Giriş
Devletlerarası münasebetlerde sorunlara yol açan konuları çözüme kavuşturmak adına “diplomasi” ne derece önemli ve işlevsel ise, bölgesel ve uluslararası aktörlerin anlaşmazlık yaşayan tarafları soruna ve çatışmaya değil uzlaşma ve diyaloga teşvik edecek bir yaklaşım içinde olması da o kadar önemlidir. Türkiye ve Yunanistan gibi tarihsel arka plana sahip birçok sorunu bagajında taşıyan komşu devletlerin sık sık gerilimler yaşaması ve karşı-karşıya gelmesi belki bir dereceye kadar olağan karşılanabilir; fırtına ile dalgalanan suların zamanı geldiğinde durulacağından bahsedilebilir. Ancak gerek AB ve ABD gibi aktörlerin “taraflı” tutumu, gerekse de güncel gelişmeler paralelinde Türkiye-Yunanistan geriliminin rutini aşan bir “had safhaya” ulaştığını söylememiz mümkün.[i]
İlişkilerde “Gerginlik Kural”, “İstikrar İstisna mı”?
Hâl böyle iken, Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde Cumhuriyet döneminde gördüğümüz Atatürk-Venizelos yakınlaşması dışında ilişkilerin “altın çağı” olarak nitelenebilecek İsmail Cem-Papandreu dönemi, şartlar izin verirse, iki ülke arasında gayet istikrarlı ve dostane ilişkilerin inşa edilebileceğini bize göstermiştir. Hatırlayalım, 2016 yılında ilk kez İstanbul’da verilen “Cem-Papandreu Uluslararası Barış Ödülü” için tören gerçekleştirilirken, Kardak krizinin üzerinden henüz 3 yıl geçmişken, Dışişleri Bakanı olarak göreve geldiğini hatırlatan Papandreu şu cümleleri kurmuştu; “Bu durumda eğer bizim temel, yabancı, güvenlik kurallarımıza kafa tutmazsam, Dışişleri Bakanı olmanın hiçbir anlamı olmadığına karar verdim (…) Şanslıydım ki Türkiye’deki meslektaşım İsmail Cem’di. İsmail, karizmatik ve cesur bir politikacıydı. İlişkimiz güven üzerine kurulmuştu. İsmail ve ben yeni bir yerel söylem iş birliği içinde çalıştık. Bunun için sembolik hareketimiz Türkiye’ye en yakın ada olan Samos’ta beraber zeytin ağacı diktiğimiz zamandı. Ölümünden birkaç yıl sonra bir zeytin dalını mezarına koydum. Yıllar sonra iki ülke ve vatandaşları arasında İsmail Cem’in ailesi ve İpek (İsmail Cem’in kızı) ile beraber onun anılarının ve bizim ortak rüyamız adına böyle bir şeye karar verdik.”[ii]
Bugün Türkiye’nin ciddi sorunlar yaşadığı komşularının belki de başında gelen Yunanistan ile “problemli” olarak nitelenen ve yıllardır çözüm bekleyen dosyaları/konuları coğrafi, tarihsel, hukuki gibi başlıklarla kategorize etsek de, yukarıda ifade edildiği gibi, bölgesel ve küresel aktörlerin davranışları, dünya politikasının o andaki güncel durumu (konjonktür), politikacıların profili, dış politikadaki karar verme süreçleri, iç siyaset gibi ilişkilere etkiyen birçok unsur bulunmaktadır. Oysa T.C. Dışişleri Bakanlığı, bizzat resmî web sitesinde Yunanistan ile ilişkilerin 1999’dan itibaren siyasi iş birliği ve diyaloğa dayanan “yeni” bir döneme girdiğini, bu yeni dönemde “istikşafi görüşmeler“in başlayarak sorunların diyalog yoluyla ele alınması için birtakım mekanizmalar (Yüksek Düzeyli İş birliği Konseyi: YDİK gibi) geliştirildiğini belirtmektedir. Hatta iki ülke Dışişleri Bakanlıkları arasında Bakan Yardımcısı/Genel Sekreter düzeyinde düzenli siyasi istişareler halen gerçekleştirilmekte olup, son siyasi istişareler 17 Mart 2021 tarihinde Atina’da yapılmıştır.[iii]
Peki, son günlerde, özellikle medyaya yansıyan gelişmeler ve iki ülke önderlerinin yaptığı açıklamalar çerçevesinde, Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde neden tekrar “yüksek tansiyon“dan bahsediyoruz? İkili ilişkiler eskiden beri yapılageldiği gibi karamsar, gergin ve realist söylemlerin sıkça kullanıldığı klasik ve dar bir çerçeveye neden hapsedildi?
