TÜRKİYE İLE İSRAİL’İN YAŞAM “ENERJİSİ”

upa-admin 29 Mart 2013 2.987 Okunma 0
TÜRKİYE İLE İSRAİL’İN YAŞAM “ENERJİSİ”

ABD Başkanı Obama’nın, Tel-Aviv’den ayrılmadan önce Türkiye-İsrail arasında arabuluculuğa soyunarak, Netanyahu’nun Başbakan Erdoğan’ı Mavi Marmara gemisinde yaşananlar için “özür” dilemesini sağlaması, dünya kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. Kimi çevreler Netanyahu’nun telefonunun belli bir karşılığı olduğunu, hatta “zafer” olarak nitelendirilen İsrail’in özrünün, uzun vadede Türkiye’nin ulusal güvenliğini tehlikeye düşürecek hamlelere gebe bırakacağı görüşünde hemfikir. Fakat Türkiye-İsrail ilişkilerinin yeniden yapılandırma dönemine girmesinin ardında iki tarafından “birbirine boyun eğdirme” çabasını aramak duygusal refleksten başka birşey doğurmayacak.

Kısaca geçmiş dönemlerde iki ülke ilişkilerine baktığımızda İsrail, kuruluşundan itibaren “yalnızlaştırılma” politikalarıyla sebebiyle tarihi, kültürel ve askeri özellikleriyle coğrafyasında  kendisine yakın gördüğü Türkiye ile ilişkilerine her ne koşulda olursa olsun başka boyutta değerlendiriyor. Türkiye’de tarihi ve kültürel geçmişiyle İsrail devleti kurulmadan yüzyıllar öncesine dayanan Yahudi halkıyla olan müşterek münasebetleri zemininde, en derin politik krizlerde bile ipleri gerilmesine rağmen kopmasına müsade etmedi.

İki ülkenin jeopolitik pozisyonu onları düşmanlıktan ziyade işbirliğine yöneltiyor.

“One minute”, “alçak koltuk”, “Mavi Marmara” krizleriyle son dönemde hiç olmadığı kadar sarsılan Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin, İsrail’in “şahin kanadı” olarak tabir edilen hükümetin başbakanı Netanyahu’nun bu kadar zaman sonra Obama’nın bir ziyaretiyle Türkiye’den özür dilemesi elbette herkesin kafasında birçok soru işareti bıraktı. Fakat Türkiye ile İsrail’in başında hangi “karar verici” olursa olsun, iki ülkenin jeopolitik pozisyonu onları düşmanlıktan ziyade işbirliğine yöneltiyor.

Türkiye yeni dış politika vizyonu ile “Arap Uyanışı” sürecinin başlamasına kadar komşuları ile çok yönlü işbirliği, hatta deniz aşırı komşularını da (İsrail’de dahil olmak üzere) içine alan siyasi, ekonomik ve askeri ortaklıkları benimseme stratejisiyle hareket ediyordu. Her ne kadar Arap coğrafyasında eski düzenler bir bir yıkılıp, siyasi istikrar henüz tesis edilemese de Türkiye “bölgesel güç” olma hedefinden şaşmamalı. “Bölgesel güç” dediğimiz zaman şu üç sorunun cevabını bulmamız gerekiyor; bölgesel güç olma iddiasında olan bir ülke, içinde bulunduğu bölgenin siyasetini etkileme kapasitesine sahip mi? Bölgesinde özgür siyaset üretme ve uygulayabilme yeteneği var mı? Bölge siyaseti yürütürken başka ülkelerin bölgesel çıkarlarını hesaba katmak zorunda kalıyor mu?

“Bölgesel Güç” olmak Nedir?

Türkiye için bu sorulara cevap arandığında yanıtlar değişiklik içeriyor. Aslında bu perspektifte verilecek en rasyonel karşılık eğer “bölgesel güç” olmak isteyen bir ülke bölge siyasetinde söz sahibi olmak istiyorsa, diğer ülkelerin bölgesel menfaatlerini göz önünde bulundurarak bağımsız politika yürütebilme kapasitesine sahip olmalı.

Bu açıdan, enerji bağlamında Türkiye’nin bir “enerji köprüsü” olabileceği görüşü, tedarikçi ülkeler tarafından dile getiriliyor. Elbette bunu sağlamak enerji güvenliğini sağlama ile doğru orantılı.

Hatırlanacağı üzere, İsrail, Güney Kıbrıs ve Yunanistan ile olan ilişkilerini Türkiyeyle dondurulan münasebetler sürecinde geliştirme gayretindeydi. Örneğin; İsrail, askeri, ekonomik ve enerji politikalarında Güney Kıbrıs ile işbirliği planlıyordu. Dolayısıyla, İsrail’in Doğu Akdeniz’de enerji kaynakları arama sürecinde G. Kıbrıs’ın rolü, Tel-Aviv’in tek “nefes borusu” şeklindeydi.

Türkiye, ABD-Rusya Enerji Politikasının Kalbi.

Şimdi asıl mesele, Doğu Akdeniz’den İsrail’in elde edeceği gaz ve Kuzey Irak petrolünün Avrupa’ya ulaştırılmasında Türkiye’nin rolü gibi görünüyor. İşte bu husus Türkiye-ABD-İsrail bölge politikalarında hassas sinir uçlarını oluşturuyor. Çünkü ABD’nin desteklediği Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı ile Rusya’dan gelecek petrolün Samsun-Ceyhan boru hattı ile İsrail’e oradan Süveyş Kanalı ile Hindistan, Çin ve Japonya’ya ulaştırılması düşüncesi, Rusya ve ABD nezdinde prestijini arttıracaktır.

Türkiye ile İsrail’in arasındaki buz dağının erimeye başlamasında iki ülkenin ve bölgenin uzun vadede menfaati büyük önem teşkil ediyor. Çok yönlü diyalog ve işbirliği arttıkça tehdit olasılığını o kadar azalacak. Çünkü bu sayede ülkeler birbirlerinin “hayat damarlarına” yakınlaşmış oluyor ve kontrol sağlayabiliyorlar.

Haftanın Sözü: “Eğer bir ağacı kesmek için bir saatim olsaydı, ilk kırkbeş dakika sadece baltamı bilerdim.” – Abraham Lincoln

Furkan KAYA

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.