TÜRKİYE’NİN ASYA ÜLKELERİYLE İLİŞKİLERİ

upa-admin 24 Mayıs 2020 15.869 Okunma 0
TÜRKİYE’NİN ASYA ÜLKELERİYLE İLİŞKİLERİ

Giriş

Uluslararası İlişkileri tanım olarak ifade etmek gerekirse, “çeşitli milletler arasında yapılan ekonomik, kültürel ve siyasi çok yönlü ilişkiler” olarak belirtilebilir. Uluslararası İlişkilerde en temel husus, devletlerin ulusal çıkarları adına hareket etmeleridir. Devletler, ulusal çıkarları doğrultusunda politikalar icra ederken, genel anlamda Realizm perspektifinden hareket ederler. Bu anlamda, Uluslararası İlişkiler disiplininde -bilhassa da Realist perspektife göre- doğru veya yanlış veya ideolojik tanımlamalardan çok, devletlerin çıkarları söz konusudur.

Türkiye için Orta Asya devletleri ve halkları, tarihin çok eski dönemlerinden beri kültürel bağlarımızın olduğu çok özel bir bölgedir. Orta Asya, aynı zamanda Türk kavminin anavatanıdır. Tarihsel süreçte sürekli olarak Batı’ya göçen Türk toplulukları, bugün Orta Asya’dan Balkanlar’a kadar geniş bir coğrafyaya yayılmış durumdadırlar. Asya kıtası ve bilhassa da Orta Asya coğrafyası, zengin doğal kaynaklara sahip olması ve stratejik konumu nedeniyle son yıllarda yeniden Türkiye’nin ilgi odağı haline gelmiştir. Bu coğrafyada, 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla bağımsızlıklarını kazanan Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan ve Tacikistan gibi birçok bağımsız yeni Cumhuriyet kurulmuştur. Bunlardan Tacikistan haricindeki devletler “Orta Asya Türk Cumhuriyetleri” veya “Orta Asya Türk Devletleri” olarak adlandırılmaktadırlar (Bir diğer yeni kurulan Türk Cumhuriyeti olan Azerbaycan ise Kafkasya’da kurulu olduğu için Orta Asya ülkeleri arasında sayılmaz). Zira bu ülkelerin halkları Türk soylu olup, konuştukları dil de Türkçe’dir.

Türk devletleri, Türkiye için, duygusal ve kültürel bağların ötesinde, Realist perspektife uygun olarak, ekonomik, kültürel ve siyasi alanda yeni ilişkiler ve fırsatlar sunan bakir bir bölge olarak görülmüştür. Orta Asya Türk Devletleri dışında, Asya kıtasında, Türkiye, dünyanın en büyük ekonomileri arasında yer alan Çin Halk Cumhuriyeti, Japonya, Rusya Federasyonu ve Güney Kore gibi ülkelerle de yıllar içerisinde önemli bağlar kurmuştur. Bu ülkelerden özellikle Rusya, Türkiye’ye yakınlığı ve siyasi gücü bakımından önemli bir ülkedir. Çin Halk Cumhuriyeti ise, dünyanın en büyük ekonomisi olma yolunda olduğu için önemlidir. Japonya dünyanın 3. büyük ekonomisi olarak dikkat çeker ve Türkiye ile genel olarak dostane ilişkilere sahip olmayı başarırken, Güney Kore de hem ekonomik ve siyasi başarıları, hem de siyasi tarihten kaynaklanan Türklere yönelik dostça yaklaşımlarıyla ülkemizde oldukça sevilen ve Türk Dış Politikası’nda önemli yer edinen ülkeler olmayı başarmışlardır.

Harita 1: Asya kıtası haritası

Genel olarak, dünya ülkelerinin birbirleriyle tarihten gelen yoğun toplumsal ve kültürel ilişkileri olmasa bile, küresel sistemde ayakta kalabilmek, siyasi nüfuzu arttırmak ve ekonomik anlamda gelişebilmek için, tüm ülkelerle mümkün olduğunca çok ve çeşitli düzeylerde siyasi, ekonomik, diplomatik ve kültürel ilişkiler kurmak gerekmektedir. Bu durum, kürelleşmenin bir sonucu olup, yeniden içe kapanmacı bir dönemin uluslararası siyasete hakim olması beklenmemektedir. Devletler, uluslararası sistemde siyasi düşmanlıkları ve rekabetleri olsa da, kendi ulusal çıkarlarını her zaman ön planda tutmuşlardır. Bu nedenle, çıkarların gerektirdiği durumlarda, tarihsel düşmanlıklar bir yana bırakılarak, diğer ülkeler ve toplumlarla siyasi ve ticari ilişkiler kurulabilir ve işbirliği yapılabilir. Örneğin, bu yazımıza örnek teşkil edecek bir konu olarak, Türkiye-Rusya ilişkileri buna örnek olarak gösterilebilir. İki ülke arasında geçmişten gelen çok sıkı kültürel bağlar olmamasına ve hatta tarihsel temelde ilişkiler rekabet ve hatta düşmanlık temelinde kurulmasına rağmen, ikili ticaret ilişkiler son yıllarda hızla gelişmektedir. Zira bu iki ülke, coğrafi olarak birbirlerine yakın olmaları ve Batı emperyalizminin hedefi durumunda olmaları sebebiyle, birbirleriyle ancak iyi ilişkiler kurarak ve ticaret ve işbirliği yaparak gelişebilirler. Bu yazımızda, Türkiye’nin Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Tacikistan, Rusya Federasyonu, Güney Kore, Çin Halk Cumhuriyeti ve Japonya ile yıllar içerisinde kurduğu siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkiler çok yönlü olarak ele alınacak ve detaylı şekilde incelenecektir.

Kazakistan

Resmi Adı: Kazakistan Cumhuriyeti

Yüzölçümü: 2.717.300 km2

Nüfusu: 18.280.000

Başkent: Astana (Nur-Sultan)

Devlet Başkanı: Kasım Cömert Tokayev

Kurucu Devlet Başkanı: “Elbaşı” Nursultan Nazarbayev

Orta Asya’da yer alan bir Türk Cumhuriyeti olan Kazakistan’ın kuzeyinde Rusya Federasyonu, Ural Dağları ve Güney Sibirya, doğusunda Moğolistan ve Doğu Türkistan, güneyinde Kırgızistan, Özbekistan, Aladağ, Tanrı Dağları ve Aral Gölü, batısında ise Hazar Denizi yer alır. Ülkenin doğu ve batı sınırları arası 3.000 km, kuzey ve güney sınırları arası ise 1.500 km’dir.[1]

Türkiye-Kazakistan Siyasi İlişkileri

Genel olarak ilişkileri incelersek; bağımsızlığını 16 Aralık 1991 tarihinde ilan eden Kazakistan’ı ilk tanıyan ülke Türkiye olmuştur.[2] 2 Mart 1992 tarihinde de, iki devlet arasında diplomatik ilişkiler tesis edilmiş ve karşılıklı olarak Büyükelçilikler açılmıştır. Nitekim bu ülkedeki Büyükelçiliğimiz 18 Nisan 1992 tarihi itibariyle faaliyete geçmiştir. Bu gelişmelerden sonra, Kazakistan ve Türkiye, birbiriyle olan ikili ilişkilerini her alanda arttırarak, sürekli ilerleme göstermişlerdir. İki ülke arasında ticari, siyasi, ekonomik, kültürel ve eğitim alanlarında birçok antlaşma imzalanmıştır. Bu bağlamda, 2009 yılında imzalanan Stratejik Ortaklık Antlaşması, ilişkileri üst seviyeye çıkarması bağlamında çok önemli bir adım olmuştur. Türkiye ve Kazakistan işbirliğinin gelişmesinde, iki ülkenin ortak tarihe, kültüre, dine ve etnik yapıya sahip olmalarının da önemli ve olumlu bir payı vardır.[3] Zira halklar birbirlerini kolayca anlayabildiği için, bu durum, siyasi, ticari ve kültürel ilişkilerin daha hızlı gelişebilmesine sebebiyet vermektedir.

Türkiye-Kazakistan Ekonomik İlişkileri

Bir ülkenin kalkınması, o ülkenin iç ekonomik, sosyal ve kurumsal yapısıyla yakından ilgili olmakta birlikte, uluslararası ticaret ilişkilerinin de o ülkenin kalkınması açısından büyük önemi vardır. Geçmiş dönemlerde bir kısım iktisatçılar, dış ticaretin, ülkede boş duran kaynakların kullanılmasına olanak veren bir pazar yaratma aracı olduğuna dikkat çekmişlerdir. Yine ünlü bir iktisatçı Ragnar Nurkse’nin de belirttiği gibi, uluslararası ticaret, adı geçen ülkeler bakımından bir tür “büyümenin motoru” rolünü oynamıştır. Bütün bunlar, bize, kalkınma stratejilerinden hangisi benimsenirse benimsensin, uluslararası ticaretin katkıları olmadan az gelişmiş bir ülkenin kalkınamayacağını düşündürmektedir. Diğer taraftan, Türkiye, Kazakistan ile bağımsızlığından itibaren çeşitli sahaları ihtiva eden ve aynı zamanda iki ülke arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerin hukuki altyapısını oluşturan 100’e yakın işbirliği, anlaşma ve protokol imzalamıştır. Bu antlaşmaları takiben, Türkiye, 1993 yılından itibaren, Türk Cumhuriyetlerine Türk Eximbank kanalı ile yaklaşık 1,1 milyar dolarlık kredi açmıştır. Bu kredinin 240 milyon doları Kazakistan’a açılmış olup, bunun 213 milyon doları kullandırılmış, 131 milyon dolarlık geri ödeme yapılmış ve 152 milyon doları da ertelenmiştir. Ertelenen kredi ile birlikte, Türkiye’nin Kazakistan’a açmış olduğu kredi miktarı 392 milyon dolara ulaşmıştır.

Uluslararası ticaret açısından Türkiye’ye baktığımızda, Ankara, dünya dış ticaretinde henüz küçük bir paya sahiptir. 1983 yılına kadar Türkiye’nin dünya ticaretindeki görece payı binde 40’ın altında seyretmiştir. 1970-1980 döneminde bu payın binde otuzun altına indiği görülmüştür. 1984’den sonra Türkiye’nin dış ticaret hacmindeki gelişme dünya dış ticaret hacmindeki gelişmeden daha hızlı olduğundan, ülkemizin dünya ticaretindeki görece payı yükselmiş ve 1987’de binde 71’e ulaşmıştır. Bu yıldan sonra bu oran tekrar gerilemiş ve 1990-1995 döneminde ortalama binde 51’e inmiş ve nihayet 1997-1998 döneminde binde 69’a yükselmiştir. Günümüzde ise bu oran yüzde 1’in üzerindedir.

Kazakistan ise, dış ticaretini bağımsızlığının ilk yıllarında daha çok Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) ve Rusya ile yapmaktaydı. Bunun nedeni, ülkenin bağımsızlık öncesi üretim ve dış ticaret yapısının Sovyetler Birliği’ni oluşturan ülkeler doğrultusunda düzenlemiş olması ve bu yapının kısa içinde değişememesidir. Ülkenin dış ticaretinde 1993 yılı itibariyle Rusya’nın payı % 69,7, Ukrayna’nın % 8,1, Özbekistan’ın da % 6,9’luk bir orandaydı ve BDT ülkeleri ile olan ticaret, toplam dış ticaretin % 84,7’sini oluşturmaktaydı.

Tablo 1: Türkiye-Kazakistan ticari ilişkileri (1992-2001)

Gerek Türkiye, gerekse Kazakistan’ın gerçekleştirdikleri toplam ihracat ve ithalat rakamları ile dünya toplam dış ticaret hacmini karşılaştırdığımız zaman, her iki ülkenin de dünya dış ticaretinde çok küçük paya sahip oldukları görülmektedir. Yine bu ülkelerin kendi aralarında gerçekleştirdiği toplam ihracat ve ithalatın seyri incelendiğinde de, bunun iki ülke açısından tatmin edici seviyede olmadığı anlaşılmaktadır. Yukarıdaki Tablo 1’de görüldüğü üzere, Kazakistan ile Türkiye arasında yapılan ihracat ve ithalat ülkenin bağımsızlığını ilan ettiği ilk yıllarda (1992-1994) düşük düzeyde gerçekleşmiştir. Bu yıllarda, Kazakistan’ın toplam ihracatımız içerisindeki payı % 0,15, ithalatımız içerisindeki payı da % 0,30 düzeyinde seyretmiştir. İki ülke arasındaki ticari ilişkiler 1995-2001 yılları arasında nispeten artış göstermiş olsa da, BDT ve BDT dışı ülkelerin oldukça altındadır. 2000 yılı itibariyle Kazakistan’ın toplum ihracat içinde ülkemizin payı % 3,8 iken, BDT ülkelerinin payı % 26,2, BDT dışı ülkelerin payı da % 73,8’dir. Yine bu dönemde ülkemizin Kazakistan’ın toplum ithalatı içindeki payı % 2,27’iken, BDT ülkelerinin payı % 54,6, BDT dışı ülkelerinin payı da % 45 dolayında seyretmektedir. Bu durumu ülkemiz açısından değerlendirdiğimiz zaman, Kazakistan ile ticaret hacmimizin en yüksek oranda gerçekleştiği 1998 yılında; Türkiye 214,3 milyon dolarlık ihracat, 253,7 milyon dolarlık ithalat yaparak, toplamda 466,6 milyon dolar ticaret hacmine ulaşmıştır. Ancak, 2001-2002 yıllarında gerçekleşen ihracat ve ithalat miktarı 1998 yılında ulaşılan ticaret hacminin % 45’i kadardır. Bu düşünün nedeni, ülkemizin son yıllarda içinde bulunduğu ekonomik kriz ve yapılan devalüasyonlarla müteşebbislerimizin üretime yönelik yatırımlara yönelmesidir.[4]

Tablo 2: Türkiye-Kazakistan ticari ilişkileri (2000-2011)

Kazakistan’ın bağımsızlığından itibaren ticari ilişkiler sürekli artmıştır. 2008 yılında 3 milyar doları aşmıştır. 2010 yılında iki ülke arasındaki dış ticaret hacmi 3,283 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. 2003, 2004, 2005 ve 2006 yıllarında sırasıyla 233, 355, 459 ve 696 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. 2007 yılında ise Kazakistan’a olan ihracatımız 1 milyar doları geçerek rekor kırmıştır. 2010 yılında ise ihracatımız 819 milyar dolarda kalmıştır. Kazakistan’ın genel ihracatımız içindeki payı % 0,43 iken, bu değer 2007 yılına kadar sürekli artmış ve 2007 yılı içinde ihracatımız içindeki payı % 1 olmuştur.[5] Güncel verilere bakmak gerekirse; Kazakistan’a ihracatımız 2018 yılında bir önceki yıla göre % 6,8 oranında azalarak 695,3 milyon dolar seviyesinde gerçekleşmiştir. Astana’nın bu dönemde toplam ihracatımızdaki payı % 0,41 olurken, Kazakistan ihracat yaptığımız ülkeler arasında 51. sırada yer almaktadır. 2018 yılında bu ülkeden yaptığımız ithalat ise bir önceki yıla göre % 30 oranında artarak 2,18 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Türkiye’nin en fazla ithalat yaptığı ülkeler arasında, Kazakistan, % 0,98 oranında pay ile 36. sıradadır. Kazakistan’a ihracatımız 2019 yılı Ocak-Nisan döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre % 2,6 oranında azalarak 231,3 milyon dolar seviyesinde gerçekleşmiştir. Söz konusu ülkenin anılan dönemde toplam ihracatımızdaki payı % 0,40 olurken, ülkeden yaptığımız ithalat ise bir önceki yılın aynı dönemine göre % 18,5 oranında artarak 1,09 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir.[6]

Türkiye ve Kazakistan arasındaki yatırım ilişkisine bakarsak, karşılıklı ticaret ve yatırımların her geçen gün gelişmekte olduğu görülmektedir. Kazakistan’daki yabancı şirket sayılarına bakıldığında, Türkiye’nin üçüncü sırada yer aldığı anlaşılmaktadır.[7] Kazakistan, ülkemizin Orta Asya Türk Cumhuriyetleri içinde en fazla yatırımlarının bulunduğu ülkelerden biridir. Ülkedeki Türk yatırımlarının toplam tutarı 1,8 milyar doları aşmış durumdadır. Ülkedeki Türk şirketlerinin faaliyetleri; ticaret, telekomünikasyon, otel işletmeciliği, süpermarket işletmeciliği, müteahhitlik, petrol ürünleri ve gıda imalatında yoğunlaşmıştır. Türkiye, ayrıca Kazakistan’ın maden çıkarma sektöründe faaliyet gösteren 10 büyük yatırımcı ülkeden biridir.[8] En önemli Kazak yatırım alanları ise, petrol ve turizm alanlarıdır. Emlak geliştirme şirketi olan Capital Partners şirketinin Bodrum’da beş milyon metrekarelik alana yaptığı marina, turizm kompleksi ve konut projesi ise en büyük Kazak yatırımlardan biridir. Kazakların Türkiye’de yaptığı bir diğer önemli yatırım alanı enerjidir. Kazakistan menşeli TuranAlem Bank’ın (yeni adıyla BTA Bank) Türkiye’deki Şekerbank’ın 760 milyon avro değerindeki yüzde 34’lük hissesini satın alması ve Kazakistan’ın en büyük bankalarından biri olan Kazkommerzbank’ın da Odeabank’ı satın alma teşebbüsünde bulunması, Kazak yatırımlarının bankacılık alanında da yoğun bir şekilde sürdüğünü göstermektedir.[9] Bu ikili ilişkiler sayesinde sadece ticaret ve yatırım alanındaki gelişmeler değil, aynı zamanda iki ülkenin sosyo-kültürel ilişkiler zemini de daha sağlam temeller üzerine oturmaktadır.

Türkiye-Kazakistan Arasında Kurulan Eğitim Faaliyetleri ve Kültürel İlişkiler

Bugüne kadar Kazakistan ile Türkiye arasında 100’ü aşkın anlaşma imzalanmıştır. Bunlardan ilki 1992 yılında Türkiye ile Kazakistan arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasına ilişkin imzalanan protokolle karşılıklı Büyükelçiliklerin açılmasıdır. Bunların içinde en önemlilerinden biri, 1 Mayıs 1992 Tarihinde Almatı’da imzalanan ve 2 Aralık 1993 tarihinde yürürlüğe giren Türkiye Cumhuriyeti ile Kazakistan Cumhuriyeti arasında eğitim, bilim, kültür ve spor alanlarında yapılmış olan işbirliği anlaşmasıdır.[10] İki ülke arasında bağımsızlık yıllarının hemen başında başlayan “büyük öğrenci projesi” temelde bir eğitim politikası olarak düşünülse de, zamanla kültürel ilişkilerin geliştirilmesi için de kilit bir rol oynamıştır. Örneğin, 2009 yılında bu proje kapsamında mezun olanlar için yapılan mezuniyet töreninde ODTÜ’den mezun olan Kazak öğrenci Olzhas Sartayev, mezun öğrenciler adına şu konuşmayı yaparak kültürel anlamda neler kazandığını anlatmıştır. Sartayev şöyle demiştir: “Türkiye’de aldığımız eğitim bizlere yeni ufuklar açmıştır. Hayata bakış açımızı değiştirmiştir. Türk kültürünü seven, ona âşık olan biri olarak ülkeme dönüyorum.” (MEB 2009).[11]

Tablo 3:  Kazakistan’dan Türkiye’ye gelen öğrenciler (2000-2011)

Daha detaylı bakarsak, Kazakistan’dan her yıl ülkemize gelerek burslu olarak okuyan öğrenciler konusunda Milli Eğitim Bakanlığı verilerine bakarsak[12]; 2013 yılı sonu itibariyle bu projeden yararlanarak Türkiye’de okuyan Kazak öğrenci sayısı 518’dir ve şimdiye kadar toplamda 1.050 Kazak öğrenci mezun olmuştur. Ancak bu mezuniyet sayısı toplamda 4.000 Kazak öğrenci arasından olmuştur. Yani mezun olma ortalaması Kazak öğrenciler için düşük kalmıştır. 2016 yılı içinde ise Türkiye’de muhtelif üniversitelerde öğrenim gören Kazak öğrencilerin sayısı 1.980’dir.

TRT Avaz

Kültürel ilişkilerin medya ayağında ise büyük umutlarla kurulan TRT Avaz tv kanalı vardır. TRT Avaz, Türkiye’nin girişimleri ve bütçesiyle başlayan, çok kapsamlı tarihi, kültürel ve eğitim programlarına yer veren, film kalitesinde eğitici belgesellere imza atan ve çeşitli yarışma programları ile Türk Dünyası’nı bir araya getiren akıllıca düşünülmüş bir projedir.[13] Türk-Kazak manevi, kültürel ortaklığı da büyük bir süratle gelişmektedir. Örneğin, Cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün görkemli bir anıtı bir süre önce Astana’ya dikilmiştir. Bu, Kazakların Türk halkının milli liderine olan saygısının bir göstergesidir. İki ülke arasında kültürel-beşeri alanda işbirliği büyük bir gelişme kaydetmiştir. İki tarafın sanatçı grupları arasında gerçekleştirilen değişim, organize edilen kültürel etkinliklere düzenli katılımı sağlamıştır. Öte yandan, Kazakistan halkının Türkiye algısı son derece pozitiftir. Türkiye’ye tatile gidilmekte ve genelde ülkemizde bir müddet kalınmaktadır. Beğeniyle seyredilen Türk filmleri ve dizileri de vardır. Ayrıca Turk-kazak.com haber sitesinin yaptığı bir haberde, Kazakların en fazla evlendikleri yabancıların Türkler olduğu bildirilmiştir. Türk yemekleri ve müzikleri de bu ülkede genelde beğeniyle karşılanmaktadır. Yani, süreç, iki ülke lehine gelişmektedir.[14]

Türkiye-Kazakistan Diplomatik İlişkileri

Türkiye, Kazakistan’ın bağımsızlığını tanıyan ilk ülkedir.[15] Ülkemiz ile Kazakistan arasındaki ortak tarihi, kültürel ve manevi bağlar ilişkilerimizin süratle geliştirmesine temel teşkil etmiştir. Bağımsızlığını kazanmasının ardından Kazakistan ile imzalanan çok sayıda anlaşma ve protokolle çeşitli alanlardaki ilişkilerimizin ve işbirliklerimizin esasları düzenlenmiştir. Ülkemiz ile Kazakistan arasındaki siyasi ilişkilerin ulaştığı düzeye paralel olarak, Kazakistan, ülkemizin bölgedeki en önemli siyasi ve ekonomik ortaklarından biri haline gelmiştir. Başkent Nur-Sultan’da Büyükelçiliğimiz, Almatı (Alma Ata) ve Aktau (Aktav) şehirlerinde Başkonsolosluklarımız bulunmaktadır. Kazakistan’ın ise Ankara’da Büyükelçiliği, İstanbul’da Başkonsolosluğu ve Antalya’da Konsolosluğu bulunmaktadır.[16] Kazakistan, coğrafi konumu ve doğal kaynaklarıyla da Türkiye için gerçekten değerli bir ülkedir. Türkiye ve Kazakistan’ın son yıllarda dış politikalarında yaptıkları açılımlarla birlikte iki ülke arasındaki ilişkiler gün geçtikçe daha fazla önem kazanmakta ve güçlenmektedir. Bu durumu sadece iki ülke arasındaki tarihi kökenleri derin kardeşlik ilişkileriyle izah etmek yeterli değildir. Bu, aynı zamanda iki ülkenin jeostratejik konumlarıyla dış politikadaki barışçıl ve medeniyetler ittifakı konusundaki çalışmalarındaki benzerliklerden de kaynaklanmaktadır. Gerçekten Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in 21-24 Ekim 2009 tarihinde Türkiye’ye yaptığı ziyaret çok kapsamlı ve somut adımlar içeren ve âdete Türkiye-Kazakistan ilişkilerinde bir dönüm noktası olacak bir şekilde gerçekleştirilmiştir. Türkiye ve Kazakistan’ın Asya ile Avrupa kıtalarında yer alan birer Avrasya ülkesi olmaları ve ikisinin de Batı ile Doğu arasında köprü rolü üstlenmek istemeleri jeostratejik konumlarındaki ortak noktalarıdır. Bu bakımdan, dış politikada iki ülkenin bölge ülkeleri arasındaki uyuşmazlıklarda arabuluculuk görevi üstlendiğini görüyoruz. İki ülkenin bu özelliği, dünya barışı ve istikrarı için faydalı bir ortaklığa da dönüşmektedir. Bu bağlamda, iki ülkenin bu konudaki işbirliğinin küresel çatışmaların önlenmesine önemli katkıları olacağı açıktır. Son dönemde Kazakistan 2014-2020 Dış Politika Konseptine (Republic of Kazakhstan, 2014) göre, Astana (Nur-Sultan), “iki milletin ortak tarihsel köklerini ve kültürel değerlerini göz önünde bulundurarak Türkiye Cumhuriyeti ile yürütülen kapsamlı işbirliğinin güçlendirilmesine büyük önem vermektedir.”[17] Kazakistan ve Türkiye, Birleşmiş Milletler (BM), Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT), İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT), Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (EİT) ve başka bazı uluslararası teşkilatlar çerçevesinde işbirliği yürütmeye ilgi göstermektedirler.[18] Ancak her iki ülkenin bağımsız devletler olarak dostane ilişkilerin geliştirilmesinde kendi ulusal çıkarlarını öncelemeleri de doğal karşılanmalıdır. Nitekim diplomatlarımızın, siyasilerimizin, eğitimcilerimizin ve sivil toplum kuruluşlarımızın temsilcilerinin zorluklardan yılmamaları, sabır ve fedakârlıkla iki ülkenin ortak geleceği için çalışmaya devam etmeleri önemlidir.[19]

Resmi Adı: Özbekistan Cumhuriyeti

Başkent: Taşkent

Yüzölçümü: 447.400 km2

Nüfusu: 32.960.000

Devlet Başkanı: Şevket Mirziyoyev

Kurucu Devlet Başkanı: İslam Kerimov

Orta Asya’da yer alan bir Türk Cumhuriyeti olan Özbekistan’ın kuzey ve kuzeybatısında Kazakistan, doğu ve güneydoğusunda Kırgızistan ve Tacikistan, güneybatısında Türkmenistan, güneyinde ise Afganistan yer alır. Ülke, Amuderya (Ceyhun) ile Siriderya (Seyhun) ırmakları arasında kalan toprakların büyük bölümünü içine alır. Özbekistan ekonomisi sanayi ve tarıma dayalıdır. Özbekistan, Orta Asya’nın en önemli makina ve ağır donanım üreticisidir.  Aynı zamanda, Özbekistan, yeraltı kaynakları bakımından çok zengin bir ülkedir. Navoi eyaletinde bulunan zengin doğalgaz, altın ve uranyum yatakları, bölgenin hızla gelişmesine sebep olmuştur. Özbekistan bağımsızlığını kazandıktan sonra, Türkiye ile sıkı diplomatik ilişkilere girmiştir. İki ülke arasında ekonomi, ticaret, kredi, turizm ve kültür anlaşmaları imzalanmıştır.[20]

Türkiye-Özbekistan Siyasi İlişkileri

Bağımsız Türk devletleri içerisinde ilk kurulan devlet, Kurtuluş Savaşı sonrasında bağımsızlığını ilan ederek 29 Ekim 1923 tarihinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti’dir. Özbekistan ise, 1 Eylül 1991’de bağımsızlığını ilan etmiş, aynı gün ilk defa Türkiye Cumhuriyeti tarafından tanınmış ve 4 Mart 1992 tarihinde Türkiye ile Özbekistan arasında diplomatik ilişkiler tesis edilmiştir.[21] İlişkilerin hukuki temelini oluşturmak amacıyla bu ülkeyle pek çok ikili anlaşma ve protokol imzalanmış, karşılıklı çok sayıda üst düzey ziyaret gerçekleştirilmiştir.[22] 1991-1993 tarihleri arasında iki ülkenin oldukça yakın ilişkiler içerisinde olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye, takvimler 16 Aralık 1991’i gösterdiğinde, tüm Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’ni tanımıştır. Özbekistan’ı ilk tanıyan devlet olan Türkiye, bu tarihte siyasi ilişkilerin temelini atmış; aynı gün gerçekleşen Özbek Devlet Başkanı İslam Kerimov’un Ankara ziyaretiyle de ikili diplomatik ilişkilerin kurulmasına yönelik kararlar alınmış ve gelecek projeler görüşülmüştür. Bu ziyaretin sonunda, İslam Kerimov, Atatürk ilkelerinin Özbekistan’da yapılacak reformlara örnek teşkil ettiğini ve Türkiye’nin Cumhuriyet rejimindeki başarısının Orta Asya’da da yaşanacağı inancında olduğunu belirtmiştir. 4 Mayıs 1992 tarihinde dönemin Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin Özbekistan’a giderek, burada ilk diplomatik ilişkilerin kurulması yolunda Büyükelçiliğin açılması hazırlıklarını yönetmiş, Nisan’da ise Başbakan Süleyman Demirel’in ve MHP lideri Alparslan Türkeş’in katılımıyla Taşkent’te ilk Türk Büyükelçiliği’nin açılış seremonisi gerçekleşmiştir. Bu görüşmelerde ayrıca birçok antlaşma imzalanmış; örneğin 2 milyon ton buğday ve 250 bin ton şeker alımı için Özbekistan’a 500 milyon kredi verilmiştir. 1995’e gelindiğinde, Özbekistan’daki Türk yatırımları 1 milyar doları bulmuştur.

Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar Türk Dünyası” söylemiyle Kerimov’un Ankara ziyaretinde değindiği birlik konusuna “Türk modelli” bir okuma getiren Başbakan Demirel, 30-31 Ekim’de Ankara’da toplanan ve 6 Türk Cumhuriyeti Devlet Başkanı’nı ilk defa bir araya getiren Türkçe Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirvesi’nde yeni bir coğrafyanın şekillendiğini ve bu coğrafyanın “asırlardır birbirine hasret kalan” kardeşleri tekrar bir araya getireceğini söylemiştir. 1992 yılında atılan adımlar, iki devleti birbirine yakınlaştırmak için iletişim ve ulaşım kanallarının arttırılması üzerine gerçekleşti. Bu bağlamda, TRT Avrasya kanalı açıldı. İstanbul-Taşkent ve Ankara- Taşkent uçak seferleri başladı. Ayrıca Eximbank Özbekistan’a 1999’a kadar 326 milyon dolar kredi sağlamıştır ki, bu tüm Türk Cumhuriyetlerine sağlanan kredinin yaklaşık olarak yarısını oluşturmaktadır. 1993 yılı Türk Özbek ilişkileri bakımından önemli adımların atıldığı bir yıl olmuştur. Ocak ayında Ankara’da Özbekistan Cumhuriyeti Büyükelçiliği açılmış ve diplomatik faaliyetler hız kazanmıştır. Öte yandan, Taşkent’e Özbekistan’ın ilk yabancı sermayeli bankası olan UTBank kurulmuştur. % 50 hissesi Agrobank’a, % 50 hissesi de T.C Ziraat Bankası’na ait olan banka ikili ticari ilişkiler açısından önemli bir yere sahiptir. Bugün Özbekistan’ın en büyük bankalarından biri olan UTBank’ın 2014 yılındaki toplam aktifleri 66,6 milyon dolara ulaşmış, yıllık net kazancı ise 2,1 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. Ticari ilişkiler açısından bir diğer önemli gelişme de, 12 Nisan 1993’te kurulan Türk-Özbek İş Konseyi’dir. Ancak Mart 1993’ten itibaren ikili ilişkilerin nispi bir gerilemeye girdiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Türkiye ekonomik krizle sarsılmışken, Rusya’nın Orta Asya üzerindeki nüfuzunu arttırması, bölgede ağabeyliğe soyunmuş Türkiye için bir takım dış politika stratejisi değişiklikleri getirmiştir. Dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın Nisan 1993’teki Özbekistan ziyaretinden kısa bir süre sonra vefat etmesi ve yerine “Türk Birliği” söylevini benimsemiş olan Süleyman Demirel’in gelmesi ise, karşılaşılan diğer krizlerle birlikte ikili ilişkileri bol sürtüşmeli bir evreye sokmuştur.[23]

Nitekim 1994-2005 döneminde ikili ilişkilerde ilk dalgalanmalar yaşanmıştır. Aslında herşey çok olumlu başlamış, 1999 yılına kadar Özbekistan Cumhurbaşkanı İslam Kerimov resmi ve özel temasların yanı sıra, başka vesilelerle de tam 10 kez Türkiye’ye gelmiştir. Ancak, iki ülke ilişkileri 1993’ten itibaren bozulmaya başlamıştır. Bunun en büyük nedeni, Özbekistan’ın muhalif lideri Muhammed Salih’in Türkiye’de bulunmasıydı.[24] Özbekistan’daki muhalif liderlerden Muhammed Salih, 1991’de yapılan ilk Cumhurbaşkanlığı seçiminde % 12,7 oy almıştı. Ancak seçimlerin ardından partisine yönelik baskılar başlamış ve Salih gözaltına alınmıştır.[25] 1993 yılında, Cumhurbaşkanı Özal, Taşkent temasları sırasında bizzat İslam Kerimov’dan Salih’in hapisten çıkarılmasını istemiş ve onu İstanbul’a davet etmiştir. Salih, bu teklifi kabul edecek ve aynı yılın sonlarında Türkiye’ye geçecektir. Bir diğer muhalif lider Özbekistan Birlik Partisi Genel Başkanı Abdurrahim Polat da aynı dönemde önce Bakü’ye, sonra da İstanbul’a sığınmıştır. 1994’e gelindiğinde, Türkiye’yi ikinci defa ziyaret ederek Ankara’ya gelen İslam Kerimov, bu iki “terörist” liderin Türkiye üzerinden ülkesindeki faaliyetleri yönettiği gerekçesiyle Türkiye’ye karşı açık bir tavır takınmıştır. Bu gerginliğin akabinde, Özbekistan, Ankara Büyükelçiliğini kapatma kararı almıştır. Hatta 1992-1993 eğitim yılında Türkiye’de öğrenime başlayan 1.784 öğrenci Özbekistan’a geri çağrılmıştır. 1994’ e gelindiğinde ise, ikamet izni sonra eren Muhammed Salih Türkiye’yi terk etmek zorunda kalmıştır. Yaşanan gerginlik, Başbakan Tansu Çiller’in üç kez ertelenen Orta Asya gezisine çıkmasıyla bir nebze giderilmiştir. Dört günlük gezinin ilk gününde, 9 Temmuz’da Özbekistan’ı ziyaret eden Çiller, İslam Kerimov tarafından havaalanında karşılanmış ve görüşmeler olumlu bir havada seyretmiştir. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in 6-8 Mayıs 1996’da Özbekistan’a yaptığı ziyaret sırasında da Taşkent’te önemli temaslar olmuştur. Hatta yapılan görüşmeler sonucunda, iki ülke arasında Ebedi Dostluk Antlaşması imzalanmıştır.

Ancak 1999 yılı ikili ilişkilerde tansiyonun iyice yükseldiği bir yıl olmuştur. Ülkenin güneyinde bulunan Afganistan sınırına yakın bölgede Taliban’ın faaliyetlerini arttırması ve doğudaki Fergana Vadisi üzerindeki Vehhabi eğilimli radikal dini grupların faaliyetleri bölgedeki dengeleri oldukça kırılganlaştırmıştır. 17 Şubat’ta Taşkent’te yaşanan bombalı saldırı ise, Ankara ile Taşkent’in arasını açan gelişmelerden biri olmuştur. Dört ayrı yerde patlayan bombalar 13 kişinin ölümüne, 124 kişinin ise yaralanmasına sebep olurken, Kerimov yaşanan saldırıyı bir suikast girişimi olarak değerlendirmiş ve eylemde kullanılan bombaların İstanbul’da imal edildiğini iddia etmiştir. Taşkent olaylarından yaklaşık iki hafta sonra Cumhurbaşkanı Demirel Özbekistan’a gitmiştir. 3 ve 5 Mart tarihlerinde Özbek muhalif Erk Partisi üyeleri Askarov Zeyneddin Abdurrasuloviç ve Rustam Mamatkulov Taşkent’teki bombalı saldırıyla alakaları olduğu gerekçesiyle İstanbul’da tutuklanmıştır. 12 Mart 1999’da sanıkların Bakanlar Kurulu’nun onayı ile Dışişleri Bakanlığı tarafından Özbekistan’a iadesi istemiyle dava açılmış ve dava onayla sonuçlanmıştır. Sanıklar, bu kararın siyasi olduğunu ve eğer iade edilirlerse ağır işkencelere maruz kalacaklarını ve hatta yaşam haklarının bile tehlikeye gireceğini iddia ederek, konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşımıştır. 23 Mart’ta konuyla ilgili bir tedir kararı çıkaran AİHM, Türkiye’ye yargı süreci bitene kadar iadelerin gerçekleşmemesi gerektiğini iletmiştir. Başta bunun Türk tarafınca da kabul edilmesine rağmen, tutuklu Rustam Mamatkulov ile Askarov Zeyneddin Abdurrasuloviç, 19 Mart 1999 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla 26 Nisan gecesi Özbekistan’a iade edildiler. Türkiye, AİHM kararı sebebiyle iadeleri hemen gerçekleştiremezken, Özbekistan işlemlerde gecikme olduğunu öne sürerek Özbekistan’daki bulunan 22 Türk Okulu’ndan 6’sı Fethullah Gülen okullarından, 6’sı Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullardan toplam 12 okulu Özbek Milli Eğitim Bakanlığı’nın yeni düzenlemelerine uymadığı gerekçesiyle kapatmıştır. Türkiye ise, bu kararı önce Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla bir uyarı göndererek protesto etmiştir. Ankara, daha sonrasında ise Taşkent Büyükelçisi Umur Apaydın’ı Ankara’ya geri çekmiştir.

2005-2014 tarihlerinde ilişkiler yaşanan bir takım olaylar yüzünden siyasi ilişkiler kopma noktasına gelmiştir. 2003’te Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Başkanlığında bir ziyaret gerçekleştirirken, 2014’e kadar iki devlet arasında üst düzey başka bir görüşme olmayacaktır. Bunun sebebi, 2005’ye yaşanan Andican Olayları üzerine kopan ilişkilerdir.[26] Günümüz Özbekistan-Türkiye ilişkilerine bakarsak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev’in karşılıklı ziyaretleriyle ivme kazanan iki ülke ilişkilerinin grafiği hızla yükselmekte olduğu görülmektedir. Özbekistan ile Türkiye arasındaki ilişkiler, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İslam Kerimov’un vefatının ardından Cumhurbaşkanı seçilen Şevket Mirziyoyev ile 2016’da Semerkant’ta yaptığı görüşmeyle yeni bir evreye girmiştir. Mirziyoyev de 21 yıl aradan sonra Türkiye’yi ziyaret eden ilk Özbekistan Cumhurbaşkanı olmuştur.[27] Özbekistan Cumhurbaşkanı Mirziyoyev, 25 Ekim 2017 tarihinde ülkemize resmi ziyarette bulunmuştur. Son olarak, Sayın Cumhurbaşkanımız, 29 Nisan-1 Mayıs 2018 tarihlerinde Özbekistan’a bir devlet ziyareti gerçekleştirmiştir. Bu ziyaret çerçevesinde, ülkemizle Özbekistan arasında Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi (YDSK) kurulması hususuna yer veren bir Ortak Açıklama da dâhil olmak üzere, çeşitli alanlarda 25 belge imzalanmıştır. Türkiye-Özbekistan Karma Ekonomik Komisyonu V. Dönem Toplantısı ise Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Fuat Oktay ile Özbekistan Başbakan Yardımcısı Sayın Elyor Ganiyev’in eşbaşkanlıklarında 22-23 Temmuz 2019 tarihlerinde Ankara’da düzenlenmiştir. Özbekistan Dışişleri Bakanı Abdulaziz Kamilov, Sayın Bakanımızın davetine icabetle Büyükelçiler Konferansına hitap etmek ve Türkiye-Özbekistan Ortak Stratejik Planlama Grubu Toplantısına iştirak etmek üzere, 4-6 Ağustos 2019 tarihlerinde ülkemize bir ziyaret gerçekleştirmiştir.[28] Yaşanan tüm bu gelişmeler, Türkiye-Özbekistan ilişkilerinin önümüzdeki süreçte daha da ilerleyeceğinin önemli bir göstergesidir.[29]

Türkiye-Özbekistan Ekonomik İlişkileri

Özbekistan Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti yüksek dereceli ikili ilişkilerin gelişimi Özbekistan’ın 1991 yılında bağımsızlığına kavuşmasından sonra başlamıştır. Özbek-Türk ilişkilerinin gelişiminde iki ülkenin birkaç yüzyıllık tarihsel-kültürel bağları ve etnik ve dini benzerlikleri esas faktörlerden biri olmuştur. Eski Sovyet Birliği’nin parçalanmasından sonra, Özbekistan, kendine dost ülkeler içinden genç bir devlete etkili siyasi ve ekonomik destek sağlayabilecek potansiyel aramaya başlamıştır. Türkiye’nin dünyada Özbekistan’ın bağımsızlığını kabul eden birinci devlet olması da (16 Aralık 1991)[30], bu konuda Ankara’nın elini kuvvetlendirmiştir. Söz konusu tarihten bu yana, Özbekistan ve Türkiye arasındaki ilişkiler ticari-ekonomik ve mali alanlarda dinamik bir şekilde gelişmektedir. İki devlet arasında, birçok işbirliği anlaşması imzalanmıştır. 1998 yılında Taşkent’te ekonomik ve ticari işbirliği anlaşması, 1995 yılında yatırımların teşviki ve korunmasına ilişkin sözleşme, 1997 yılında çifte vergilendirmeyi önleme anlaşması ve 1996 yılında Özbek-Türk Ekonomik Komitesi’nin kurulmasına ilişkin anlaşma imzalanmıştır. Aynı zamanda, 2008 yılında iki ülke arasındaki ticaretin teşvik edilmesi, işletmeler ve ekonomik kuruluşlar arasındaki endüstriyel ve teknolojik işbirliğinin geliştirilmesi amacıyla Ticaret Konseyi’nin kurulmasına yönelik ikili bir anlaşma imzalanmıştır. Böylece iki ülke arasında “en çok kayırılan ülke rejimi” yürütülmektedir.

2009 yılında Türkiye’nin Özbekistan’a ihracatı 273 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. Özbekistan’ın Türkiye’ye ithalatı ise aynı yıl 413 milyon doları bulmuştur. 2007 yılında ticaret hacmi 838 milyon dolar şeklinde gerçekleşmiştir. Ocak-Haziran 2008 yılında toplam ticaret hacmi  % 56 oranında artarak, 573 milyon dolar olmuştur. Söz konusu rakam, özellikle ticaret hacminin aynı yıl içinde 1 milyar doları aşmış olması dikkate alındığında, bu yılın ilk yarısı için bir rekor sayılır. Türkiye’nin Özbekistan’dan ithalatının % 65’i demir ve demir dışı metallerden, % 23’ü sanayi ürünlerinden, % 12’si de tarım ürünlerinden oluşmaktadır. Türkiye’nin Özbekistan’a ihracatının ana kısmını ise; sanayi ürünleri (% 92,4), tarım ürünleri (% 5,4) ve demir ve demir dışı metaller (% 2,2) oluşturmaktadır. Türk ortaklarla tekstil ve gıda sektörlerinde aktif bir işbirliği de mevcuttur. Ortaklıkla yapılmakta olan birçok proje, iki ülke arasında yatırım işbirliğinin gelişmesine ve işadamları arasındaki doğrudan temasları desteklemeye hizmet etmektedir. Türkiye, Özbekistan ekonomisinde büyük bir yatırımcı konumundadır. Türk şirketlerinin Özbekistan’a yatırımı 1 milyar doları geçmiştir. Türk şirketleri, özellikle inşaat sektöründe aktif faaliyet göstermektedirler.[31] Müteahhitlik sektörüne bakıldığında, 1992-2015 yılları arasında Özbekistan’daki Türk müteahhitlik hizmetleri toplamının yaklaşık 2,2 milyar dolar olduğu görülmektedir. Ancak bu rakamın 1,5 milyar dolara yakın kısmının 2004 öncesi yapılan işlere ait olduğu, bu tarihten sonra ise alınan işlerin hızla düşüş eğilimine girdiği gözlenmektedir. Ancak 2009 yılında Çalık Enerji firması Navoi Termik Santral ihalesi ile son yıllardaki en büyük işi üstlenmiş ve başarıyla tamamlamıştır. Bunun dışında, Dal Teknik Makina Tic. ve San. A.Ş. tarafından Özbekistan’ın JSC Almalyk MMC firmasıyla imzalanan kontrat çerçevesinde, Cizzah bölgesinde toplam bedeli 97 milyon 600 bin dolarlık Gri ve Beyaz Çimento Fabrikası’nın inşası başarıyla tamamlanmıştır. 2015 yılında Türk müteahhitler tarafından alınan büyük projelerin başında Apeas Mühendislik firmasının HYATT Regency Tashkent otelinin yaklaşık 110 milyon dolarlık ince işleri ve iç dekorasyon projesi ile DAL Teknik Makine Tic. ve San. A.Ş.’nin yaklaşık 29 milyon dolarlık Cizzah Çimento Fabrikası Kapasite Genişletme projeleri gelmektedir. Son dönemlerde yerel inşaat firmalarının ön plana çıktığı, kamunun etkin olduğu ihalelerde bu firmaların daha şanslı oldukları görülmektedir. Bu da, firmalarımızın bu sektörden alacağı payın düşmesinde önemli bir faktör olmaktadır. Bu düşüşün diğer nedenleri olarak; serbest piyasa ekonomisi şartlarının yeterince uygulanmaması, devlet tarafından 1996 yılından beri uygulanan sıkı para politikası, yüksek vergi uygulamaları, dış ticarette yaşanan gümrük sorunları, standart ve lojistik, hatta vize ve izin problemleri, 2003 yılı itibariyle konvertibiliteye geçilmiş olmasına rağmen, para ve kâr transferlerinde yaşanan sıkıntılar olarak sıralanabilir. Bu sıkıntıların giderilmesi halinde, zengin ekonomik kaynaklara sahip olan Özbekistan’daki müteahhitlik faaliyetlerimizin gelişmesi mümkün olacaktır.[32] Bu gelişmeler ile iki ülke arasında yatırım ilişkileri de gelişmeye başlamıştır.

Türk şirketlerinin Özbekistan’daki önemli yatırımları şunlardır:

Tekfen firması, Namangan vilayetinde % 60 sermaye payına (22,2 milyon dolar) sahip olduğu 63 milyon DM (yaklaşık 37 milyon dolar) yatırım tutarlı PAPFEN ve 23 milyon dolar yatırım tutarlı (% 51 nispetindeki Türk sermayesi ve 11,7 milyon dolar) ASNAM pamuk ipliği üretimi fabrikalarına sahiptir.

Harezm-Nurtop Özbek-Türk Ortak Şirketi, Urgenç’te kurulan 13 milyon dolarlık pamuklu iplik fabrikasında (% 56’lık Türk sermayesi payı 7,2 milyon dolar) 2001 yılı sonunda üretime başlamıştır.

Bestex, 2003 yılında Fergana’da faaliyete geçen 24 milyon avro proje tutarlı Türk-Alman-Özbek ortak pamuk ipliği üretim tesisindeki Sokay ve Tekmen tekstil firmalarının % 21,6’şar nispetindeki payları karşılığı Türk sermayesinin 10,3 milyon avro (yaklaşık 11 milyon dolar) olduğu açıklanmıştır.

Koç Holding tarafından, otomotiv sektöründe midibüs ve kamyonet üretim ve montaj işleri yapmak üzere RAM Dış Ticaret A.Ş. adlı şirketi (Özbek) ortaklığıyla ve Türk Eximbank kredisi kullanılarak 64 milyon dolarlık SAMKOÇOTO projesi gerçekleştirilmiştir. Ancak, Semerkant vilayetinde kurulan fabrikadaki Türk ortaklığı 2006 yılında sona ermiştir.

Demir firması, hububat ile et ve süt ürünleri üretimi yapmak üzere 13,2 milyon dolarlık yatırımla Özbekistan şartlarında oldukça büyük bir çiftlik satın almış olup, un ve yem fabrikalarını üretime geçirmiştir. Diğer yatırımlarıyla birlikte Demir firmasının Özbekistan’daki yatırımları toplamının 100 milyon doları aştığı tahmin edilmektedir.

UTBank, 1993 yılında T.C. Ziraat Bankası ile Özbekistan AT Pakhtabank’ın % 50’şer hisseye sahip olarak kurdukları 2 milyon dolar sermayeli bir bankadır. 1993 yılı sonlarında başlattığı bankacılık faaliyetlerini başarıyla sürdürmektedir.

Andican’da 2000 yılında faaliyete geçen 4,0 milyon dolar sermayeli Altın Deri fabrikası (% 51’lik Türk sermayesi payı 2 milyon dolar) ve Taşkent’te faaliyette bulunan 2.4 milyon dolar sermayeli ÇağlayanPamuklu Trikotaj fabrikasının (% 99’ü Türk sermayesidir) yanında, 2002 Mart ayında yine Taşkent’te faaliyete geçen 4,7 milyon dolarlık Şayhantahur Tekstil Fabrikası (% 75 nispetindeki Türk sermayesi payı 3.5 milyon dolar) ve Namangan vilayetindeki Beşteks fabrikası diğer önemli Özbek-Türk ortak yatırımlarıdır.

Türk-Özbek İş Konseyi

Türk-Özbek İş Konseyi 12 Nisan 1993 tarihinde kurulmuştur. Türk-Avrasya İş Konseyleri çerçevesinde faaliyetlerini sürdürmekte olan İş Konseyi’nin Türk Kanadı Başkanı Gentes Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı İzzet Ekmekçibaşı’dır. İş Konseyi’nin Özbek Kanadı Başkanlığını 2005 yılı ortasına kadar Özbekistan Dış Ekonomik İlişkiler Ajansı Başkan Yardımcısı Hasan S. İslamhocayev yürütmüştür. Türkiye ile Özbekistan arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerin geliştirilmesi amacıyla kurulan Türk-Özbek İş Konseyi’nin kuruluşunu takiben, iki ülke arasında ticaret hızla gelişmiş ve Türk firmaları Özbekistan’da yatırıma yönelmiştir. Neticede, Özbekistan Avrasya’da en çok Türk yatırımı olan ülkelerden biri konumuna gelmiştir. İlk yıllarda Özbekistan’a giren Türk firmaları küçük ve orta ölçekli olanlardır. Daha sonraları ise, Özbekistan hükümeti, her platformda büyük Türk firmalarının bu ülkeye yatırım yapmadığını, küçük firmaların da kalitesiz ürünler pazarladıklarını veya ürettiklerini dile getirmiştir. İş Konseyi’nin de teşvikiyle, 1996 yılından itibaren büyük Türk firmaları bu ülkede yatırıma başlamıştır. İş Konseyi, iki ülke işadamlarını ve devlet yetkililerini bir araya getirerek ekonomik ilişkilerin gelişmesine önemli katkılarda bulunmuştur. Türk-Özbek İş Konseyi, iki ülke Cumhurbaşkanları ve Başbakanlarının katılımı ile dört toplantı düzenlemiştir. Türk-Özbek İş Konseyi, Özbekistan’da üçüncü ülkelerle işbirliği modellerinin geliştirilmesi konusunda da çalışmalarda bulunmaktadır. İki ülke arasındaki ticari ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi konusunda ön plana çıkan sektörlere odaklanılması ve sektörel bazda çalışmalar yapılmasının faydalı olacağı düşünülmektedir. Bu amaç doğrultusunda, hafif sanayi, inşaat ve inşaat malzemeleri, KOBİ’ler, tekstil, gıda sanayi ve endüstri alanlarına ağırlık verilmektedir.[33]

Türkiye-Özbekistan Eğitim ve Kültür İlişkileri

Türkiye’nin Özbekistan’ı 1 Eylül 1991 yılında bağımsızlığını tanınmasıyla birlikte iki ülke arasındaki ilişkiler hızla gelişmiştir.[34] Ancak, Özbekistan ve Türkiye arasında sadece ticari ve ekonomik ilişkiler değil, aynı zamanda kültürel ilişkiler de gelişmektedir. Son yıllarda turizm sektörü ve ikili kültürel ilişkilerin gelişmesine büyük önem verilmektedir. İki ülke arasındaki mesafe nedeniyle ortaya çıkabilecek zorluklara rağmen, Türkiye’nin turistik ve tatil bölgeleri Özbekistan vatandaşlarının ilgisini çekmektedir. Özbekistan’ın tarihsel turizm potansiyeli ve zengin kültürel mirası de Türk vatandaşlarının ilgisini çekmektedir. Bu nedenle, turizm sektöründe işbirliğin geliştirilmesi, iki ülke halklarının yaklaşmasında önemli bir rol taşımaktadır.[35] İki ülke arasındaki turizm faaliyetlerini detaylı olarak incelersek, ülkemizi ziyaret eden Özbek vatandaşlarının sayısı 2018 yılında bir önceki seneye kıyasla % 23,24 oranında artarak 241.355’e; Özbekistan’ı ziyaret eden Türk vatandaşı sayısı ise bir önceki yıla göre % 35,41 oranında artarak 74.800’e ulaşmıştır. TİKA Taşkent Koordinatörlüğü, kurulduğu 1992 yılından bu yana Özbekistan’da sağlık, tarım, kapasite arttırımı, restorasyon, turizm alanlarında yürüttüğü proje ve faaliyetlerini son dönemde arttırarak sürdürmektedir. Taşkent’te ayrıca, TRT, TSE ve AA temsilciliği ile Ziraat Bank Özbekistan faaliyet göstermektedir. Ayrıca Milli Eğitim Bakanlığımıza bağlı Taşkent Türk İlk ve Ortaokulu 1993 yılından beri Taşkent’teki vatandaşlarımızın çocuklarına eğitim vermektedir. 2018 yılı Eylül ayında okulun lise bölümü de açılmıştır.[36]

Resmi Adı: Türkmenistan Cumhuriyeti

Başkent: Aşkabat

Yüzölçümü: 448.000 km2

Nüfusu: 5.851.000

Devlet Başkanı: Kurbankulu Berdimuhammedov

Kurucu Devlet Başkanı: “Türkmenbaşı” Saparmurat Niyazov[37]

Orta Asya’nın 36°-43° kuzey enlemleri ile 53°-66° boylamları arasında yer alan Türkmenistan, batıda dünyada en büyük gölü olan Hazar Gölü, güneyde Kopet Dağları, doğuda Amuderya Nehri ve kuzeyde Üstyurt platosu ile doğal sınırları olan bir ülkedir. Türkistan bölgesinin batısında yer alan Türkmenistan, kuzeyinde Kazakistan, kuzey ve doğusunda Özbekistan, güneydoğusunda Afganistan, güneyinde İran ile komşudur. Sınırlarının toplam uzunluğu 3.736 km’dir.[38]

Türkiye-Türkmenistan Siyasi İlişkileri

16 Aralık 1991 tarihinde Türkiye, Türkmenistan’ın bağımsızlığını tanıyan ilk ülke olmuştur. Bu sebeple, Türkiye’ye diplomatik plakalarda “01” kodu verilmiştir. 29 Şubat 1992’de de diplomatik ilişkiler tesis edilmiştir.[39] Türkmenistan’ın bağımsızlığını hemen tanıyan Türkiye, Aşkabat’ın Birleşmiş Milletler (BM) ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) nezdinde tanınması için yoğun gayret göstermiştir. Türkmenistan’ın Türkiye’de Ankara Büyükelçiliği ile İstanbul Başkonsolosluğu ve İzmir Fahri Konsolosluğu bulunurken, Türkiye de Türkmenistan’da Aşkabat Büyükelçiliği ile temsil edilmektedir. Ortak tarihi, dili, dini ve kültürü paylaşan iki kardeş ülke ve halk arasında “Tek Millet, İki Devlet” temelinde dengeli, karşılıklı saygı ve işbirliğine dayalı özel ilişkiler bulunmaktadır. Türkmen tarafı, ilişkileri “kemik kardeşliği” olarak tarif etmektedir. İki ülke arasındaki işbirliği, dış politikada, ticaret ve ekonomi, kültür ve eğitim başta olmak üzere her alanda olumlu bir seyir izlemektedir.[40] Ancak Türkmenistan’ın 12 Aralık 1995 günü “tarafsızlık” statüsü elde etmesi ve Türkmenistan Kurucu Devlet Başkanı Saparmurat Niyazov’un Türkiye’ye karşı o dönemde soğuk davranması sonucunda, ilk başlarda sıcak olan Türkiye-Türkmenistan ilişkileri gitgide soğumuştur. Özellikle Niyazov’un Ekim 1999’da Enerji Eski Bakanı Cumhur Ersümer’i Aşkabat’ta basının önünde “Türk devlet adamları zaten kendi ülke ve milletlerinin çıkarlarını düşünmez” diyerek alelen azarlaması üzerine, iki ülke ilişkileri adeta derin dondurucuya atılmıştır. Türkmenistan, söz konusu tarafsızlık yüzünden uluslararası organizasyonlardan da uzak durmaktadır. Tabii ki bu durum da Türkiye ile Türkmenistan arasındaki ikili ilişkilerin geleceği açısından olumsuz bir rol oynamaktadır. Bu yüzden, Türk diplomasisi Türkmenistan’ın tarafsızlık statüsünden vazgeçmesi için olanca gücüyle kulis yapmalıdır. Örneğin, Türkmenistan, mevcut Devlet Başkanı Kurbankulu Berdimuhammedov’un 2008’de yaptığı Türkiye ziyaretinde söz vermesine rağmen Türkiye’nin girişimleriyle başlatılan ve 9.su 2-3 Ekim 2009 tarihleri arasında Nahcivan’da yapılan Türkçe konuşan ülkeler Devlet Başkanları zirvesine katılmamıştır. Ancak Türkiye-Orta Asya özelinde Türkiye-Türkmenistan ilişkilerinin gelişmesine büyük önem veren Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 5-7 Aralık 2007 tarihlerinde mevkidaşı Berdimuhammedov’u Aşkabat’ta ziyaret etmiştir. Gül, bu ziyaretinde, Türk dili uzmanlarını da beraberinde götürmüş ve bu kişiler Cumhurbaşkanı’na Türkmen yetkililere 34 harften oluşan ortak bir alfabenin kabul ettirilmesi için gerekli girişimlerde bulunmasını önermiştir. Bu tarihten aşağı yukarı bir yıl sonra, 29 Kasım 2008 tarihinde Gül bu kez Berdimuhammedov ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile Türkmenistan’ın Hazar kıyısında bulunan Türkmenbaşı şehrinde buluşarak, Nabucco projesinde üç devletin işbirliği imkanlarını görüşmüştür. Bu bağlamda, Türkiye, özellikle Türkmenistan ve Azerbaycan arasında mevcut Hazar’ın iki ülke sınırına yakın Türkmenlerin Ömer, Osman ve Serdarlı, Azerilerin ise Azeri, Çıralı ve Kepez adlarını verdikleri petrol sahalarının bulunduğu bölgelerin aidiyeti konusunda arabuluculuk yapmaktadır. Diğer yandan, 24-25 Mart 2008 tarihleri arasında Berdimuhammedov’un Ankara ziyaretinde iki ülke arasında üç tane işbirliği anlaşmasının imzalandığı görülmektedir. Bunlardan birincisi, Türkiye ile Türkmenistan televizyonları arasında işbirliğini, ikincisi, iki ülkenin ekonomik işbirliğinin temel yapı taşlarını, üçüncüsü ise, Türkiye ve Türkmenistan Dışişleri Bakanlıkları arasında işbirliğini öngörmektedir. Berdimuhammedov, bu ziyaretinde Türkiye’nin öncülüğünü yaptığı “Türkçe Konuşan Ülkeler Zirveleri”ni desteklediğini de açıklamıştır. Türkmen lider, ikinci kez 27 Ağustos 2009 tarihinde Türkiye’yi ziyaret etmiştir. Bu ziyarette ağırlıklı olarak turizm alanında işbirliği imkânları görüşülmüştür.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ise, 3-4 Ekim 2008 tarihinde Türk-Türkmen işadamları derneğinin toplantısına katılmak üzere Aşgabat’a gitmiştir. Erdoğan, burada yaptığı konuşmada, Türkmenistan doğalgazının Trans Hazar Boru Hattı ile Avrupa’ya taşınmasının Türkiye ve Türkmenistan’ın uluslararası camiada itibarını artıracağının altını çizmiştir.[41] Sayın Cumhurbaşkanımız, Recep Tayyip Erdoğan, 6-7 Kasım 2014 tarihlerinde Cumhurbaşkanı sıfatıyla Orta Asya bölgesine ilk resmi ziyaretini Türkmenistan’a yapmıştır. Türkmenistan Devlet Başkanı Berdimuhamedov ise, 6. Uluslararası Türkmenistan Yatırım Forumuna katılmak ve resmi temaslarda bulunmak için 3-4 Mart 2015; Çanakkale kara savaşlarının 100. yıldönümü vesilesiyle düzenlenen etkinliklere iştirak etmek üzere 24 Nisan 2015, son olarak da 7 Ağustos 2015 tarihinde resmi bir görüşme yapmak üzere ülkemizi ziyaret etmiştir. Sayın Cumhurbaşkanımız, ayrıca Türkmenistan’ın tarafsızlığının 20. yıldönümü vesilesiyle 12 Aralık 2015 tarihinde Aşkabat’ta düzenlenen “Tarafsızlık Siyaseti: Barış, Güvenlik ve Kalkınma Adına Uluslararası İşbirliği” konferansına katılmıştır.  İki Cumhurbaşkanı, son olarak, 1 Mart 2017 tarihinde İslamabad’da düzenlenen 13. EİT Zirvesi marjında başbaşa bir görüşme gerçekleştirmiştir. Sayın Dışişleri Bakanımız da (Mevlüt Çavuşoğlu) Orta Asya’ya ilk resmi ziyaretini, 28 Ocak 2015 tarihinde Türkmenistan’a Türkiye-Türkmenistan-Azerbaycan Dışişleri Bakanları Üçlü toplantısı vesilesiyle yapmıştır. Türkmenistan’ın tarafsızlığının 20. yıldönümü vesilesiyle düzenlenen uluslararası konferansa katılan Sayın Cumhurbaşkanımıza eşlik eden Sayın Bakanımız, 12 Aralık 2015 tarihinde de Türkmenistan’ı ziyaret etmiştir. Ayrıca, iki ülke Dışişleri Bakanlıkları arasındaki siyasi istişarelerin sonuncusu 13 Mart 2019 tarihinde Ankara’da gerçekleşmiştir.[42]

Türkmenistan ile Türkiye arasında imzalanan ortaklık anlaşmalarına baktığımızda, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Türkmenistan Devlet Başkanı Berdimuhamedov’un huzurunda iki ülke arasında imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan Hükümeti Arasında Ticaret ve Ekonomik İşbirliğinin Genişletilmesi ve Derinleştirilmesine Dair Anlaşma”, “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan Hükümeti Arasında Ulaştırma Alanında İşbirliğinin Öncelikli Alanlarına İlişkin Mutabakat Muhtırası”, “Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı ile Türkmenistan Dışişleri Bakanlığı Arasında 2015-2016 Yılı İşbirliği Planı”, “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan Hükümeti Arasında Beden Eğitim ve Spor Alanında İşbirliği Programı”, “Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı ile Türkmenistan Eğitim Bakanlığı Arasında Eğitim Alanında İşbirliğine Dair Hükümetler arası Türk-Türkmen Konseyi’ne İlişkin Protokolle İlgili Tüzük” ile Türkmengaz Devlet Şirketi ile Atagaz Doğalgaz Anonim Şirketi arasında doğalgaz alım satımına ilişkin çerçeve anlaşması gibi anlaşmalar öne çıkmaktadır.[43]

Türkiye-Türkmenistan Ekonomik İlişkileri

Türkiye Cumhuriyeti 16 Aralık 1991 tarihinde Türkmenistan’ın bağımsızlığını tanıyan ilk ülke olmuş, 29 Şubat 1992 tarihinde de diplomatik ilişkileri tesis etmiştir. İki ülke arasındaki ticari ve ekonomik ilişkilerin temeli, Türkmenistan Devlet Başkanı Saparmurat Türkmenbaşı’nın Türkiye’ye yapmış olduğu 3 Aralık 1991 tarihinde imzalanan Türkiye Cumhuriyeti ile Türkmenistan Cumhuriyeti Arasında Ekonomik ve Ticari İşbirliğine Dair Anlaşma’ya dayanmaktadır.[44] Türkiye ile Türkmenistan’ın ticari ilişkilerinin tarihsel gelişimine bakıldığında, ilk ticaretimizin 1992 yılında başladığı görülmektedir.

