Papalık makamı, dini bir makam olmanın yanı sıra, şüphesiz güçlü bir siyasi makamı ve gücü de uhdesinde barındırmaktadır. Ortaçağ’ın Haçlı Seferleri’ne yön veren ve Avrupalı Krallara taç giydiren Papalar bugün artık var olmasalar da, bireysel ruhani bir figür olarak Papa ve sosyopolitik ve sosyokültürel açılardan Papalık makamı halen dünyada geçerli bir güçtür.
Şu an görevde bulunan Papa Francis veya Papa Franciscus’un Irak Cumhuriyeti’ne geçtiğimiz günlerde yaptığı tarihi ziyaret, bir Papa’nın ilk yurtdışı gezisi olmamakla birlikte, Irak’a yapılan ilk Papa ziyareti olması açısından büyük önem taşımaktadır. Irak’ta özellikle ABD işgali öncesi yaşayan yoğun Hıristiyan nüfus giderek azalmış olsa da, Papa’nın bu ziyaretini sadece ülkede yaşayan Hıristiyanlara bir moral ziyareti olmadığı açıktır. Bağdat’ta en üst düzey koruma ve güvenlik önemleri altında karşılanan Papa Francis, sadece başkent Bağdat’a değil, ülkenin en önemli dini siyasi kentleri Necef, Musul ve Erbil’e de giderek diğer siyasi ve dini grupların liderleri ile de görüşerek tarihi bir işe imza attı.
Papa’nın “bir barış hacısı/elçisi olarak geldim” diye başlayan ve dini temalı devam eden ziyareti, özellikle dini grupların liderlerini ziyareti ile ayrıca bir öneme kavuştu. Irak’ı ziyaret eden çoğu Müslüman ülke liderinin dahi ziyaretten imtina ettiği kutsal Necef kentine yaptığı tarihi ziyaret, şüphesiz, tüm siyasi kaygıların ötesinde ve üstündedir. Papa’nın, İmam Ali Türbesi’ne ev sahipliği yapan ve Şii İslam’ın ruhani bir merkezi olan Necef’e gelmesi, sıradan bir nezaket ziyaretinden öte, küresel barış için de önemli bir adım ve mesajdır. Papa Francis’in, Necef’te Şii din adamlarından büyük Ayetullah Sistani ile görüşmesi ve bunun basına yansıması da, yine ikili ilişkilerin ötesinde küresel manada iki büyük dini liderin barış temalı beyanatları çok önemlidir. Necef ziyareti ile ilgili bir diğer önemli husus, Ayetullah Sistani’nin İran’ın siyasi duruşuna karşıt duruşu ve bunun herkesçe bilinmesidir. Bu yönüyle, Papa’nın bir siyasi mesaj vermek isteyip istemediği bilinmemekle birlikte, mesaj almak isteyenlere dönük bir beyanatta bulunmaması da gözlerden kaçmamıştır.
Papa Francis’in Musul ziyareti ise en az Necef ziyareti kadar büyük önem taşımaktadır. IŞİD terör örgütünün elinde yıllarca esir kalan Musul ve Musul halkının bu kadar büyük bir dini siyasi liderin ziyaretine kayıtsız kalmaması ve büyük tezahüratlar eşliğinde karşılayıp konuk etmesi de tarihe not düşülecek niteliktedir. Papa’nın gittiği tüm kentlerde tarihi kilise ve manastır kalıntılarını ziyaret etmesi ve ayin yapması adetten olduğu üzere tarihi Musul kentinde de IŞİD tarafından bombalanan ve tahrip edilen tarihi kiliselerin arasında ayin yapması ve bunun tüm dünya televizyonlarında yayınlanması da büyük bir öneme sahiptir.
Papa’nın tarihi Erbil ziyareti ise, hatıra pul üzerinde yer alan skandal harita dışında, yine diğer şehirlerdekilere benzer görüntülerin sergilendiği güzel ve verimli bir ziyaret oldu. Ayrıca Papa’nın Bölgesel Kürt Yönetimi ile aynı karede poz vermesi, Irak anayasası temelli bir yönetim olan Kürt yönetiminin batıda kabul gördüğünün bir işareti olarak anlaşıldı. Yine Kürt yönetiminin Bağdat yönetimi gibi sıcak bir şekilde karşılama ve uğurlama tertip etmesi de, bölgesel yönetimin dünya vizyonu açısından dikkatleri üzerinde topladı. Diğer bir önemli ziyaret olan tarihi Ur kentinde yaptığı ziyarette ise, Papa’nın Yahudi, Hıristiyan ve diğer dini temsilcilerin de bulunduğu büyük bir kitleye hitap etmesi ve üç semavi dinin atası İbrahim peygamberin doğum yerinde bu manevi birlikteliği sağlaması da şüphesiz kayda değer bir olaydır. İbrahim peygamber üzerinden üç dine barış mesajı vermek ve bunu tüm dünyaya iletmek her dini/siyasi lidere nasip olmayacak niteliktedir.
