SURİYE DENKLEMİ

upa-admin 29 Ağustos 2013 2.796 Okunma 0
SURİYE DENKLEMİ

Yanıbaşımızdaki komşumuz  Suriye’de yaşananlar, Ortadoğu ve dünya politikasında derinleşen bir krize dönüşüyor. “Gecikmiş Arap Baharı” olarak değerlendirilen Suriye olayları, yapısal anlamda çözümsüz bir denklemi ifade ediyor. Üç-beş ayda devrileceği zannedilen Esad ve rejiminin 2,5 yıla yakın bir zamandan beri direnmesi, öte yandan “parçalı Suriye muhalefeti”nin bölgesel bir düzensizlik yaratma potansiyeli, ciddi anlamda bir belirsizlik ortamı doğurdu.

En ciddi soru, ABD başta olmak üzere, Batılı ülkeler açısından şöyle belirdi; “Esad sonrası” ne olacaktı? 11 Eylül 2001 saldırılarında ABD’nin canını yakan El Kaide örgütünün Suriye kaosuyla birlikte güçlenen El Nusra uzantısı, tahminleri alt üst ederek, dünyanın değişik ülkelerinden gelen Selefiler’in oluşturduğu bir “El Kaide devleti” olasılığını ortaya çıkardı. “Suriye İhvanı” Suriye’yi kapsama konusunda umut vermezken, Nusayriler’in yönettikleri Suriye’den koparılmaları durumunda, Hatay-Lazkiye sahil şeridinde “ayrı bir Nusayri devleti” kurma olasılıkları, Suriye’nin “haritadan siyasi anlamda silinmesi” ihtimalini güçlendirdi. Suriyeli Kürtlerin Rojava olarak adlandırdıkları Kuzeydoğu Suriye’de ayrı bir Kürt antitesini fiilen yaşama geçirmeleri, stratejik planların ötesinde bir fiili durumu ortaya çıkardı. Özgür Suriye Ordusu (ÖSO), parçalı muhalefetin silahlı gücü olarak yıllar sonra El Nusra ile çatışmaya başlarken, bir yandan da El Nusra ile Suriyeli Kürtlerin PKK bağlantılı örgütü PYD Rojava’da şiddetli çatışmalar sergiledi.

Türkiye açısından El Nusra ve ÖSO’ya siyasal destek veren politikalar, Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun hala “yeni Suriye”nin kurucuları arasında olma sevdasında gelinen noktadaki çıkmazı işaret ediyor. Siyasal iktidar, 2011’den beri süren siyasalarını “haklı çıkarma” gayretkeşliği içinde dururken, bölgedeki Alevi ve Kürt duyarlılığın, ülke içindeki yansımalarının nasıl etkiler yaratacağı başka bir soru işareti. Hatay’da Alevi yurttaşlarımızın Suriye’den gelen mültecilerin arasına karışmış ÖSO ve El Nusra üyesi militanların baskısı altına girmesi, PYD’nin yaşadığı çatışmalar sonrası Kürt siyasetinin Türkiye içindeki rahatsızlıkları kitlesel biçimde ortaya koyması, yaşanacak bilançoların somut sinyalleri kapsamı içine girmektedir.

Peki Esad rejiminin Şam’da “kimyasal silah” kullanması iddiaları ve uluslararası müdahalenin 2,5 yıl sonra gündeme gelmesine ne demeli? BM Güvenlik Konseyi Rusya ve Çin blokajıyla karar alamazken, NATO’da müdahale için “oy birliği” sağlanamazken, ABD-Britanya-Fransa’nın öncülük ettiği ve Türkiye’nin yer alacağını ilan ettiği,  “gönüllüler ordusu” kurma girişimi büyük bir sorun değil mi? BM inceleme heyeti, araştırmasını bitirmeden hazırlanan senaryo, şimdilik heyet çalışmalarının sonlanmasının ertesine bırakıldı.

İran’ın Suriye konusunda, bu ülkeye yönelik bir silahlı müdahale konusunda mukabele için kendini angaje etmesi, bölgede İran’ın da yer alacağı bölgesel bir savaş olasılığını arttırıyor. İran dediğimizde, Suriye ve Hizbullah’ın yanısıra bölgedeki diğer asimetrik hücrelerini harekete geçirme olasılığı, İsrail’e yönelik salvolar derken, işin geldiği noktayı netleştiriyor.

Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en ciddi dış politika krizinin ortasındadır. Suriye de Irak gibi bölünürse, Hatay’dan Hakkari’ye uzanacak, karşımızda oluşacak “devletsiz sınırların” ne tür tehditler yaratacağı, anlatacaklarımızın kısa bir özetidir.

Yrd. Doç. Dr. Deniz TANSİ

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.