Türkmenistan’a ilk ihracatımız 1992 yılında yaklaşık 7,5 milyon dolarla başlamıştır. 1993 ve 1994 yıllarında hızla artarak 1994 yılında yaklaşık 84 milyon dolara yükselmiştir. 1997 yılında bir önceki yıla göre % 79’luk artışla yaklaşık 117,5 milyon dolara çıkmıştır. Bu dönem yapılan ihracatta ilk sırayı makineler, mekanik cihazlar, elektrikli makine ve cihazlar, bunların aksam ve parçaları; ikinci sırayı taş, alçı, çimento, amyant, mika vb. eşya, seramik mamulleri, cam ve cam eşya; üçüncü sırayı gıda sanayi müstahsalları almıştır. 1998 yılında ihracatımız bir önceki yıla göre % 18,5 oranında azalma kaydetmiş olmakla birlikte, 2000 yılında bir önceki yıla göre % 12,6’lık artış göstererek yaklaşık 120 milyon dolara çıkmıştır. 1998 yılında yapılan ihracatta ilk sırayı adi metaller ve adi metallerden eşya; ikinci sırayı makineler, mekanik cihazlar, elektrikli makine ve cihazlar, bunların aksam ve parçaları, üçüncü sırayı ise kimya sanayi ve buna bağlı sanayi ürünleri almaktadır. 2004 yılında ihracatımız bir önceki yıla göre % 205 artarak yaklaşık 215 milyon dolar olmuştur. 2008 yılında ise Türkmenistan’a olan ihracatımız bir önceki yıla göre % 95’lik artış göstererek yaklaşık 663 milyon dolara yükselmiştir. Bu yılda yapılan ihracatta birinci sırayı adi metaller ve adi metallerden eşya; ikinci sırayı makineler, mekanik cihazlar, elektrikli makine ve cihazlar; üçüncü sırayı ise plastikler, kauçuk ve bunların mamulleri almaktadır.

2010 yılında Türkmenistan’a ihracatımız 1 milyar doların üzerindedir. 2013 yılında bir önceki yıla göre % 32 oranında artış göstererek 1.957.484.112 dolar olmuştur. 2010 yılında yapılan ihracatta birinci sırayı 668.687.414 dolar ile makineler, mekanik cihazlar, elektrikli makine ve cihazlar; ikinci sırayı 408.866.535 dolar ile adi metaller ve adi metallerden eşya; üçüncü sırayı 140.215.382 dolar ile mobilyalar, yatak takımları almaktadır. 2014 yılında ise ihracatımız bir önceki yıla göre % 14 oranında artarak 2.232.838.303 dolara yükselmiştir. Bu yılda yapılan ihracatta 781.263.687 dolar ile birinci sırayı makineler, mekanik cihazlar; 503.797.372 dolar ile ikinci sırayı adi metaller ve adi metallerden eşya almakta; plastikler, kauçuk ve bunların mamulleri ise 159.258.468 dolar ile üçüncü sırada bulunmaktadır. Türkiye’nin Türkmenistan’dan ithalatı 1992 yılında 21.181.243 dolarla başlamış, 1993 yılında % 263’lük artışla yaklaşık 77 milyon dolara yükselmiştir. 1992-2014 yılları arasında ithalatımız zaman zaman azalmalar göstermekle birlikte genellikle artarak devam etmiştir. 1995 yılında bir önceki yıla göre ithalatımız % 70,6 artarak yaklaşık 112 milyon dolara çıkmıştır. 1995 yılında yapılan ithalatın % 93’ünü dokumaya elverişli maddeler ve bunlardan mamul eşya oluşturmaktadır ki dokumaya elverişli maddeler ve bunlardan mamul eşya alımında bir önceki yıla göre %73 oranında artış kaydedilmiştir.[45]

Yıl İhracat İthalat Hacim Denge
2006 281,3 189,9 471,2 91,4
2007 340,0 396,7 736,7 -56,7
2008 662,9 389,3 1.052,2 273,6
2009 945,1 327,6 1.272,7 617,5
2010 1.139,8 386,3 1.526,2 753,5
2011 1.493,3 392,7 1.886,0 1.100,6
2012 1.480,1 303,5 1.783,6 1.176,5
2013 1.957,5 653,8 2.611,3 1.303,7
2014 2.231,2 623,3 2.854,6 1.607,9
2015 1.857,8 557,4 2.415,2 1.300,5
2016 1.241,5 422,5 1.664,0 819,0
2017 1.038,7 403,6 1.442,2 635,1
2018 467,2 261,0 728,2 206,2
2018 76,7 61,0 137,7 15,7
2019 76,4 45,9 122,3 30,5

Tablo 4: Türkiye-Özbekistan ticari ilişkileri (2006-2019)

İki ülke arasında 2005 yılından beri artış gösteren ticaret hacmi 2012 yılında yaşanan %5,4 azalma ile istikrarını yitirmiş, 2014 yılında 2,9 milyar dolarla zirveye ulaşmıştır. 2015 yılında ticaret hacmi bir önceki yıla göre %15 oranında daralma sonucu 2,4 milyar düzeyine, 2016 yılında ise %30,9 daralma ile 1,7 milyar dolara düşmüştür. Türkmenistan’a ihracatımız 2018 yılında, 2017 yılına göre % 55 azalmış ve 1,04 milyar dolar, Türkmenistan’dan ithalatımız ise 2018 yılında, 2017 yılına göre % 35 azalmış ve 261 milyon ABD doları olmuştur. Türkmenistan’ın 2018 yılında toplam ihracatımızdaki payı % 0,28 ve iken 2018 yılında toplam ithalatımızdaki payı % 0,12 ‘dir. 2007–2017 döneminde Türkmenistan’a yönelik ihracatımız yaklaşık 2 kat artış göstermiş, aynı dönemde bu ülkeden ithalatımız aynı düzeyde kalmıştır. 2018 yılında ülkemiz % 22,5 payla Türkmenistan’ın en fazla ithalat yaptığı ülke konumundadır.[46]

İki ülke arasındaki yatırım ilişkilerine bakıldığında; Türk işadamları, bağımsızlığın kazanıldığı ilk günlerden bu yana, Türkmenistan’ın kalkınmasına katkı sağlamaktadır. Türkmenistan’da 600 civarında Türk firması kayıtlıdır. Türkmenistan, son yıllarda Türk müteahhitlik firmalarının Orta Asya’da en çok proje üstlendikleri ülke konumuna gelmiştir. Firmalarımız Türkmenistan’ın bağımsızlığından bugüne kadar ülkede 34 milyar doların üzerinde taahhüt işi üstlenmiştir. Türk firmalarının inşaat sektörü haricinde yoğun faaliyet gösterdikleri bir başka alan da tekstil sektörüdür. Özellikle Türk tekstilcilerinin girişimcileri Türkmenistan ekonomisini olumlu etkilemektedir. Açılan işletmeler sayesinde, ülkenin kırsal kesimlerinde iş imkânları artmıştır. Ülkede inşaat alanında, Türk müteahhitlerin başarılı çalışmaları mevcuttur.[47] Türkmenistan’da faal tekstil firmalarımız arasında Çalık Holding, Cotam, Engin Kale grubu gösterilebilir. Tekstil alanındaki diğer önemli Türk yatırımları arasında Nebo ve Linkway İplik gösterilebilir. Tekstil dışında Türkmenistan’da kâğıt üretimi, gıda gübre, çimento, inşaat ve enerji alanlarında da faaliyet gösteren Türk firmaları çalışmalarını devam ettirmektedirler. Türk yatırımları, Türkmenistan’ın ihracat potansiyelinin artmasına önemli katkıda bulunmuştur. Özellikle tekstil yatırımları sayesinde daha önceleri pamuğun tamamını ihraç eden Türkmenistan, Orta Asya’nın tekstil ve hazır giyim merkezine dönüşmüştür. Bu sektörde üretilen ürünler Rusya gibi geleneksel pazarların yanında, ABD, Japonya, İsveç, Almanya, Hollanda gibi gelişmiş ülke pazarlarına da ihraç edilmeye başlanmıştır. Türk girişimciler Türkmenistan’da Türk Eximbank kredisi ve pamuk ile geri ödeme şeklinde finansman yoluyla büyük projeler üstlenmiştir. Ekonomi Bakanlığından alınan bilgiler çerçevesinde ülkemizde ise resmi kayıtlara göre 10,9 milyon TL tutarında Türkmenistan sermayeli 64 adet firma faaliyet göstermektedir.[48]

Türkiye ve Türkmenistan Ticari İlişkileri Konusunda Yaşanan Sorunlar

Türkmenistan ile ticaret yaparken, özellikle ülke ithalat politikaları karşısında iş insanları bazı zorluklar yaşamaktadırlar. Türkmenistan’ın Gümrük Birliği üyesi olmaması ve serbest ticaret anlaşmasının olmaması, ülkenin doğrudan ticaret yaptığı ülkelerle anlaşma yapmasını gerekli kılmaktadır. Ülkenin yüksek gümrük vergisi uygulamasıda ihracat yapan ülkeler için sorun oluşturmaktadır. Türkmenistan’dan ithal edilen ürünlerde ise ülke hukuk kuraları geçerlidir. Türkiye ile Türkmenistan ticaretinde karşılaşılan problemler; özellikle Türk firmalarının ve çalışanlarının vizelerde ve çalışma izni almada yaşadığı sıkıntılardır. Yine ülkede çalışan veya iş yapanlar hukuksal sorunla karşılaştıklarında, ülkede tatminkâr hukuki düzenlemeler ve yargılama işleyişinin bulunmaması nedeniyle, kararların alınması aşamasında tek taraflı kalabilmektedir. Ülkenin bankacılık sisteminde de yetersizlikler bulunmaktadır; bu da, iş yapanlar ve ülkede çalışanların tasarruflarının değerlendirilmesi önünde engel teşkil etmektedir. Lojistik fiyatları yüksek olduğu için ticari malın değerinden daha fazla maliyet oluşturmaktadır. Türkmenistan gümrüklerinde yaşanan ağır bürokrasi gümrükte tıkanmalara neden olmaktadır. Ayrıca Türkmenistan’da iş yapan yüklenici firmalarının hak edişleri, genelde çeşitli nedenlerle ertelenmekte; bu da, ihracatçı firmayı zor duruma düşürmektedir. Bu sıkıntılar sadece ülkeye mal girişinde yaşanmayıp, aynı şekilde ülkeden alınmak istenen malların teslim alınmasında da gecikmelere neden olmaktadır. Türkmenistan’ın ulusal firmaları yıllık gelirlerinin % 2,3’ü oranında vergi ödemelerine rağmen, yurtdışı firmalar yaklaşık % 20 oranında Kurumlar Vergisi ve % 15 KDV ödemektedirler. Bu durum da Türk yatırımcıların ülkeye gelmesini caydıran nedenler arasındadır.[49]

Türkiye-Türkmenistan Kültür ve Eğitim İlişkileri

Türkiye’nin Türkmenistan politikasını ele aldığımızda, eğitim ve ekonomi olarak üzere iki önemli ayağına sahip olduğunu görüyoruz. Eğitim alanında Ankara’nın 1992 yılında Orta Asya ve Türk ve akraba topluluklardan gelerek Türkiye’de okumak isteyen öğrenciler için uygulamaya koyduğu büyük öğrenci projesi önemli bir rol oynamaktadır. Ankara ve Aşkabat arasındaki eğitim ilişkilerinin bir diğer unsuru ise, Türkmenistan’da açılan okullardır. Diğer konu ise ekonomik ilişkilerdir. Dış politika, ticaret ve kültür iki ülke arasındaki işbirliği konularıdır. Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı ile Türkmenistan Bilim Bakanlığı arasında Şubat 1992’de eğitim alanında işbirliğinin temel ilkeleri belirlenmiş ve 18 Kasım 1996 tarihinde de imzalanan benzer bir protokolle söz konusu esaslar teyit edilmiştir. İki ülke arasında daimi eğitim komisyonlarının sonuncusu 24 Mart 2000 tarihinde Ankara’da yapılmıştır. İki ülke diğer alanlarda da var olan işbirliklerini eğitimle pekiştirmişlerdir. 2016 yılı itibariyle 9.000’den fazla Türkmen öğrenci Türkiye Cumhuriyeti devleti tarafından sağlanan burslar yardımıyla ya da kendi imkânlarıyla Türkiye’de eğitim görmektedirler. Türkmenistan’da faaliyet gösteren birçok Türk Okulu vardır. Aşkabat Türk Anadolu Lisesi 19.04.1993 tarihinde 1993-1994 eğitim-öğretim yılında T.C Milli Eğitim Bakanlığı ile Türkmenistan Bilim Bakanlığı’nın ortak görüş ve antlaşmaları neticesinde Türkiye’deki Anadolu Liseleri programlarının uygulamak üzere açılmıştır. Yine Aşkabat Türk Ortaokulu da 19.04.1993 tarihinde 1993-1994 eğitim-öğretim yılında T.C Milli Eğitim Bakanlığı ile Türkmenistan Bilim Bakanlığı’nın ortak görüş ve antlaşmaları neticesinde Türkiye’deki ilköğretim okulları programlarını uygulamak üzere açılmıştır. Sonuç olarak, bu iki ülkeyi önemli düzeyde birbirine bağlayan eğitim ilişkileri olmuştur.[50]

                                                                                      

Resmi Adı: Kırgızistan Cumhuriyeti

Başkent: Bişkek

Nüfusu: 6.316.000

Yüzölçümü: 199,900 km²

Devlet Başkanı: Sooronbay Ceenbekov

Kurucu Devlet Başkanı:  Askar Akayev

Orta Asya’da yer alan Kırgızistan’ın komşuları kuzeyde Kazakistan, batıda Özbekistan, güneybatıda Tacikistan, güneydoğuda Çin Halk Cumhuriyeti’dir.[51] Yoğunluğu 24/km2 olan nüfus seksene yakın etnik grubun karışımından oluşmuştur. Etnik yapı, Çarlık Rusyası ve Sovyetler Birliği dönemlerinde ülkenin en verimli topraklarına Ruslar, Ukraynalılar ve Almanların yerleştirilmesi sonucu hızlı bir değişim sürecine girmiş, bu sırada pek çok Kırgız Türkü başta Afganistan ve Pamir yöresi olmak üzere yakın ülke topraklarına göç etmek zorunda kalmıştır. 1925 yılına kadar ülke nüfusunun % 67’sini Kırgızlar oluştururken, bu oran 1959’da % 40’a kadar düşmüştür. Etnik yapıdaki son ve köklü değişim 1990 yılında olmuştur.[52] Ekonomik durumu ise, Orta Asya’nın fakir ülkelerinden biri olan Kırgızistan’da ekonominin önemli bir kısmını tarım sektörü oluşturuyor. Temel tarım ürünlerinin arasında pamuk, tütün ve yün bulunuyor. Tarım ürünleri arasında ihraç edilebilenler arasında tütün ve pamuk başı çekiyor. Ülke ekonomisinde önem arz eden bir diğer unsur ise altın ihracatıdır.[53]

Türkiye-Kırgızistan Siyasi İlişkileri

Türkiye, 16 Aralık 1991 tarihinde Kırgızistan’ın bağımsızlığını tanıyan ilk ülke olmuş; 29 Ocak 1992’de de diplomatik ilişkiler tesis etmiştir. Bişkek Büyükelçiliğimiz 18 Mart 1992 tarihinde faaliyete geçmiş, resmi açılış ise Başbakanlığı sırasında 27 Nisan-3 Mayıs 1992 tarihleri arasında bölgeyi ziyaret eden Cumhurbaşkanı Demirel ile Kırgızistan Cumhurbaşkanı tarafından 29 Nisan 1992 tarihinde yapılmıştır. Kırgızistan 5 Ekim 1992 tarihinde Ankara’ya Maslahatgüzar göndermiş; Büyükelçi olarak atadığı Tölömüş Okeev de 1993 Temmuz ayında Ankara’ya gelerek görevine başlamıştır. Kırgızistan Büyükelçiliği’nin resmi açılışı, Ankara Zirvesi münasebetiyle ülkemize gelen Kırgızistan Kurucu Cumhurbaşkanı Askar Akayev ile Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve dönemin Başbakanı Demirel tarafından 31 Ekim 1992’de yapılmıştır. Türkiye ile Kırgızistan arasında bağımsızlıktan sonra, Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Başbakan ve Bakanlar düzeyinde karşılıklı ziyaretler yapılmıştır.[54] Türkiye ile Kırgızistan arasındaki yakın işbirliği bölgesel ve uluslararası alanda da kendini göstermiştir. Örneğin, Kırgızistan, Türkiye’nin girişimiyle Ekim 1992’de başlatılan “Türk Zirveleri”nin etkin bir katılımcısı olmuştur. Kırgızistan, 1995 yılındaki üçüncü zirveye de ev sahipliği yapmıştır. Türkiye ve Kırgızistan, İran, Pakistan, Afganistan ve Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’nin üyesi bulunduğu Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (EİT) içinde de yakın işbirliğini sürdürmektedir.  Öte yandan, TİKA, 1992 yılından itibaren Kırgızistan’da gerçekleştirdiği kalkınma proje ve programlarıyla aktif bir biçimde hizmet vermektedir. TİKA’nın program ofisi Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’te bulunmaktadır. Türkiye-Kırgızistan ilişkilerinin sıcak seyretmesinin önemli bir göstergesi de, iki ülkenin ortak çabalarıyla kurulan okullardır.[55]

İki ülke Cumhurbaşkanları tarafından 1997 yılında imzalanan “Ebedi Dostluk ve İşbirliği Anlaşması”, 1999 yılında yayımlanan “Türkiye ve Kırgızistan: Birlikte 21. Yüzyıla” bildirisi ve 2011 yılında imzalanan Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi (YDSK) Kurulmasına İlişkin Ortak Açıklama, bugünkü stratejik ortaklığımızın temel belgelerdir. Kırgızistan Cumhurbaşkanı Sooronbay Ceenbekov, 9-11 Nisan 2018 tarihlerinde ülkemize resmi bir ziyaret gerçekleştirmiş, ardından Sayın Cumhurbaşkanımızın yemin törenine iştirak etmek üzere 9 Temmuz 2018 tarihinde ülkemizi ziyaret etmiştir. Sayın Cumhurbaşkanımız ise, ikili resmi ziyaret gerçekleştirmek, YDSK 4. Oturumuna eşbaşkanlık etmek, 3. Dünya Göçebe Oyunları’nın açılışına katılmak ve Türk Konseyi 6. Zirvesi’ne iştirak etmek amacıyla 1-3 Eylül 2018 tarihlerinde Kırgızistan’ı ziyaret etmiştir. Cumhurbaşkanı Ceenbekov, 29 Ekim 2018 tarihinde İstanbul Havalimanı’nın açılış törenine katılmak üzere ülkemizi ziyaret etmiştir. Sayın Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu da 22-23 Temmuz 2015 tarihlerinde Kırgızistan’a bir çalışma ziyareti gerçekleştirmiş ve OSPG 2. Toplantısı düzenlenmiştir. Sayın Bakanımız, son olarak, Sayın Cumhurbaşkanımızın ziyareti kapsamında 1-3 Eylül 2018 tarihlerinde Kırgızistan’ı ziyaret etmiştir. Sayın Bakanımız, Milano’da yapılan AGİT Bakanlar Konseyi Toplantısı vesilesiyle 6 Aralık 2018 tarihinde, yeni Kırgız Dışişleri Bakanı Çingiz Aydarbekov ile görüşme gerçekleştirmiştir. Dışişleri Bakanı Aydarbekov, 7 Mayıs 2019 tarihinde ülkemizi de ziyaret etmiştir. Bu vesileyle OSPG 3. Toplantısı Ankara’da düzenlenmiştir.[56] Yine siyasi ilişkilerin gelişmesi safhasında, “Ermeni meselesi” konusunda Kırgızistan’ın Türkiye’ye destek vermesi ikili ilişkilerde önemli gelişme olacak ve iki toplum arasında yakınlaşmayı sağlayacaktır. Türkiye için uluslararası alanda önemli destek sağlanmış olacak ve Kırgızistan için uluslararası siyasette yeni bir gelişme sağlayacaktır.  PKK sorununa bakılacak olursa, bu konuda Kırgızistan’ın siyasi desteği Türkiye ile ilişkilerinde önemli gelişme sağlayacak, artı olarak Orta Doğu’ya, Avrupa’ya, Kafkaslara açılmış olacaktır, aynı zamanda Türk-Kırgız ilişkilerinde yakınlaşmayı sağlayarak Bişkek’in ilkesel meselelerinde Ankara’nın desteğini kazanmış olacaktır. Bu gelişme, Kırgızistan’ın dış politikasında ikili ilişkilerde olumlu gelişmeler ve uluslararası alanda öne çıkmasını ve daha aktif oyuncu olmasını sağlayacağı gibi, Türk Dünyası’nda da saygınlığını, desteğini ve işbirliğini arttıracaktır.[57]

Sonuç olarak, Türkiye-Kırgızistan ilişkileri, Türkiye’nin genel olarak Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile yaşadığı bazı sorunlardan da uzak değildir. Örneğin, Kırgızistan da bünyesinde barındırdığı % 6,5 oranındaki Rus azınlıktan dolayı izlediği politikalarda Rusya’nın olası tepkisini hep hesaba katmak zorundadır. Bu yüzden, Türkiye’ye yönelik ilişkilerinde tam bağımsız olduğu söylenemez. Türkiye’ye sıcak yaklaşırken ve aslında bir model olarak benimserken, Rusya’yı gücendirici politikalardan da kaçınma gereği duymuştur. Aynı zamanda, Kırgızistan, diğer Orta Asya Türk Cumhuriyetleri gibi Rusya’nın “yakın çevre” doktrini çerçevesinde Rus etki alanında bulunmaktadır ve istese dahi bu etkiyi kırmak şu an için kapasitesinin üzerindedir. Kısacası, Kırgızistan, Türkiye ve Rusya ile ilişkilerinde bir denge gözetme gereği hissetmektedir.[58]

Türkiye-Kırgızistan Ekonomik İlişkileri

Türkiye, 1991 yılında bağımsızlığını ilan eden Kırgızistan’ı tanıyan ve Büyükelçilik açan ilk ülkedir. İki ülke arasında o dönemden bu yana devam eden sıcak ilişkiler Türk iş çevrelerinin bu ülkedeki başarılı çalışmalarıyla pekiştirilmektedir. Kırgızistan’ın bağımsızlığının ardından Türkiye ve Kırgızistan arasında ticari ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesine yönelik 29 Mayıs 1991 tarihinde Ankara’da “Ekonomik ve Ticari İşbirliğine Dair Protokol” imzalanmıştır. Türkiye ile Kırgızistan arasında tarihsel ve kültürel bağlar olması, iki ülke arasında ticari ilişkilerin geliştirilmesi için uygun bir ortam sağlamaktadır.[59] Türkiye ve Kırgızistan arasında ticari ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesine yönelik çeşitli anlaşma ve protokoller de imzalanmıştır. İmzalanan Karma Ekonomik Komisyon VI. Dönem Protokolü, iki ülkenin ticari potansiyellerinin ortaya çıkarılması ve sanayi, enerji, madencilik gibi alanlarda işbirliği imkânlarının araştırılmasına yönelik başlıklar içermektedir.

Tablo 5: Türkiye-Kırgızistan ticari ilişkileri (1994-2010)

Türkiye ile Kırgızistan arasındaki ticari ilişkilerin 1992 yılında başlamasından sonra, ikili ekonomik ilişkiler, 1997 yılına kadar artan bir seyir izlemiştir. Türkiye’nin Kırgızistan’a olan ihracatı 1995-1997 yılları arasında artış eğilimi göstermesine karşın, 1998 yılında düşüş trendine girmiştir. Bu dönemde iki ülke arasındaki dış ticaret hacmi önemli ölçüde azalmıştır. Bu düşüşün ana nedeni olarak, 1998 yılında yaşanan ve sonrasında Orta Asya ülkelerini de etkileyen Rusya ekonomik krizi gösterilebilir. Türkiye’nin Kırgızistan’ın ihracatı içerisindeki payı 1994’ten bu yana inişli çıkışlı bir seyir izlemiştir. 2007 yılında % 3,97 ile en yüksek seviyesine ulaşmış olan bu pay, 2008 küresel krizi ile birlikte azalmaya başlamış ve 2010 yılında % 1,76’ya kadar düşmüştür. Kırgızistan’ın ithalatı içerisinde Türkiye’nin payı ise nispeten yüksek seyretmiştir. Türkiye’nin ithalattaki payı 2005 yılında % 8,12 ile en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Son yıllarda bu pay % 4 civarında seyretmektedir. Diğer yandan, Türkiye’nin ihracat ve ithalatının içerisinde Kırgızistan’ın payı oldukça düşüktür.[60]

İki ülke arasındaki yatırım ilişkileri açısından incelersek, Kırgızistan’daki Türkiye sermayeli firmalar; gıda, mobilya, temizlik maddeleri, boya ve yapı malzemeleri üretimiyle alışveriş merkezi işletmeciliği, bankacılık, tekstil üretimi, matbaa, turizm acenteliği, eğitim işletmeciliği, inşaat gibi çeşitli alanlarda faaliyet göstermektediler.[61]. Türkiye’nin Kırgızistan’daki yabancı yatırımlar içinde payı ise % 12 civarındadır.[62] Kırgızistan’da faaliyet gösteren 200’ü aşkın Türk işadamının kurduğu irili ufaklı müesseseler, 370 milyon dolarlık yatırım ve 235 milyon dolarlık taahhüt işlerini gerçekleştirmişlerdir. Anadolu Holding’in 28 milyon dolarlık yatırımı ile Coca-Cola, Plaskap’ın 18 milyon dolarlık yatırımı ile pet şişe ve kapak fabrikası, THY, Demirbank Bişkek ve Oş şubesi, 33 Türk işadamının da ortak olduğu Tokmak piliç çiftliği ve sucuk, sosis, salam fabrikası, Güney Kırgızistan’da Celal-Abad’da 2 pamuk çırçırlama fabrikası, Oş’ta bir yaprak tütün işleme fabrikası, Bişkek-Oş karayolunun modernizasyonunu gerçekleştiren Entes firması, Bişkek merkezi ısıtma sistemi borularının değiştirilmesini üstlenen Barmak firması, koyun ve yapağı ıslah projesini yürüten Agrin firması, Bişkek-Manas uluslararası havaalanı modernizasyon projesini yürüten Garanti Koza firması bunlardan bazılarıdır.  Çay üretimi ve paketlemesi konusunda faaliyet gösteren Beta Grubu, 2000 “Beta Stores” isimli bir alışveriş ve “Beta Gourmet” adında bir lokanta ile yatırımlarını çeşitlendirmiştir. Çelebi İnşaat’ın PVC üretimi ve Bruç Ltd’nin et ürünleri işleme tesisleri mevcuttur.[63] Kırgızistan’da faaliyet gösteren en büyük Türk firması olarak “Enka” şirketini alabiliriz. Bu şirketin katkılarıyla “Kumtor” altın Madeni İşletme Tesisi inşaat edilmiştir. Son yılların en önemli projesi olan Kumtor projesinin gerçekleştirilmesi Kırgızistan’a yılda 15 tona kadar saf altın sağlayacaktır ki, bu da ülkenin ekonomik bağımsızlığının sağlanması, para sisteminin pekiştirilmesi ve devlet bütçesi kaynağı açısından çok önemlidir.[64]

Ticari ve Ekonomik İlişkilerde Karşılaşılan Sorunlar

Kırgızistan’da faaliyette bulunan Türk girişimcilerinin devamlı karşılaşabileceği sorunlar birkaç grupta değerlendirilebilir. Bunlar şöyle sıralanabilir:

İlk sorun, Kırgız yasalarının yeterince açık ve anlaşılır olmamasıdır. Kırgız Türk İşadamları Derneği (KITİAD) mevzuattaki eksikleri giderebilmek için eğitim ve bilgilendirme seminerleri düzenlemektedir; ancak bu yeterli değildir. Öte yandan, Kırgızistan’ın idari uygulamalarının yeterince şeffaf olmaması, bürokrasinin caydırıcı ağırlığı ve kanun karmaşalarından doğan zorluklar yatırımcılara engel teşkil etmektedir.

İkinci önemli sorun, yatırımcıların tabi oldukları vergilerle ilgilidir. Kırgızistan’da kontrol mekanizmaları çok çeşitli, denetimler yetkisiz olup, vergi uygulamalarının bireysel boyutta değiştiği görülmektedir.[65]

Kırgızistan’da yüksek risk algılaması nedeniyle kısa vadeli finansman yüksek faizlerle temin edilebilmektedir. Dolayısıyla, ülkede faaliyet gösteren yabancı firmalar ülke dışından kredi teminine yönelmektedir. Leasing sistemi, mevzuat eksiklikleri nedeniyle işlememektedir. İhracat finansmanı da aynı derecede zor olmaktadır. İthalat bedelleri genelde nakit olarak ödenmektedir. Akreditif uygulaması sınırlıdır. Özel sektörde işlemler ağırlıklı olarak nakitle gerçekleşmektedir.

