AB LİDERLER ZİRVESİ’Nİ TÜRKİYE AÇISINDAN NASIL OKUMALIYIZ?

upa-admin 11 Aralık 2020 5.696 Okunma 0
AB LİDERLER ZİRVESİ’Nİ TÜRKİYE AÇISINDAN NASIL OKUMALIYIZ?

Giriş

AB Liderler Zirvesi’nden Türkiye’ye yönelik bir yaptırım kararı çıkmadı. Zirvenin sonuç bildirisinde, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Kesimi/Yönetimi (Kıbrıs Cumhuriyeti), Fransa ve Avusturya gibi ülkelerin isteklerin aksine herhangi bir yaptırım kararı yer almadı ve AB’nin Türkiye ile ilişkilerinin geliştirilmesinde stratejik çıkar olduğuna vurgu yapıldı. Bu yazıda, AB Liderler Zirvesi kararlarını nasıl değerlendirmemiz gerektiğini analiz edeceğim.

Zirve Öncesi AB ve Türkiye’nin Kullandığı Retorik

10-11 Aralık’ta gerçekleşen AB Liderler Zirvesi’nde, Macaristan ve Polonya’nın 1,8 trilyon avroluk bütçe ve kurtarma paketi vetosu, İngiltere (Birleşik Krallık) ile Brexit sonrası ticaret müzakereleri, Covid-19 (koronavirüs) salgını, iklim değişikliği, güvenlik konuları ve Türkiye’ye uygulanması düşünülen muhtemel yaptırımlar gibi elzem konuların gündeme alınması öngörülmüştür.

Avrupa Birliği’nin Türkiye ile ilişkilerini detaylı bir biçimde masaya yatıracağı Zirve öncesinde, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan “Avrupa bizim stratejik önceliğimizdir, geleceğimizi AB’de görüyoruz” mesajı gelmiş ve akabinde Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Kasım ayında AB ile temaslar için Brüksel’e gönderilmiştir. Brüksel’de Konsey, Komisyon ve Dış İlişkiler Servisi ile yüz yüze görüşmeler yapan Kalın, Türkiye-AB ilişkilerinin stratejik öneminin giderek arttığını, ilişkilere yeni bir dinamizm kazandıracak, taraflar arasındaki işbirliği sürecini artıracak ve karşılıklı güven ilişkisini güçlendirecek yeni ve somut adımlara ihtiyaç duyulduğunu vurgulamıştır. Bu söylemler, Türkiye için, AB ile yalnızca Doğu Akdeniz özelinde değil, göç, ekonomik ilişkiler, terörle mücadele vs uzun süredir seyreden ihtilaflı konular genelinde de atılması amaçlanan yapıcı adımların tezahürü olarak görülebilir.

Türkiye’nin atmış olduğu bu yapıcı adıma karşılık, konuyla ilgili olarak üst düzey bir Komisyon yetkilisi, Erdoğan’ın ılımlı gibi görünen açıklamalarının konjonktürel bir retorikten ibaret olduğunu ve hiçbir üye ülkeyi ikna etmediğini belirtmiş, akabinde “Türkiye’nin son yıllarda attığı adımların hemen hepsinin AB’nin değerlerine ve çıkarlarına ters olduğunu, Erdoğan’ın söylediklerinin yeterince güven vermediğini[1] ifade etmiştir. Bu açıklamalara benzer şekilde, bir Avrupa Konseyi yetkilisi ise, Dış İlişkiler Servisi ile birlikte hem pozitif gündem için, hem de Türkiye’ye karşı olası yaptırımlar için farklı seçenekleri içeren çerçeveler oluşturulduğunu beyan etmiştir. Özellikle son zamanlarda  Fransa, Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti (Güney Kıbrıs Rum Kesimi/Yönetimi) gibi ülkelerle Doğu Akdeniz özelinde yaşanan gerginlikler, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un uluslararası toplumu arkasına alan tutumu ve Erdoğan’ı “sertlik ve tiranlık” ile suçlayan konuşmaları, Türkiye’ye daha fazla yaptırım uygulanabileceğinin sinyallerini vermiştir. Türk kökenli Alman Sosyal Demokrat Avrupa parlamenteri İsmail Ertuğ da, Zirve öncesinde yaptığı değerlendirmede, Türkiye’ye daha fazla yaptırım olacağını öngörmüş ve AB içinde agresif bir Türkiye’nin geri itilmesi gerektiği kanaati mevcut olduğunu vurgulamıştır.[2] Tüm bu açıklamalar, Türkiye-AB ilişkilerinde tansiyonu yükselten ve yapıcı çözümlerden uzak bir görüntü vermiştir. Son zamanlarda ihtilaflı alanlarımızın en sık olduğu Fransa, Zirve öncesinde tansiyonu iyice artırarak, Türkiye ekonomisine yönelik “sektörel” yaptırımlara destek vermiş, buna rağmen Almanya, İspanya ve İtalya gibi ülkeler, bu yaptırımların uygulanmasının, Türkiye gibi NATO müttefiki ve AB’ye aday bir ülkenin, AB karşıtı Rusya ile aynı safta değerlendirilmesi anlamına geleceğini ve bunun ilişkiler bağlamında negatif bir etki yaratacağını düşünmüştür.

