Giriş
2024 yılı, Rusya ekonomisi için hem fırsatların, hem de zorlukların bir arada yaşandığı, ekonomik çelişkilerle dolu bir dönem olarak kayıtlara geçmiştir. Batı yaptırımlarının devam ettiği bir ortamda, enerji sektörü ve savunma sanayii gibi stratejik alanlara yönelik yoğun yatırımlar, ülkenin ekonomik direncini göstermektedir. Bu sektörlerdeki büyümeye rağmen, zayıflayan ruble, yüksek enflasyon ve artan kamu borçları gibi temel sorunlar, ekonominin geleceğine yönelik ciddi belirsizlikler yaratmaktadır.
Ukrayna’daki savaşın sona erme ihtimali, ABD’deki olası bir yönetim değişikliğinin yaratabileceği etkiler ve uluslararası ticaretteki gelişmeler, Rusya’nın ekonomik rotası üzerinde belirleyici rol oynayacaktır. Aynı zamanda, Rusya’nın bilgi teknolojileri ve siber güvenlik alanındaki başarıları, ekonomide yenilikçi yaklaşımların önemini ortaya koyarken, göçmen işçi azalmaları ve işgücü piyasasındaki dengesizlikler gibi yapısal sorunlar, ekonominin çeşitli alanlarındaki zorlukları vurgulamaktadır. Bu kapsamda, makale hem ekonominin dayanıklılığını, hem de kırılganlıklarını ortaya koyarak, geleceğe dair stratejik bir bakış sunmayı hedeflemektedir.
2024 Yılına Bakış
2024 yılı, Rusya ekonomisi açısından çelişkilerle dolu bir dönem olmuştur. Gayrisafi Yurt İçi Hasıla (GSYİH) artışı, istihdam oranlarındaki yükseliş ve maaş artışları, ülkenin Batı yaptırımlarına rağmen dayanıklı bir ekonomik performans sergilediğine işaret etmektedir. Özellikle enerji sektörü ve savunma sanayii gibi stratejik alanlardaki yatırımlar, ekonomik büyümenin itici gücü olmuştur. Ancak bu olumlu gelişmelerin yanında, zayıflayan ruble, yüksek enflasyon ve artan borç yükü gibi sorunlar, ekonominin geleceğine dair ciddi belirsizlikler yaratmaktadır. Bu durum, Rusya’nın ekonomik yapısının kırılganlığını ve dış etkilere karşı duyarlılığını gözler önüne sermektedir.
Rusya, Batı tarafından uygulanan ekonomik yaptırımlara rağmen, enerji ihracatı sayesinde önemli bir gelir akışı sağlamaya devam etmiştir. Bununla birlikte, rublenin değer kaybı ve artan enflasyon oranları, halkın alım gücünü olumsuz etkilemiştir. Özellikle düşük ve sabit gelirli kesimler, gıda ve temel ihtiyaç maddelerinin fiyatlarındaki artıştan daha fazla etkilenmiştir. Rusya Merkez Bankası’nın aldığı sıkı para politikası önlemleri, enflasyonu kontrol altına almaya yönelik olsa da bu politikalar ekonomik büyümeyi yavaşlatma riskini de beraberinde getirmektedir. Artan borç yükü, kamu finansmanı üzerinde baskı oluşturmuş ve devlet harcamalarının yeniden değerlendirilmesini zorunlu kılmıştır. Özellikle savunma harcamalarına yapılan büyük yatırımlar, diğer sektörlerdeki kamu harcamalarının kısılmasına neden olmuştur. Bu durum, sosyal hizmetler, sağlık ve eğitim gibi alanlarda bütçe kısıtlamalarına yol açmıştır. Ekonomik büyümenin yavaşlaması, işsizlik oranlarındaki düşüşe rağmen, işgücü piyasasında kalifiye işçi açığını arttırmıştır. Göçmen işçi sayısındaki azalma, inşaat ve tarım gibi emek yoğun sektörlerde işgücü sorunlarına neden olmuştur. Rusya ekonomisinin temel