Türkiye’den Orta Asya ülkelerine gönderilen ihraç ürünleri ağırlıklı olarak karayoluyla taşınmaktadır. Türkiye menşeli malların rekabetçi fiyatlı olmalarına rağmen, nakliye ve geçiş ücretlerinin yüksek olması, ayrıca, gümrüklerde karşılaşılabilen gayri resmi ödemeler rekabeti olumsuz etkilemektedir.[66]

Türkiye-Kırgızistan Kültürel İlişkileri

Kırgızistan Cumhuriyeti bağımsızlığını kazandığından bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti ile kültür ve eğitim alanlarında işbirliği geliştirmektedir. Bu alanda, karşılıklı adımlar neticesinde son dönemde olumlu sonuçların alınmaya başlandığı görülmektedir. Kırgızistan Cumhuriyeti’nin ve Türkiye’nin Eğitim Bakanlıkları arasında ilk ilişkiler 12 Temmuz 1991’de, Kırgızistan daha bağımsızlığını kazanmadan önce kurulmuştur. Kırgızistan’ın o dönemdeki Halk Eğitimi Bakanı Çınar Cakıpova ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Milli Eğitim Bakanı Köksal Toptan Başkanlığındaki heyetler arasında 28 maddelik iki taraflı bir kararname imzalanmıştır. 5 yıllığına imzalanan bu belgede, iki tarafın eğitim sistemlerini inceleyerek, okul öncesi ve sonrası eğitim konusunda bilgi paylaşımı vs. gibi konular ele alınmıştır. Bunun dışında, uluslararası sempozyum ve konferanslar düzenleme, sonuçlarını rapor halinde getirme konuları da incelenmiştir. Aynı zamanda, Türkiye’nin Van ilinde yaşayan Kırgızlar için Kırgız tarihi, dili ve müziği öğretmenlerini gönderme meselesi de ele alınmıştır. Türk tarafı Kırgızistan’da Türkiye Türkçesi’ni öğretecek okul veya yüksekokul açmayı desteklediğini ve bu süreçte ders araçları, ders kitapları sağlayacağını bildiren madde de yer almaktadır. Kararnameye istinaden, öğrenci, bilim adamları ve eğitim uzmanları değişim programları, tecrübe değişim projelerini gerçekleştirme amacıyla uzmanlarının staj görmesi, iki taraflı koşulların hazırlanması konuları da değerlendirilmiştir. Karşılıklı eğitim ilişlerinin çekirdeği olarak Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi’ni göstermek mümkündür. İkili anlaşmaya uygun olarak, Kırgız Cumhuriyeti’nin başkenti Bişkek’te iki devletçe finanse edilen uluslararası bu üniversitenin kurulması planlanmış, nihayetinde Kırgızistan Cumhurbaşkanı Askar Akayev 19 Nisan 1995’te Bişkek’te Kırgız-Türk Üniversitesi kurulması hakkındaki (103 numaralı) kararnameyi imzalamıştır. Böylece ikili anlaşmanın sonucunda Bişkek’te uluslararası Kırgız-Türk Üniversitesi’nin açılmasına karar verilmiştir. 23-26 Ekim 1997’de Kırgız Cumhurbaşkanı Askar Akayev, Türkiye Cumhuriyeti’ne geniş bir heyetle ziyarette bulunmuş; bu ziyarette ikili anlaşmalara bağlı çok sayıda belgeler imza edilmiş ve sosyo-ekonomi, kültür, bilim ve eğitim konularında görüşmeler yapılmıştır.

Kültür alanında ikili sıkı ilişkiler 1993-1995 yıllarında gelişmeye başlamıştır. Kırgız halk edebiyatında tanınmış komuzcular, manasçılar ve aytış (sözlü yarışma) ve söz ustaları Türkiye Kültür ve Turizm Bakanlığının davetiyle Türkiye’de gösteriler yapmışlardır. Ünlü manasçı U. Mambetaliyev, tökmü akın, Komuzcular S. Tokkakunova, N. Abdrahmanovi ve şarkıcı S. Sadıkova grubu konser programlarında sahneye çıkmışlardır. 1995 yılında Ankara’da Türk Dünyası’nın geleneksel bayramlarından olan Nevruz Bayramı büyük bir şölenle kutlanmıştır. Bu kutlamalar sırasında, Kırgızistan da dâhil neredeyse tüm Türk Cumhuriyetlerin hepsinden katılımcılar olmuştur. 3-30 Eylül 1998’de Türkiye’nin Denizli şehrinde düzenlenen Uluslararası Sanat Ustalarının Meslek Yarışması’na ise, Kırgız ressamları ve heykeltraşları katılarak, burada kendi hünerlerini göstermişlerdir. O dönemde yayına başlayan TRT Avrasya kanalının da bütün Türk Dünyası’nı bilgi ve kültürde birleştirdiği görülmüştür. Genel olarak, son yıllar içinde imzalanan ikili anlaşmalar Kırgızistan ve Türkiye arasındaki eğitim, bilim ve kültür alanları dâhil, ekonomik ve insani yardım alanlarında ilişkilerin gelişmesine ivme kazandırmıştır. Günümüzde, bu ilişkiler; okullar, yüksek eğitim kurumları, bilimsel çalışma alanları ve kültürel çerçevede sıkı işbirliğinde halinde devam etmektedir.[67]

                                              

Resmi Adı: Tacikistan Cumhuriyeti

Başkenti: Duşanbe

Nüfus: 9.101.000

Yüzölçümü (kara): 141.380 km

Kurucu Devlet Başkanı: Rahman Nabiyev

Devlet Başkanı: İmamali Rahman

Tacikistan, doğuda Çin, güneyde Afganistan, batı ve kuzeyde Özbekistan ve Kırgızistan’la çevrilidir. Tacikistan toprakları Asya’nın dağlık iç kesimlerinde yer alır ve sahip olduğu toprağın % 93’ü dağdır. Toprakların yarısından fazlasının yüksekliği 3.000 metreden fazladır. Kuzeyde Tanrı Dağları’nın batı uzantıları, orta kesimde aynı dağların güney uzantıları, güneydoğuda ise Pamir-Alay dağ silsilesinin buzullarla kaplı dorukları yer alır. Güneydeki dağlar arasında geniş vadiler bulunur.[68] Afganistan’a ve Çin’e komşu olmasının yarattığı jeostratejik önem, Tacikistan’ı Orta Asya’nın kilit ülkelerinden biri hâline getirmiştir.[69]

Türkiye-Tacikistan Siyasi İlişkileri

Türkiye, 16 Aralık 1991 tarihinde Tacikistan’ın bağımsızlığını tanımıştır.[70] 1992’nin başında iki ülke arasında diplomatik ilişkiler kurulmuştur. Türkiye’nin Duşanbe Büyükelçiliği 4 Ağustos 1992 tarihinde, Tacikistan’ın Ankara Büyükelçiliği ise 16 Ekim 1995 tarihinde açılmıştır.[71] 1 Mart 1992’de Duşanbe’de Kültür İşbirliği Anlaşması, 5 Nisan’da ise Ekonomik ve Ticari İşbirliği Anlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşmalarla, Türkiye ve Tacikistan arasındaki ticari ekonomik işbirliklerinin temeli atılmıştır. Temmuz’a kadar sıklıkla her alanda işbirliğini ön gören anlaşmalar imzalanmıştır. Bunlardan birisi de, Tacikistan Eğitim Bakanlığı ile yapılan anlaşmayla Özel Shelale Türk şirketinin 1994’te Duşanbe, Kulab, Tursunzade, Kurgantepe gibi önemli Tacik şehirlerinde açtığı 4 Tacik–Türk listesidir. Öte yandan, Türkiye’nin Tacikistan’a götürdüğü ilk hizmet Türkiye Elektrik Kurumu tarafından başkent Duşanbe’de kurulan 60 kanallı bir yer istasyonu ile faaliyete konan dijital telefon santrali olmuştur. Türkiye’nin ilgisi bu dönemde daha çok Türki Devletler üzerinde yoğunlaşmıştır. Hem dil, kültür, tarih birliği kapsamında ilişkilere, hem de ekonomik anlamda daha büyük potansiyele sahip bu ülkelere yönelik olarak, 1990’ların başında duygusal bir politika izlemiştir. Ancak kısa içerisinde ülkenin iç savaşa sürüklenmesi ikili ilişkileri durma düzeyine getirmiştir.[72]

1995’den başlayarak Türkiye-Tacikistan ilişkilerinde bir tür kırılma noktası yaşanmış ve yeni bir süreç başlamıştır. Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in Eylül 1995’de Tacikistan ve Moğolistan’a yaptığı üç günlük resmi ziyaret sonrası Tacikistan’la ilişkiler ivme kazanmıştır. Bağımsızlık sonrası dönemde Tacikistan’a Cumhurbaşkanlığı düzeyinde yapılan bu ilk resmi ziyarette Demirel, Türkiye’nin sınırları, Tacikistan, Afganistan ve Moğolistan’a da kapsayacak şekilde Avrasya’yı “yeniden öğrenmesi” gerektiğini vurgulamış, ayrıca Türkiye’nin bu üç bölge ülkesini “kucaklamak” ve “dengeli ilişkiler kurmak” istediğini söyleyerek, “etrafında İran ve Afganistan örnekleri varken” demokratik ve laik devleti amaçladığı için Tacikistan’ı övgü ile karşıladığını belirtmişti. Bu ziyaretten birkaç ay sonra Aralık 1995’de ülkesinin Türkiye’deki ilk elçiliği açmak amacıyla Tacikistan Dışişleri Bakanı Talbak Nazarov Ankara’ya gelmiştir. Nazarov, bu ziyareti sırasında Türk ve Tacik uluslarının “dilleri farklı bile olsa gönüllerinin bir olduğunu” söylemiştir. Mayıs 1996’da ise, bu sefer Tacikistan Devlet Başkanı İmamali Rahman, Demirel’in davetlisi olarak Ankara’ya gelmiştir. Üç gün süren bu ziyaret sırasında, yasal konularda işbirliği yapılmasına, turizm, eğitim, sağlık, çifte vergilendirme ve yatırımların karşılıklı olarak teşvik edilmesine ilişkin değişik anlaşmalar imzalanmıştır.

Bu karşılıklı ziyaretler sonrasında canlanan Türkiye-Tacikistan ilişkileri, Tacik iç savaşının sona ermesi ve barış anlaşmasının imzalanmasının ardından ivme kazanmıştır. Bu sürecin ardından başlatılan çalışmalar sonucunda, 8 Nisan 1993’de iki ülke arasında imzalanan Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması’nın IX. maddesi uyarınca kurulan Türk-Tacik Karma Ekonomik Komisyonu Birinci Dönem Toplantısı 20-25 Eylül 2000’de Duşanbe’de yapılmıştır. Türk heyetine Devlet Bakanı Abdulhaluk Mehmet Çay’ın, Tacik heyetine de Tacikistan Ekonomi ve Dış Ekonomik İlişkiler Bakanı Yahya Azimov’un Başkanlık ettiği toplantıda, tarım, ticaret, ulaştırma, turizm, enerji ve madencilik başta olmak üzere pek çok alanda işbirliği yapılması kararı alınmıştır.

11 Eylül saldırılarının ardından, 7 Kasım 2001’de Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in Tacikistan’a yaptığı ziyaret de iki ülke ilişkilerinde yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Sezer, bu ziyaretinde, Orta Asya’da terörizmle savaşın Tacikistan olmadan yürütülmesinin olanaksız olduğunu belirterek, ilk defa Türkiye’nin Tacikistan’a güvenlik açısından ilgisini ortaya koymuştur. 22 Aralık 2002’de Ankara’da gerçekleşen Türk-Tacik Karma Ekonomik Komisyonu İkinci Dönem Toplantısı da, siyasal ilişkilerdeki hareketlenmeden yararlanarak, ekonomik ilişkileri geliştirmek amacını güdüyordu. İki taraf arasında ekonomi, ticaret, madencilik, tarım, ulaşım ve turizm alanlarında uzun dönemli işbirliği öngören bir anlaşmanın imzalandığı bu toplantıda, Türkiye, Tacikistan’daki demiryolları ve karayollarının modernleşmesi ile Kulyab ve Dangara’daki havaalanlarının geliştirilmesine yardım etmeyi de üstlendi. Toplantıda, ayrıca, Türk işadamlarının giriş vizelerini Tacikistan’ın Dış Temsilcilikleri ve Konsolosluk Dairesinin Duşanbe Havaalanı’ndaki vize bürolarında çok girişli vizeye çevirebilmeleri konusunda anlaşmaya varıldı. Oluşturulan bu yeni çerçevenin, iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin geliştirilmesine katkı yapması umuluyordu. Nitekim 2003 yılı Tacikistan’la ilişkilerin daha da geliştiği bir yıl oldu.

Türkiye-Tacikistan ilişkilerine 2003’de damgasını vuran bir diğer önemli gelişme de, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 23-27 Ekim 2003 arasında Tacikistan’a gerçekleştirdiği ziyaret olmuştur.[73] İlerleyen süreçte, Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ün 28-29 Mayıs 2009 tarihlerinde Tacikistan’a gerçekleştirmiş oldukları resmi ziyaretle ikili ilişkilerimizde her alanda önemli adımlar atılmıştır. Tacikistan Cumhurbaşkanı Sayın İmamali Rahman’ın 22-23 Aralık 2010 tarihlerinde İstanbul’da düzenlenmiş olan EİT Zirvesi’ne iştiraki ve iki ülkeden birçok işadamını bir araya getiren Türkiye-Tacikistan İş Forumu münasebetlerimizin ulaştığı memnuniyet verici seyrin en somut göstergesi olmuştur. Tacikistan Dışişleri Bakanı Hamrokhon Zarifi ise, Afganistan için İstanbul Konferansı’na katılmak üzere 2 Kasım 2011 tarihinde İstanbul’a gelmiş,  Cumhurbaşkanımız tarafından kabul edilmiş ve Sayın Bakanımızla bir görüşme gerçekleştirmiştir.[74] Bu süreçte Tacikistan Barış ve Ulusal Birlik Kurucusu-Millet Lideri, Tacikistan Cumhurbaşkanı, Sayın İmamali Rahman’un 16-18 Aralık 2012 tarihli Türkiye’ye son resmi ziyareti ile ikili ilişkilerimize önemli ivme kazandırmıştır. Tacikistan Cumhuriyeti, karşılıklı ziyaretler çerçevesinde imzalanan ikili anlaşmaların tamamının hayata geçirilmesi adına üzerine düşen görevi yapmaya azimli olduğunu ve gerekli hassasiyeti gösterdiğini önemle ifade etmektedir. İki ülke ilişkileri parlamenter bazında da gelişerek güçlenmekte olup, bu bağlamda 2000 yılından beri yürürlükte olan Parlamentolararası Dostluk Grubu’nun katkısı bu süreçte çok önemli bulunmaktadır. Bugüne kadar iki ülke arasındaki ilişkilerin ve işbirliğinin olumlu yasal temelleri oluşturulmuştur. Bu süre zarfında, iki ülke arasında 65 anlaşma ve diğer işbirliği belgeleri imzalanmıştır. Bu belgeler bağlamında, siyasi, ekonomik, ticari yatırım, eğitim, kültür, sosyal ve beşeri alanlarda işbirliğine katkısı olmuştur. Taraflarca hâlihazırda 20 adet civarında ikili anlaşma ve belge taslak aşamasındadır.[75] İlerleyen dönemlerde, Dışişleri Bakanımız Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun 21 Ekim 2016 tarihinde Tacikistan’a gerçekleştirdiği ziyaret vesilesiyle, “Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı ile Tacikistan Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Arasında, 2017-2020 Yıllarını Kapsayan İşbirliği Planı” imzalanmıştır. Türkiye ile Tacikistan arasında BM, İİT ve EİT gibi uluslararası kuruluşlar bünyesinde yakın işbirliği ve uluslararası kuruluşlara adaylıklar çerçevesinde dayanışma mevcuttur.[76]

Türkiye-Tacikistan Ekonomik İlişkileri

Türkiye, 16 Aralık 1991 tarihinde Tacikistan’ın bağımsızlığını tanımış, 29 Ocak 1992 tarihinde de diplomatik ilişkiler tesis etmiştir.[77] Türkiye ile Tacikistan arasında ilk olarak “Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması” 8 Nisan 1993 tarihinde Ankara’da imzalanmış olup, 3 Temmuz 1994 tarihinde yürürlüğe girmiştir.[78]  Ticaret ve ekonomik işbirliği, her iki ülkenin ikili ilişkilerinde de önemli bir yer tutmaktadır. Her iki taraf da ekonomik, ticari ve yatırım iş birliğinin şu andaki durumu yeterli kabul etmemekte ve işbirliğini daha da geliştirmek için ortak önlemler almaktadırlar. Tacikistan-Türkiye arasındaki dış ticaret verileri tablosunu incelersek:

Tablo 6: Türkiye-Tacikistan ticari ilişkiler (1992-2017)

Tacikistan’ın Türkiye’ye ihracatı 1992 yılında 8 milyon dolar iken, 2006 yılında 118 milyon dolara, 2012 yılında 345 milyon dolara çıkmış ve son olarak 2017 yılında 198 milyon dolar olmuştur. İthalat rakamları incelendiğinde ise, Tacikistan’ın Türkiye’den ithalatı 1992 yılında 7 milyon dolar iken, 2007 yılında 118 milyon dolara, 2013 yılında 284 milyon dolara yükselmiş, 2017 yılında 198 milyon dolara düşmüştür. Bu veriler doğrultusunda dış ticaret dengesine ilişkin bilgiler değerlendirildiğinde, Tacikistan’ın özellikle son yıllarda dış ticaret fazlası elde ettiği görülmüştür. Bu kapsamda, iki ülke arasındaki ticaret hacminde zaman zaman düşüşler yaşanmasına rağmen, Türkiye Tacikistan’ın önemli ekonomik ortaklarından biri olmaya devam etmektedir. İki ülke arasındaki ticaret hacmi 2017 yılında bir önceki yıla göre % 13 artarak 354 milyon dolar olmuştur.[79] Ülkemiz, Ocak-Temmuz 2019 dönemine ait ihracat verilerine göre, Türkiye, Tacikistan’ın ihracat ortakları arasında 137 milyon dolarla (toplam ihracatın % 21,4’ü) ilk sırada yer almıştır. Anılan dönemde Türkiye’den gerçekleştirilen ithalat 83,2 milyon dolar düzeyindedir.[80]

İki ülke arasındaki yatırım ilişkileri ise, Tacikistan’a yabancı sermaye girişi, ülkedeki istikrarsızlık nedeniyle çok düşük seviyelerde kalmıştır. Buradaki firmalarımız daha çok tekstil, gıda, temizlik malzemeleri ve inşaat ve enerji alanlarında faaliyet göstermektedirler. Bu firmalar tamamen Türk sermayeli olup, henüz bir Türk-Tacik ortak girişimi bulunmamaktadır. Tacikistan hükümeti, ekonomik büyümeyi hızlandırmak ve yabancı yatırımları teşvik etmek için çalışmalar düzenlemektedir. 20 ülke ile imzalanan Yatırımların Karşılıklı Korunması ve Teşviki Anlaşması, 23 ülke ile yapılan Ekonomik İşbirliği Anlaşması, ülkedeki yabancı sermayeyi arttırmak için yapılan önemli çalışmalar arasındadır. Tacikistan’da 160 yabancı sermayeli şirket faaliyet göstermektedir ve bu sayının önümüzdeki yıllarda artması beklenmektedir. Şu anda, ülkede, kamuya ait orta ve büyük ölçekli işletmelerin sadece % 11’inin özelleşmiş olması Türk şirketler için büyük fırsatlar oluşturmaktadır. Müteahhitlik hizmetleri ise, müteahhitlik alanında Türk firmalarının son dönemlerde yeni işler almaya başladıkları gözlemlenmektedir. Hâlihazırda OYAK İnşaat, Kuveyt, Suudi Arabistan ve Tacikistan hükümetlerince finanse edilen Şıkev-Zigar Karayolu inşaatı projesini almıştır. Seyaş firması Tacikistan-Çin karayolunu Duşanbe’ye bağlayan yolun inşaatını gerçekleştirmektedir. Zafer İnşaat ise, Duşanbe’deki ABD Büyükelçiliği binasının inşaatını tamamlamıştır. Türk firmaları, Tacikistan’da özellikle yabancı finans kuruluşları tarafından finanse edilen ve uluslararası standartlarda ihale edilen projelere ilgi göstermektedir. Türk müteahhitlik firmaları, şimdiye kadar Tacikistan genelinde yaklaşık 420 milyon dolar değerinde toplam 28 proje üstlenmişlerdir.

İkili İlişkilerde Karşılaşılan Başlıca Sorunlar

Tacikistan, halen makroekonomik istikrarın sağlanması ve özel sektörün geliştirilmesi için gerekli altyapıyı oluşturmak için çalışmakta ve bu çalışmalarının sonuçlarını da almaktadır. Son 2-3 yıllık dönem içerisinde istikrar yönünde büyük adımlar atılmıştır. Pazar ekonomisine geçiş, özelleştirme, anayasal reformlar konularında gelişmeler sağlanmakta ve yatırım ortamı iyileştirilmektedir. Ancak yine de gelinmiş olan noktanın yeterli olduğunu söylemek mümkün değildir. Finansman konusu, Tacikistan’da gerçekleştirilecek olan projeler için önemli bir sıkıntı yaratmaktadır. Zira bu ülkenin mali imkânları yetersizdir. Uluslararası finansman kuruluşları ve kalkınma bankaları ise, ülkenin borç koşulları nedeniyle büyük projelere finansman sağlama imkânına sahip değildir. IMF’nin sınırlaması nedeniyle hükümet, projelere devlet garantisi verememektedir. Ülkenin bankacılık sistemi, yabancı yatırımcıların ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaktır. Bu alanda önemli atılımlar yapılmadığı gibi para transferlerinden alınan yüzde 5’lik komisyon da sıkıntı yaratmaktadır. Organik yakıtlar bakımından zengin bir ülke olmayan Tacikistan’da enerji konusunda sıkıntılar yaşanmaktadır.[81] Türkiye’den Tacikistan’a yapılan taşımacılığın önemli bir bölümü Türkiye-İran-Türkmenistan-Özbekistan-Tacikistan karayolu hattı kullanılmak suretiyle sağlanmaktadır. Daha az tercih edilmekle birlikte, alternatif güzergâh ise Gürcistan-Azerbaycan-Kazakistan/-Türkmenistan-Özbekistan-Tacikistan demiryoludur. Coğrafi uzaklık nedeniyle iki ülke arasındaki taşımacılık masrafları yüksektir.[82]

Türkiye-Tacikistan Kültür ve Eğitim İlişkileri

Türkiye, ticari ortaklığının yanı sıra, ortak kültür, gelenek ve tarih öğelerini kullanarak Tacikistan’da halkın refah seviyesinin artması ve ülke içi istikrarın sağlanması konularıyla da ilgilidir. Bu konuda üzerine düşeni yapmaya hazır olduğunu dile getirmektedir.[83] Türkiye, Tacikistan’da eğitim, kültür ve dil alanında önemli bir ayrıcalığa sahiptir. Eğitim, kültür ve dil alanında bu ülkede Türkiye’nin atması gereken bazı adımlar bulunmaktadır. Birincisi, Türkiye Bursları çerçevesinde Tacik öğrencilere ayrılan 40 ila 50 kişilik kontenjan mutlaka arttırılmalıdır. İkincisi, Yunus Emre Enstitüsü Tacikistan’da şube açmalıdır. Üçüncüsü ise, Türkiye Türkçesi Öğretim Merkezi elaman bakımından desteklenmelidir.[84]

Büyükelçiliğimizce gerçekleştirilen kültürel faaliyetler, dünya ölçeğinde düzenlenen Mevlana Celaleddin Rumi’nin 800. doğum yıldönümü kutlamaları çerçevesinde, Tacikistan’da bu ülkenin 16. bağımsızlık yıldönümü ile eşzamanlı bazı etkinlikler gerçekleştirilmiştir. Bu bağlamda, Diyalog Avrasya-Şelale Grubu’nun katkı ve desteğiyle Tacikistan makamlarınca 7-9 Eylül 2007 tarihlerinde “Medeniyetlerarası Diyalog – Mevlana” temalı uluslararası bir sempozyum yapılmıştır. Sempozyum sonunda günümüz dünyasında hoşgörü ihtiyacına ışık tutan bir çağrıda bulunulmuştur. Ayrıca Büyükelçiliğimiz eşgüdümünde, Kültür Bakanlığımız Konya Semazen Topluluğu 7 Eylül 2007 akşamı Duşanbe’de halka açık kültür gecesi kapsamında Sema gösterisi sunmuştur. Büyükelçiliğimizin girişimleriyle 2006 yılında başlatılan Türk-Tacik Ressamları Kataloğu Projesi’nin hazırlık çalışmaları 2007 yılında da ivme kazanarak devam etmiştir. Büyükelçiliğimiz himayesinde, Kültür ve Tanıtma Müşavirliği vasıtasıyla 28 Nisan-2 Mayıs 2008 tarihleri arasında Duşanbe’de  “Türkiye’den Neşe” başlığı altında bir Türk Filmleri Haftası düzenlenmiştir.[85]

                                                            

Resmi Adı: Kore Cumhuriyeti

Başkent: Seul

Yüzölçümü: 99.720 km2

Nüfusu: 51,5 milyon[86]

Devlet Başkanı: Moon Jae-in

Kurucu Devlet Başkanı: Syngman Rhee

Asya’nın doğusunda Kore yarımadasının 38° enleminin güneyinde kalan bir devlet olan Güney Kore’nin kuzeyinde Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti (yani Kuzey Kore), batısında Sarıdeniz, doğusunda Japon Denizi, güneyinde Doğu Çin Denizi bulunur. Güney Kore’nin güney ve batı kıyıları çok girintili ve çıkıntılıdır. Birçok yarımada ve küçük adalarla çevrilmiştir. Bu kısımlarda, Pusan ve Inchon en önemli limanlarındandır. Doğu bölümü dağlık olmasına rağmen, batı bölümü geniş alanlar, ovalar ve tepelerle kaplıdır. Doğu bölümünde tabii limanlar da yoktur. Genellikle dağlıktır. Fakat dağlar yüksek değildir. En yüksek dağı, 1.915 m ile Chiri San Dağı’dır. Önemli nehirleri arasında Naktong, Han ve Inchon ırmakları sayılabilir.[87] Ekonomisi ise, dünyanın 12. en büyük ekonomisidir. Ülkede kişi başı milli gelir 37.900 dolar gibi yüksek bir seviyededir. 2016’da büyüme oranı yüzde 2,8’i bulan Güney Kore’nin ihracatı 511,8, ithalatı ise 391,3 milyar dolar oldu. Ülkede işsizlik oranı ise yalnızca yüzde 3,7 civarındadır. Ülkede 9 Mayıs’ta yapılan seçimlerde Demokrat Parti adayı Moon Jae-in yeni Devlet Başkanı olmuştur.[88] Güney Kore, Asya’daki en iyi demokrasilerden biri olarak da diğer devletlerden ayrışmaktadır.

Türkiye-Güney Kore Siyasi İlişkileri

İki ülke arasındaki ilk ikili ilişkiler, siyasi açıdan, 11 Ağustos 1949 tarihinde Türkiye’nin Güney Kore Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını tanımasıyla başlamıştır. Türkiye’nin Kore Savaşı’na katılmasıyla, iki ülke arasındaki ilişkiler hız kazanarak zirve yapmaya başlamıştır.[89] Kore Savaşı ile gelişen ilişkilerimizi daha detaylı incelersek, Kore yarımadası 1910-1945 yılları arasında Japon işgali altında yaşamıştır. Bu tarihlerde, Osmanlı Devleti/Türkiye Cumhuriyeti’nin Kore’ye ilgisi daha çok Japonya, Çin ve Rusya ile ilişkiler çerçevesinde ele alınmıştır. Kore, II. Dünya Savaşı’ndan sonra tam bağımsızlığa kavuşacağı sırada, galip devletlerden olan Sovyetler Birliği ve ABD tarafından iki işgal bölgesine ayrılmıştır. Savaşın hemen ardından Soğuk Savaş’ın patlak vermesiyle birlikte, 1948 yılında Kore yarımadasının kuzeyinde Sovyetler Birliği yanlısı Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, güneyinde ise ABD yanlısı Kore Cumhuriyeti kurulmuştur. Bu süreçte, Türkiye, Kuzeydoğu Asya gelişmelerine ilgisiz kalmıştır. Türkiye, birkaç yıl sonra başka gerekçelerle de olsa Kore Sorunu’nun en aktif taraflarından birisi olmuştur. NATO’ya girmek için destek arayışında olan Türkiye, Başbakan Adnan Menderes başkanlığındaki Bakanlar Kurulu’nun kararı ve TBMM’nin onayıyla 1950 yılında Kore’ye 4.500 kişilik bir kuvvet göndermiştir. Kore Savaşı sırasında Türk Tugayı 1953’te imzalanan Panmunjom Mütarekesi’ne kadar sürekli takviye edilmiştir. 1960’te yılında ise, Kore’deki Türk birliğinin sayısı 200’e düşürülmüş, 1965’te yalnızca sembolik bir bölük bırakılmış ve 1971’de de Kore’deki bütün Türk askerleri çekilmiştir. Böylece, Türkiye ve uğrunda savaştığı Güney Kore arasında çok sağlam temeller dayalı bir ilişkinin yolu açılmıştır. Kore’deki Türk Tugayı vasıtasıyla Türk ve Kore toplumları arasındaki ilişkiler birdenbire yoğunluk kazanmıştır. Türk Tugayı’nın Kore’deki askeri işlevinin yanı sıra gördüğü sosyal ve kültürel faaliyetler bununla da sınırlı kalmamıştır. Bugün sayıları yaklaşık 40.000’e ulaşan Güney Kore’deki Müslüman topluluğunun temelleri Kore’deki Türk Tugayı’na dayandırılmaktadır. Kore Türk Tugayı içerisinde oluşturulan mescitte görevli askeri imamlar vasıtasıyla zamanla çok sayıda Koreli Müslüman olmuştur. Bu yüzden, Kore Savaşı, Türkiye-Güney Kore ilişkilerinin miladı olarak nitelendirilebilir.

Lee Hee-Chul’a göre, Türkiye-Kore ilişkileri dört dönemde incelenebilir: (1) 1950-1960 arası diplomatik ilişkilerin kurulması, (2) 1961-1970 arası dostluk ilişkilerinin pekiştirilmesi, (3) 1971-1980 arası ilişkileri çeşitlendirme dönemi ve (4) 1980 sonrası ekonomik işbirliğinin canlandırılma dönemidir. Kore ile ilişkiler her ne kadar 1950 Kore Savaşı ile başlamışsa da, Türkiye’nin Güney Kore ile diplomatik ilişki kurması ancak 1957 yılında gerçekleşmiştir. 1950-1980 arasında iki ülke arasında siyasi ve askeri düzeyde üst düzey karşılıklı ziyaretler gerçekleştirilmiş olsa da, 1980’li yıllara kadar ikili ilişkilerin belli bir istikrara kavuştuğu söylenemez. 1980 sonrası gerçekleştirilen karşılıklı üst düzey ziyaretlerin azlığı da dikkat çekmektedir. 1982’de Cumhurbaşkanı Kenan Evren, 1991’de Başbakan Yıldırım Akbulut, yine 1991’de Dışişleri Bakanı Ali Bozer Güney Kore’yi ziyaret ederken, Kore tarafından 1996’de Başbakan Lee Soo-Sung, 1999 İstanbul AGİT zirvesi için Dışişleri Bakanı Hong Soon-Yong ve Nisan 2004’te Dışişleri Bakanı Ban Ki-Moon Türkiye’yi ziyaret etmişlerdir. Genel olarak bakıldığında, Başbakan ve Cumhurbaşkanı düzeyindeki ziyaretlerin oldukça seyrek gerçekleştiği söylenebilir.