Türkiye kamuoyu Avrupa Birliği Liderler Zirvesi’nden çıkacak sonuçlara odaklanırken, Zirve’den önce Reuters tarafından ulaşılan taslak metinde yaptırım uyarısı yer almış, fakat bu uygulamaların ivedilikle uygulamaya sokulması gibi bir vurgu yapılmamıştır. Taslak metne göre, AB liderleri Türkiye’ye acil bir yaptırım uygulamak yerine, Bakanlardan ek liste hazırlamalarını ve “ihtiyaç olması halinde” yaptırımların genişletilmesini isteyecektir. Metne göre, silah ambargosu ve Türk şirketlerle Avrupalı kurumların ilişkilerini koparma gibi ek yaptırım tehditleri isteyen Yunanistan’ın taleplerinin karşılanmadığı görülmüştür.[3] Bu tür yaptırımlar, Türkiye’nin Ekim ayında Kıbrıs ve Yunanistan kıyılarında yaptığı hidrokarbon arama çalışmalarına son vermesi için  “tüm araçların” kullanılmasını ve daha muhafazakâr tedbirlerin alınmasını hedeflemiştir.[4] Bu taslakta yer alan hususlar, Yunanistan ve Fransa’nın Zirve öncesi dillendirmiş olduğu sert tutumların aksine, daha ihtiyatlı bir tutum izlenebileceğinin sinyallerini vermiştir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Zirve öncesi yapılan yorumlar ve değerlendirmelere misilleme olarak, muhtemel yaptırımların içeriğine bakılmaksızın “Türkiye’ye yönelik yapılacak herhangi bir yaptırım kararının Türkiye’yi ırgalamayacağının, AB’nin Türkiye’ye karşı her zaman yaptırım uyguladığının ve Türkiye’ye karşı dürüst davranmadığının” altını çizerek, Türkiye’nin AB karşısındaki kararlı tavrını ortaya koymuştur. Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ise, daha ılımlı bir üslupla, “AB’den her zaman stratejik ve aklıselim davranmasını beklediklerini, dürüst bir arabulucu rolü üstlenerek var olan sorunların çözümüne katkı sağlamasını istediklerini[5] belirtmiş ve olası bir yaptırımın önüne geçilmesi konusunda AB’ye mesaj vermiştir.

Zirve’nin Türkiye’yi İlgilendiren Kararları

Avrupa Parlamentosu Başkanı David Sassoli, Brüksel’deki zirvede AB liderlerine hitabından sonra basın mensuplarına açıklamada bulunarak, AB’nin Türkiye’ye yaptırım uygulaması gerektiğini belirtmiştir. Sassoli, “AP, Kıbrıs Adası’nın bütünlüğünü garanti altına alma çağrısını içeren tasarıya oy verdi. AB üyesi ülkenin toprak bütünlüğünün garanti edilmesi mümkün değilse, saldırgan eylemlerinden vazgeçme niyetinde olmadığı için Türkiye’ye yaptırım kararının alınması gerekiyor.[6] ifadesini kullanarak, Kıbrıs Adası’nın bütünlüğüne istinaden Avrupa Parlamentosu’nun yaptırım konusundaki kesin tavrını bir kez daha dile getirmiştir.