Durum Tespiti ve Güncel Gelişmeler
Öncelikle bu konuda gayet objektif ve rasyonel davranmak gerektiğini ilke kabul edip şunu belirtebiliriz; Yunanistan’ın attığı tek taraflı adımlar diyalog ve görüşmeler yoluyla problemleri çözmeye çalışan ve yukarıda da bahsedildiği gibi ilki 14-15 Mayıs 2010 tarihinde gerçekleştirilen ve sonuncusu 2021 yılı içinde toplanan istikşafi görüşmelerin ilerleyişine gölge düşürmüştür. Yunanistan’ın özellikle gayrı-askeri statüde olması gereken adaları silahlandırmaya devam etmesi ve Doğu Akdeniz ve Ege’de Türkiye’nin ulusal güvenlik anlayışını tehdit eden davranışlarda bulunması bunlardan ilk sıraya yerleşen somut gelişmelerdir. Yunanistan 1923 Lozan ve 1947 Paris Antlaşması’nda Doğu Ege adalarını askeri amaçlarla kullanmayacağını ve adaların gayrı-askeri statüsünü kabul etmesine rağmen, zamanla bu duruma aykırı bir tutum içerisine girmiştir. Aslında bu durum birdenbire ortaya çıkan yeni bir gelişme olmayıp, özellikle Türkiye ile Kıbrıs adasından kaynaklanan gerilim nedeniyle 1960’lardan itibaren Yunanistan’ın bahse konu adaları silahlandırmakta olduğu bilinmektedir.[iv]
Bunun yanında, Doğu Akdeniz’de KKTC ile imzaladığı 21 Eylül 2011 tarihli Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Antlaşması’na dayanarak Doğu Akdeniz’de sismik arama faaliyetlerine girişen Türkiye’nin bu faaliyetleri Yunanistan ve AB tarafından “illegal”, “provakatif” ve “agresif” olarak tanımlanmaktadır. 2004 GKRY’yi Kıbrıs’ın yasal temsilcisi sıfatıyla üyeliğe kabul eden AB, Kıbrıs konusu özelinde Türkiye-Yunanistan anlaşmazlığına dahil olarak soruna dair çözümsüzlüğü statükolaştırmasının yanında aynı zamanda onu Avrupalılaştırmıştır. Keza 20 Haziran 2019’da toplanan AB Liderler Zirvesinde Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki sondaj faaliyetleri “yasadışı” olarak tanımlanmıştır. AB’nin yanında ABD, 1 Eylül 2020’de Güney Kıbrıs’a uyguladığı silah ambargosunu kaldırdığını duyurmuş ve 14-18 Eylül 2020 tarihleri arasında da Türkiye’nin tüm erteleme çağrılarına rağmen Türk azınlığın yoğunlukta olduğu Batı Trakya’da Yunanistan ile ağır silahların ve zırhlı araçların kullanıldığı ortak askeri tatbikat düzenlemiştir.[v] Fransa’dan alınan 3 fırkateyn ve 6 adet Rafale savaş uçağı yanında[vi] ABD’nin son zamanlarda Yunanistan’da birçok askeri üs edindiği herkesçe malûmdur. Bütün bu gelişmeler karşısında, küresel aktörler olan AB ve ABD’nin ikisi de NATO’nun güneydoğu kanadı için önem taşıyan ülkeler olan Yunanistan ve Türkiye’yi adım adım bir sıcak çatışmaya/savaşa götürecek hareketlerden imtina etmesi gerekirken, Yunanistan üzerinden iki ülke arasındaki dozu giderek yükselen gerilime dahil olduklarını görmekteyiz.