Türkiye-Güney Kore ilişkilerinin 1990’lı yıllar boyunca yoğunluk kazandığı söylenebilir. 1999 Marmara depremi, Türkiye-Güney Kore ilişkilerinin her düzeyde yeniden canlanmasına yol açmıştır. Tüm dünyada olduğu gibi, Kore kamuoyu da Türkiye’deki depremle yakından ilgilenmiştir. Bu, Kore ve Türk toplumları arasında kurulan duygusal bağların ne derece güçlü olduğunu göstermektedir. İkili siyasi ilişkilere canlılık getirmesi açısından 2004 ve 2005 yıllarında karşılıklı olarak gerçekleştirilen Başbakan Erdoğan’ın Güney Kore seyahati ve Cumhurbaşkanı Roh Moo-Hyun’un Türkiye ziyareti büyük önem taşımaktadır. Başbakan Erdoğan’ın Kore ziyareti sırasındaki esas gündem maddesi, Koreli şirketlerin Türkiye’de yatırım yapması için zemin hazırlamaktı. Bu konuda Kore hükümetinin desteğini almak büyük önem taşımaktadır. Cumhurbaşkanı Roh’un Nisan 2005’te gerçekleştirdiği Türkiye ziyareti de ikili ilişkilerin gelişmesi açısından büyük öneme sahiptir. Bu ziyaret, ayrıca, Cumhurbaşkanlığı düzeyinde Güney Kore’den Türkiye’ye yapılan ilk ziyaret olma özelliğini taşımaktadır. Bu açıdan bir yıl arayla iki üst düzey ziyaretin gerçekleşmesi, ikili ilişkileri en üst seviyeye çıkartmıştır. Türkiye ile Güney Kore arasında savunma sanayi alanında da son zamanlarda giderek artan bir işbirliği mevcuttur. İki ülke arasında herhangi bir siyasi sorunun bulunmaması, savunma alanındaki işbirliğinin hızla gelişmesini sağlamaktadır.[90] 2012 yılında Stratejik Ortaklık seviyesine yükseltilen ilişkiler, düzenli karşılıklı üst düzey ziyaretlerle gelişmektedir. Türkiye ve Güney Kore, başta BM ve G20 olmak üzere uluslararası örgütlerde de yakın işbirliği içindedirler. Dışişleri Bakanları da 2013 yılında oluşturulan MIKTA platformu çerçevesinde sık sık bir araya gelmektedirler. TBMM’de ve Kore Ulusal Meclisi’nde karşılıklı olarak Parlamentolar arası Dostluk Grupları teşkil edilmiştir. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın 1-3 Mayıs 2018 tarihlerinde Kore Cumhuriyeti’ne gerçekleştirdiği devlet ziyaretinde,[91] iki ülke arasında ‘Yükseköğretim Alanında İşbirliğine Yönelik Mutabakat Zaptı’, ‘Bilgi ve İletişim Teknolojileri, Uydu ve Uzay Teknolojileri Alanlarında Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinde İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptı’, ‘Sanayi ve Enerji Bakanlığı Arasında Sanayi İşbirliği Mutabakat Zaptı’, ‘Sağlık ve Tıp Bilimleri Alanlarında İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptı’ olmak üzere 4 anlaşma imzalanmıştır.[92]

Türkiye-Güney Kore Ekonomik İlişkileri

Türkiye ve Güney Kore arasındaki ekonomik ilişkilerde ithalat ve ihracata bakarsak,

  İhracat İthalat Hacim Denge
2003 78.126 1 374 736 1.452.862 -1.296.610
2004 104.044 2 356 221 2.460.265 -2.252.177
2005 127.408 2 782 025 2.909.433 -2.654.617
2006 155 965 3 556 269 3 712 234 -3 400 304
2007 152 310 4 369 903 4 522 213 -4 217 593
2008 271 254 4 091 711 4 362 965 -3 820 457
2009 234 609 3 118 213 3 352 822 -2 883 604
2010 304 301 4 764 056 5 068 36 -4 459 76
2010 237 185 3 639 742 3 876 927 -3 402 557
2011 445 150 5 061 747 5 506 897 -4 616 597

Tablo 7: Türkiye-Güney Kore ticari ilişkiler (2003-2011)

Kaynak: Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 

Ticari ilişkilerimiz 2003 yılından bu yana önemli gelişmeler kaydederek, ticaret hacmi yedi yılda 1,45 milyar dolardan 4,27 milyar dolara ulaşmıştır. Tabloda görüldüğü üzere, 2003 yılı sonrası ihracatımız artış göstermiştir. 2007 yılında 152,3 milyar dolar olan ihracatımız, % 78 oranında artış göstererek 271,2 milyar dolara ulaşmıştır. 2009 yılında ise, % 13,5 oranında azalarak 234,6 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. 2010 yılında ise, % 46,2 oranında artış göstererek 304,3 milyar dolara yükselmiştir. 2011 yılı Ekim ayına kadar olan süreçte ise ihracatımız 445,1 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. 2007 yılında Güney Kore’den ithalatımız % 34,6 oranında artış göstererek, 2008 yılında 4.091,7 milyar dolara ulaşmıştır. 2009 yılında ise, ithalatımız % 7,7 oranında gerilemiş ve 3.118,2 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. 2009 yılında düşüşe geçen ithalatımız, 2010 yılında ise % 34,5 oranında artış göstermiş ve 4.76,4 milyar dolara ulaşmıştır.[93]

Türkiye ve Güney Kore arasında geçmişe dayalı ilişkilerin yanı sıra, iki ülke yöneticilerinin aralarındaki ticareti de geliştirilmesi yönünde adımlar attıkları görülmektedir. Bunun en önemli göstergesi ise iki ülke arasında imzalanan ve yürürlüğe giren STA’dır.[94]Türkiye ile Güney Kore arasındaki en önemli ekonomik ve ticari anlaşma 2012 yılında imzalanan ve 2013 yılında yürürlüğe giren Serbest Ticaret Anlaşması’dır.[95] Ülkemizin ilk derin ve kapsamlı ekonomik ortaklık anlaşması niteliğindeki Türkiye-Güney Kore Serbest Ticaret Anlaşması, 26 Şubat 2015 tarihinde Seul’de imzalanan “Hizmet Ticareti Anlaşması” ve “Yatırım Anlaşması”nın iç onay sürecinin tamamlanmasını müteakip yürürlüğe girmesi ile tamamlanmıştır. “Mal ticareti’nin yanı sıra, “hizmet ticareti” ve “yatırım” konularında da STA kapmasına alınması ile birlikte ülkeler arasındaki kapsamlı ekonomik ve ticari ilişkiler en yüksek seviyeye taşınacaktır. Her biri kendi alanında ülkemiz için birer teşkil eden söz konusu anlaşmaların yürürlüğe girişleri ile birlikte Türkiye ve G.Kore arasındaki STA’nın kapsamı iki ülke arasındaki ticari ve ekonomik ilişkilerin daha da geliştirilmesini sağlayacak şekilde hizmet ticareti ve yatırımları da içeren farklı bir yapıya dönüştürülecektir. “Yatırım Anlaşması” ile iki ülke arasındaki yatırım ortamının daha da iyileştirilmesi amacıyla karşılıklı pazara giriş imkânlarının geliştirilmesini öngören hukuki altyapı oluşturulmuştur. “Hizmet Ticaret Anlaşması” ile de Türkiye ile Güney Kore arasındaki hizmet ticaretinin arttırılması ve yaygınlaştırılmasını sağlayacak düzenlemeler kabul edilmiştir.[96]

Türkiye’nin serbest ticaret anlaşmaları akdetmesinden öncelikli ekonomik beklentileri şunlardır;

  • Serbest ticaret anlaşması yapılan ülkeler ile karşılıklı ticareti ve ticari bağımlılığı arttırmak,
  • Serbest ticaret anlaşması yapılan ülke pazarlarına erişim sağlamak, vergisiz ticaret olanaklarından yararlanmak ve bu ülke pazarlarına giren diğer ülkeler karşısında rekabet avantajı sağlamak,
  • Serbest ticaret anlaşması yapılan yeni ve potansiyel ülke pazarlarına erişim olanağı sağlayarak, bu pazarlara öncelikli olarak girmek ve önemli pazar payı elde etmek,
  • Türkiye’de üretim yapan üretici ve ihracatçıların ihtiyaç duyduğu hammadde ve yarı mamulleri daha uygun koşullarda temin etmek, AB ve EFTA ülkelerinin üreticilerinin sahip olduğu avantajlara kavuşmak.[97]

Türkiye ve Güney Kore arasındaki yatırım ilişkilerini incelersek, iki ülke arasındaki ticari ve ekonomik ilişkilerin en önemli ayağını Türkiye’de yatırım yapan Güney Kore sermayeli şirketler oluşturmaktadır. 2010 yılı Mart ayı itibariyle Türkiye’de toplam 549 milyon dolarlık sermaye ile 162 adet Kore firması bulunmaktadır. Söz konusu firmalar ağırlıklı olarak toptan ve perakende ticaret, otomotiv, bilişim ve elektronik, madencilik, turizm ve imalat alanlarında faaliyet göstermektedir. Kore Cumhuriyeti’nin en büyük otomotiv firmalarından Hyundai’nin Kibar Holding ile birlikte kurduğu ortaklık, Türkiye’deki en büyük Güney Kore yatırımıdır. 1997 yılının sonunda gerçekleştirilmiş olan bu projenin toplam değeri 230 milyon dolardır. Bununla birlikte, Hyundai’nin Türkiye’de kapasite arttırımına yönelik yeni yatırımlar yapması gündemdedir. Hyundai’nin yanı sıra yine Kore’nin beş büyük grubundan olan LG’nin Arçelik ile ortaklığı ve Daewoo’nun klima ve iş makinalarının Türkiye’de imalat-montajı ile ilgili yatırımları mevcuttur. LG Güvenlik Sistemleri’nin Türkiye distribütörlüğü tarafından 12 milyon dolar değerinde sermaye ile kamera üretimi üzerine kurulan fabrika, Güney Kore’nin en büyük tütün şirketi KT&G firmasının 2008 Nisan ayında ülkemizde faaliyete başlamış olan 53 milyon dolar sermayeli girişimi ve çelik sektöründe önemli bir payı bulunan POSCO’nun Bursa’da yapma kararı aldığı 24 milyon dolarlık yatırım, Güney Kore’nin Türkiye’de 2007’den bu yana yapmış bulunduğu belli başlı yatırımlardandır.  Tüm bu yatırım ve ortaklarının yanında T.C Hazine Müsteşarlığı’nın sermaye ihracı kayıtlarına göre Güney Kore’de yerleşik herhangi bir Türk sermayeli yatırım bulunmamakla birlikte Kore’de yerleşik az sayıda daha çok dış ticaret ve hizmet sektörlerinde faaliyet gösteren Türk girişimcileri bulunmaktadır.

Kore ile Ticari İlişkilerde Karşılaşılan Sorunlar

Türk firmalarının en yaygın olarak dile getirdikleri sorun, Koreli firmaların zaman zaman sözleşmelere ve terminlere uygun hareket etmemesidir. Sevkiyat sonrasında pazar fiyatlarının düşüş göstermesi halinde “claim”ler ile karşılaşıldığı, genelde çözülebilecek nitelikte olmakla birlikte söz konusu “claim”lerin ticari faaliyetlerde bir aksama getirdiği belirtilmektedir. Güney Kore’de ithal malların her birinin üzerine üretildiği ülkenin adının yazılması zorunluluğu tüketim malları ihracatında maliyeti arttırıcı bir unsur olarak göze çarpmakta ve ithal malların rekabet şanslarını azaltmaktadır.[98]

Türkiye-Güney Kore Kültürel İlişkileri

İki ülke arasındaki kültürel etkinliklere bakarsak; Güney Kore kuruluşları Türkiye’de fuar, sanatsal gösteri, film gösterimleri ve kültürel fuar gibi farklı türlerde etkinlikler düzenlemektedirler. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından ziyade daha geniş uluslararası bir katılımcı kitlesini hedefleyen bu etkinliklerin her birinin kendine özgü teması ve sektörel faaliyet alanı olabilir. Ancak bu araştırmanın bize gösterdiği temel şey, bütün bu organizasyonların projelendirme aşamasında bir tür ulusal imaj oluşturma veya var olan imajı pekiştirmeye dönük bir çabanın ortaya çıkmasıdır. Türkiye ile ilişkilere odaklanmış etkinliklerde dahi, kültürel alışveriş ve halklar arası dostluğun güçlendirilmesinin yanı sıra, Güney Kore’yi görünürlüğü yüksek bir ulusal marka yapma politikalarına katkı sağlamak gibi bir amaç olduğu da aşikârdır. Bu çerçevede Güney Kore tarafından düzenlenen etkinliklere bakarsak, Busan-İstanbul Dostluk Gecesi, Türkiye-Kore Tarih Forumu, Karavan Kore Film Günleri ve Kore Yarımadası Barış ve Birleşme Semineri gibi kültürel etkinlikler yapılmıştır.

Türkiye’de yapılan etkinlikler ise, Kültürlerarası Güney Kore-Türkiye Atölyesi, Kore Başkonsolosluğu, Kore Turizm Ofisi (KTO) ve Kibar Holding iş birliğiyle 15 Aralık 2015’te İstanbul’da gerçekleşmiştir. Üç kuruluş da Kore ve Türkiye kültürleri arasındaki etkileşimi arttırma fikriyle bu etkinliğe katkı sunuyordu. Etkinlikte hem Kore, hem de Türk kültürünü yansıtan geleneksel dans gösterileri yapıldı ve Kore yemeklerinin sunulduğu ve ziyaretçilere geleneksel Hanbok elbiselerinin denetildiği stantlar açıldı. Yapılan etkinliklere bakarsak, “Bugün Günlerden GÜNEY KORE!”, “Kore-Türkiye Kültürlerarası Çalıştay” ve “Boğaziçi ve Kore Kültürü Festivali” gibi etkinlikler yapılmıştır. Türk kurumlar ve toplumsal gruplar tarafından düzenlenen etkinlikler de çoğu zaman benzer amaçlar doğrultusunda düzenlenmektedir. Güney Kore’nin “prestijli” imajını Türklere tanıtma olanağı sağlarlar. Bu yolla, Güney Kore ile iş birliği kuran Türkiye’deki kurumların da kazanç sağlayacakları düşünülür. Türklerin düzenledikleri etkinlikler arasında güncel Kore kültürüne odaklanan faaliyetler bu örüntü dışında değerlendirilebilir. Türkler tarafından organize edilen etkinliklerde, yansıtılmaya çalışılan Güney Kore imajı Güney Kore hükümetinin yansıtmaya çalıştığı ile çok yakındır. Hatta etkinliklerde düzenlenen gösteriler ve tanıtılan kültür öğeleri Güney Kore hükümetinin yöntemlerine çok benzer şekilde yapılmaktadır.[99]

Resmi Adı: Japonya

Başkent: Tokyo

Yüzölçümü: 377.800 Km2

Nüfusu: 126.500.000

Başbakan: Şinzo Abe

İmparator: Naruhito[100]

Japonya, Doğu Asya’da yer alan bir ada ülkesi ve hâlihazırda dünyanın en gelişmiş ekonomilerinden (en büyük 3. ekonomi) birisidir. Büyük Okyanus’ta bulunan Japonya, batıda Japon Denizi’nden Çin Halk Cumhuriyeti, Kuzey Kore, Güney Kore ve Rusya’nın doğusuna, kuzeyde Ohotsk Denizi’nden, güneyde Doğu Çin Denizi ve Tayvan’a kadar uzanır. Japonya, 6.852 adadan oluşan bir takımada ülkesidir. Bu adaların en büyükleri olan Honshu, Hokkaido, Kyushu ve Shikoku adaları, ülkenin % 97’sini oluşturur.[101] IMF verilerine göre, ülkede kişi başına düşen milli gelir 2014 yılında 37.519 dolardır. Siyasi olarak, Ülkede en son 2016’da yapılan seçimlerde Başbakan Şinzo Abe liderliğindeki Liberal Demokrat Parti, oyların yüzde 35,9’unu alarak yeniden iktidar olmuştur. Abe, 2012 yılından bu yana Başbakanlık görevini sürdürmektedir.[102]

Türkiye-Japonya Siyasi İlişkileri

Türkiye ile Japonya arasındaki siyasi ilişkiler çok eski tarihlerden beri, iyi düzeyde ve dostluk münasebetleri çerçevesinde devam etmektedir.[103] Bu iki ülke arasındaki dostluk ilişkileri 19. yüzyıla kadar uzamaktadır. Bu ilişkiyi başlatan olay ise,  Sultan II. Abdülhamid Han’ın 1887 yılında Japonya İmparatoru Komeii’nin yeğeninin bir savaş gemisiyle İstanbul’u ziyaret etmesinin ardından Japonya’ya bir heyet gönderilerek iade-i ziyaret yapılmasını emretmesidir. Gemi, II. Abdülhamid’den Japon İmparatoru’na mücevherli imtiyaz nişanı ve diğer hediyeleri götürecektir. Ancak bunun için hazırlanan Ertuğrul Fırkateyni, Temmuz 1889’da 600’ün üzerinde mürettebatı ile İstanbul’dan yola çıktı. Gemi, 11 ay sonra 7 Haziran 1890 tarihinde Japonya’nın Yokohama Limanı’na vardı. İmparator Komeii, Türk amiralini ve heyetini görkemli bir şekilde karşıladı. Ertuğrul Fırkateyni, Japon sularında 3 ay boyunca kalırken, gemi personeli yöre insanın büyük sevgisini kazandı. Yola çıkılacağı gün Japon Deniz Kuvvetleri’nin tayfun uyarısına rağmen, Ertuğrul Fırkateyni planlandığı gibi 15 Eylül 1890 tarihinde Yokohama Limanı’ndan ayrıldı. Kuşimoto açıklarında tayfuna yakalanan Ertuğrul Fırkateyni, 16 Eylül 1890’da kayalara çarparak battı. Kazadan sadece 69 denizci kurtulabildi, Amiral Osman Bey de dâhil diğer mürettebat hayatını kaybetti. Ertuğrul Fırkateyni’nin trajik sonu, Türk-Japon halklarını yakınlaştırdı. Yöre halkı, kazadan kurtulanlara büyük yardım ve yakınlık gösterdi. Hayatta kalan 69 denizci, Japonya İmparatorluğu’nun talimatıyla Hiei ve Kongo isimli askeri gemi ile İstanbul’a gönderildi. Kazada ölenlerin anısına Kuşimoto’da bir anıt bile yaptırıldı.[104]

Birinci Dünya Savaşına kadar iki ülke arasında resmi bir ilişki kurulamamasındaki en büyük nedenlerden birisi, Japonların da Batılı devletler gibi Osmanlıdan tek taraflı imtiyaz talep etmeleridir. Böylesi şartlar üzerine kurulu bir Türk-Japon diplomasisi istemeyen Padişah ve beraberindekiler ise, sınırlı sayıdaki Japon girişimlerini bu nedenle cevapsız bırakmışlardır. Savaşın başlamasıyla birlikte karşı saflarda yer alan Japonya ve Türkiye, hiçbir zaman fiili olarak birbiriyle savaşmamıştır. Lozan Barış Antlaşması görüşmelerinde galip devletler safında yer alan Japonya, bu konferansta Türkiye aleyhine olumsuz bir tavır da sergilememiştir.[105] Japonya, ayrıca Boğazlardaki çıkarı için Lozan Konferansı’na Hayashi Gonsuke ve Ochiai Kentaro’yu temsilci olarak göndermiştir. Türk tarafını İsmet Paşa’nın (İnönü) temsil ettiği konferansın sonunda, 24 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşması imzalanmıştır. 29 Ekim 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla, Japonya, 3 Mayıs 1924’te Lozan Antlaşması’nı onaylamıştır. Daha sonra 7 Temmuz 1924’te de Türkiye Cumhuriyeti’ni resmen tanımıştır. Lozan Antlaşması, Türkiye ile Japonya arasında imzalanan ilk resmi antlaşma sayılmaktadır. Ayrıca Lozan Antlaşması, Türk-Japon diplomatik ilişkilerinin kurulmasına da katkıda bulunmuştur. Nitekim 23 Mart 1925’te Japonya’nın Türkiye Büyükelçiliği İstanbul’da açılmıştır. Türkiye’nin Japonya Büyükelçiliği de, aynı yıl Temmuz ayında Tokyo’da açılmıştır. Japonya yeni kurulan Türkiye’ye verdiği önemi burada bir Büyükelçilik açarak ortaya koymuştur.

Türkiye ve Japonya arasında diplomatik ilişkilerin kurulması ile iki ülke arasında resmi ticari ticari girişimlere başlanmıştır. 1925 yılının Şubat ayınca Osaka Ticaret Odası bünyesinde “Japonya-Türkiye Ticaret Derneği” kurulmuştur. İki ülkenin dostluğunda önemli bir rol oynayan bu derneğin önerisiyle, 1928 yılında İstanbul’da “Yakın Doğu Dış Ticaret Konferansı” düzenlenmiştir. Konferansın genel amacı, iki ülke arasında bir ticaret anlaşması imzalamak ve bu anlaşma çerçevesinde resmi olarak karşılıklı ithalat ve ihracata başlamaktır. Japon hükümeti tarafından Japon milletine Türkiye’yi ve Türkleri tanıtmak ve iki millet arasındaki dostluğu arttırmak için 1926 yılında Tokyo’da “Japonya-Türkiye Derneği” kurulmuştur. Japonya-Türkiye Derneği’nin Onursal Başkanı olan İmparator Hirohito’nun kardeşi Prens Takamatsu 1931 yılında Türkiye’yi ziyaret etmiştir. Türkiye’ye büyük bir yakınlık duyan Prens ve Prenses Takamatsu, Ankara’da Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından karşılanmıştır. Bu çerçevede I. Dünya Savaşı’nda karşı safhalarda savaşa giren Türkiye ve Japonya, savaş sonrası ilişkileri düzeltmek için birçok önemli adım atmışlardır. Ancak Pasifik’te ortaya çıkan sorunlar, İkinci Dünya Savaşı’na zemin hazırlamış ve bu savaş iki ülke ilişkilerine de yansımıştır.

İkinci Dünya Savaşı ile ilişkiler kesintiye uğramıştır. 1939’da İkinci Dünya Savaşı’nın başlaması, Türkiye ile Japonya arasındaki siyasi ve ekonomik ilişkileri olumsuz bir şekilde etkilemiştir. İkinci Dünya Savaşı’na girmeyen Türkiye, Mihver ve Müttefik Devletler arasında denge politikası izleyerek savaştan uzak kalmayı başarmıştır. Türkiye İkinci Dünya Savaşı’na girmemesine rağmen, Japonya ile ilişkileri kesintiye uğramıştır. Buna neden olan en önemli olay ise, Yalta Konferansı kararı gereği Türkiye’nin 6 Ocak 1945 tarihinde Japonya ile diplomatik ilişkilerini kesmesi olmuştur. Nitekim Türkiye 23 Şubat 1945’te Almanya ve Japonya’ya savaş ilan etmiştir. Ancak bu tarihte zaten savaş sona ermekteydi ve Türkiye’nin Japonya’ya savaş ilan etmesi askeri bakımdan hiçbir anlam ifade taşımamaktaydı. Bu dönem öncesinde ise uzak mesafe ve güvenlik sorunları nedeniyle ilişkiler kesintiye uğramıştır.

Savaş sonrasında ise ilişkiler yeniden kurulmuştur. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Japonya ile Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye’nin de dâhil olduğu 49 ülke arasında Japon Barış Antlaşması imzalanmıştır. 8 Eylül 1951’de San Francisco’da imzalanan barış anlaşması ile İkinci Dünya Savaşı resmen sonra ermiştir. 12 Mayıs 1952 tarihinde ise Türkiye ile Japonya arasında ayrı bir barış anlaşması imzalanmıştır. Türkiye, bunun hemen ardından Japonya’daki elçiliğini tekrar açarak Japonya ile ilişkilerini yeniden düzenlemeye çalışmıştır.[106] Türkiye, 1952 yılında Japonya’ya bir Büyükelçilik açarak diplomatik ilişkilerini yeniden hayata geçirmiştir. Bu tarihten sonra, dostluk ve iyi niyet çerçevesinde gerçekleşen ikili ilişkiler, ekonomik yardımlar ve işbirliği alanlarında artarak devam etmiştir.[107] İkili ilişkileri yaklaştıran diğer bir mesele ise, 1985 yılında Tahran’da mahsur kalan çok sayıda Japon vatandaşının Japon makamlarının yardım çağrısı üzerine Türk Hava Yolları tarafından Japonya’ya götürülmeleri de ilişkilerdeki bir diğer duygusal dönüm noktası teşkil etmiştir. 2013 yılında “Stratejik Ortaklık” düzeyine yükseltilen siyasi ilişkilerimiz, son dönemde karşılıklı üst düzey ziyaretlerle hızla gelişmektedir. Japonya ile Türkiye arasındaki köklü ilişkilerin geliştirilmesi ve Türkiye’nin tanıtımına katkı sağlamak amacıyla 2003 yılı “Japonya’da Türkiye Yılı”, 2010 yılı da “Türkiye’de Japon Yılı” olarak kutlanmıştır. 2019 yılı ise bir kez daha “Japonya’da Türk Kültür Yılı” olarak kutlanmıştır.[108]

Türkiye-Japonya Ekonomik İlişkileri

Türkiye ve Japonya arasındaki ilişkiler özellikle 1990’lı yıllardan itibaren Japonya’nın Türkiye’ye verdiği krediler ile ivme kazanmaya başlamıştır. 1992 yılında imzalanan ‘Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması’ anlaşmasıyla Türkiye’ye doğrudan Japon yatırımları akışı başlamıştır. Türkiye’nin en büyük ihracatçı firmaları arasında Japon firmalarının olması o dönemde geliştirilen ekonomik ve ticari ilişkilerle sayesinde olmuştur.[109]

Türkiye ve Japonya arasındaki ithalat ve ihracat tablosuna bakarsak;

Tablo 8: Türkiye-Japonya ticari ilişkiler (1990-2014)

Türkiye’nin Japonya’ya yaptığı toplam ihracat 2014 yılı itibariyle 331 milyon dolarken, ithalat 3.199 milyon dolardır. İki ülke arasındaki dış ticaret yıllara göre sürekli artış göstermektedir. Ancak Türkiye’nin toplam dış ticareti içerisinde Japonya ile yapılan ticaretin payına bakıldığında sürekli azalan bir oranın olduğu görülmektedir. Türkiye’nin Japonya’ya ihracatında ön plana çıkan ürünler; tekstil ürünleri, sebze, meyve ve mamulleri, giyim eşyasıdır. İthalatındaki ürünler ise; makine ve cihazlar, kara ulaşım araçları, demir-çelik, elektrikli makine ve cihazlardır. İki ülkenin ekonomik büyüklükleri ve pazar potansiyelleri dikkate alındığında, gerçekleşen toplam dış ticaret hacminin yeterli olmadığı belirtilebilir. İki ülke arasındaki toplam dış ticaret hacmi 2014 yılında 3.575 milyon dolardır. Türkiye aleyhinde gerçekleşen dış ödeme dengesi ise aynı yıl için -2.824 milyon dolardır.[110] Japonya’nın 2019 yılında Türkiye’ye yaptığı ihracat 2,51 milyar dolar civarında gerçekleşirken, Türkiye’den yaptığı ithalat yaklaşık 765,5 milyon dolar seviyesinde gerçekleşmiştir. Japonya, Türkiye ile gerçekleştirmekte olduğu karşılıklı ticaretinde uzun yıllardır dış ticaret fazlası vermiştir[111]. Dolayısıyla, ticari ilişkilerin Japonya lehine olduğu söylenebilir.

İki ülke arasındaki yatırım ilişkileri incelendiğinde ise, Türkiye ile Japonya arasındaki ticari ve ekonomik ilişkilerin en önemli unsurunu Türkiye’de bulunan Japon yatırımları oluşturmaktadır.[112] Japonya, Türkiye’de yatırım yapan ülkeler arasında 8. sırada yer almaktadır. Japonya’nın Türkiye’deki en büyük yatırımını Toyota gerçekleştirmiştir. 1990 yılından bu yana Adapazarı’nda faaliyet gösteren Toyota’nın toplam yatırımı 1,2 milyar dolara ulaşmış, üretim kapasitesi artmış ve firm kendini ihracata yönelik konumlandırmıştır. Firmanın ihracatı geçtiğimiz yıl 3,9 milyar dolara ulaşmış, Toyota 2005-2006 döneminde Türkiye’nin en büyük ihracatçısı konumuna gelmiştir. Toyota’nın başarısının ardından, Honda ve Isuzu gibi firmalar da Türkiye’deki yatırımlarını genişletme kararı almışlardır. Bunun yanı sıra, Toyota’nın birçok tedarikçi şirketi de Türkiye’de yatırım yapmış olup, bunların bir kısmı da yatırım imkânlarını araştırmaktadırlar. Otomotiv sektörü dışında Bridgestone, Kagome, Japan Tobacco gibi şirketler de Türkiye’de faaliyetlerini sürdürmektedir.

Tokyo Ticaret Müşteşarlığı verilerine göre, Türkiye’de 2008 yılı itibari ile 100 adet Japon sermayeli firma bulunmaktadır. Japon firmalarının faaliyet gösterdiği bazı önemli alt sektörler arasında ticaret, taşıt araçları yan sanayi, sigortacılık ve otomotiv sayılabilir. Türkiye’de yatırım yapmış önemli Japon firmaları arasında Honda Motor Co. Ltd., Bridgestone Corp., Isuzu Motors Ltd., Toyota Motor Corp., Marubeni Corp., Mitsui Co., Ltd, Sumitomo Corp., Yazaki Corp., Kagomeco Ltd. bulunmaktadır.[113] Yatırım ilişkilerinde bir başka konu, Türkiye’de birçok müteahhitlik hizmetleri olan altyapı, köprü, tünel ve benzeri projeler Japon yatırımcı müteahhitler tarafından üstlenilmektedir.[114] Bu hizmetlere daha detaylı bakarsak, Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı (JICA) tarafından sağlanan krediler ile Haliç Köprüsü, Hasan Uğurlu Barajı ve HES, Altınkaya Barajı ve HES ile II. Boğaz Köprüsü, Marmaray gibi önemli projelere finansman sağlanmıştır[115]

Türkiye-Japonya Kültürel İlişkileri

2000’li senelerin başında Türk-Japon ilişkilerinin ivme kazanarak, gerek ticari, gerekse de kültürel anlamda daha da geliştiği görülmektedir. 17 Şubat 2003 tarihinde başlayıp 31 Mayıs 2004 tarihinde sona eren Japonya’daki “Türkiye Yılı” kutlamaları, dostane ilişkilerin en güzel anılarından biri olmuştur. Bu kutlamalar vesilesi ile her iki ülke de karşılıklı özel gümüş hatıra para bastırmıştır. Kültürel diplomasi adına önemli bir iz bırakmıştır. Japonya ile Türkiye arasındaki köklü ilişkilerin geliştirilmesi ve Türkiye’nin tanıtımına katkı sağlamak amacıyla 2003 yılında “Japonya’da Türkiye Yılı” ilan edildiği gibi, 2010 senesinde de Türkiye’de “Japon Yılı” kutlanmıştır.[116] Yine kültürel ilişkilerimizde çok önemli bir nokta olan Ertuğrul Fırkateyni anıtıdır. İlk anıt Japonlar tarafından 1891’de dikilirken, 1929 yılında yine Japonlar tarafından genişletilmiştir. Şehitlik Anıtı, 3 Haziran 1929 tarihinde Japon İmparatoru tarafından da ziyaret edilmiştir. 1937’de Türkiye tarafından restore edilen anıt önünde her yıl düzenli olarak anma törenleri yapılmaktadır. Kushimoto kasabası Mersin ve Yakakent ile kardeş şehirdir. Kushimoto’da bir de müze bulunmaktadır. 1974 yılında inşa edilen Türk Müzesi’nde Ertuğrul Fırkateyni’nin maketi, gemideki asker ve komutanların fotoğrafları ve heykelleri bulunmaktadır.[117] II. Abdülhamit döneminde başlamış olan dostluk ilişkileri, günümüzde de halen siyasi, diplomasi ve kültürel alanlarda hızlı bir şekilde gelişmektedir. Ayrıca İstanbul’da bulunan Baltalimanı Japon Bahçesi de ikili ilişkiler adına önemli bir kazanımdır.