Avrupa Birliği (AB)’nin Liderler Zirvesi’nde dikkat çeken en önemli kararı, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki sismik araştırma faaliyetleri nedeniyle aşamalı olarak yaptırım kararı almasıdır. Türkiye’ye yaptırım konusunu gündem maddelerinden birisi olarak ele alan AB Devlet ve Hükümet Başkanları, Cuma sabaha karşı yayımlanan sonuç bildirgesinde, yaptırım listesini genişletme ve Doğu Akdeniz’deki sondaj faaliyetlerine katılan kişi ya da kuruluşların listeye eklenmesine karar vermiş, bu kişi ve kurumlara seyahat yasağı ile varlık dondurma gibi yaptırımların işletilmesi öngörülmüştür. Ankara’nın Doğu Akdeniz’deki tutumunu değiştirmemesi durumunda ise, yaptırımların kapsamının genişletilmesi gündeme gelecektir. Alınan bu karar, AB’nin Doğu Akdeniz meselesi karşısında Türkiye’nin karşısında olduğunu göstermekte, Türkiye’nin bölgede sondaj çalışmalarını bitirmesini ve gemilerini geri çekmesini hedef almaktadır.

Alınan kararlar doğrultusunda AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, en geç Mart ayına kadar Türkiye’ye karşı izlenecek yol konusunda seçenekler ve mevcut yaptırımların kapsamının genişletilmesinin de yer alacağı bir rapor hazırlayacaktır. Türkiye ile ilgili hazırlanacak bu rapor, Mart ayında yapılması planlanan AB Liderler Zirvesi’nde ele alınacaktır. Burada dikkat çeken bir diğer önemli husus, AB liderlerinin, Türkiye’ye karşı izlenecek yol konusunda 20 Ocak’ta göreve başlayacak ABD’nin yeni Başkanı Joe Biden ile de konuyu istişare etmek istemesidir.[7] Bu karar, Biden’in seçim propagandasında her zaman dile getirdiği “AB ile birlikte hareket etme” mottosuna bir nevi vurgu yapmakta, 2021 sonrası oluşacak güçlü bir ABD-AB ortaklığının sinyallerini vermektedir.

Zirve’nin en önemli yanı ise, Yunanistan’ın ve Kıbrıs’ın talep ettiği  ağır ekonomik yaptırımlar ve silah ambargosuna yönelik bir kararın kabul görmemesidir. Dolayısıyla, kararın, Türkiye ekonomisini bütünüyle hedef almayıp, silah ambargosunu da kapsamaması, Yunanistan ve Kıbrıs tarafından hayal kırıklığına yol açtığı yorumu yapılabilir. Zira Doğu Akdeniz krizinin başlangıcından bugüne dek, Yunanistan, Kıbrıs ve Fransa, Brüksel’in Ankara’ya daha sert yaptırım uygulaması için girişimlerde bulunmuştur. Özellikle Macron’un  son zamanlarda Türkiye’ye sert yaptırımların uygulanmasını her fırsatta dile getirmesi, Zirve’de Fransa’nın pek de kazançlı çıkmadığını göstermiştir.

Zirvede Türkiye aleyhine alınan bir başka karar ise, Ankara’nın Kuzey Kıbrıs’ta Maraş bölgesinin tek taraflı olarak kısmen yaya trafiğine açılmasının kınanmasıdır. Sonuç bildirgesinde, Türkiye’ye “BM Güvenlik Konseyi’nin 550 ve 789 nolu kararlarına uyulması” çağrısı yapılmış,  Kıbrıs’ta çözüm için BM himayesinde müzakerelere bir an önce başlanması talep edilmiştir. Bu noktada, Yunanistan’ın ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin dayatmalarının boşa çıkmadığı söylenebilir.