IŞİD zulmünden en çok zarar gören grupların başında gelen Yezidiler ile özel olarak ilgilenen ve mesajlarında onlara ayrıca yer veren Papa Francis, bu konunun dünya gündeminden düşmemesi ve Irak’ın tüm acılarında olduğu gibi Yezidilerin yaşadığı acıların telafisinde de etkili bir rol alması ayrıca büyük öneme sahiptir. Tüm bunların yanında, dünyayı kasıp kavuran Covid-19 (koronavirüs) salgınının en yaygın olduğu bir dönemde, bombalı eylemlerin eksik olmadığı ve sıradan ziyaretlere dahi engellerin çıktığı bir ülkeye üst düzey ziyarette bulunmakta yine büyük önem taşımaktadır. Papa’nın sadece bir “barış elçisi” olarak gelmediği şüphesiz kapalı kapılar ardında başka siyasi görüşmelerin ve trafiklerin yaşandığı malumdur. Bir dini lider olmanın yanında Vatikan devletinin lideri olarak da siyasi gücü uhdesinde barından Papa’nın, ikili siyasi ilişkiler bağlamında bir dizi görüşmeler yapması da kuşkusuz doğaldır.
Gelelim bu ziyaretin siyasi yansımalarına; şüphesiz ilk dikkat çeken Şii dini otorite Ayetullah Ali Sistani ile yaptığı görüşmedir. Ayetullah Sistani, Irak’ın ve Şii dünyasının tek büyük lideri olmasa da (Muhammet Sait El Hekim ve Mukteda Es Sadr diğer büyük liderlerdir), başta IŞİD ile mücadelede yayınladığı fetvaları ve Haşdi Şabi silahlı gücünün oluşturulması olmak üzere pek çok konuda adı geçen ve sözü dinlenen bir dini otoritedir. Nitekim dönemin Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan da, 2011 senesindeki kutsal Necef kentini ziyaretinde dini lider Ayetullah Ali Sistani ile bir görüşme gerçekleştirmiştir. Ayetullah Sistani ziyareti ile Papa’nın ve olasılıkla Batı dünyasının Iraklı Şiiler ile bir diyalog kanalı açması ve bundan sonra Irak siyasetinde ve Ortadoğu da yeni şekillenmelerde Iraklı Şii gruplar ile irtibatta olması muhtemeldir.
Papa’nın Irak ziyareti ilk kez dile getirilen ve talep edilen bir durum değildir, öyle ki; gerek önceki Papa’lar, gerekse mevcut Papa, daha öncede Irak’ı ziyaret etmek istediklerini iletmişler, ancak ya dönemin siyasi iradesi tarafından (örneğin, Saddam Hüseyin döneminde Papa II. John Paul’ün ziyaret talebi kabul edilmemiştir) bu kabul edilmemiştir, ya da dönemin siyasi sıkıntıları yüzünden bu ziyaretler gerçekleşememiştir. Irak gibi tarihin, medeniyetin ve ilk inanışların başladığı topraklara Katolik dünyasının ruhani ve siyasi liderinin bir ziyaret gerçekleştirmesi de gayet doğal bir durumdur. Bölge ülkelerine bir mesaj verme ya da siyasi yeni bir açılım yapma gibi bir kaygı ekseninde attığı adımlar, bu ziyaretin hiçbir evresinde görülmemiştir.
IŞİD zulmünden uzun süre etkilenen Musul ve çevresinde yer alan kentlerin ve bu bölgedeki dini siyasi grupların ziyareti en azından özelinde bir nezaket ziyareti ve onurlandırmayı da içermektedir. Musul’un IŞİD zulmünden kurtarıldığı 2017 senesinden beri bölgede yer alan Müslüman ülkelerden kaçının lideri bu bölgeye özel bir ziyaret gerçekleştirmiş ve bölgede özellikle Yezidilerin yaşadığı zulmü dünya kamuoyuna yansıtmıştır. Bu açılardan baktığımızda, Papa’nın ziyareti sadece bir nezaket ziyareti değil, aynı zamanda bölgenin dünya tarihine siyah harflerle yazılan IŞİD zulmü döneminden kalan sıkıntılarını rehabilite etmek anlamına da gelebilir. Papa’nın yıkılmış kiliseler ve binalar arasında yönettiği ayini eleştiren yazarların hatırlaması gereken bir husus vardır ki, o cami ve kiliseleri bombalarla patlatan Batılı güçler değil, adını “İslam Devleti” olarak tanıtan ve Müslüman olduğunu iddia eden IŞİD güçleridir.
Bu açılardan bakıldığında, Papa’nın Irak ziyaretine olduğundan daha fazla anlam yüklemeye ve bölgesel yeni bir reaksiyon beklemeye gerek yoktur. Diğer bir yandan ise, bu ziyaret hafife alınacak sıradanlığa da sahip değildir, öyle ki; bahsettiğimiz üzere Irak’ta bulunan dini siyasi grupların tamamına yakını ile temasta bulunması ve iyi niyet dileklerini iletmesi dünya barış tarihi açısından fevkalade önemlidir ve tarihteki yerini almıştır. Laik bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti’nin de tüm inanç gruplarına eşit mesafede durmaya gayret etmesi ve diğer dinlerin kutsal figürlerine saygı göstermesi, kuşkusuz Türk halkı ve devletinin büyüklüğüne yakışan bir husustur…
Ali İzzet KEÇECİ