dinamikleri arasında enerji ihracatı, savunma sanayii ve bilgi teknolojileri sektörü yer almaktadır. Enerji sektörü, Rusya’nın ekonomik gücünün temel taşlarından biri olmaya devam ederken, savunma sanayii ve bilgi teknolojileri sektörü, Batılı şirketlerin pazardan çekilmesiyle büyüme fırsatları yakalamıştır. Ancak yüksek faiz oranları ve inşaat sektöründeki durgunluk, ekonomik büyümeyi sınırlayan faktörler arasında yer almaktadır. Bilgi teknolojileri ve siber güvenlik alanında kaydedilen ilerlemeler, Rusya’nın dijital ekonomideki rekabet gücünü arttırmıştır. 2024 yılında yaşanan ekonomik zorluklar, Rusya’nın gelecekteki ekonomik politikalarını ve stratejilerini gözden geçirmesini gerektirmektedir. 2025 yılı için ekonomik beklentiler, iç ve dış politikadaki gelişmelere bağlı olarak şekillenecektir. Ukrayna’daki çatışmanın sona ermesi durumunda, enflasyon ve faiz oranlarının düşmesi ve bu durumun ekonomik şartlara olumlu yansıması beklenmektedir. Ancak, ABD’de olası bir yönetim değişikliği, Rusya ekonomisi üzerinde önemli etkiler yaratabilir. Bu nedenle, Kremlin’in ekonomi politikalarında daha dengeli ve sürdürülebilir yaklaşımlar benimsemesi gerekmektedir.
Stagflasyon Riskleri ve Ekonomik Dinamikler
Rusya Bilimler Akademisi Ekonomi Enstitüsü’nden Igor Nikolayev, ülkenin “stagflasyon öncesi” bir dönemde olduğunu belirtmektedir. Ekonomik büyümenin neredeyse durma noktasına geldiği ve enflasyonun giderek artan bir baskı oluşturduğu ifade edilmektedir. Stagflasyon, ekonomik büyümenin durduğu veya çok yavaşladığı, enflasyonun ise yüksek kaldığı bir durumu ifade eder. Bu durum, ekonominin yapısal zayıflıklarını ve makroekonomik dengesizlikleri yansıtmaktadır. Özellikle savunma harcamalarının öne çıktığı bir ekonomik yapıda, kaynakların verimli kullanımı ve sürdürülebilir büyüme sağlanması zorlaşmaktadır. Stagflasyon, ekonomik istikrarın sağlanmasında büyük zorluklar oluşturur. Enflasyonun yüksek seyretmesi yaşam maliyetlerini arttırırken, ekonomik büyümenin durma noktasına gelmesi, iş fırsatlarının azalmasına ve işsizlik oranlarının artmasına neden olabilir. Bu tür ekonomik dengesizlikler, halkın refah seviyesini düşürmekte ve sosyal huzursuzluklara yol açmaktadır. Yüksek enflasyon oranları, özellikle düşük gelirli kesimlerin alım gücünü zayıflatarak, toplumda ekonomik eşitsizliklerin derinleşmesine neden olmaktadır.
Analist Aleksandr Razuvayev, savunma sektörüne yapılan yoğun harcamaların üretim zincirinde önemli sorunlar yarattığını ve bu harcamaların üretim döngüsünde süreklilik sağlayamadığını vurgulamaktadır. Savunma harcamalarının artması, diğer sektörlerde kaynak sıkıntısına neden olabilir ve ekonomik büyümeyi olumsuz etkileyebilir. Özellikle savunma sektörü dışındaki yatırımların azalması, uzun vadeli ekonomik sürdürülebilirliği tehlikeye atabilir. Yüksek savunma harcamaları, kamu kaynaklarının büyük bir bölümünü tüketmekte ve diğer sektörlerin gelişimini engellemektedir. Bu durum, ekonomik çeşitliliğin azalmasına ve ekonominin savunma harcamalarına bağımlı hale gelmesine yol açmaktadır.
