Giriş
24 Şubat 2022 tarihinde Rusya’nın Ukrayna’yı Nazilerden arındırrmaya yönelik yönelik “özel askeri operasyon” ilanıyla başlayan Rusya-Ukrayna Savaşı, Avrupa kıtasında İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana yaşanan en büyük ve en şiddetli çatışma hâline geldi. Bu savaş, yalnızca iki ülkeyi değil, NATO, Avrupa Birliği (AB), Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Çin ve Türkiye gibi küresel ve bölgesel aktörleri de doğrudan etkileyen bir jeopolitik sınav hâline dönüştü. Bu yazı, savaşın gelişimini farklı aktörler üzerinden incelemeyi, özellikle Türkiye’nin belirsizlikler içindeki pozisyonunu analiz etmeyi ve olası diplomatik sonuçlara ışık tutmayı amaçlamaktadır.
Türkiye’nin Stratejik Salınımı: Hedging mi, Sıkışma mı?
Türkiye’nin Ukrayna savaşı sürecinde izlediği dış politika, birçok gözlemci tarafından “denge politikası” veya “hedging” stratejisi olarak tanımlandı. Ancak bu tutumun altında daha çok pragmatik ve plansız adımların olduğu görülmektedir. Karadeniz Tahıl Koridoru anlaşmasındaki arabuluculuk rolü, Türkiye’nin diplomatik etkisini kuşkusuz arttırdı. Ukrayna’nın egemenliğine verdiği destek ve savaş esirlerinin değişimindeki katkılar da Türkiye’nin barışçıl bir pozisyonu tercih ettiğini ortaya koydu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ve yönetimi adına artı puanlar oldu. Bu adımlar, Batı kamuoyunda da genelde olumlu bir izlenim yarattı.
Buna karşın, Türkiye, Rusya’ya yönelik yaptırımlara katılmaktan kaçındı ve bu ülkeyle enerji başta olmak üzere dış ticaretini arttırdı. 2022 sonunda iki ülke arasındaki ticaret hacmi 50 milyar doları aştı ve Moskova son 3 yıldır Ankara’nın en büyük ticari partneri haline geldi. Bu ikili yaklaşım ise, Türkiye’nin net ve uzun vadeli bir strateji izlemekten çok, esnek ve kısa vadeli çıkarları önceliklendiren bir dış politika izlediğine işaret etmektedir. Nasıl mı?..
Amerika-Türkiye İlişkileri: Güven Bunalımı ve İttifakın Sınırları
2017 yılında Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi satın alması, ABD ile ilişkilerde ciddi bir kırılmaya yol açtı. Türkiye, bu kararın ardından F-35 savaş uçağı programından çıkarıldı. Washington tarafından teknik değil, politik bir ihlal olarak değerlendirilen bu gelişme, iki ülke arasındaki stratejik güveni sarstı.
Demokrat Joe Biden yönetimi döneminde ilişkilerde daha sakin bir hava oluşsa da, Türkiye’nin NATO içindeki rolü ve ABD ile savunma ilişkileri hâlen belirsizliklerle dolu. F-16 modernizasyon talepleri Kongre’de siyasi tartışmalara takılırken, insan hakları ve demokratik standartlar konusundaki eleştiriler, Türkiye’nin Batı’daki güvenilirliğini olumsuz etkiliyor. Nitekim Türkiye’nin S-400 ve F-35 krizleri, sadece dış politika esnekliğini değil, aynı zamanda stratejik sıkışmışlığını da gözler önüne sermektedir.
Türkiye-Ukrayna ve Avrupa: İş Birliği ile Mesafe Arasında
Türkiye, Ukrayna ile ilişkilerini savaş boyunca hassas bir dengede sürdürdü. Karadeniz Tahıl Koridoru’nu hayata geçiren diplomatik girişimler, Türkiye’yi hem Moskova, hem de Kiev ile diyalog kurabilen nadir aktörlerden biri haline getirdi. Bu durum, Batı kamuoyunda olumlu bir izlenim yarattı ve Türkiye’nin arabuluculuk rolünü güçlendirdi.
Öte yandan, Avrupa Birliği ile ilişkilerde siyasi entegrasyon neredeyse tamamen askıya alındı. Göç, enerji ve ticaret gibi pragmatik konular ön plana çıktı. İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelik başvurularına Türkiye’nin ilk etapta gösterdiği direnç, Avrupa’daki itibarını zedeledi ve “blokaj diplomasisi” eleştirilerini artırdı. Bu gelişmeler, Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde net ve stratejik bir çizgi oluşturmakta zorlandığını göstermektedir.