                                                     

Resmi Adı: Çin Halk Cumhuriyeti

Başkent: Pekin

Yüzölçümü: 9.596.960 km2

Nüfusu: 1.393 milyar (2018)

Devlet Başkanı: Şi Cinping (Xi Jinping)

Kurucu Devlet Başkanı: Mao Zedong[118]

Yüzölçümü itibariyle dünyanın üçüncü, nüfus itibariyle en büyük ülkesidir. Doğusunda Güney Kore, kuzeydoğusunda ve kuzeybatısında Rusya, kuzeyde Moğolistan, güneybatıda Afganistan ve Pakistan, güneyde Hindistan, Nepal, Butan, Birmanya, Laos ve Kuzey Vietnam, doğusunda ise Büyük Okyanus ile çevrilidir.[119]  Çin, maden ve mineraller yönünden zengin bir ülkedir. Aralarında demir, demir alaşımlı metal cevherleri, fosfat, tungsten, molibden ve titanyumun bulunduğu yaklaşık 17 maden ve mineral türünde dünya lideri konumunda bulunmaktadır. Bu arada, Çin, uzay teknolojisi ve elektronik alanında kullanılan bazı ender bulunan madenlerin de artan orandaki üretici ve ihracatçısıdır. Rusya ve Kanada’dan sonra yüzölçümü en geniş ülke olan Çin Halk Cumhuriyeti, sahip olduğu hidroelektrik güç potansiyeli ve kömür rezervleri açısından da dünya birincisidir. Ancak üretilen kömürün kalitesi düşüktür. Yer yer karşılaşılan enerji darboğazları ülke ekonomik gelişmesinin en önemli engellerinden biri olarak görülmektedir.[120] Dünyanın en büyük ekonomisi olma yolunda ilerleyen Çin, siyasi anlamda da BM Güvenlik Konseyi üyesi olarak güçlü bir konumdadır. Tek partili bir devlet sistemi olan Çin, 1949’dan beri ÇKP – Çin Komünist Partisi tarafından yönetilmektedir. Çin’in özellikle son 20 yıldaki ekonomik büyümesi inanılmaz bir başarıya işaret etmektedir.

Türkiye-Çin Halk Cumhuriyeti Siyasi İlişkileri

Türkiye Cumhuriyeti’nin Çin ile ilk resmi temasını sağlaması 1925 yılına kadar uzanmaktadır. İlk diplomatik temsilcilik ise milliyetçi hükümetin başkenti Nanking’te 1929 yılında açılmıştır. 1949’da Mao ve yoldaşlarının gerçekleştirdiği Komünist Devrim sonrasında kurulan Çin Halk Cumhuriyeti’ni Türkiye diplomatik olarak ancak 1971 yılında tanımıştır. Bu dönemde Türkiye’nin ÇHC ile ilişkileri sadece Soğuk Savaş dengelerine takılmamış, aynı zamanda 1950’lerden itibaren Doğu Türkistan sorunu yüzünden olumsuzluk yaşanmıştır. Bakanlar Kurulu’nun 1952’de Mehmet Emin Buğra ve İsa Yusuf Alptekin gibi toplum liderlerinin de aralarında bulunduğu 1.850 Doğu Türkistanlıyı göçmen olarak kabul etmesiyle birlikte, Türkiye, Doğu Türkistan muhalefetinin dünyadaki merkezi haline gelmiştir. ÇHC ile diplomatik ilişkisi bulunmadığı yıllarda, Ankara, bu yüzden Pekin’den pek bir baskı görmemiştir. 1950’lerden 1990’lara gelene kadar pek çok Doğu Türkistanlı muhalif Türkiye’ye göç etmeye devam etmiştir.

Diplomatik ilişkilerin kurulduğu 1971’den 1980’lere gelene kadar iki ülke ilişkileri oldukça düşük bir seyir izlemiştir. Ama 1982’de Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in özellikle DE 1985’te Başbakan Turgut Özal’ın gerçekleştirdiği Çin ziyaretleri sonrasında iki ülke ilişkileri hem siyasi, hem de iktisadi açıdan hızla gelişmeye başlamıştır. 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte Orta Asya’da ortaya çıkan bağımsız devletler üzerindeki rekabetin yanı sıra, Orta Asya ile aynı kültürel coğrafyayı paylaşan Çin’in Doğu Türkistan bölgesine yönelik politikalar dolayısıyla, Ankara ve Pekin arasında gelişen “güvensizlik”, bu yıllarda siyasi ilişkilerin özelliği haline gelmiştir. Türkiye, Doğu Türkistan’a en somut desteğini ise Kasım 1991’de vermiştir. Bu tarihte Doğu Türkistanlı muhalif liderlerden İsa Yusuf Alptekin, Başbakan Süleyman Demirel, Refah Partisi (RP) Genel Başkanı Necmettin Erbakan, Milliyetçi Çalışma Partisi (MÇP) Genel Başkanı Alpaslan Türkeş ve bazı milletvekilleriyle görüşmüştür. Bu görüşmeler sırasında, Başbakan Demirel, Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü ile parti başkanları ve milletvekilleri, Çin’in Doğu Türkistan’daki kardeşlerini asimile etmesine izin vermeyeceklerini ve konuyu Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası kuruluşlarda gündeme getirecekleri vaadinde bulunmuşlardır.

Doğu Türkistan’a ikinci büyük destek Cumhurbaşkanı Turgut Özal’dan gelmiştir. Devletin en üst düzeyinden Doğu Türkistan’a verilen bu destekler ise, Çin’i oldukça rahatsız etmiştir.[121] Bu konunun ikili ilişkilerde sorun olma potansiyeli halen devam etmektedir. Türkiye, Doğu Türkistan’da yaşanan Uygurların siyasi ve kültürel haklarının korunması noktasındaki taleplerini Çin makamlarına sürekli iletmektedir. Ankara, Bulgaristan Türklerinin 1990 sonrasında Türkiye ve Bulgaristan arasında bir dostluk köprüsü haline geldiği gibi, Uygur Türklerinin de Çin ile Türkiye arasında kaynaştırıcı bir unsur olmasını arzu etmektedir. 2011 yılı içerinde Hainan Havayolları’nın Şanghay-Urumçi-İstanbul seferlerine başlaması, Doğu Türkistan’ın Türkiye’ye daha rahat açılması açısından önemli bir gelişme olmuştur. Yine Türk firmalarının Urumçi’de yatırımlar yapması söz konusudur. Atılacak benzer adımlarla Uygurların yaşadığı sıkıntıların Türkiye kamuoyunu tatmin edecek bir şekilde çözümü, ikili ilişkilerin daha da derinleştirilmesi açısından önem taşımaktadır. Bununla birlikte Doğu Türkistan’ın ikili ilişkilerde Ankara’nın arzu ettiği gibi bir dostluk köprüsü rolü oynayabilmesi için 5 Temmuz 2009 Urumçi olayları gibi gelişmelerin yaşanmaması gerekir. Bunun için de, Pekin’in, Uygurların temel insani haklarını verme ve Uygur kimliğini koruma noktasında tereddüt etmemesi gerekir. Çin’in 1949’dan günümüze kadar Şincan bölgesinde uyguladığı politikalar bir bütün olarak değerlendirildiğinde, Uygurların siyasal, toplumsal ve ekonomik açıdan bir ayrımcılığa tabi tutulduğu ve eşit vatandaşlar olarak görülmediği anlaşılmaktadır. Uygur Türklerinin karşılaştığı sorunların başında Uygurca’nın bölgede giderek önemsizleştirilmesi gelmektedir. Pekin, “iki dilli eğitim” kampanyası çerçevesinde tüm azınlık okullarında Çince’yi mecbur hale getirmiştir. Doğu Türkistan’da dini özgürlükler önündeki kısıtlamalar halen devam etmektedir. Doğu Türkistan genelinde cami girişlerine devlet memuru, öğrenci, parti üyeleri ile emekli memurların giremeyecekleri yönünde ilanlar asılmakta ve camiye giriş gelişler cemaat içerisindeki istihbarat elemanlarınca sıkı bir şekilde denetlenmektedir. Ramazan ayında oruç tutup tutmadıklarını kontrol etmek için de su ikram edilmektedir. Ayıca Kuran eğitimi başta olmak üzere çocuklara her türlü dini eğitim vermek yasaklanmıştır. Doğu Türkistan’da özellikle son yıllarda aran diğer bir sıkıntı da Türk-İslam eserlerinin sistematik bir şekilde tahrip edilmesidir. Uygurların yoğun olarak yaşadığı geleneksel ve tarihi semtler, cadde geçirmek veya depreme dayanıklı modern binalar inşa etmek bahanesiyle yıkılmakta, buralarda meskûn Uygurlar göçe zorlanırken yeni yapılan apartmanlara Han Çinlileri yerleştirilmektedir. Bu politikalar, Kaşgar, Turfan ve Hoten gibi tarihi şehirlerde uygulanmaktadır. Pekin yönetimi uluslararası standartlarda bir azınlık politikası uygulamadıkça, ikili ilişkilerde Doğu Türkistan’dan kaynaklanan sıkıntıların aşılması mümkün gözükmemektedir.[122] Bunun yanı sıra, 1996 yılının başından itibaren Türkiye’nin Doğu Türkistan politikasının değişmekte olduğu görülmektedir. Özellikle Türk Dışişleri Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı, bu yöndeki tavırlarını açık bir şekilde ortaya koymuşlardır. Bu dönemde Türkiye’de Doğu Türkistan lehine bazı gelişmeler de olmuştur. Bakanlar Kurulu Çin’in Haziran 1996’da gerçekleştirdiği nükleer denemesini “hayal kırıklığına uğradık” ifadesiyle kınamıştır. Böylece Türkiye ilk defa olarak Çin’in doğu Türkistan’da gerçekleştirdiği nükleer denemelere tepki göstermiştir.

Çin-Türkiye ilişkileri, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı’nın gerçekleştirdiği Çin ziyaretiyle yeni bir ivme kazanmıştır. Gelişen ilişkilere bağlı olarak, Türk Dışişleri Bakanlığı’ndan üst düzey bir yetkili Türkiye’nin Çin ile iyi ilişkiler geliştirmek istediğini ve Şincan bölgesindeki ayrılıkçı hareketlere destek vermediklerini açıklamıştır. Çin’in Ankara Büyükelçisi Wu Keming de Şubat 1997’de bir açıklama yaparak, Çin-Türk ilişkilerinin son dönemde çok iyi gittiğini belirtmiştir.[123] Çin Devlet Başkanı Jiang Zemin’in Nisan 2000’de gerçekleştirdiği Türkiye ziyareti, ikili ilişkilerin geliştirilmesi açısından bir dönüm noktasıydı. Ankara’da Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından resmi törenle karşılanan Zemin’e, Türkiye’nin en büyük madalyası olan Devlet Liyakat Nişanı verilmiştir. 14 yıl aradan sonra Türkiye’yi ziyaret eden ilk Çin Devlet Başkanı olan Zemin’in çok sıcak karşılanması, iki ülke ilişkilerindeki dönüşümün göstergesiydi. Çin Devlet Başkanı’nın ardından 15-18 Nisan 2002 tarihleri arasında Çin Başbakanı Zhu Rongji’nin Türkiye’yi ziyareti sırasında ekonomik nitelikli dört anlaşma imzalanmıştır. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı (MHP lideri) Devlet Bahçeli de, 27 Mayıs-1 Haziran 2002 tarihleri arasında Çin’i ziyaret etmiştir. Bahçeli, Urumçi ve Kaşgar’a da geçerek, o döneme kadar Sincan Özerk Bölgesi’ni ziyaret eden en üst düzey devlet yetkilisi olmuştu. Türkiye’de Çin’e karşı sert milliyetçi çizginin en önemli temsilcilerinden olan Milliyetçi Hareket Partisi’nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 2002 yılında Beijing’i ziyaret etmesi ve bu ziyaret kapsamında Uygurların yoğun olarak yaşadığı Sincan Özerk Bölgesi’ne gitmesi, Çin-Türkiye ilişkilerinde yeni aşamaya geçildiğinin göstergesiydi. Karşılıklı üst düzey ziyaretlerin yeniden artmaya başlaması, Çin Devlet Başkanı’nın en üst düzeyde karşılanması ve Türkiye’nin en büyük madalyasının verilmesi, Türkiye’nin Çin’e verdiği önemin ve ilişkilerin geldiği düzeyin önemli bir göstergesiydi.

Ocak 2003’te Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Genel Başkanı sıfatıyla Recep Tayyip Erdoğan ABD ziyaretinin ardından üst düzey bir kabul gördüğü Çin’i ziyaret etti. 14 Ocak 2003 tarihinde başlayan Çin gezisi sırasında Erdoğan, Çin Başbakanı Zhu Rongji ile görüşerek, iki ülke arasındaki ticaret hacminin arttırılmasını ve Kars-Tiflis demiryolunun bitirilmesi için çalışmaların hızlandırılmasını dile getirdi. Bu ziyaret, Türkiye’deki yeni hükümetin de Çin ile ilişkileri geliştirme isteğinde olduğunun bir göstergesiydi. Şubat 2005’te Dışişleri Bakanı Abdullah Gül de Çin’e resmi bir ziyaret düzenledi. Gül’ün Çin ziyaretinde ağırlıklı olarak ekonomik konular gündeme alınmış ve özellikle Çinli şirketlerin Ankara-İstanbul hızlı tren projesi ile Güneydoğu Anadolu Projesi’nde yatırımlar yapması değerlendirilmiştir.[124] 2009 yılında Sayın Cumhurbaşkanımızın Çin’i, 2010 yılında ise Çin Halk Cumhuriyeti Başbakanı Wen Jiabao’nun ülkemizi ziyaret etmesiyle karşılıklı lider ziyaretleri önemli bir ivme yakalamıştır. Başbakan Wen’in ziyareti sırasında “Stratejik İşbirliği İlişkisi Kurulmasına ve Geliştirilmesine İlişkin Ortak Bildirge’nin iki Başbakan arasında kabul edilmesiyle Çin ile ikili ilişkilerimiz yeni bir boyut kazanmıştır.[125] Bu yıllarda, Türkiye-Çin ilişkilerine bakacak olursak, Sayın Cumhurbaşkanımız ile Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, G-20 Hanco (2015) ve Antalya (2016) Zirveleri, 2018 yılında BRICS Johanesburg ve G20 Buenos Aires Zirvelerinde görüşmüşler, 2018 Nisan ayında da bir telefon istişaresi gerçekleştirmişlerdir. 2019 yılında ise, CICA Duşanbe ve G-20 Osaka Zirve toplantıları marjında bir araya gelmişlerdir.  Sayın Cumhurbaşkanımız, 2015 yılında gerçekleştirdiği ziyareti müteakip, 2017 Mayıs ayında Kuşak ve Yol Zirvesi’ne katılmak amacıyla ve son kez 2 Temmuz 2019 tarihinde Çin’i ziyaret etmişlerdir.[126]

Türkiye-Çin Halk Cumhuriyeti Ekonomik İlişkileri

Türkiye ile Çin arasındaki ticari ilişkiler, 16 Temmuz 1974 tarihinde Pekin’de imzalanan ticaret anlaşması çerçevesinde yürütülmektedir. Söz konusu anlaşmanın 6. maddesi uyarınca, her yıl toplanması öngörülen Türkiye-Çin Karma Ticaret Komitesi, 1978 ve 1981 yıllarında olmak üzere iki kez toplanmıştır. Adı geçen Komite, 19Aralık 1981 tarihinde Pekin’de imzalanan “Ekonomik, Sanayi ve Teknik İşbirliği Anlaşması” çerçevesinde kurulan Karma Ekonomik Komite ile birleştirilmiş ve Türkiye-Çin Karma Ekonomik ve Ticari Komitesi adını almıştır. Bu dönemde iki ülke arasında önemli bir ekonomik ve ticari işbirliği ortamı oluşmamıştır.[127] 1980’lerin başında iki ülkenin de ekonomide liberalizasyon ve dışa açılma süreçleri hemen hemen eşzamanlı olarak başlamış ve Türkiye ile Çin arasındaki ekonomik ilişkileri geliştirme adına ilk adımlar atılmıştır. 1980’lerde Türk girişimcileri, Çin’i her türlü ürünün rahatlıkla satılabileceği geniş ve el değmemiş bir pazar olarak görmüşlerdir. Özellikle dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in Aralık 1982’de ve dönemin Başbakanı Turgut Özal’ın Temmuz 1985’te Çin’e gerçekleştirdikleri ziyaretlerde, Çin’in Türk ihraç ürünleri için geniş imkânlar sunan büyük bir pazar olduğuna dair söylem ağırlık kazanmıştır. Her iki ziyarette de Türk özel sektöründen çok sayıda temsilcinin heyetlerde yer alması ve Çin pazarına yönelik ilk temasların kurularak gözlemlerin yapılması bunun doğal bir yansımasıdır. Ancak Çin’in Deng Xiaoping yönetiminde küresel ekonomiyle eklemlenmeye henüz başladığı, Türkiye’nin ise Turgut Özal liderliğinde ihracata yönelik sanayileşme konusunda doğum sancılarını yaşadığı bu dönemde ciddi bir ticaret hacmi oluşturmak mümkün olmamıştır.[128]

İki ülke arasındaki ithalat ve ihracat verilerine bakarsak, ticaret alanında Türkiye’nin hedef ülkelerden birisi olarak belirlediği Çin, hem Uzakdoğu’daki en büyük ticaret ortağımız, hem de en çok ithalat yaptığımız üçüncü ülkedir. Türkiye ile Çin arasındaki ticari ilişkiler, 2000 yılından bu yana düzenli bir gelişme göstermektedir. İkili ticaret 2005 yılında 7,4 milyar dolar, 2010 yılında ise 19,5 milyar dolara yükselmiştir. 2011 yılında ise ilk kez 20 milyar doları aşarak 24,1 milyar dolar seviyesine ulaşmıştır. 2012 yılında da aynı seviyeyi koruyarak 24,1 milyar dolar olarak kaydedilmiştir.

Tablo 9: Türkiye-Çin ticari ilişkileri (1996-2013)

İkili ticari ilişkilerdeki memnuniyet verici gelişmeye rağmen, Çin ile ticarette Türkiye’nin karşılaştığı dış ticaret açığı yıllar itibariyle artış göstermektedir. İkili ticarette, 2010 yılı itibariyle Türkiye aleyhine gerçekleşen dış ticaret açığı 14,9 milyar dolarken, bu rakam 2011 yılı itibariyle 19,2 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. 2012 yılında ise dış ticaret açığında bir azalma yaşanmış ve 18 milyar doların altında bir rakama ulaşılmıştır. Türkiye’nin Çin’e ihracatı yıllar itibariyle artış gösterse de, gerek Çin’in ithalat potansiyeli, gerekse Türkiye’nin üretim ve ihracat kapasitesi dikkate alındığında, ulaşılan sonuçlar otoriteler tarafından yeterli görülmemiştir. 2002 yılında 268 milyon dolar olan Türkiye’nin Çin’e ihracatı, 2007 yılında 1,04 milyar dolara; 2012 yılında ise 2,83 milyar dolara yükselmiştir. Çin ile ticari ilişkilerimiz genel olarak ithalat ağırlıklı bir gelişim sergilemektedir. 2000 yılında 1,3 milyar dolar olan ithalatımız, 2005 yılında 6,8 milyar dolar; 2010 yılında ise bir önceki yıla göre yüzde 35 oranında artarak, 17,1 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. 2011 yılında yine aynı oranda artarak 21,6 milyar dolara ulaşmış ve 2012 yılında ise, 2009’dan bu yana ilk kez Çin’den yaptığımız ithalatta düşüş kaydedilmiştir.[129] Türkiye ile Çin arasında 2019’da 21 milyar 84 milyon dolarlık ticaret hacmi oluşmuştur. Geçen yıl Çin’den 18 milyar 497 milyon dolarlık ithalat yapılırken, bu ülkeye dış satım 2 milyar 587 milyon dolar olarak kayıtlara geçmiştir.[130]

İki ülke arasındaki yatırım ilişkilerine bakıldığında ise, iki ülke arasında karşılıklı doğrudan yatırımlar kısıtlı seviyededir. Çin’e komşu olan Orta Asya bölgesinde çeşitli sektörlerde büyük yatırım projelerine imza atmış ve bu bölge ile birlikte Rusya, Ukrayna ve Kafkasları da içine alan Avrasya coğrafyasında Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından bu yana yaklaşık 10 milyar dolarlık yatırım yapmış olan Türk iş çevreleri, henüz Çin pazarının sunduğu imkanlardan tam olarak yararlanmış değildir. Türk firmalarının Çin’de alışveriş merkezi, kord bezi, çelik, değerli madenler, plastik, inşaat, gıda ve tekstil alanında az sayıda girişimi bulunmaktadır ve bu yatırımların reel değeri yaklaşık 150 milyon dolar civarındadır. Bununla birlikte, elektronik, gıda ve tekstil sektörlerinde de pek çok Türk firması üretimlerinin bir bölümünü Çin’de gerçekleştirmektedir.[131] Çin’in yatırımlarına bakıldığında ise, Türkiye’de otomotiv, otomotiv yedek parça, ağır iş makineleri ve hidromekanik aksam üretimini kapsayacak bir endüstri bölgesi kurmayı planlayan Çin, bu bölgede 20 milyar dolarlık bir yatırım yapmayı planlamaktadır. Çin, ayrıca, üçüncü köprü, otoyol, barajlar ve bağlantı yolları gibi büyük projeleri de kendisi üstlenmek istemektedir. Bu çerçevede, İstanbul-Ankara hızlı tren projesinin iki etabı, 720 milyon dolarlık Çin Eximbank’ının kredisiyle yapılmaya başlanmıştır. İki ülke arasındaki kredi ilişkilerinde bu proje bir ilki oluşturmaktadır. 2005 yılı itibari ile Türkiye’de 107 adet Çinli firma faaliyet göstermektedir. Türkiye’ye giren Çin sermayesinin önemli bir bölümü, asgari sermaye limitleri dâhilinde kurulan ve sadece Çin’den ithalat yapma amacını taşıyan dış ticaret firmalarıdır. Dolayısıyla, Çin sermayesinin, dış ticaret hacmini Türkiye aleyhine arttırmak gibi zararları söz konusu olabilmektedir.[132]

Çin tarafından yapılan ve Türkiye’yi de içine alan “”Bir Kuşak Bir Yol” projesi (nam-ı diğer Yeni İpek Yolu projesi), Çin’den başlayıp, Kazakistan, Özbekistan, Rusya, Türkiye, Yunanistan üzerinden Roma’ya kadar uzanan tarihi İpek Yolu’nun yeni yorumudur. Bu projeyle, güzergâh üzerindeki devletlerin ekonomik hacimlerinin artması ve 65 ülkede toplam 21 trilyon dolar büyüklüğü olan ekonomilerin inovasyonu mümkün olabilecektir.[133] Türkiye, Çin’in “Kuşak ve Yol” olarak adlandırılan “İpek Yolu Ekonomik Kuşağı” ve “21. Yüzyıl Deniz İpek Yolu” girişiminin hayata geçirilmesi için yürütülen çabaları desteklemekte ve söz konusu girişim açısından kilit bir konumda yer almaktadır. Devlet Başkanı Şi Cinping’in ev sahipliğinde 14-15 Mayıs 2017 tarihlerinde Pekin’de “Kuşak ve Yol Zirvesi” düzenlenmiştir. Sayın Cumhurbaşkanımız da, ÇHC Devlet Başkanı’nın davetine icabetle söz konusu Zirveye katılmışlardır. Türkiye, Çin‘den Avrupa’ya uzanan kuzey hattını tamamlayıcı bir nitelik taşıyan ve Çin ile Avrupa arasında ilave bir bağlantı koridoru açan “Trans-Hazar-Orta Koridor” projesini hayata geçirmeyi hedeflemektedir. “Kuşak ve Yol” girişimini ülkemizin “Orta Koridor” projesiyle uyumlaştırmak amacıyla, Çin tarafıyla bir Mutabakat Muhtırası imzalanmıştır. “Orta Koridor” projesinin en önemli bileşenlerinden biri olan Bakü-Tiflis-Kars demiryolu hattı, 30 Ekim 2017 tarihinde Bakü’de gerçekleşen ve Sayın Cumhurbaşkanımızın da iştirak ettikleri bir törenle hizmete girmiştir.[134]

İki Ülke Arasındaki Ticarette Yaşanan Sorunlar

Yapılan yatırımların uzun vadede kâr getirecek olması, ülkenin yasal yapısı hakkındaki kaygılar, sözleşmelerin geçerliliğine ilişkin engeller, dövize ulaşmanın zorluğu, uzun süren onay verme işlemleri, dile getirilen diğer sorunlardır. Çin’in komünist geçmişinden kaynaklanan ve dış ticareti engelleyen uygulamalar henüz tam olarak aşılamamıştır. Halen yöneticiler ekonomide kendi adlarına rol sahibi olmak istemektedir. Belli sektörler kayrılmakta ve bunlar yasa ve gümrük uygulamalarıyla korunmaya çalışılmaktadır.[135] Türkiye’de enerji maliyetlerinin yüksek olması, Türk sanayinin dünya ile rekabetinin önündeki en büyük engel olarak değerlendirilebilir. Enerji maliyetlerinin yüksekliği, Türkiye’nin genelde diğer dünya ülkelerine ve özelde Çin Halk Cumhuriyeti’ne ihracatını artırması ve rekabet edebilmesi sorun teşkil etmektedir[136]

Türkiye-Çin Halk Cumhuriyeti Kültürel İlişkileri

21. yüzyılla birlikte Çin ve Türkiye arasında kültürel ilişkiler artık yeni bir döneme girmiştir. 2000 yılının Haziran ayında Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Kültür Bakanı İstemihan Talay Çin’e bir ziyarette bulunur. Çin tarihinde 13 hanedanlığa ev sahipliği yapmış olan Xi’an şehrini de gezen Kültür Bakanı Talay, Xibei Üniversitesi’ni de ziyaret ederek burada Profesörlerle görüşmüştür. Daha sonra Shaanxi Eyaleti’nin Valisi ile de görüşen Bakan, bir kültürel işbirliği antlaşmasına imza atmıştır. Antlaşma uyarınca aynı yılın Ekim ayında Çin’den 200 kişilik dev bir sanatçı heyeti Türkiye’ye giderek çeşitli etkinlikler gerçekleştirmişlerdir. Çinli sanatçıların eserleri ve gösterileri Türk sanatseverlerin büyük beğenisini kazanmıştır. Ayrıca Ankara ve Pekin, İstanbul ve Shanghai (Şangay-Şanghay), İzmir ve Tianjin kardeş şehir ilan edilir. Bu gibi girişimler iki ülke dostluğunda yeni bir sayfa açmıştır.[137]

                                                               

Resmi Adı: Rusya Federasyonu

Başkenti: Moskova

Nüfusu: 144.500.000

Yüzölçümü: 17.075.400 km²

Devlet Başkanı: Vladimir Putin

Kurucu Devlet Başkanı: Boris Yeltsin[138]

Rusya Federasyonu, eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’nin (SSCB) Haziran 1991’de dağılmasından sonra oluşan yeni bir devlettir. Rusya Federasyonu’nun topraklarının bir kısmı Avrupa’da, büyük kısmı ise Asya’dadır. Yani Rusya, bir Avrasya ülkesidir. Asya’daki topraklarının büyük bölümüne Sibirya adı verilir.[139] 14 ülkeyle sınır komşusudur. Bu ülkeler ve sınır uzunlukları şöyledir: Azerbaycan 284 km, Beyaz Rusya 959 km, Çin (güneydoğu) 3 605 km, Çin (güney) 40 km, Estonya 290 km, Finlandiya 1 313 km, Gürcistan 723 km, Kazakistan 6 846 km, Kuzey Kore 17,5 km, Letonya 292 km, Litvanya (Kaliningrad Oblast) 227 km, Moğolistan 3 441 km, Norveç 196 km, Polonya (Kaliningrad Oblast) 432 km, Ukrayna 1 576 km.[140] Ekonomik olarak, dünyanın 11. büyük ekonomisi Rusya’nın gayri safi yurt içi hasılası 2016 tahminlerine göre 1,2 trilyon dolar seviyesindedir. Yıllık toplam 316 milyar dolarlık ihracatı ve 184 milyar dolarlık ithalatıyla, OECD verilerine göre Rusya’nın ekonomik büyümesi 2017 yılı için yüzde 1,4 civarındadır. Siyasi olarak, Vladimir Putin, Mart 2000’de yapılan seçimlerle Boris Yeltsin’den sonraki ülkenin ikinci Devlet Başkanı olurken, 2004’te bu göreve yeniden seçilmiştir. 2008’deki seçimleri, Putin’in desteklediği Dmitriy Medvedev kazanmış ve Putin, ertesi gün Medvedev tarafından Başbakan olarak atanmıştır. 2012’ye kadar Başbakanlık görevini yürüten Putin, sonraki seçimde tekrar Rusya’nın Devlet Başkanı olmuştur.[141]

Türkiye – Rusya Federasyonu Siyasi İlişkileri

1990’ların başlarında Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından, Türk-Rus ilişkilerinde çelişkili bir döneme tanıklık etmekteydik. 1990’lar boyunca iki ülke arasındaki bölgesel rekabet, bazı alanlarda olası ortaklık fırsatlarının değerlendirilmesinin önüne geçmiştir. SSCB’nin dağılmasının ardından iki ülke arasındaki çelişki durumlarından biri Boğazların statüsüne ilişkin sorun idi. Bilindiği gibi, Türk Boğazlarının hukuksal statüsü önce 1923 tarihli Lozan Boğazlar Sözleşmesi ile, sonra da 1963 tarihli Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile düzenlenmiştir. 1990’ların başlarında Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından, Türk-Rus ilişkilerindeki SSCB döneminden kalma gergin hava birkaç yıl süreyle etkisini kaybetmiştir. Rusya, herşeyden önce SSCB’nin dağılmasıyla kendi içinde çetin sorunlarla uğraşmak zorunda kalmıştır. Bir yandan eski birliğini korumaya çalışma çabası, diğer yandan Kafkaslar ve Orta Asya bölgelerinde patlak veren etnik çatışmalar, Rusya’nın ilgi ve enerjisini kendi iç meselelerine çekmiştir. Bunun dışında, Mihail Gorbaçov sonrasında iktidara gelen Batı yanlısı reformcular, genel olarak Batı dünyasına yakın bir çizgi izleme gayreti içerisinde olmuşlardır. Bunun bir yansıması olarak da, Türkiye’ye yönelik daha pozitif bir bakış açısı benimsenmiş ve 1992 yılında Türkiye ile “Dostluk, İyi Komşuluk ve İşbirliği Antlaşması” imzalamakta tereddüt edilmemiştir. Diğer yandan, Rusya ile hızla gelişen ticari ilişkiler, Rusya’yı Türkiye’nin en önemli ticari partneri konumuna getirmiştir. Resmi ticaret, kayıt dışı “bavul ticareti” ile birlikte ele alındığında, iki ülke arasında yılda yaklaşık 800 milyon dolar ila 1 milyar dolar arasında bir ticaret hacmi gerçekleşmiştir. Bu, Türkiye’nin 1990’lı yıllarda ticarette ulaştığı en yüksek rakamlar olarak gerçekleşmiştir.

