LONDRA’DA AKILLARDAKİ SORU “YA TRUMP KAZANIRSA…?”

upa-admin 02 Ekim 2024 333 Okunma 0
LONDRA’DA AKILLARDAKİ SORU “YA TRUMP KAZANIRSA…?”

ABD’de Kasım ayında gerçekleştirilecek Başkanlık seçimlerine yönelik anket çalışmaları Başkanlık yarışını hangi ismin kazanacağına dair açık fikir vermekten uzak görünüyor. Bu durumun tek nedeni Başkan adayları Kamala Harris ve Donald Trump’a yönelik destek oranları arasındaki farkın çok az olması değil; diğer bir neden de adaylara yönelik destekte zaman içinde görülen dalgalanmaların ve ayrıca kime oy vereceği şimdiden öngörülemeyen kararsızların varlığının seçim sonuçlarını tahmin etmeyi zorlaştırıyor olması.

ABD seçim sonuçlarının ABD’nin dış politikasını nasıl etkileyebileceğine yönelik tartışmaların özellikle de Trump’ın kazandığı senaryo üzerinden uluslararası gündemi meşgul ettiği malum. Bu koşullarda  pek çok  hükümet gibi Birleşik Krallık’ın İşçi Partisi hükümeti de kuvvetle muhtemel Trump’ın Başkan olması halinde ABD’nin dış politikasına dair senaryolar ile ABD-Birleşik Krallık  ilişkilerinin nasıl etkilenebileceği üzerinde çalışıyor olmalı.

ABD Başkanlık seçimlerini Trump’ın kazanması durumunda Birleşik Krallık-ABD ilişkileri değerlendirilirken Londra’yı “süreklilik” unsuru, Washington’ı ise “değişim” unsuru olarak almak uygun olacaktır. Zira Birleşik Krallık’ın Keir Starmer liderliğindeki İşçi Partisi hükümeti, iktidara henüz geçtiğimiz Temmuz ayında gelmiş olmasına rağmen, Britanya’nın dış politikasında bir “değişimi” ifade etmemektedir; Britanya’nın dış politikası Muhafazakâr Parti iktidarında olduğu çizgide devam etmektedir. Ama Trump’ın iktidara gelmesi NATO’dan Rusya-Ukrayna Savaşı’na kadar pek çok açıdan “değişim” demektir.

Peki bu “değişim”e Birleşik Krallık hazırlıklı mıdır? Bu soruya yanıt verebilmek için İşçi Partisi hükümetinin dış politika önceliklerinin Trump’ın muhtemel dış politikası ile ne ölçüde uyumlu olacağını ya da olmayacağını değerlendirmek gerekir. Birleşik Krallık hükümetinin önceliklerinden biri Brexit sonrası Avrupa Birliği (AB) ile ilişkileri yeniden rayına koymaktır; bu amaçla başlıca iki araç belirlenmiştir. Birincisi, savunma politikası üzerinden Birleşik Krallık-AB ilişkilerini geliştirmek ve Avrupa ülkelerini kendi savunmaları için daha fazlasını yapmaları gerektiğine ikna etmektir. İkincisi ise, ticari ilişkiler üzerinden AB ile ilişkileri güçlendirmektir. Londra’nın dış politikasında AB’ye verdiği önceliğe dair Trump’ın tutumu ne olabilir? Bu noktada ilk belirtilmesi gereken Trump’ın Birleşik Krallık’ın AB’den çekilmesini desteklemiş olduğudur. Trump, geçmişte Birleşik Krallık’ın AB dışında daha iyi bir durumda olacağını ifade etmiş ve AB’den ayrılma kararını Birleşik Krallık’ın “kendi sınırlarına sahip olmak istemesi, kendi işlerini kendi yürütmek istemesi” olarak nitelendirmiştir. Brexit’i destekleyen Trump’ın Brexit sonrası Birleşik Krallık-AB yakınlaşmasını ne ölçüde hoş karşılayacağı bilinmez ama Britanya hükümetinin Avrupa devletlerinin kendi savunmalarında daha fazla sorumluluk sahibi olması gerektiği yönündeki düşünce ve eylemlerini destekleyeceği kolaylıkla tahmin edilebilir.

Birleşik Krallık hükümetinin diğer önceliği Ortadoğu’da barış ve güvenliğin kalıcı şekilde sağlanmasıdır. Geçtiğimiz yıl Ekim ayında bölgede başlayan şiddet karşısında Starmer’ın açıklamaları İşçi Partisi’nin Ortadoğu politikasının selefi Muhafazakâr Parti’nin politikasından farklılaşmadığı gibi, ABD’nin Ortadoğu politikası ile de ters düşmediğini göstermektedir. Bu konuda Londra’nın Ortadoğu’da ABD’nin “başat” aktörlüğünü kabul ettiği, bölgede kendisine pek hareket alanı kalmadığını düşündüğü yönündeki yorumlar dikkat çekicidir.

