABD Başkanı Donald Trump’ın İsrail işgali altındaki Golan Tepeleri’nin statüsü hakkında attığı tweet ve bu paylaşımın hemen ardından ertesi gün söz konusu kararı imzalaması, dünya gündeminin ortasına bomba gibi düştü. “Twitter diplomasisi” ile kendi ülkesinin ve dünya kamuoyunun tepkilerine aldırmadan zorlayıcı bir siyaseti öngören ABD Başkanı, aldığı tek taraflı kararlarla hem uluslararası düzenin sinir uçlarıyla oynuyor, hem de kendi müttefiği olan siyasetçilere adeta seçim öncesi “hediyeler” sunuyor. Trump, 1967 Savaşı’nın ardından BM Güvenlik Konseyi’nin 242 sayılı kararında öngörülen, Batı Şeria, Gazze Şeridi ve Golan Tepeleri’ndeki İsrail işgalini tespit eden kararının Golan bölümünü tamamen yok sayıyor. Bu kendince yarattığı emsal, gelecekte Batı Şeria ve Gazze için de geçerli olabilir. Bu da, Filistin’de kalıcı işgalin ABD tarafından resmen inkar edilmesi sonucunu ortaya koyabilir.

Bu bağlamda 1967 sınırlarını yok sayan ve BM GK’nın 242 sayılı kararındaki “işgal edilmiş topraklar” gerçeğini görmezden gelen Trump’ın “teo con” yaklaşımı, bölgede yıllardır yanan ateşe benzin dökmek gibi gözüküyor. Lenin ve Woodrow Wilson’ın Birinci Dünya Savaşı sonunda farklı şekillerde anlaşmaya vardıkları “işgalle toprak kazanılamayacağı” ilkesi, artık sistemden ayıklanmaya çalışılıyor. Halbuki 1919’dan itibaren uluslararası sistemin kurumları tarafından sistemin var oluşuyla açıklanan ilkenin bir tarafa bırakılması, zaten kırılgan olan sistemin kaosa evrilmesine yol açacak potansiyel çöküşe işaret ediyor. Bu koşullar altında, Trump’ın Golan kararının MC ve BM’deki işgalle toprak kazanılamayacağı prensibini kendince rafa kaldıran yönü, başka coğrafyalarda da emsalleri çoğaltacaktır. Bu tavrın emarelerini İsrail’in yükselen partisi Mavi Beyaz Parti’nin lideri Benny Gantz, Yair Lapid’le Golan’daki yeminiyle vermişti. Trump, bu kararda Suriye’nin toprak bütünlüğünü yok sayarken, İsrail’e değil de sanki Bibi lakaplı İsrail Başbakanı ve Likud partisi lideri Benyamin Netanyahu’ya “kıyak” yapıyor. En çok merak edilen soru da, ABD’nin Başkanı’nın bu kararı almadan önce Suudiler, diğer Körfez ülkeleri ve Mısır’dan da üstü örtülü onay alıp almadığı konusudur. Bu bakışla, ABD artık “başat güç” değil, “spekülatif güç” olmaya adaydır.

Neyi kastediyoruz: Trump’ın dünya düzenini sarsma pahasına verdiği maceracı ve aceleci kararlar, Ortadoğu’da başlayacak bir dalgalanma yoluyla, kendi kampanyalarını yürütmek gibi bir çıkmazı işaret etmektedir. İsrail-Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri, Mısır ve Ürdün üzerinden yürütülen bu kampanya, İran’ı çevreleyecek bir koalisyonu öngörmektedir. Suriye rejimi İran’ın 1980’lerden beri bölgesel müttefiğidir. Bu müttefikliğin en stratejik sonuçlarından biri Lübnan’daki Hizbullah yapılanmasıdır. Suriye kaosu başlayana kadar, İran bir zamanlar müttefiği olan Hamas’la Gazze’den, kendi vekil gücü olan Hizbullah ile de Lübnan’dan İsrail’e yönelik “vekalet savaşları” gerçekleştirmişti. Golan, bu zeminde İsrail açısından İran-Suriye-Hizbullah üçgenini, Taberiye Gölü’ndeki su kaynaklarını ve Şam’ın bölgeye yakın mesafesi düşünüldüğünde bir bakıma “beka konusu”nu anımsatmaktadır.

Ne var ki, 242 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararında önceden vurguladığımız “işgal altında topraklar” gerçeğini Trump’ın uluslararası düzeninin bekasını yok saymak pahasına çiğnemesi, beraberinde önemli sonuçları da getirecektir. Suriye’nin toprak bütünlüğü 2011’den beri zaten küresel, bölgesel ve vekil güçler tarafından fiilen anlamsız hale getirilmişti. ABD’nin bu kararı ile artık ne Suriye’nin, ne de herhangi bir ülkenin toprak bütünlüğü uluslararası sistemin güvencesi altında değildir. Bu da, dediğimiz yüzeyde uluslararası sistemin varlığını tartışmalı hale getirmektedir. 9 Nisan 2019’da Netanyahu İsrail’de seçimleri kazansın diye yapılan “kıyak” bir rastlantı değildir. İran’a yönelik değindiğimiz koalisyonun aktörlerinin Riyad’dan Tel Aviv’e güç kazanması istenirken, tam da bu aşamada geçen Kudüs kararı anımsanırsa, kronik bir kaosla, geçici hafıza kayıplarına yol açan şoklar sisteme enjekte edilmektedir. Kaoslara ve Trump’ın zihniyetini besleyen Samuel Huntington’ın “Medeniyetler Çatışması” tezinin paydaşları, farklı din ve kültürlere sahip olan bölgesel ve küresel odaklardır. Dönüp dolaştıkları muhafazakârlığın uluslararası sistemdeki karşılığı ise, Realizm’den de uzaklaşan bu karmaşa, sistemsizlik, kaos, bölgesel ve küresel krizlere yol açma potansiyeline sahiptir. Ortadoğu’daki Kürt kartı da, farklı siyasal senaryolarla harekete geçirilmek üzeredir.

Hesaba katılmayanlar da her zaman olduğu gibi Rusya ve Çin’dir. Ve Rusya, artık Suriye’deki üsleri ve askeri varlığıyla Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’dedir. Çin ise, Yeni İpek Yolu ile İran ve İsrail gibi birbiriyle düşman güçlerle eşzamanlı pragmatik ilişki kurabilen ekonomik ve artık yavaş yavaş siyasi, askeri dev olmak üzeredir. Spekülatif güç ABD’nin tek yanlı senaryoları, Türkiye’yi de dışlayan manevralarıyla, tehlikeli fantezilere dönüşmek üzeredir…

 

Dr. Deniz TANSİ

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.