Türkiye-Rusya: Ortaklık mı, Zorunlu Denge mi?
Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkiler, klasik ittifak tanımının dışında, karşılıklı bağımlılıkla şekillenen farklı bir iş birliği modeli sunuyor. TurkStream (TürkAkım) doğalgaz boru hattı, Mersin-Akkuyu Nükleer Santrali gibi projeler ve turizm gelirleri, Ankara’nın Moskova’ya ekonomik bağımlılığını ortaya koyuyor. Bu bağımlılık, Türkiye’nin Rusya’ya yönelik yaptırımlara katılmamasının temel nedenlerinden biri olarak değerlendirilebilir.
Center for Democratic Studies (CDS) – Sofya tarafından 2024 yılında yayımlanan analizde, Türkiye’nin Rusya ile enerji iş birliği “jeopolitik hareket alanını sınırlayan yapısal bir bağımlılık” olarak tanımlandı. Politico Europe ise Türkiye’nin Rusya ile ilişkisini “çıkar odaklı ancak öngörülemez” bir dış politika olarak yorumladı. Bu değerlendirmeler, Ankara’nın Rusya ile ilişkilerinin planlı bir strateji yerine pragmatik ve anlık kararlarla şekillendiğini ortaya koymaktadır.
Rusya, Ukrayna ve Dünya Siyasetindeki Yeni Dönem
Rusya, savaş boyunca Ukrayna’dan kalıcı güvenlik garantileri vermekten kaçındı. Ukrayna’nın Batı ile entegrasyon konusundaki kararlı tavrı ve ABD’nin keskin desteği, savaşın uzamasına ve ağır kayıplara neden oldu. Bu durum, Ukrayna’nın stratejik tercihlerinin yüksek risk içerdiğini göstermektedir.
Dünya siyasetinde klasik idealist ve kuralcı diplomasi, yerini giderek daha pragmatik, popülist ve çıkar odaklı realist yaklaşımlara bıraktı. Erdoğan dönemi dış politikası da bu dönüşümün yansıması olarak esneklik ve çıkar odaklılık üzerine kurulu, planlı olmaktan ziyade şartlara göre şekillenen bir profil çizdi. Ankara’nın savaş boyunca izlediği pragmatik, planlı olmayan tutum, bu yeniden yapılanma sürecinde ya avantaj, ya da işler ters giderse yük hâline gelebilir.
2025’in başında yapılan diplomasi görüşmeleri, bazı insani adımlarla sınırlı ilerleme sağladı; ancak taraflar arasındaki temel görüş ayrılıkları devam ediyor. Rusya, güvenlik garantileri ve Ukrayna’nın Batı entegrasyonundan vazgeçmeyi reddederken, Ukrayna toprak bütünlüğünden ödün vermek istemiyor. Bu durum, kalıcı barış önünde ciddi engeller oluşturuyor.
Savaşın olası sonuçlarına baktığımızda, Avrupa ile Rusya arasındaki güç mücadelesinin Minsk Anlaşmaları’ndan bu yana devam eden “bilek güreşi” olduğunu görüyoruz. Rusya, Sovyetler Birliği mirası olarak gördüğü etki alanının zedelenmesini kabul etmiyor. Avrupa ise, Doğu Ortaklığı kapsamında sınırlarını daha da doğuya doğru genişletmeyi planlıyor. Bu nedenle, savaş, aslında bir vekâlet savaşı niteliği taşıyor.
Avrupa’nın Rusya’ya karşı koyma çabaları ve Rusya’nın ise kendi güvenlik çıkarlarını koruma mücadelesi, uzun vadeli bir çıkmaz yaratıyor. Avrupa’nın Rusya’ya tamamen üstün gelmesi ya da Rusya’nın Avrupa üzerinde tam hâkimiyet kurması zor görünüyor. Bu durum ise, savaşın süregelen bir gerilim halinde devam edeceğinin işareti…
Cansu Ece GÖKŞİN
KAYNAKÇA
- Center for Democratic Studies (CDS), Sofia, Turkey’s Energy Diplomacy and the TurkStream Pipeline, 2024.
- Politico, “Turkey’s Balancing Act Amid the Ukraine War”, 2023.
- Reuters, “Ukraine Grain Corridor Deal Signed in Istanbul”, 2022.
- NATO Resmi Açıklamaları, “Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya NATO Üyeliği Pozisyonu”, 2023-2025.
- Birleşmiş Milletler, “Diplomasi ve Barış Görüşmeleri Raporları”, 2025