1990’lı yılların ortalarına kadar Türk-Rus ilişkilerinin genel olarak olumlu bir seyir izlediğini, Soğuk Savaş dönemine kıyasla ikili ilişkilerin önemli ölçüde geliştiğini görmek mümkündür. 1992 yılında Türkiye ve Rusya arasında Dostluk, İyi komşuluk ve İşbirliği Antlaşması imzalanabilmiştir. Ancak 1990’lı yılların ikinci yarısına doğru Türk-Rus ilişkilerinde bazı sıkıntılar baş göstermeye başlamıştır. Bunlar, Rusya’da gerçekleşen yönetim değişikliği ve mantalite değişikliğinin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Soğuk savaş sonrası iktidara gelen Batı yanlısı reformcuların başarısızlıkları, ülkenin iç savaşlar sonucu kaos ortamına sürüklenmesi, dizginlenemeyen ekonomik krizler gibi etkenler, “Yeni Avrasyacılar” olarak anılan bir grubu iktidara taşımıştır. Bu grubun iktidara gelmesiyle Batı’ya olan ilgi azalmış, ilgi odağı Kafkaslar ve Güney Asya bölgelerine doğru kaymıştır. Bu çerçevede, Rus dış politikasında 1993 yılı başlarından “Yakın Çevre” doktrini kabul edilmiştir. Rusya, Yakın Çevre doktrinini hayata geçirebilmek için, Kafkaslar ve Güney Asya’daki etnik çatışmaları kullanmış, bu çatışmalara müdahalede bulunmuş ve teşvik etmiştir. Türkiye ise bu gelişmelerden rahatsız olmuştur. Yeni Avrasyacıların, Türkiye’nin hasım komşusu Suriye’ye silah desteği sağlaması, 1995 yılında Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ne Türkiye’nin güneyini vurabilecek menzilde S-300 füzeleri satmaları ve Yunanistan ile yakın ilişki içerisinde olmaları, Türk-Rus ilişkilerinde Türkiye’yi rahatsız eden gelişmeler olarak ortaya çıkmıştır. Ancak bu gelişmeler dahi, iki ülke arasındaki ticari ilişkileri ciddi düzeyde etkilememiştir. Rusya, 1990’lı yılların ikinci yarısı ve aynı zamanda sonrasında da Türkiye’nin en büyük ticari partnerinden biri olmaya devam etmiştir. Soğuk Savaş 1991’de sona ermiş olsa da, bölgesel güç mücadelesi ve iç siyasette ayrılıkçı hareketler ile karşı karşıya kalan her iki ülkedeki siyasi kadrolar, gerilim, çatışma ve rekabet gibi eski paradigmalarla hareket etmeye devam etmişlerdir. Bu nedenle, 1990’lar boyunca Kafkaslar ’da ve Karadeniz’de çıkar çatışmaları sürmüştür.[142]

2000’lerde Türkiye-Rusya İlişkileri

2000’li yıllardan başlayarak iki ülke arasındaki ilişkilerde “kazan-kazan” anlayışı ve ortaklık vizyonunu öne çıkmaya başlamıştır. 1990’lı yılların rekabet merkezli ilişkileri, artık 2000’li yılların ortaya çıkardığı fırsatların yardımlarıyla karşılıklı bölgesel ve küresel ölçekte yeniden şekillenmeye başlamıştır. Türkiye’de de Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidara gelmesi, Türk-Rus ilişkilerini olumlu yönde etkilemiştir. Turizm, ekonomi, enerji alanlarında işbirliği öne çıkmıştır. 2000’lerin başından bu yana Türkiye-Rusya ilişkileri önemli bazı dönüm noktalarından geçmiştir. Bu bağlamda, ABD’nin 2003 yılındaki Irak işgali ve 2008 Ağustos’unda patlak veren Rusya-Gürcistan Savaşı’nın iki ülke ilişkilerine önemli katkısı olmuştur. 2001 yılında gerçekleşen 11 Eylül saldırıları ve Türkiye’nin 2003 yılında 1 Mart Tezkeresi ile Irak Savaşı’na karşı çıkması, Türk-Rus ilişkileri bağlamında belirleyici olmuştur. İki ülkeyi yakınlaştıran bir diğer önemli gelişme, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ABD askerlerinin Irak Savaşı için Türkiye topraklarını kullanmasını Mart 2003’te reddetmesi olmuştur. Bununla da, Türkiye, Rusya’nın gözünde, ulusal çıkarları gerektiğinde müttefiklere karşı çıkabilen bağımsız bir dış politika aktörü olarak görülmüş ve saygı görmeye başlamıştır. 2002 yılı 12-14 Ocak tarihlerinde iki ülke arasında “Askeri Alanda İşbirliğine ilişkin Çerçeve ve Askeri Personel Eğitim İşbirliği Anlaşması” imzalanmıştır. İki ülke ilişkilerinin 2004-2005 yıllarında, anlaşmalarla çizilen çerçevenin sonuçları alınmaya başlamıştır. İki siyasi perspektiften bakıldığında, 2005 yılı ilişkilerin ivme kazandığı yıl olmuştur. Türkiye ve Rusya arasındaki diplomatik trafik 2000’lerin başından itibaren yoğunlaşmaya başlamıştır. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 2000 yılında Başkan olarak seçilmesinin ardından Aralık 2004’te Ankara’yı ziyaret etmiştir. Putin, SSCB’nin dağılmasından sonra Türkiye’yi ziyaret eden ilk Rus Devlet Başkanı olmuştur. Türkiye’nin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Moskova’yı Ocak 2005’te ziyaretiyle ise, ikili ilişkiler yeni bir aşamaya ulaşmıştır. Ancak Ağustos 2008’de gerçekleşen Rusya-Gürcistan Savaşı iki ülke arasındaki ilişkileri doğrudan ve olumsuz şekilde etkilemiştir.[143] İlerleyen dönemlerde, özellikle 2011 sonrası dönem, Türkiye ve Rusya ilişkilerinde belirsizliğin hâkim olduğu bir dönemdir.[144]

2011 sonrası dönemde yaşananlar olaylara bakarsak; Ekim 2012’de bunun ilk somut örneği, ayında Moskova’dan kalkıp Şam’a doğru giden bir Rus uçağının Ankara’da inişe zorlanmasıyla yaşandı. Uçağın F-16’larla inişe zorlanmasının sebebi, içinde Şam’a teslim edilecek askeri şüpheli malzemeler olması kuşkusuydu. Uçağın kargosunda bulunan askeri haberleşme cihazı parçalarına el konuldu ama uçağın kalkışına izin verildi. Rusya bu konuda “açıklama bekliyoruz” derken, Türk lider Erdoğan, bu cihazların Suriye Savunma Bakanlığı’na teslim edilmek üzere uçağa yüklendiğini açıkladı. Suriye’deki görüş ayrılığının diğerlerine benzemediğinin kanıtı olan bu olay, yine de iki ülkenin ekonomik işbirliği alanındaki kararlılıklarını etkilemedi. Ukrayna Savaşı ve Kırım’ın ilhakı konusuna gelirsek;  Vladimir Putin 2012’de yeniden Devlet Başkanı seçildikten sonra, Karadeniz’e sınır olan bir başka eski Sovyet ülkesinde (Ukrayna) kriz patlak verdi. Rusların yoğun olarak yaşadığı Ukrayna’nın doğusunda başlayan çatışmalarda, Putin, Gürcistan’da olduğu gibi bir kez daha sert bir tavır takındı. Rusya ve Türkiye arasında bir kez daha siyasi alanda bir tür gerilim yaşandı.[145] Yine ilerleyen dönemlerde iki ülke arasındaki yaşanan diğer bir sorun da “Jet Krizi”dir. Bilindiği üzere, Rusya, Suriye’de Ekim 2015’ten beri Beşar Esad ve rejim güçlerine hava desteği veriyordu. Bu süre zarfında, 24 Kasım 2015 Salı günü, Türkiye, kendi hava sahasını ihlal ettiği gerekçesine dayanarak bir Rus savaş uçağını düşürmüştür. Yaşanan bu hadise, Soğuk Savaş döneminde ve Suriye Krizi’nde farklı noktalarda yer alan Türkiye ve Rusya arasındaki en büyük krizlerden biri haline gelmiştir. Bu krizin ardından Rus uçağının düşürülmesinin Türk hükümetinin bilgisi ve talimatı dâhilinde gerçekleştirildiğini kamuoyuyla paylaşmasının ardından, Rusya ile ilişkilerde bir gerilim dönemine girilmiştir. 2000’lerin başından beri var olan birçok sorunun üzerini örten iki ülke, bu krizin ardından diplomatik yollu söylemleri terk ederek, halklar arasına yansıyacak kadar bir buhrana sebebiyet vermişlerdir. Hatta Rus lider Putin, bu konuda, “sırtımızdan vurulduk” söylemiyle tepkisini dile getirmiştir. Rus uçağını düşürülmesi ile ilgili Türkiye ve Rusya tarafı kendi argümanlarını haklı çıkarmaya çalışmışlardır. Türkiye’nin argümanlarında uçağın radar izi yer alırken, Rusya daha çok iki taraf arasındaki “güç kapasitesi”nden kaynaklanan farkın verdiği özgüvenle kendi tezlerini meşrulaştırma çabası içerisinde yer almıştır. Türkiye, yaşanan olaydan sonra Birleşmiş Milletler ve NATO ile temasa geçmiş ve kendi meşru argümanlarını teknik veriler doğrultusunda ortaya koymuştur. Ayrıca Türkiye, yaşanan bu olaydan duyduğu üzüntüyü belirtmiştir. Bunlara ilaveten, Cumhurbaşkanı Erdoğan olayla alakalı üzüntüsünü dile getirirken, “uçağın Rusya’ya ait olduğu anlaşılsaydı farklı şekilde bir ikaz yoluna gidilebilirdi” açıklamasını yaparak, gerçekleştirilen eylemin aslında geleneksel “düşman” söylemiyle yapılmadığına dikkat çekmiştir. Tüm bunlara rağmen, Rusya, Türkiye’nin kendi uçağını düşürmesine karşılık olarak ikili ilişkilerde zorlayıcı tedbirler almıştır. Bu çerçevede, Rus turistlerin Türkiye topraklarına ziyareti zorlaştırılmış, Türk mallarına büyük ölçüde ambargo uygulanmış, vizesiz seyahat hakkı kaldırılmış ve Rusya’da çeşitli nedenlerle bulunan Türk vatandaşlarının vizeleri iptal edilmiştir. Dahası, Rusya, Türklere karşı var olan geleneksel “düşman” algısını hortlatmıştır. Krizle beraber Türkiye ve Rusya’da iş yapan Türkler ve şirketleri ağır zararlara maruz kalmışlardır.

2016 Haziran’ının sonlarında Türkiye, Rusya ile var olan sorunları çözümlemek üzere adım atmış ve karşılıklı olarak buzlar erimiştir. Bu bağlamda, turizm, ticaret, enerji ve güvenlik gibi konularda peş peşe adımlar atılmaya başlanmıştır. Hatta Türkiye’deki 15 Temmuz darbe girişiminde, Rusya, Türk hükümetine destek vererek ilişkilerin iyileşmesine ciddi manada katkı sağlamıştır. 9 Ağustos’ta ise Cumhurbaşkanı Erdoğan Rusya’ya ziyarette bulunarak, darbe girişi sonrasındaki ilk yurt dışı seyahatini gerçekleştirmiştir.[146] İki ülke arasında belli dönemlerde siyasi sorunlar yaşansa da, Türk-Rus ekonomik ve siyasi ilişkilerindeki istikrar ve gelişmelerin bölge istikrarı ve refahı açısından taşıdığı önem bu olaylarla birlikte aslında daha iyi anlaşılmıştır. Tarihsel olarak rakip olmalarına rağmen, bugün ortaya çıkan yeni koşullarda iki ülkenin yapacağı işbirliği bu açıdan son derece önem taşımaktadır.[147] Dolayısıyla, bu krizlerin gelecek adına faydalı olduğu bile düşünülebilir; zira hem Ankara, hem de Moskova, birbirlerine düşman olarak gelişemeyeceklerini ve büyük kayıplara uğrayacaklarını bu süreçte bizzat deneyimleyerek öğrenmişlerdir.

Türkiye-Rusya Federasyonu Ekonomik İlişkileri

Türkiye ve Rusya arasındaki ticari ilişkileri etkileyen başlıca faktör, her iki ülkenin de jeopolitik konumundan kaynaklanmaktadır. Bu yüzden, iki ülke ile ilgili yapılan çalışmalara bakıldığında, öncelikle ilişkilerinin jeopolitik açıdan ele alındığı görülmektedir. İki ülkenin birbirine yakın konumlarda yer alması (maliyetleri düşürmesi bağlamında), ekonomik anlamda da son derece yoğun ilişkide olmalarında etkili olmaktadır.[148] Ayrıca iki ülke ekonomilerinin tamamlayıcı nitelikleri dikkat çekmektedir. Zira Türkiye enerji fakiriyken, Rusya enerji zenginidir; Ruslar için turistik alanlar sınırlıyken, Türkiye’nin güney sahilleri hem sıcak, hem de ucuzdur. Türkiye, yeni oluşan Rusya Federasyonu ile ilişkilerinde başlangıçtan itibaren “dayanışma ve yardımlaşma” öğelerini öne çıkaran bir anlayış içinde olmuş, bunu da herhangi bir blok ya da devlete düşmanlık çerçevesinde formüle etmemiştir. Bu çerçevede, iki ülke arasında 25 Şubat 1991’de “Ticari ve Ekonomik İşbirliğine Dair Antlaşma” imzalanmıştır. Rusya Federasyonu da, Mayıs 1992’de, daha önce Sovyet Rusya ile imzalanmış antlaşma ve protokollerin öngördüğü hükümlere uyacağını ve bağlı kalacağını açıklamıştır.[149]

Türkiye ile Rusya Federasyonu arasındaki ticaret hacmi, 1992 yılında 1,5 milyar dolar, 1995 yılında 3,3 milyar dolar ve 2000 yılında 4,5 milyar dolarken, 2004 yılında 10,8 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Türkiye’nin Rusya’dan yaptığı ithalat, bu ülkeye yapılan ihracattan daha hızlı büyümekte ve dolayısıyla Türkiye’nin aleyhine ticaret açığı devamlı artmaktadır. İhracatın, ithalatı karşılama oranı 1997 yılında 1,0 olarak gerçekleşmişken, yani ticarette denge söz konusu iken, bu oran 2004 itibarıyla 0,21’e kadar gerilemiştir. 2004 yılında Türkiye’nin Rusya karşısında ticaret açığı 7,1 milyar dolar olmuştur. Rusya’daki 1998’deki ekonomik krizi, Türk-Rus ticari ilişkilerini de olumsuz etkilemiştir. Türkiye’nin Rusya’ya yapmış olduğu ihracat 1993-1997 yılları arasında keskin bir yükselme göstermiş ve maksimum seviyesi olan 2 milyar dolara ulaşmıştır. Krizden sonra Türkiye’nin Rusya’ya yapmış olduğu ihracat 1998 yılında % 34,4; 1999 yılında ise % 56 azalmıştır. Rusya’da yaşanan ekonomik kriz, Türkiye’nin Rusya’dan yapmış olduğu ithalat ise, Türkiye bu ülkeden her şekilde doğalgaz ve petrol aldığı için, bu denli etki yapmamıştır ve dış ticaret fazlası Rusya lehine gerçekleşmiştir. İki ülke arasındaki ticaret 2000 yılından itibaren yeniden ivme kazanmıştır. Kriz öncesi dış ticaret hacmi 1997 yılında 4,7 milyar dolar ile en yüksek seviyesine ulaşmış, bu dönemde ilk defa Rusya ekonomisinde % 0,8 ile artı büyüme gözlenmiştir. Kriz sonrasında iki ülke arasında kaydedilen (resmî ticaret) ticaret 2000 yılında 4,5 milyar dolara kadar yükselmiş, 2002 yılında ise yeni rekor seviyesi olan 5 milyar dolara yükselmiştir. Ancak bu gelişme Türkiye’nin Rusya’dan yapmış olduğu ithalatın artmasıyla gerçekleşmiştir., Rusya ile Türkiye arasında 2002’den itibaren artan ikili ticari faaliyetler sayesinde 2002’deki 4,5 milyar dolardan 2019 yılı itibarı ile 22 milyar dolara ulaşılmıştır. Buna ek olarak, 2013 yılından sonra Türkiye’nin Rusya’ya yaptığı ihracat her yıl artış göstererek, 2019 yılında 3,9 milyar $’a yükselmiş, toplam ihracat içindeki pay da % 2,3 bandında seyretmiştir.[151]

İki ülke arasındaki yatırım ilişkileri ise, ülkedeki iş ortamının belirsizliği ve bu alanda yaşanan sorunlara rağmen, Rus pazarının sunduğu güçlü fırsatlar nedeniyle ülkeye yabancı yatırım girişi artmaya devam edeceği beklenmektedir. Moskova ülkenin doğal kaynaklara dayalı ekonomisini inovasyona dayalı bir ekonomiye dönüştürme vizyonuna destek olması amacı ile ‘Özel Ekonomik Bölgeler’ (ÖEB) kurulması kararı almıştır. Ülkede 2009 yılı itibarı ile 18 ÖEB faaliyet göstermektedir. ÖEB’lerde kayıtlı 170 şirket yaklaşık 4,2 milyar dolar tutarında yatırım yapmıştır. Rus ÖEB’leri dört yıllık kısa bir süreçte etkin yatırım merkezlerine dönüşmüştür. Vladimir bölgesindeki ASIA Organize Sanayi Bölgesi, T.C. Moskova Ticaret Müşavirliği tarafından desteklenen, Türk KOBİ yatırımlarına açık, Türk Organize Sanayi projesiydi. Türk firmaları tarafından Rusya Federasyonu’nda gerçekleştirilen yatırımların toplam tutarının 2008 yılı sonu itibarı ile yaklaşık 7 milyar dolara ulaştığı tahmin edilmektedir. Enka, Koç, Zorlu Grubu (Vestel, Taç, Zorlu Enerji), Efes, Şişecam, Kale Grubu, Eczacıbaşı gibi büyük firmaların yanı sıra, küçük ve orta ölçekli firmaların da üretim tesisleri kurmak suretiyle pazara olan ilgileri artmaktadır. Rusya Federasyonu’nda faaliyet gösteren 5 Türk bankası bulunmaktadır. Bunlar Yapı Kredi Moscow, Garantibank, Denizbank, Finans Bank (Credit Europa Bank) ve Ziraat Bankası’dır. Anılan bankaların toplam sermayeleri 301 milyon dolar civarındadır. Ayrıca, Türkiye İş Bankası da kısa bir süre içerisinde Rusya’da yatırım yapmayı planlamaktadır. Öte yandan, HSBC Rusya, Deutsche Bank, Procommerce Bank ve ITB Bank’ın yönetim kadrosunda Türk yetkililer bulunmaktadır. Türkiye’nin Rusya’da önemli bazı yatırımların başında, Vladimir oblastının Gorohovtse şehrinde Türk şirketi Anadolu Cam’ın yan kuruluşu olan Ruscam’ın kurduğu 2002 yılında faaliyete başlayan şişe fabrikası gelmektedir. Bu fabrikanın yıllık üretim kapasitesi 350 milyon bira şişesidir. Bu proje için yapılan yatırım miktarı 28 milyon doları bulmaktadır. Bu projenin yanında, ‘Ruscam’ Pokrovski, Ufa, Kirişi ve Kuban şehrinde yıllık hacmi 1 milyar şişe olan dört tane daha yeni üretim tesisi kurmuştur. Yatırımın toplam miktarı 60 milyon dolardır. Öte yandan, 2003 yılında beyaz eşya üretimi yapan ‘Vestel’ markası Vladimir oblastının Aleksandrov şehrinde 85 bin m2 kapalı alanda 17 yıllık 1 milyon tane televizyon üretimi kapasiteli fabrika kurmuştur. Bu projenin toplam yatırım maliyeti ise 40 milyon dolardır.[152]

İki ülke arasındaki ekonomik ilişkiler incelendiğinde, ekonomik aktörlerin çıkarlarını doğrudan etkileyen bir başka sektörün inşaat sektörü olduğu görülür.[153] İki ülke arasındaki ticari ilişkilerde hizmet ticareti konusunda müteahhitlik hizmetleri önemli yer tutmaktadır. Başta Rusya Federasyonu olmak üzere, diğer BDT ülkelerinde de, Türk müteahhitleri, önemli projeler üstlenmektedirler. T.C. Moskova Ticaret Müşavirliği verilerine göre, 1998 yılı itibariyle 138 firmanın kontrat tutarının 9,2 milyar dolar olduğu ve 533 projenin gerçekleştirildiği görülmektedir. 1990 sonrası Türk inşaat firmalarının dış pazarlarında Rusya Federasyonu % 33,9 pay ile ilk sırada yer almaktadır. 1990-1999 döneminde yurt dışı projelerin % 27’ye yakın kısmı konut yapımına, % 13.48’i yol, köprü, tünel yapımına, % 10.77’i de endüstriyel tesisler yapımına ayrılmıştır.[154] Günümüz verileri ise, 2018 yılında Rusya’da iş yapan müteahhitlerin aldığı toplam proje bedeli 4 milyar dolar, 2017 yılında 1,8 milyar dolar, 2016 yılında ise 1,1 milyar dolar değerinde gerçekleşti.[155]

Türkiye-Rusya ikili ilişkilerinde önemli rol oynayan bir diğer unsur da enerji alanındaki işbirliğidir. Ülkemiz, 2017 yılında toplam 55,25 milyar metreküp olarak gerçekleşen doğalgaz ithalatının % 51,93’lük bölümünü (28,69 bcm) Rusya Federasyonu’ndan yapmıştır. Söz konusu ithalat, Mavi Akım Hattı ile Batı Hattı üzerinden gerçekleşmiştir. Türkiye-Rusya arasında yürütülmekte olan Mersin-Akkuyu nükleer enerji santrali projesinde ilk reaktörün temel atma töreni 3 Nisan 2018 tarihinde gerçekleştirilen ÜDİK vesilesiyle Sayın Cumhurbaşkanımız ile Rusya Devlet Başkanı Putin’in katılımlarıyla geçekleştirilmiştir. Öte yandan, Mavi Akım’dan sonra ülkemiz ile Rusya arasındaki ikinci doğrudan doğalgaz boru hattını teşkil edecek olan Türk Akımı boru hattının deniz bölümünün tamamlanması vesilesiyle 19 Kasım 2018 tarihinde İstanbul’da Sayın Cumhurbaşkanımız ile Rusya Devlet Başkanı Putin’in katılımlarıyla tören düzenlenmiştir. Ülkemize ve diğer Avrupa ülkelerine gaz taşıyacak olan söz konusu boru hattının 2019 sonu itibariyle tamamlanması öngörülmektedir.[156]

Son olarak, turizm de iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerde önemli bir rol oynamaktadır.[157] Rusya’dan Türkiye’ye gelen turist sayısını TÜİK ve Turizm Bakanlığı verilerine göre inceleyebiliriz. Yıllar içerisinde gelen turist sayısında ciddi bir yukarı tırmanış söz konusudur. 2002 yılında 946 bin olan Rusya’dan Türkiye’ye gelen turist sayısı, 2014 yılına gelindiğinde 4,5 milyon kişiye yükselmiş durumdaydı. 24 Kasım 2015 günü düşürülen Rus uçağının neticesinde iki ülke arasında yaşanan kriz turizme de yansıdı ve 2016’da Rusya’dan gelen turist sayısı 866 bine kadar geriledi. İki ülke arasındaki kriz durumunun yatışması ve ikili ilişkilerin pozitif seyri neticesinde ise 2019 yılında yaklaşık 7 milyona yükseldi. Türkiye’nin toplam turizmi içinde Rusya’nın payını incelediğimizde, 2017’den bu yana Türkiye’yi en çok ziyaret edenlerin Ruslar olduğu görülüyor. 2017 yılında Türkiye’ye gelen yabancı ziyaretçilerin % 14,55’ini oluşturan Ruslar, 2018’de % 15,1’ini, 2019’da ise % 15,6’sını oluşturdu. Bu yıllar içerisinde Rusları % 11’lik oranla Almanlar takip etti. Türkiye’ye gelen yabancı turistlerde olduğu gibi, Türkiye’nin turizmden elde ettiği gelirde de Rusya’nın payı diğer ülkelere göre oldukça yüksek. 2012 yılında yaklaşık 2 milyar dolar olan bu gelir, 2014 yılında 2,7 milyar dolara kadar yükselmişti. 2015 yılı sonunda yaşanan Rus uçağının düşürülmesi ve neticesinde iki ülke arasındaki kriz dönemi turizme de yansımıştı ve gelirler 2016 yılında 478 milyon dolara kadar gerilemişti. Ardından iki ülke arasındaki buzların erimesi ve yapılan anlaşmalar neticesinde bu gelir 2019 yılında 3,3 milyar dolara yükselerek tarihinin en yüksek seviyesine çıktı.[158]

Türkiye-Rusya Kültürel İlişkileri

Türkiye-Rusya kültürel ilişkileri, SSCB-Türkiye kültürel ilişkilerinden birçok yönüyle farklılaştı. Öncelikle SSCB’nin dağıtılması sonrası artık Sovyet yurttaşı yetiştirme politikası sona erdi. Aynı şekilde, 1990’lı yıllarda Türkiye’de Kemalizm gerilediğinden, yönetim marifetiyle Kemalist Türk vatandaşı yetiştirme politikası da geriledi. Böylelikle, resmi ideolojilerin kuşatıcı özellikleri yumuşatılınca, her iki ülkede de farklı görüşten olan kişilerin ve toplulukların da ülkelerinin kültürlerine etkisi ve katkısı bu şekilde arttı. SSCB resmi kurumları, dış dünya ile kültürel ilişkileri planlayıp yürütmüştü. SSCB’de rejimden bağımsız dernekler, özel işletmeler, özel şirketler bulunmadığından, vatandaşların özgürce yurt dışına çıkışı kısıtlandığından, vatandaşlar rejimin izin verdiği ölçü ve sıklıkta kültürel münasebet kurulabildi. SSCB sonrasında ise, Rusya’da, dernekler, vakıflar, özel şirketler, vatandaşlar kültürel ilişkilerde bağımsız rol almaya başladılar. Türkiye ile Rusya Federasyonu arasındaki kültürel ilişkileri yorumlayan Bülent Aras ve Vügar Imanov, Rusya’da çalışan binlerce Türk işçi ve Türkiye’ye gelen milyonu aşkın Rus turist sayesinde toplumlar arasında yoğun bir kültürel etkileşim yaşandığını ve kültürel ilişkilerin Türk müteşebbislerin Rusya’da açtığı okullar ve evlilikler çerçevesinde de geliştiğini belirtmişlerdir. Bu konuda ilk olarak Boris Yeltsin döneminde kültürel ilişkileri konu edinen birkaç anlaşma imzalandı. Bu anlaşmalardan ilki 6 Temmuz 1992’de imzalanan Rusya Kültür Bakanlığı ile T.C. Kültür Bakanlığı arasında imzalanan işbirliği protokolüydü. 30 Eylül 1992’de TÜBİTAK ile Rusya Teknolojik Bilimler Akademisi arasında işbirliğini öngören bir anlaşma imzalandı. Mart 1993’de taraflar arasında Türkiye ve Rusya’nın de bulunduğu Kültür, Eğitim, Bilim ve Enformasyon Alanlarında İşbirliğine İlişkin Karadeniz Sözleşmesi imzalandı. Rusya-Türkiye kültür ilişkilerinin hukuki temelini ise, 19 Temmuz 1994’te imzalanan hükümetlerarası kültür ve bilim alanında işbirliği anlaşması oluşturdu. Anılan anlaşmanın 22. maddesi uyarınca kültür, eğitim, bilim, gençlik ve spor alanlarında mübadele programlarının taraflarca hazırlanması öngörüldü. 2 Kasım 1994’te T.C. Milli Eğitim Bakanlığı ile Rusya Yüksek Öğrenim Devlet Komitesi Arasında İşbirliği Anlaşması imzalandı. 1996 yılından itibaren, Rusya tarafından, devlet yükseköğrenim kuruluşlarında eğitim görmek üzere Türkiye’ye 15 kişilik burs kontenjanı verildi. Ayrıca çok sayıda Türk öğrenci Rusya’da paralı eğitim görmekteydi. Yükseköğrenim gören öğrencilerden çoğunun kendi imkânları ile eğitim alması, devletin kültürel ilişkilerde özel kişilerin gerisinde kaldığının bir göstergesi sayılabilir.[159]

Nitekim Türk-Rus ilişkilerinde kültürel alanda sivil toplumun etkinliği kayda değer ölçülerdedir. Günümüzde Türkiye’de kültürel alanda faaliyette bulunan merkezler olarak, Antalya’daki Rusya-Türkiye İşbirliği, Dostluk ve Kültür Derneği’ni, Rus Eğitim ve Kültür Derneği’ni, Rus Dili Konuşanlar İşbirliği ve Dayanışma Derneği’ni, İstanbul’daki Türk-Rus Kültür Vakfı’nı, Ankara’daki Rus Kültürü Derneği’ni ve İzmir’deki Soljenitsin Rus Dili ve Kültürü Derneği’ni anmak yerinde olacaktır. Rusya’da ise Moskova’da Türk-Rus Kültür Merkezi, Saint Petersburg’ta Rus-Türk Kültür Merkezi ve Tver’de Türk Kültürünü Tanıtma Derneği yine sivil toplum inisiyatifiyle açılan kurumlar olarak göstermektedirler. Bu merkezlerin her birinde çeşitli kültür ve edebiyat etkinliklerinin, festivallerinin, seminerlerinin ve konferansların düzenlenmesinin yanı sıra, Rusça ve Türkçe dilleri de öğretilmektedir. İki ülke arasındaki kültürel iletişim ve etkileşimin oldukça yoğun olması sivil toplumun bu konuda devletlerin karar alma mekanizmalarına öncülük etmesi sonucu vermiştir.[160] Son olarak, ÜDİK kapsamında Ankara ile Moskova yönetimleri arasında “2019 Türkiye-Rusya Karşılıklı Kültür ve Turizm Yılı Niyet Belgesi” imzalanmıştır. Başka bir ifadeyle, 2019, “Türkiye-Rusya Kültür ve Turizm Yılı” olarak ilan edilmiştir. Bu kapsamda, birçok etkinlik ve konser düzenlenmiştir.[161]

Sonuç

1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte 5 büyük devlet ortaya çıkmıştır. Türkiye, bu devletlerle tarihten gelen bağları olduğu için, bu ülkelerle ticari ve ekonomik işbirlikleri içerisine girmiştir. Bağımsızlıklarını kazanmalarından sonra bu ülkelere ekonomik yardımlar gerçekleştirilmiştir. Türkiye, Türk Cumhuriyetleri ile ekonomik olarak giderek gelişen ilişkiler içerisinde olmuştur. Kazakistan ile herhangi bir siyasi sorun olmaması sebebiyle iki ülke arasında ekonomik olarak iyi ilişkiler yaşanmıştır. Bu ilişkileri yatırım ilişkileri takip etmiştir. Kazakistan için, Türkiye, gelişmesine yardımcı bir rol oynamaya devam etmelidir. Özbekistan ile kültürel bağlarımız olmasına rağmen, siyasi anlamda belli dönemlerde iyi ve kötü olmak üzere siyasi dalgalanmalar yaşanmıştır. Hatta 2005 yılında yaşanan Andican Olayları ile iki ülke arasında ciddi problemler yaşanmıştır. Özbekistan, kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmek istiyorsa, diplomatik ilişkilerini her zaman iyi bir noktada tutmalıdır. Türkmenistan ile diplomatik ilişkilerin başlamasıyla birlikte iyi ekonomik ve siyasi ilişkiler kurulmuştur. Türkiye’nin Kırgızistan’ı tanımasından sonra bu ülkeyle de iyi bir diplomatik ilişki süreci yaşanmıştır. Bu çerçevede, dostluk ilişkilerimizi uluslararası alanda gösterdiğimiz Ermeni meselesinde Kırgızların bunu bir katliam olarak görmediklerini de protestolarla da belli etmiştir. Tacikistan ile iyi ilişkiler içerisinde olsa da, tam olarak Türk Cumhuriyetleri içerisine girmediği için Türkiye Tacikistan’dan çok yönünü Türk Cumhuriyetlerine çevirmiştir.