Oleg Buklemişev ise ekonominin mevcut durumunu “kızakla yokuş aşağı kaymaya” benzeterek, artan belirsizliklere ve ekonomik risklere dikkat çekmektedir. Bu benzetme, ekonominin kontrolsüz bir şekilde gerilemesine işaret etmektedir. Ekonomik büyümenin durma noktasına gelmesi, yatırımcı güveninin azalmasına ve ekonomik faaliyetlerin yavaşlamasına neden olabilir. Artan belirsizlikler, işletmelerin uzun vadeli plan yapmasını zorlaştırmakta ve ekonomik istikrarı tehlikeye atmaktadır.
Savunma harcamalarının öne çıktığı bir ekonomik yapıda, kaynakların verimli kullanımı ve sürdürülebilir büyüme sağlanması zorlaşmaktadır. Savunma sektörüne yapılan büyük yatırımlar, kamu kaynaklarının büyük bir bölümünü tüketmekte ve diğer sektörlerin gelişimini engellemektedir. Bu durum, ekonomik çeşitliliğin azalmasına ve ekonominin savunma harcamalarına bağımlı hale gelmesine yol açmaktadır. Ayrıca, savunma sektörüne yapılan yoğun harcamalar, kamu bütçesinin büyük bir kısmını tüketmekte ve sosyal hizmetler, sağlık ve eğitim gibi alanlarda bütçe kısıtlamalarına neden olmaktadır.
Yüksek Enflasyonun Ekonomik ve Sosyal Etkileri
2024 yılında Merkez Bankası, enflasyon oranını yüzde 8-9 seviyesinde tahmin etmiştir. Ancak uzmanlar, gerçek tüketici enflasyonunun yüzde 15-20 arasında olabileceğini ifade etmektedir. Enflasyon, genel fiyat seviyesindeki sürekli artışı ifade eder ve yüksek enflasyon oranları, özellikle dar ve sabit gelirli kesimleri olumsuz etkiler. Bu durum, özellikle temel tüketim mallarının fiyatlarında yaşanan artışlarla kendini göstermektedir. Gıda fiyatlarındaki ciddi artış, düşük gelir gruplarının enflasyonu daha derin hissetmesine neden olmaktadır. Patates, lahana ve soğan gibi temel gıda maddelerinin fiyatlarında önemli artışlar yaşanması, bu gıda ürünlerinin ekonomik dengeler üzerindeki etkisini gözler önüne sermektedir. Yüksek gıda fiyatları, hane halkı bütçelerinde büyük bir yük oluşturmakta ve yaşam standartlarını düşürmektedir. Gıda enflasyonu, özellikle düşük ve sabit gelirli kesimlerin yaşam maliyetlerini arttırmakta ve sosyal adaletsizliği derinleştirmektedir.
Yüksek enflasyon oranları, yalnızca tüketiciler üzerinde değil, aynı zamanda üreticiler ve işletmeler üzerinde de olumsuz etkiler yaratmaktadır. Üretim maliyetlerindeki artış, özellikle enerji ve ham madde fiyatlarındaki yükselişle birlikte, işletmelerin kârlılığını düşürmekte ve yatırım yapma kapasitelerini sınırlamaktadır. Bu durum, ekonomik büyümenin yavaşlamasına ve işsizlik oranlarının artmasına neden olabilir. Özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler, yüksek enflasyon karşısında maliyetlerini kontrol etmekte zorlanmakta ve bu da onların sürdürülebilirliğini tehlikeye atmaktadır.
Sektörel anlamda, savunma sanayii, bilgi teknolojileri ve siber güvenlik, 2024 yılında güçlü performans göstermiştir. Savunma sanayii, devletin büyük ölçekli yatırımları ve artan askeri harcamaları sayesinde büyümeye devam etmiştir. Bilgi teknolojileri sektörü ise, Batılı şirketlerin pazardan çekilmesiyle yerel çözümler geliştirme şansı bulmuştur. Bu durum, yerel şirketlerin ve girişimlerin ön plana çıkmasına ve yenilikçi çözümler geliştirilmesine olanak tanımıştır. Özellikle yazılım ve dijital hizmetler alanında kaydedilen ilerlemeler, Rusya’nın dijital ekonomideki rekabet gücünü arttırmıştır.