Kıbrıs Sorunu, kıta sahanlığı, kara suları, hava sahası, adaların hukuka aykırı bir şekilde silahlandırılması sorunlarının yanı sıra, özellikle son dönemde Yunanistan’ın Ege’deki hukuka aykırı taleplerini ve maksimalist politikasını Doğu Akdeniz’e de taşımak istemesi ilişkilerde yeni ve ihtilaflı bir sayfa daha açmıştır. Fransa ile derinleşen güvenlik temelindeki ilişkilerin yanında, ABD ile olan askeri antlaşmasını süresiz hale getirmesinin ve ABD’ye çok sayıda askeri üs tahsis etmesinin ardından Yunanistan’ın bu tür hamlelere girişmeye başlaması oldukça dikkat çekicidir. Bununla birlikte, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’a gerçekleştirdiği ve oldukça pozitif yansımaları bulunan ziyaretinin ardından Washington’a gitmesiyle Türkiye-karşıtı politika ve söylemleri artan Yunanistan Başbakanı Miçotakis’in bu tutumu Amerika’daki Türkiye karşıtı tutumun ve kışkırtmaların etkisi altında kaldığının bir göstergesi olarak karşımızda durmaktadır.[vii]
Yine belirtmekte fayda var; Yunanistan’ın son günlerde yoğunlaşan tehditkâr tutumları, özellikle Rusya-Ukrayna savaşında yaptığı diplomatik hamlelerle etkisini ve prestijini artıran Türkiye’nin stratejik özerkliğine gölge düşürmeye matuftur. Türkiye’nin insansız hava araçları (İHA) teknolojisinde kaydettiği gelişme, öteden beri Türkiye ile arasındaki materyal kapasite farkının bilincinde olan Yunanistan’ı bu çaresizliği karşısında değişik arayışlara itmiştir. Daha önce “it dalaşı” olarak nitelediğimiz havadaki dalaşmanın ardından Atina yönetimi önceleri savaş uçaklarıyla yaptığı ve yetersiz kaldığı önleme girişimlerini S-300 radarlarını kilitleyerek yapmaya çalışmış ve bu sayede askeri anlamda bahsedilen yetersizliğini ört-bas etmek istemiştir. Yine S-300 radarlarına kilit atılması olayı, Prof. Ferhat Pirinççi’ye göre; Ukrayna Savaşı ve diğer cepheler kapsamında bölgesel ve küresel politikada etkisi artan Türkiye’nin prestijine gölge düşürme amacında olan Atina’nın aynı zamanda F-16 tedarik ve modernizasyonu bağlamında Türkiye-ABD ilişkilerini sabote etmeye dönüktür.[viii] Nitekim bu olayın ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Bir gece ansızın gelebiliriz!” ifadesini terör örgütleri ve Suriye ile ilişkili olarak söylemesinin ardından Yunanistan için de söylemesi, Yunan makamları nezdinde şaşkınlık ve tepki yaratmıştır. Hatta Yunanistan Dışişleri Bakanlığı tarafından Dışişleri Bakanı Nikos Dendias’ın kaleminden “Türkiye’de üst düzey siyasetçilerin son zamanlarda yaptıkları tehditvari söylemlerini içeren mektubun Birleşmiş Milletler başta olmak üzere, Avrupa Birliği ve NATO Genel Sekreterliğine iletileceği” açıklanmıştır.[ix]
Sonuç ve Değerlendirme
Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, EFES 2022 tatbikatında yaptığı konuşmasında özellikle Atina yönetimine önemli mesajlar vermiş ve gayrı-askeri statüdeki adaları silahlandırmaktan vazgeçmeye davet etmiştir. Hatta Türkiye’nin sabrının yanlış anlaşıldığından ve uluslararası anlaşmaların tanıdığı yetkilerin gerektiğinde kullanılacağından bahsetmiştir. İki ülke arasında bugüne kadar gerilimin giderek yükseldiği ve sıcak çatışma tehlikesinin baş gösterdiği birçok durum yaşanmıştır. Ancak bunlar genellikle her ikisi de NATO üyesi olan bu iki komşu ülkenin BM, NATO ya da AB gibi uluslararası örgütlerden gelen diyalog ve itidal çağrılarına kulak vermesiyle ya da ABD gibi küresel aktörlerin arabuluculuğuna rıza göstermesiyle aşılmaya çalışılmıştır. Neticede, her iki ülkede de bir diğerini hedef alan “güvenlikleştirme (securization)” süreçleri yaşanmış, politika bilimciler çoğu kez bu gerginlikleri kamuoyunun dikkatini başka yöne çekmek ve iç siyasette kullanmak üzere yapılan hamleler olarak yorumlamışlardır. Günümüzdeki durumun bu tür yorumlara açık olmasının yanında, diğerlerinden daha farklı olduğunun altını çizmemiz gerekiyor. İki ülke arasında cereyan edecek bir savaşın sadece bir kıvılcımı beklediği değerlendirmelerine tam olarak katılmak da mümkün değil. Öyleyse bu tansiyonu yüksek gerilimin rasyonel zeminde nasıl aşağı çekileceği ya da aklıselimin üstün gelmesi için hangi adımların atılmasının gerekli olduğu sorulabilir?