Hükümetin dış politikadaki bir başka önceliği ise Rusya-Ukrayna Savaşı’nda Ukrayna’ya yönelik diplomatik, mali ve askeri desteğe kararlılıkla devam etmektir. İşte bu öncelik Britanya hükümeti ile Trump’ın uzlaşabileceği bir konu olmayabilir; zira Trump Başkan seçildiği taktirde Ukrayna’ya yönelik ABD yardımlarının sonlanacağına ya da en azından mevcut ABD yönetiminin Ukrayna’ya yönelik desteğinin azalacağına yönelik öngörüler nedensiz olmasa gerektir.

Bu tablo şimdilik  ABD  seçimlerini Trump’ın kazanmasının ABD-Birleşik Krallık ilişkileri üzerine “olumsuz” etki yapacağını varsaymanın karamsar bir yaklaşım gerektirdiği izlenimi yaratmaktadır. Diğer taraftan Birleşik Krallık-ABD ilişkilerini liderlerinin birbirlerine bakış açıları ve kişisel ilişkileri belirleyecek ise ilişkilerde sorun çıkabilir mi? Böylesine bir sorunun akla gelmesinin nedeni bazı yorumcuların Birleşik Krallık-ABD ilişkilerini liderleri arasındaki kişisel uyuma bağlıyor olması ve liderlerin kişisel ilişkileri iyi oldukça iki devlet arasındaki ilişkilerin iyi olacağına dikkat çekerek Churchill-Roosevelt, MacMillan-Kennedy, Reagan-Thatcher, Blair-Clinton, Blair-George W. Bush örneklerini vermesidir. Üstelik yakın geçmişten de örnekler var; Trump Başkanlık döneminde Başbakan Theresa May ile pek anlaşabilir görünmemesine rağmen, Başbakan Boris Johnson ile daha iyi ilişkiler kurabilmişti. Başbakan Keir Starmer’ın siyaset tarzını analiz edenler, Birleşik Krallık-ABD ilişkilerini gerebilecek adımların Starmer’dan gelmeyeceğine ama “öngörülemez” olan Trump’ın “ani çıkışları” ile ilişkileri olumsuz etkileyebileceğine işaret ediyorlar. Üstelik Trump Birleşik Krallık’taki genel seçimlerden sonra “aşırı sağ” parti Reform UK’nın lideri Nigel Farage’ı seçim başarısından dolayı kutlamış iken Starmer’ı tebrik etmemişti ve bu durum Trump ve İşçi Partisi arasında soğuk rüzgarların estiğinin ve Trump seçimleri kazanırsa iki ülke arasındaki ilişkilerin kötüleşebileceğinin işareti olarak okunmuştu.

Peki, Britanya’nın İşçi Partisi hükümeti ile Trump arasında soğuk rüzgarlar estiğini düşündüren nedir? Bunun nedeni İşçi Partisi’nin önde gelen siyasetçileri Trump hakkında “ileri geri konuşmaktan” hiç çekinmemiş olmalarıdır. Başbakan Yardımcısı Angela Rayner 2021 yılında “Trump’ın yalanları” ifadesini kullanmış, Trump’ın “şiddet yanlısı” olduğunu ima etmişti. İşçi Partisi hükümetinin Dışişleri Bakanı David Lammy 2018’de Trump için “Neo-Nazi sempatizanı”, “uluslararası düzen için büyük tehdit” ve “yabancı düşmanı” demişti. Enerji Bakanı Ed Miliband ise 2016 yılında “Trump ile ortak değerlerimiz olabileceği fikri inanılır gibi değil” demişti.[i]

Öyle ki günümüzde Trump seçimleri kazanırsa Starmer’ın Dışişleri Bakanı Lammy’i görevden alabileceğine dair söylentiler var;  ama İşçi Partisi hükümetinden o kadar çok Bakan geçmişte Trump’ı eleştirmiş ki, Starmer ABD ile iyi ilişkiler uğruna hangi birini görevden alsın?

Doç. Dr. Dilek YİĞİT

[i] https://www.ft.com/content/14de4470-b33d-4bf4-bad3-15ea460e6db3; https://www.independent.co.uk/news/uk/politics/ed-miliband-donald-trump-president-tories-tory-mps-response-attacked-a7409961.html.

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.