Ancak inşaat sektörü, yüksek faiz oranları nedeniyle duraklama yaşamış ve bu durgunluk diğer sektörlere de yansımıştır. İnşaat sektörü, ekonominin lokomotiflerinden biri olarak, diğer sektörlerle olan bağlantıları nedeniyle büyük bir öneme sahiptir. İnşaat sektöründeki durgunluk, gayrimenkul piyasasını, iş gücü piyasasını ve ilgili tedarik zincirlerini olumsuz etkileyebilir. Yüksek faiz oranları, konut kredisi alımlarını zorlaştırmakta ve konut talebini azaltmaktadır. Bu durum, inşaat projelerinin yavaşlamasına ve dolayısıyla sektörün genel performansının düşmesine neden olmaktadır.
Yüksek enflasyonun sosyal etkileri de oldukça geniş kapsamlıdır. Artan yaşam maliyetleri, halkın refah seviyesini düşürmekte ve sosyal huzursuzluklara yol açmaktadır. Özellikle dar gelirli kesimler, temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanmakta ve bu da sosyal adaletsizliklerin derinleşmesine neden olmaktadır. Yüksek enflasyon, aynı zamanda tasarrufların erimesine ve halkın geleceğe yönelik ekonomik beklentilerinin olumsuz etkilenmesine yol açmaktadır. Bu durum, tüketici güveninin azalmasına ve ekonomik büyümenin yavaşlamasına neden olabilir.
İşsizlik Oranları ve İşgücü Dinamikleri
2024 yılında Rusya’da işsizlik oranı, yüzde 2,3 gibi rekor bir düşük seviyede kalmıştır. Ancak uzmanlar, bu durumun aynı zamanda bir sorun olduğuna işaret etmektedir. İşsizlik oranının düşük olması, yüzeyde olumlu bir tablo çizerken, ekonomik faaliyetlerdeki işgücü açığının altında yatan sorunları maskeleme potansiyeline sahiptir. Igor Nikolayev, üretimdeki işgücü açığının ekonomik faaliyetleri sınırladığını belirtmektedir. İş gücü açığı, üretim kapasitesini ve verimliliği olumsuz etkileyerek, ekonomik büyümeyi sınırlayabilir. Özellikle üretim sektöründe kalifiye işgücünün yetersizliği, üretim süreçlerinde verimlilik kaybına ve maliyet artışına neden olmaktadır.
Razuvayev ise göçmen işçi azalmalarının iş gücü piyasasında gerilim yarattığına dikkat çekmektedir. Göçmen işçi azalmaları, özellikle belirli sektörlerde iş gücü sıkıntısına neden olabilir ve üretim maliyetlerini arttırabilir. İnşaat, tarım ve hizmet sektörü gibi emek yoğun sektörler, göçmen iş gücüne büyük ölçüde bağımlıdır. Göçmen işçi sayısındaki azalma, bu sektörlerde iş gücü arzını daraltarak, işgücü maliyetlerini arttırmakta ve üretim süreçlerini zorlaştırmaktadır. Bu durum, hem işletmelerin kârlılığını düşürmekte hem de genel ekonomik performansı olumsuz etkilemektedir.
Oleg Buklemişev, maaşlardaki artışların enflasyonla birlikte vatandaşların reel alım gücünü sınırladığını ifade etmektedir. Reel alım gücü, enflasyon karşısında maaşların satın alma kapasitesini ifade eder ve yüksek enflasyon oranları, reel alım gücünü düşürerek yaşam standartlarını olumsuz etkileyebilir. Enflasyonun yükselmesi, temel tüketim mallarının fiyatlarını arttırırken, maaş artışlarının bu fiyat artışlarına paralel olmaması, vatandaşların alım gücünü zayıflatmaktadır. Bu durum, hane halkı bütçelerinde büyük bir yük oluşturmakta ve yaşam standartlarını düşürmektedir.