Burada öncelikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın EFES tatbikatında da belirttiği üzere sorunları ele almak için Türk askeri heyetinin iki senedir karşılıksız kalan sorunların çözümüne dair görüşmeye Atina’nın yeşil ışık yakması gerekmektedir. Ayrıca bu çalışmada da belirtildiği üzere sonuncusu 2021 yılı içerisinde yapılan ve ardından kesintiye uğrayan YDİK mekanizması kapsamındaki istikşafi görüşmelerin devam etmesi de iki ülke açısından ilişkilerin gergin atmosferden kurtulmasına fayda sağlayacak önemli bir atılım olacaktır. Buna rağmen, Türkiye-Yunanistan ilişkilerinin eski formuna dönmesini beklemek şu an için “imkânsız” olmasa dahi “oldukça zor” ve “uzun zaman alıcı” olarak görünmektedir. Halihazırdaki gerilimden bir savaş senaryosu üretmek her iki taraf için de en olağan-dışı ve istenmeyen ihtimal olsa dahi, böyle bir durumun gerçekleşmesi dahilinde ise; birtakım küresel ve bölgesel aktörlerin Türkiye karşısında maksimalist, irrasyonel, muhteris ve hatta “şımarık” politikalarına destek verdikleri Atina yönetimine silah satmak ve görüş beyan etmekten öte bir faydalarının olmayacağı da malûmdur.[x]
Mehmet BABACAN
DİPNOTLAR
[i] Ferhat Pirinççi, “Türkiye-Yunanistan İlişkilerinde Rutin Dışı Gerginlik: S-300”, Sabah, 03.09.2022.
[ii] “Cem-Papandreu Uluslararası Barış Ödülü’ ilk sahiplerini buldu”, Anadolu Ajansı, 16.04.2016, https://www.aa.com.tr/tr/yasam/cem-papandreu-uluslararasi-baris-odulu-ilk-sahiplerini-buldu/556302, Erişim: 10.09.2022.
[iii] “Türkiye-Yunanistan İlişkileri”, T.C. Dışişleri Bakanlığı, https://www.mfa.gov.tr/turkiye-yunanistan-siyasi-iliskileri.tr.mfa, Erişim: 10.09.2022
[iv] Ferhat Pirinççi, “Türkiye-Yunanistan İlişkilerinde Yeni Dönem”, Sabah, 11.06.2022.
[v] Ayşe Gülce Uygun, “Doğu Akdeniz’de Paylaşım Rekabeti: Türkiye-Yunanistan Gerilimi ve Avrupa Birliği’nin Tutumu”, TYB Akademi, 2021, (31): 69-89.
[vi] “Yunanistan ile Fransa arasında firkateyn ve savaş uçağı alımını öngören anlaşma imzalandı”, Euronews Türkçe, 25.03.2022, https://tr.euronews.com/2022/03/25/yunanistan-ile-fransa-aras-nda-firkateyn-ve-savas-ucag-al-m-n-ongoren-anlasma-imzaland, Erişim: 10.09.2022.
[vii] Alper Tan, “Yunanistan, ABD ve Avrupa’nın Tuzağına Düşerse”, Stratejik Düşünce Enstitüsü (SDE), 12.06.2022, https://www.sde.org.tr/yunanistan-abd-ve-avrupanin-tuzagina-duserse-bolgesel-analiz-344, Erişim: 10.09.2022.
[viii] Ferhat Pirinççi, “Türkiye-Yunanistan İlişkilerinde Rutin Dışı Gerginlik: S-300”, Sabah, 03.09.2022.
[ix] “Erdoğan’ın ‘Bir gece ansızın gelebiliriz’ çıkışı Yunanistan’da nasıl yankı buldu?”, BBC News Türkçe, 06.09.2022, https://www.bbc.com/turkce/articles/c3g7zdl0n6ro, Erişim: 10.09.2022.
[x] Alper Tan, “Yunanistan, ABD ve Avrupa’nın Tuzağına Düşerse”, Stratejik Düşünce Enstitüsü (SDE), 12.06.2022, https://www.sde.org.tr/yunanistan-abd-ve-avrupanin-tuzagina-duserse-bolgesel-analiz-344, Erişim: 10.09.2022.