Son olarak, liderler, Türkiye ile “pozitif gündeme geri dönülmesi” arzusunu önceki Zirve’de olduğu gibi bir kez daha dile getirmiş, Ankara’nın tutumunu değiştirmesi durumunda ekonomik ve ticari ilişkilerin yeniden geliştirilmesi teklifini yinelemiştir. Bildiride, Suriyeli sığınmacılara yönelik AB yardımları yoluyla Türkiye’ye desteğin sürdürülmesine hazır olunduğu da vurgulanmıştır. Bu noktada, Türkiye’nin Suriyeliler için fon yardımlarının aksatılması konusundaki şikayetlerine kulak asılmış, AB’nin mülteciler ve göç konusunda hem kendi sınır güvenliğini korumayı, hem de Türkiye’nin ekonomik yükünün hafifletilmesini amaçlayan plan ortaya konulmuştur.

Sonuç

Liderler Zirvesi’nin sonuç bildirisinde, Türkiye ile Yunanistan arasında istikşafi görüşmelerin yeniden başlayabilmesi için gerginliğin düşürülmesinde AB tarafının ısrarcı olduğu ifade edilirken, AB’nin Türkiye ile ilişkilerinin gelişmesinde stratejik çıkarı bulunduğu belirtilmiştir. Bu ibare, bundan sonraki süreçte Türkiye-AB ilişkilerinin pragmatist bir düzeyde yürütüleceğini göstermiş, AB’nin Türkiye’nin politikalarına karşı fevri tutum sergilemeyeceğinin, yalnızca yaptırım tehdidini baz alarak değil, “yapıcı bir Birlik” gibi hareket edeceğinin sinyallerini vermiştir. Türkiye, AB için önemli bir stratejik müttefiktir. Türkiye’nin ağır yaptırımlarla Birlik’ten kopmasını NATO gibi AB de istememektedir.

Yunanistan, Fransa ve Kıbrıs’ın daha kapsamlı yaptırım çağrılarının karşılık bulmaması, bu ülkelerin her ne kadar AB üyesi olsalar da, baskıcı tutumlarının AB tarafından yeterince dikkate değer bulunmadığı da Zirve’den çıkarılan bir başka sonuçtur. Bu, Akdenizli müttefiklerin uluslararası kamuoyunu arkalarına alma çabalarının yeterince karşılık bulmadığını ve en güvendikleri AB tarafından bile bu çabalara karşı ihtiyatlı davranıldığını göstermiştir.  Fransa, Kıbrıs ve Yunanistan’ın bundan sonraki süreçte AB’ye ve Türkiye’ye karşı alacağı tutumun ne şekilde cereyan edeceği zamanla görülecektir. Bu ihtiyatlı tutumun önemli bir sebebi olarak “göçmen krizi” görülebilir. Türkiye ile ilgili atmosferi yumuşatmak isteyen NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, zirve öncesi konuşmasında “Türkiye’nin 4 milyon göçmeni ağırlayarak, en fazla yabancıya kucak açan NATO üyesi olduğunu ve ülkenin terör saldırıları ile sarsıldığını” hatırlatmıştır. Sınır güvenliğini her ortamda dile getiren AB’ye karşı Türkiye’nin son zamanlarda sınır kapılarını açarak göçmen akışına izin vermesi, AB’nin güvenliğini misliyle tehdit etmektedir. Bu sebeple, AB, Türkiye’nin elindeki bu önemli “göçmen kozu“nu kullanmasını frenlemek istemekte, Suriyelilere fon yardımlarının devam edeceğini vurgulayarak konunun çatışma noktasına varmasını engellemek istemektedir. Ayrıca bu konuda, Türkiye ile ilişkilerin kopmasını istemeyen Almanya’nın AB içerisinde Fransa’dan daha etkin bir üye olarak öne çıktığı da vurgulanmalıdır.