2024 yılında işgücü dinamikleri, ekonominin çeşitli sektörlerinde farklı etkiler yaratmıştır. Savunma sanayii ve bilgi teknolojileri sektörleri, işgücü talebinin yüksek olduğu ve istihdam artışının gözlendiği sektörler olmuştur. Ancak, inşaat ve tarım gibi sektörlerde işgücü arzındaki daralma, üretim süreçlerinde aksamalara neden olmuştur. Bu sektörlerde işgücü açığının giderilmesi, ekonomik büyümenin sürdürülebilmesi için kritik bir öneme sahiptir.
Göçmen işçi sayısındaki azalmanın işgücü piyasasında yarattığı gerilim, Rusya ekonomisinin genel performansını olumsuz etkilemektedir. Göçmen işçiler, özellikle inşaat ve tarım gibi emek yoğun sektörlerde önemli bir iş gücü kaynağıdır. Göçmen işçi arzındaki daralma, bu sektörlerde üretim süreçlerini zorlaştırmakta ve üretim maliyetlerini arttırmaktadır. Bu durum, hem işletmelerin kârlılığını düşürmekte hem de genel ekonomik performansı olumsuz etkilemektedir.
2024 yılında Rusya’nın işgücü piyasasında yaşanan dinamikler, ekonominin genel performansını ve sürdürülebilirliğini doğrudan etkilemektedir. İşgücü açığı ve göçmen işçi arzındaki daralma, üretim süreçlerinde verimlilik kaybına ve maliyet artışına neden olmaktadır. Maaşlardaki artışların enflasyonla birlikte reel alım gücünü sınırlaması, vatandaşların yaşam standartlarını olumsuz etkilemektedir. Ekonomik büyümenin sürdürülebilmesi için, işgücü piyasasındaki bu sorunların çözülmesi ve işgücü arzının arttırılması büyük önem taşımaktadır.
2025 Yılına Dair Beklentiler
2025 yılı için uzmanlar, çeşitli senaryolar önermektedir. Ukrayna’daki çatışmanın sona ermesi durumunda, enflasyon ve faiz oranlarının düşmesi ve bu durumun ekonomik şartlara olumlu yansıması beklenmektedir. Çatışmanın sona ermesi, uluslararası gerilimlerin azalmasına ve ekonomik işbirliğinin artmasına olanak tanıyabilir. Bu durum, hem Rusya hem de dünya ekonomisi için daha istikrarlı bir ortam yaratabilir. Barış ve istikrar, ticaretin ve yatırımların artmasına, ayrıca ekonomik büyümenin hızlanmasına katkıda bulunabilir. Ukrayna’daki çatışmanın sona ermesi, aynı zamanda enerji fiyatlarının ve uluslararası ticaretin normalleşmesine de yardımcı olabilir. Bu, Rusya’nın enerji ihracat gelirlerinin istikrara kavuşmasına ve ekonomik büyümenin sürdürülmesine katkı sağlayabilir.
Ancak Oleg Buklemişev, ABD’de olası bir yönetim değişikliğinin Rusya ekonomisi üzerinde önemli etkiler yaratabileceğini vurgulamaktadır. ABD yönetimindeki değişiklikler, Rusya’nın dış politikası ve ticaret ilişkileri üzerinde belirleyici olabilir. Yeni bir ABD yönetimi, Rusya’ya yönelik yaptırım politikalarını yeniden değerlendirebilir ve ikili ilişkilerde farklı bir yaklaşım benimseyebilir. Bu durum, Rusya’nın ticaret politikalarını ve uluslararası ekonomik ilişkilerini yeniden şekillendirmesine neden olabilir. Ayrıca, ABD’deki yönetim değişikliği, küresel ekonomik dengeleri ve Rusya’nın uluslararası ticaret ortaklarıyla olan ilişkilerini de etkileyebilir. Rusya, bu değişikliklere uyum sağlamak ve yeni fırsatları değerlendirmek için stratejik adımlar atmak zorunda kalabilir.
Genel olarak uzmanlar, ekonomik istikrarın sürdürülebilmesi için daha dengeli bir politika izlenmesi gerektiğine dikkat çekmektedir. Dengeli bir politika, ekonomik reformları, mali disiplin ve yapısal dönüşümleri içermelidir. Ekonomik reformlar, verimliliği arttırmayı ve sürdürülebilir büyümeyi hedefleyen yapısal değişiklikleri kapsar. Mali disiplin, kamu harcamalarının kontrol altına alınması ve bütçe açıklarının azaltılması için önemlidir. Yapısal dönüşümler ise, ekonominin çeşitlendirilmesini ve rekabet gücünün arttırılmasını sağlamayı amaçlar.
2025 yılına dair beklentiler, ekonomik istikrarın sağlanması ve sürdürülebilir büyümenin temin edilmesi için kritik öneme sahiptir. Uzmanlar, ekonomik reformların ve mali disiplinin yanı sıra, yenilikçi ve teknoloji odaklı büyüme stratejilerinin benimsenmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Rusya’nın dijital ekonomideki ilerlemeleri, bilgi teknolojileri ve siber güvenlik alanlarında kaydedilen gelişmeler, ekonomik büyümenin itici güçleri olabilir. Bu bağlamda, dijital dönüşüm ve yenilikçi çözümler, Rusya’nın uluslararası rekabet gücünü arttırabilir ve ekonomik kalkınmayı destekleyebilir.
Sonuç
2024 yılı, Rusya ekonomisinin bir dizi yapısal sorunla yüzleştiği bir yıl olarak dikkat çekmiştir. Enerji sektörü ve savunma sanayii, ekonomik büyümeye katkı sağlayan temel dinamikler olarak öne çıkarken, bu alanlardaki yatırımların sosyal hizmetler, sağlık ve eğitim gibi kritik kamu harcamalarında kısıntılara yol açtığı görülmüştür. Yüksek enflasyon oranları ve artan borç yükü, ekonomik istikrarı tehdit eden başlıca sorunlar arasında yer almıştır. İşgücü piyasasında göçmen işçi azalmaları ve kalifiye eleman eksikliği gibi dengesizlikler, özellikle inşaat ve tarım sektörlerini olumsuz etkilemiştir.
2025 yılına dair ekonomik beklentiler, büyük ölçüde uluslararası gelişmelere bağlı olacaktır. Ukrayna’daki çatışmanın sona ermesi, enerji fiyatlarının ve uluslararası ticaretin normalleşmesi yoluyla ekonomiye olumlu bir katkı sağlayabilir. Ancak, ABD’deki olası bir yönetim değişikliği, Rusya’nın yaptırım politikaları ve ticaret stratejileri üzerinde belirleyici olabilecektir. Bu nedenle, Kremlin’in daha dengeli ve çeşitlendirilmiş bir ekonomi politik ası benimsemesi, hem iç, hem de dış ekonomik zorluklarla başa çıkabilmesi için önemlidir.
Uzmanlar, Rusya’nın dijital ekonomideki ilerlemelerini sürdürmesi ve bilgi teknolojileri ile yenilikçi çözümleri desteklemesi gerektiğini vurgulamaktadır. Savunma harcamalarına yapılan yatırımların sosyal alanlara kaydırılması, uzun vadeli ekonomik çeşitlilik ve sürdürülebilir büyümeyi destekleyecektir. 2024’te yaşanan deneyimler, 2025 için daha dengeli, şeffaf ve yenilikçi yaklaşımların hayata geçirilmesini zorunlu kılmaktadır. Rusya’nın ekonomik geleceği, bu stratejilerin başarıyla uygulanmasına bağlı olarak şekillenecektir.
Sadık ARPACI