Zirve’de, Gümrük Birliği anlaşmasının güncellenmesi, vize serbestisi, göç anlaşmasının yenilenmesi gibi dinamikleri barındıran “Pozitif Gündemin devamı” konusuna yapılan vurgu da, AB’nin Türkiye ile ekonomik, ticari ve siyasal ilişkilerinin geliştirmek istediğinin kanıtıdır. Bu ilişkilerin zarar görmesi, Türkiye açısından olacağı kadar, AB açısından da elzem bir kayıp olacaktır. Bu minvalde, pozitif gündemin daha sağlam temeller üzerine oturtularak yürütüleceği ve iki tarafın da daha uzlaşmacı adımlar atacağı tahmin edilebilir. Ancak bu Zirve’yi Türkiye adına bir zafer olarak görmek de hatalıdır; zira Türkiye’nin AB üyelik süreci fiilen durmuş durumdadır ve yakın zamanda da bu konuda bir ilerleme öngörülmemektedir. AB’nin yumuşak tavrında da, Türkiye’yi yönelik ilgi ve alakadan çok, menfaatler ön plandadır. Bu da, Türkiye’deki AB yanlıları için olumlu bir durum olarak kabul edilmemelidir. Zira Ankara olarak hedefimiz, AB üyeleriyle siyasi eşitlik temelinde bir ortaklık kurmak ve Birliğe ulusal menfaatlerimize zarar getirmeden üye olmak olmalıdır! Ancak bunun için, AB’nin de, İslamofobi ve Türkiye karşıtlığından kurtularak, dünya siyasetinde ABD gölgesinde kalmadan etkili bir özne haline gelebilmek adına, Türkiye’nin yaşadığı zor coğrafi koşulları ve durumları (4 milyon Suriyeli mülteci, PKK-PYD-YPG-IŞİD gibi terör örgütlerinin hedefinde olmak) anlaması ve buna uygun şekilde hareket etmesi gerekmektedir. Kritik unsur ise, AB’nin Yunan-Rum ikilisinin şantaj ve milliyetçi ajandalarına teslim olup olmayacağı konusu olacaktır. Türkiye de, bu süreçte kendi ev ödevlerini iyi yapmalı; demokratikleşme reformlarına yeniden başlamalı, hukuk devletine yönelik siyasi müdahaleleri sıfırlamalı, düşünce özgürlüğü konusunda kısıtlamaları ortadan kaldırmalı, Doğu Akdenız ve Kıbrıs konusunda askeri değil, diplomatik yöntemleri tercih etmeli, Fransa ve Avusturya gibi doğrudan çıkar çatışması olmayan AB üyeleriyle arasını düzeltmeli, Kıbrıs konusunda Yunanistan’la müzakereleri hızlandırmalı ve yeni ABD yönetiminin desteğini alarak AB’ye üyelik süreci önündeki engelleri ortadan kaldırmalıdır… Son olarak, bu Zirve’de ve önceki Zirvelerde görülen bir durumu Türkiye kamuoyunun artık iyice anlaması gerekmektedir: AB, Türkiye karşıtı bir uluslararası blok değildir, dolayısıyla, Türkiye, diplomasi yöntemiyle üye ülkelerle ilişkilerini siyasi ve ekonomik açıdan geliştirerek, AB içerisinde ve AB karşısında çok daha güçlü bir konum elde edebilir.

Dr. Eren Alper YILMAZ

 

[1] https://tr.euronews.com/2020/12/09/ozel-avrupa-stratejik-onceligimiz-mesaj-liderler-zirvesi-oncesi-bruksel-de-nas-l-kars-l-k-.

[2] https://parstoday.com/tr/news/turkey-i157183-t%C3%BCrkiye’nin_son_yakla%C5%9F%C4%B1mlar%C4%B1_da_ab’yi_ikna_etmedi.

[3] https://www.bloomberght.com/ab-liderleri-turkiye-ye-yaptirim-uyarisini-yineleyecek-2270292.

[4] https://www.reuters.com/article/turkey-eu-draft/eu-to-toughen-sanctions-on-turkish-drilling-draft-summit-statement-says-idUSKBN28J1N6.

[5] https://www.usnews.com/news/world/articles/2020-12-08/turkey-calls-on-eu-to-act-with-common-sense-says-wants-to-improve-ties

[6] https://tr.sputniknews.com/avrupa/202012101043379345-ap-baskani-sassoli-turkiyeye-dogu-akdeniz-politikasi-nedeniyle-yaptirim-karari-alinmali/.

[7] https://www.dw.com/tr/abden-t%C3%BCrkiyeye-a%C5%9Famal%C4%B1-yapt%C4%B1r%C4%B1m-karar%C4%B1/a-55901377.

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.