Genel olarak, Türkiye, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile kültürel bağlarını koparmamalıdır. Diplomatik ilişkilerini her ülke bakımından iyi tutulması gerekmektedir. Orta Asya Türk Devletleri’nin ekonomik kalkınmayı sağlayabilmeleri için Türkiye ile geçmişten gelen iyi ilişkilerini korumaları gerekmektedir. Gelecek yıllarda, Türkiye, Orta Asya Türk Devletleri ile ilişkileri sayesinde bu bölgede stratejik önem ve doğal kaynakları açısından önemli bir rol oynayabilecektir. Bu çerçevede, Türkiye ve Türk Cumhuriyetleri arasında kurulan bazı önemli konseyler vardır. Bunlar, Türk Konseyi (Türk Keneşi) ve Uluslararası Türk Kültür Teşkilatı gibi çok taraflı yapılanma içerisine girerek iyi ilişkilerini daha sağlam temeller üzerinden yürüteceklerdir.

Bunların dışında, Türkiye’nin yönünü Batı blokundan doğu blokuna doğru çeviren ülkeler, Rusya, Güney Kore, Çin ve Japonya’dır. Türkiye’nin, Asya’nın en büyük ekonomilerine sahip olan bu dört ülkeyle ekonomik anlamda iyi bağlar kurması ekonomik gelişimi için faydalıdır. Bu ülkeleri ilişkilerimiz açısından tek tek değerlendirecek olursak; ilk olarak Japonya ile geçmiş tarihte yaşadığımız Ertuğrul Fırkateyni olayı ile siyasi ve kültürel ilişkilerimiz başlamıştır. Bu bağlamda, Japonya ve Türkiye yıllar içerisinde birbirlerine diplomatik alanda yakın olmuşlardır. Son yıllarda Japonya’nın Türkiye’de gerçekleştirdiği altyapı ve müteahhitlik hizmetleri ekonomik anlamda yakın ilişki içinde olduğumuzu göstermiştir. Örneğin, geçen gün açılan Başakşehir Çam ve Sakura Hastanesi’ni de bu ilişkilere örnek verebiliriz. Güney Kore ile olan ilişkilerimiz Kore Savaşı’na asker göndermemiz ile başlamıştır. Bu gösterilen dostluk ilişkisi içerisinde, savaş, Türk ve Kore haklarının birbirlerine sempati duymalarına sebep olmuştur. Türkiye’nin gösterdiği bu dostluk ilişkisine karşılık olarak, Kore ile olan ticari ilişkilerimiz gelişmiştir. Türkiye ve Güney Kore, tarihten gelen bu dostluk sürecini gelecek dönemlerde de sürdürmelidirler. Türkiye’nin ticari anlamda en büyük ortakları ise Çin ve Rusya’dır. Rusya’nın ve Türkiye’nin stratejik olarak ayrılmayacak iki ülke olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye enerji bakımından Rusya’yla birçok anlaşma yapmışlardır. Bunlara örnek olarak, Mavi Akım ve Türk Akımı projeleri belirtilebilir. Türkiye enerji anlamında başka bir ortak bulmadığı sürece, Rusya ile yoğun ilişkiler devam ettirilmelidir. Rusya ise, Türkiye’nin jeopolitik konumu ve Karadeniz’deki üstünlüğünü göz önünde bulundurarak, Türkiye ile dosthane ilişkilerini sürdürmeye devam etmelidir. Rusya Türkiye’yi Batı’ya tamamen kaptırırsa, Moskova için zor günler yeniden başlayabilir. Sonuç olarak, Türkiye günümüz çerçevesinde yönünü Batı’ya olduğu kadar Asya’ya da çevirmelidir. Ankara’nın kendi bölgesinde jeopolitik hâkimiyetini sağlayabilmesi için, diplomatik, ekonomik ve kültürel ilişkilerini Asya bölgesindeki ülkelerle de geliştirmesi gerekir. Zira Batı ülkeleri karşısında güçlü durabilmek için, onlara alternatifleriniz olduğunu göstermeniz gerekmektedir.

 

 Eren ÇÖLÜKOĞLU

 

KAYNAKÇA

 

Dipnotlar

[1] Murat Eliçalışkan, “Kazakistan”, Erişim Tarihi: 03.05.2020, Erişim Adresi: http://www.cografya.gen.tr/siyasi/devletler/kazakistan.htm.

[2] Anadolu Ajansı (2020) “Türkiye-Kazakistan Diplomatik İlişkilerinin 28. Yıl Dönümü”, Mart 2020, Erişim Tarihi: 03.05.2020, Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/turkiye-kazakistan-diplomatik-iliskilerinin-28-yil-donumu/1751910.

[3] Emre Bursa (2017), “Türkiye-Kazakistan İlişkileri Ve Yüksek Eğitim Politikaları”, Sosyal ve Beşeri Bilimler Dergisi, Sayı: 2, s. 3.

[4] Nihan Batmaz (2004), “Türkiye-Kazakistan Arasındaki Ticari-Ekonomik İlişkiler, Türk Müteşebbislerinin Bu Ülkede Yaptıkları Yatırımların Boyutu ve Karşılaştıkları Sorunlar”, Bilig, Sayı: 29, ss. 85-88.

[5] Ayhan Gençler & Arif Akbaş (2011), “Bağımsızlık Sonrası Kazakistan ve Türkiye Arasındaki Sosyo-Ekonomik İlişkiler (1990-2011), Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 2, ss. 21-22.

[6] Türkiye Cumhuriyeti Ticaret Bakanlığı (2019), “Türkiye ile Ticaret”, Haziran 2019, Erişim Tarihi: 03.05.2020, Erişim Adresi: https://ticaret.gov.tr/yurtdisi-teskilati/orta-asya/kazakistan/ulke-profili/turkiye-ile-ticaret.

[7] Remzi Bulut (2015), “Türkiye-Kazakistan Ekonomik İlişkileri”, Göller Bölgesi Aylık Hakemli Ekonomi ve Kültür Dergisi Ayrıntı, Sayı: 33, s. 58.

[8] Türkiye Cumhuriyeti Ticaret Bakanlığı (2018), “Doğrudan Yabancı Yatırımlar”, Aralık 2018, Erişim Tarihi: 03.05.2020, Erişim Adresi: https://ticaret.gov.tr/yurtdisi-teskilati/orta-asya/kazakistan/ulke-profili/dogrudan-yabanci-yatirimlar.

[9] Serdar Yılmaz (2017), “Kazakistan-Türkiye Ekonomik ve Kültürel İlişkileri: Vaatler ve Gerçekler”, İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, Sayı: 2, s. 820.

[10] Enver Kapağan (2013), “Türkiye Ve Kazakistan Arasındaki Eğitim İlişkilerinin Temelleri Ve Üniversiteler Arası İşbirliklerinin Önemi”, Erişim Tarihi: 03.05.2020, Erişim Adresi: https://www.academia.edu/12770121/T%C3%9CRK%C4%B0YE_VE_KAZAK%C4%B0STAN_ARASINDAK%C4%B0_E%C4%9E%C4%B0T%C4%B0M_%C4%B0L%C4%B0%C5%9EK%C4%B0LER%C4%B0N%C4%B0N_TEMELLER%C4%B0_VE_%C3%9CN%C4%B0VERS%C4%B0TELER_ARASI_%C4%B0%C5%9EB%C4%B0RL%C4%B0KLER%C4%B0N%C4%B0N_%C3%96NEM%C4%B0_25.10.2013_Almat%C4%B1_Abay_%C3%9Cniversitesinde_Ger%C3%A7ekle%C5%9Fen_Sempozyum_Bildiri_Metni.

[11] Serdar Yılmaz, a.g.e, ss. 824-825.

[12] Ayhan Gençler & Arif Akbaş, a.g.e, s. 15.

[13] Serdar Yılmaz, a.g.e, s. 826.

[14] Mustafa Bostancı & Taner Lüleci (2019), “21. Yüzyıl Başında Türkiye Kazakistan İlişkileri”, Tarih Okulu Dergisi, Sayı: 41, ss. 747-748.

[15] Hasan Kanbolat (2011), “Türk Dış Politikasında Kazakistan’ın Yeri ve Geleceği”, Ortadoğu Analiz, Sayı: 30, s. 55.

[16] Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, “Türkiye-Kazakistan Siyasi İlişkileri”, Erişim Tarihi: 06.05.2020, Erişim Adresi: http://www.mfa.gov.tr/turkiye-kazakistan-siyasi-iliskileri_.tr.mfa.

[17] Mustafa Bostancı, Taner Lüleci, a.g.e, ss. 726-727.

[18] Halil Uluer, “Siyasi İlişkiler”, Erişim Tarihi: 06.05.2020, Erişim Adresi: http://www.haliluluer.com/tr/sayfa/%C4%B0kili-%C4%B0li%C5%9Fkiler/Siyasi-%C4%B0li%C5%9Fkiler-.html.

[19] Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu (2013), “ Kazakistan-Türkiye İlişkilerinin Geleceği Uluslararası Sempozyum Sonuç Bildirgesi”, Kasım 2013, Erişim Tarihi: 06.05.2020, Erişim Adresi: https://www.atam.gov.tr/haberler/kazakistan-turkiye-iliskilerinin-gelecegi-sempozyumu-03-05-ekim-2013-almati-kazakistan.

[20] Murat Eliçalışkan, “ Özbekistan”,  Erişim Tarihi:  07.05.2020, Erişim Adresi: http://www.cografya.gen.tr/siyasi/devletler/ozbekistan.htm.

[21] Başak Tanınmış Yücememiş, Erişah Arıcan, Ufuk Alkan (2017), “Türkiye-Özbekistan-Kazakistan Ekonomik İlişkileri ve Bankacılık Sistemi”, Finansal Araştırmalar ve Çalışmalar Dergisi, Sayı: 17, s. 164.

[22] Türkiye Cumhuriyeti Taşkent Büyükelçiliği (2019), “Türkiye-Özbekistan İlişkileri” Temmuz 2019, Erişim Tarihi: 07.05.2020, Erişim Adresi: http://taskent.be.mfa.gov.tr/Mission/ShowInfoNote/250287.

[23] İlknur Ekenci (2016), Bağımsızlıktan Günümüze Türkiye-Özbekistan ve Türkiye-Tacikistan İlişkileri”, Mart 2016, Erişim Tarihi: 07.05.2020, Erişim Adresi: https://www.academia.edu/30694117/Ba%C4%9F%C4%B1ms%C4%B1zl%C4%B1ktan_G%C3%BCn%C3%BCm%C3%BCze_T%C3%BCrkiye-_%C3%96zbekistan_ve_T%C3%BCrkiye_Tacikistan_%C4%B0li%C5%9Fkileri.pdf.

[24] AlJazeera Türk (2016), “Özbekistan’la İnişli-Çıkışlı İlişkiler”, Eylül 2016, Erişim Tarihi: 07.05.2020, Erişim Adresi: http://www.aljazeera.com.tr/haber/ozbekistanla-inisli-cikisli-iliskiler.

[25] Milliyet (2016), “Özbekistan’da 16 Yıl Sonra Türk Cumhurbaşkanı”, Kasım 2016, Erişim Tarihi: 07.05.2020, Erişim Adresi: https://www.milliyet.com.tr/siyaset/ozbekistanda-16-yil-sonra-turk-cumhurbaskani-2346625.

[26] İlknur Ekenci, a.g.e, ss. 13-19.

[27] Anadolu Ajansı (2018), “Türkiye-Özbekistan İlişkileri Güçleniyor”, Şubat 2018, Erişim Tarihi: 07.05.2020, Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/turkiye-ozbekistan-iliskileri-gucleniyor/1060872.

[28] Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, “Türkiye-Özbekistan Siyasi İlişkileri”, Erişim Tarihi: 07.05.2020, Erişim Adresi: http://www.mfa.gov.tr/turkiye-ozbekistan-cumhuriyeti-siyasi-iliskileri.tr.mfa.

[29] Burak Çalışkan (2018), “Orta Asya Raporu: Dönüşüm Sürecinde Türk Cumhuriyetleri”, İnsamer, Ekim 2018, Erişim Tarihi: 07.05.2020, Erişim Adresi: https://insamer.com/tr/orta-asya-raporu-donusum-surecinde-turk-cumhuriyetleri_1743.html

[30] Shaislam İ. Akmalov (2012), “Özbek-Türk İlişkileri: Özbekistan’dan Bakış”, Ümraniye Belediyesi Kültür Yayınları, Sayı: 32, s. 289.

[31] Sevilya Muradova (2010), “Türkiye ve Özbekistan Arasındaki Sosyo-Ekonomik İşbirliği”, Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi, Ekim 2010, Erişim Tarihi: 08.05.2020, Erişim Adresi: https://tasam.org/tr-TR/Icerik/4447/turkiye_ve_ozbekistan_arasindaki_sosyo_ekonomik_isbirligi.

[32] Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı (2019), “Türkiye İle Ticaret”, Mayıs 2019, Erişim Tarihi: 08.05.2020, Erişim Adresi: https://ticaret.gov.tr/yurtdisi-teskilati/orta-asya/ozbekistan/ulke-profili/turkiye-ile-ticaret.

[33] DEİK (2012), “Özbekistan Ülke Bülteni”, Türk-Özbek İş Konseyi, Erişim Tarihi: 08.05.2020, Erişim Adresi: https://www.deik.org.tr/uploads/ozbekistan-ulke-bulteni.pdf.

[34] Süleyman Merdanoğlu, “Türkiye-Özbekistan Kültür ve Sanat İlişkileri”, Erişim Tarihi: 10.05.2020, Erişim Adresi: http://www.altinmiras.com/?Syf=26&Syz=547785&/T%C3%9CRK%C4%B0YE—%C3%96ZBEK%C4%B0STAN–K%C3%9CLT%C3%9CR-VE-SANAT-%C4%B0L%C4%B0%C5%9EK%C4%B0LER%C4%B0-S%C3%BCleyman-MERDANO%C4%9ELU*.

[35] Sevilya Muradova(2010), “Türkiye ve Özbekistan Arasındaki Sosyo-Ekonomik İşbirliği”, Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi, Ekim 2010, Erişim Tarihi: 10.05.2020, Erişim Adresi: https://tasam.org/tr-TR/Icerik/4447/turkiye_ve_ozbekistan_arasindaki_sosyo_ekonomik_isbirligi.

[36] Türkiye Cumhuriyeti Taşkent Büyükelçiliği (2019), “Türkiye-Özbekistan İlişkileri”, Temmuz 2019, Erişim Tarihi: 10.05.2020, Erişim Adresi: http://taskent.be.mfa.gov.tr/Mission/ShowInfoNote/250287.

[37] Murat Eliçalışkan, “Türkmenistan”, Erişim Tarihi: 10.05.2020, Erişim Adresi: http://www.cografya.gen.tr/siyasi/devletler/turkmenistan.htm.

[38] Ali Özcan (2014), “Orta Asya Türk Cumhuriyetleri Türkmenistan Cumhuriyeti”, Erişim Tarihi: 10.05.2020, Erişim Adresi: https://www.academia.edu/9173114/T%C3%BCrkmenistan.

[39] Faruk Aydın (2018), “Türkmenistan’ın Dış Politikası”, Şubat 2018, Stratejik Ortak, Erişim Tarihi: 10.05.2020, Erişim Adresi: https://www.stratejikortak.com/2018/02/turkmenistanin-dis-politikasi.html.

[40] Beytullah Yılmaz, Vepa Gylchmyradov, “Geçmişten Günümüze Türkiye Türkmenistan İlişkileri” Erişim Tarihi: 10.05.2020, Erişim Adresi: https://www.academia.edu/34761545/GE%C3%87M%C4%B0%C5%9ETEN_G%C3%9CN%C3%9CM%C3%9CZE_T%C3%9CRK%C4%B0YE-T%C3%9CRKMEN%C4%B0STAN_%C4%B0L%C4%B0%C5%9EK%C4%B0LER%C4%B0.

[41] Fahri Türk (2010), “Türkiye Türkmenistan İlişkileri 1990-2010”, Sosyal ve Beşeri Bilimler Dergisi, Sayı: 2, ss. 58-59.

[42] Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, “Türkiye-Türkmenistan Siyasi İlişkileri”, Erişim Tarihi: 10.05.2020, Erişim Adresi: http://www.mfa.gov.tr/turkiye-turkmenistan-siyasi-iliskileri.tr.mfa.

[43] Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı (2014), “Türkiye-Türkmenistan İlişkileri, Kazandığı İvmeyle Örnek ve Özel Bir Seviyeye Ulaştı”, Kasım 2014, Erişim Tarihi: 10.05.2020, Erişim Adresi: https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/1485/turkiye-turkmenistan-iliskileri-kazandigi-ivmeyle-ornek-ve-ozel-bir-seviyeye-ulasti.

[44] Saltuk Buğra Bozkurt (2014), “Türkiye-Türkmenistan İlişkilerine Giriş”, Uluslararası Politika Akademisi, Nisan 2016, Erişim Tarihi: 10.05.2020, Erişim Adresi: http://politikaakademisi.org/2014/04/14/turkiye-turkmenistan-iliskilerine-giris/.

[45] Hülya Kayalı (2018), “Türkiye-Türkmenistan Ticari İlişkileri (1992- 2014)”, Marmara Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı: 5, s. 164.

[46] Türkiye Cumhuriyeti Ticaret Bakanlığı (2019), “Türkiye İle Ticaret”, Nisan 2019, Erişim Tarihi: 10.05.2020, Erişim Adresi: https://ticaret.gov.tr/yurtdisi-teskilati/orta-asya/turkmenistan/ulke-profili/turkiye-ile-ticaret.

[47] Okan Üniversitesi, “Türkmenistan”, Avrasya Uygulama ve Araştırma Merkezi, Erişim Tarihi: 10.05.2020, Erişim Adresi: https://www.okan.edu.tr/avrasyamerkezi/sayfa/964/turkmenistan/.

[48] DEİK (2012), “ Türkiye-Türkmenistan Ticari ve Ekonomik İlişkileri”, Ocak 2012 Türk-Türkmen İş Konseyi, Mart 2012, Erişim Tarihi: 10.05.2020, Erişim Adresi: https://www.deik.org.tr/uploads/turkmenistan-ulke-bulteni.pdf.

[49] Meltem Keskin Köylü (2018), “Türkiye İle Türkmenistan Arasındaki Ticari İlişkiler ve Finansal İşbirliğine Yönelik Bir Değerlendirme”, Ulusal Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 19, ss. 419-420.

[50] Beytullah Yılmaz, Vepa Gylchmyradov, “Geçmişten Günümüze Türkiye Türkmenistan İlişkileri” Erişim Tarihi: 11.05.2020, Erişim Adresi: https://www.academia.edu/34761545/GE%C3%87M%C4%B0%C5%9ETEN_G%C3%9CN%C3%9CM%C3%9CZE_T%C3%9CRK%C4%B0YE-T%C3%9CRKMEN%C4%B0STAN_%C4%B0L%C4%B0%C5%9EK%C4%B0LER%C4%B0.

[51] İnsamer, “Kırgızistan”, Erişim Tarihi: 13.05.2020, Erişim Adresi: https://insamer.com/tr/kirgizistan_904.html.

[52] Sabah, “Kırgızistan Tarihi Hakkında Kırgızistan Siyasi, Kültürel Tarihi”, Erişim Tarihi: 13.05.2020, Erişim Adresi: https://www.sabah.com.tr/sozluk/cografya/kirgizistan-tarihi-hakkinda-kirgizistan-siyasi-kulturel-tarihi.

[53] AlJazeera (2012), “Ülke Profili: Kırgızistan”, Haziran 2012, Erişim Tarihi: 13.05.2020, Erişim Adresi: http://www.aljazeera.com.tr/ulke-profili/ulke-profili-kirgizistan.

[54] Aynur Coşkun, “Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrasya Ülkeleri İle Olan Diplomatik İlişkileri”, Bilig, Sayı: 2, ss. 24-25.

[55] Muzaffer Ercan Yılmaz (2018), “Soğuk Savaşın Ardından Türkiye-Eski Sovyet Türk Cumhuriyetleri İlişkileri”, III. Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi, ss. 387-388.

[56] Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, “Türkiye-Kırgızistan Siyasi İlişkileri”, Erişim Tarihi: 13.05.2020, Erişim Adresi: http://www.mfa.gov.tr/turkiye-kirgizistan-cumhuriyeti-siyasi-iliskileri.tr.mfa.

[57] Sabir Askarov (2011), “Türkiye-Kırgızistan İlişkileri”, Turan Stratejik Araştırmalar Merkezi, Ağustos 2011, Erişim Tarihi: 13.05.2020, Erişim Adresi: http://www.turansam.org/makale.php?id=3311.

[58] Muzaffer Ercan Yılmaz, a.g.e, s. 388.

[59] Selim İnançlı, Ali Konak, Zuura Ashimova (2015), “Türkiye-Kırgızistan Ekonomik İlişkilerinin Dış Ticaret Üzerine Yapısal ve Sektörel Olarak Yansımaları”, Kastamonu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Sayı: 8 s.1 15.

[60] Semih Çetin, Burak Sertkaya (2011), “Kırgızistan İle Türkiye Arasındaki İlişkilerin Ekonomik ve Ticari Açıdan İncelenmesi”, International Conference On Eurasian Economies 2011, ss. 63-64.

[61] ORASAM (2019), “ Türkiye ve Kırgızistan’dan Yeni Yatırım Atağı”, Orta Asya Araştırmaları Merkezi, Kasım 2019, Erişim Tarihi: 14.05.2020, Erişim Adresi: htttp://orasam.manas.edu.kg/index.php/tr/kirgizistan/2509-T-Rkiye-Ve-Kirgizistan-Dan-Yeni-Yatirim-Ata-İ.

[62] S. Rıdvan Karluk (2011), “Küresel Krizin Kırgızistan Ekonomisine Etkisi ve Türkiye Kırgızistan Ekonomik İlişkilerindeki Gelişmeler”, International Conference On Eurasian Economies 2011, s. 53.

[63] Nargiz Azizova (2004), “Ekonomik Kalkınma, Kırgız Cumhuriyeti Ekonomisi ve Kırgızistan-Türkiye Arasındaki Ekonomik İlişkiler”, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, s. 81.

[64] Haivat Normatov (2004), “Kırgızistan’da Türk Yatırımcılarının Karşılaştıkları Sorunlar ve Çözüm Yolları”, İŞ, GÜÇ Endüstri İlişkileri ve İnsan Kaynakları Dergisi, Sayı: 1.

[65] Zurııa Bolotbek Kyzy (2019), “Türk İş Adamlarının Kırgızistan’a Yönelik Doğrudan Yatırım Perspektifleri”, Kastamonu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, ss. 59-60.

[66] Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı (2019), “Türkiye İle Ticaret”, Eylül 2019, Erişim Tarihi: 14.05.2020, Erişim Adresi: https://ticaret.gov.tr/yurtdisi-teskilati/orta-asya/kirgizistan/ulke-profili/turkiye-ile-ticaret.

[67] Kadir Ağgün, “Türkiye-Kırgızistan Eğitim, Bilim Ve Kültürel İlişkileri”, Erişim Tarihi: 14.05.2020, Erişim Adresi: https://www.academia.edu/41470185/K%C4%B1rg%C4%B1zistan_Tarih-Toplum-Ekonomi-Siyaset.

[68] Türkiye Cumhuriyeti Ticaret Bakanlığı (2020), “Tacikistan Ülke Profili Genel Bilgiler”, Şubat 2020, Erişim Tarihi: 14.05.2020, Erişim Adresi: https://ticaret.gov.tr/yurtdisi-teskilati/orta-asya/tacikistan/ulke-profili/genel-bilgiler.

[69] Süer Eker (2011), “Orta Asya’nın İrani Halkı Tacikler ve Bağımsızlığının 20. Yılında Tacikistan”, Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı: 15, s. 351.

[70] Okan Üniversitesi, “Tacikistan”, Avrasya Uygulama Ve Araştırma Merkezi, Erişim Tarihi: 14.05.2020, Erişim Adresi: https://www.okan.edu.tr/avrasyamerkezi/sayfa/963/tacikistan/.

[71] Mahmut Karael (2018), “Tacikistan’ın Coğrafi, Ekonomik ve Demografik Yapısı”, Strateji Düşünce ve Analiz Merkezi, Mart 2018, Erişim Tarihi: 14.05.2020, Erişim Adresi: http://sdam.org.tr/haber/152-tacikistandaki-islami-hareketler/.

[72] İlknur Ekenci, a.g.e, s. 25.

[73] Pınar Akçalı (2005), “Bağımsızlıktan Günümüze Türkiye-Tacikistan İlişkileri”, Uluslararası İlişkiler Akademik Dergi, Sayı: 5, ss. 148-151.

[74] Tülin Avcu (2014), “Unutulan Bir Ülke: Tacikistan”, Uluslararası Politika Akademisi, Haziran 2014, Erişim Tarihi: 15.05.2020, Erişim Adresi: http://politikaakademisi.org/2014/06/02/tacikistan-turkiye-iliskileri/.

[75] Tacikistan Cumhuriyeti Ankara Büyükelçiliği (2017), “Tacikistan Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti’nin İlişkiler ve İşbirliği”, Eylül 2017, Erişim Tarihi: 15.05.2020, Erişim Adresi: http://www.tajembankara.org/index.php/ru/tacikistan-ve-t-rkiye/li-kiler-ve-i-birli-i/genel-bilgi.

[76] Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, “Türkiye-Tacikistan Siyasi İlişkileri”, Erişim Tarihi: 15.05.2020, Erişim Adresi: http://www.mfa.gov.tr/turkiye-tacikistan-siyasi-iliskileri.tr.mfa.

[77] Devlet Planlama Teşkilatı (2000), “Türkiye İle Türk Cumhuriyetleri ve Bölge Ülkeleri İlişkileri Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Erişim Tarihi: 15.05.2020, Erişim Adresi: http://www.sbb.gov.tr/wp-content/uploads/2018/11/08_TurkiyeileTurkCumhuriyetliriveBolgeUlkeleri.pdf.

[78] Remzi Bulut (2018), “Tacikistan Cumhuriyeti Ve Ekonomisi”, Göller Bölgesi Aylık Hakemli Ekonomi ve Kültür Dergisi Ayrıntı, Sayı: 61, s. 67.

[79] Orhan Çoban, Ayşe Çoban, Emomjafar Ashurov(2019), “Tacikistan Ekonomisinin İktisadi Analizi ve Tacikistan-Türkiye İlişkileri”, International Congress On Afro – Eurasian Research V, Erişim Tarihi: 16.05.2020, ErişimAdresi: https://www.researchgate.net/publication/341164635_TACIKISTAN_EKONOMISININ_IKTISADI_ANALIZI_VE_TACIKISTANTURKIYE_ILISKILERI_ECONOMIC_ANALYSIS_OF_TACIKISTAN_ECONOMICS_AND_TAJIKISTAN-TURKEY_RELATIONS.

[80] Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, “Tacikistan’ın Ekonomisi”, Erişim Tarihi: 16.05.2020, Erişim Adresi: http://www.mfa.gov.tr/tacikistan-ekonomisi.tr.mfa

[81] DEİK (2012), “Tacikistan Ülke Bülteni”, Mart 2012, Erişim Tarihi:16.05.200, Erişim Adresi: https://www.deik.org.tr/uploads/tacikistan-bulteni.pdf.

[82] Türkiye Cumhuriyeti Duşanbe Büyükelçiliği (2019), “Türkiye-Tacikistan Ekonomik ve Ticari İlişkileri”, Ocak 2019, Erişim Tarihi: 16.05.2020, Erişim Adresi: http://dusanbe.be.mfa.gov.tr/Mission/ShowInfoNote/353597.

[83] Necati İyikan (2011), Orta Asya-Güney Kafkasya Siyasi Gelişmeler 1991-2010, İstanbul Hiperlink Yayınları, s. 366.

[84] Fahri Türk (2017), “Tacikistan’da Dış Güçler: Rusya, Çin, Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği, İran ve Türkiye”, Elektronik Siyaset Bilimi Araştırmaları Dergisi, Sayı: 2, s. 95.

[85] Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, “Duşanbe Büyükelçiliği Kültürel Etkinlikleri”, Erişim Tarihi: 16.05.2020, Erişim Adresi: http://www.mfa.gov.tr/dusanbe_be_kulturel_etkinlikleri.tr.mfa.

[86] İnsamer, “Güney Kore”, Erişim Tarihi: 16.05.2020, Erişim Adresi: https://insamer.com/tr/guney-kore-_1931.html.

[87] MuratEliçalışkan, “Güney Kore”, Erişim Tarihi: 16.05.2020, Erişim Adresi: http://www.cografya.gen.tr/siyasi/devletler/guney-kore.htm.

[88] Anadolu Ajansı (2017), “Güney Kore”, Eylül 2017, Erişim Tarihi: 16.05.2020, Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/ulke-profilleri/guney-kore/901512.

[89] Remzi Bulut (2020), “Güney Kore”, Göller Bölgesi Aylık Ekonomi ve Kültür Dergisi Ayrıntı, Sayı: 85, s. 66.

[90] Sedat Laçiner, Hacali Necefoğlu, Hasan Selim Özertem,  Türk Dış Politikası Uluslararası III. Türk Dış Politikası Sempozyumu Tebliğleri, Usak Yayınları, Ankara 2009, ss. 177-180.

[91] Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, “Türkiye-Güney Kore Siyasi İlişkileri”, Erişim Tarihi: 17.05.2020, Erişim Adresi: http://www.mfa.gov.tr/turkiye-guney-kore-siyasi-iliskileri.tr.mfa.

[92] Sputnik Türkiye (2018), “Türkiye-Güney Kore Arasında 4 Anlaşma”, Mayıs 2018, Erişim Tarihi: 16.05.2020, Erişim Adresi: https://tr.sputniknews.com/ekonomi/201805021033268125-turkiye-guney-kore-erdogan-anlasma/.

[93] DEİK (2011), “Kore Cumhuriyeti Ülke Bülteni”, Aralık 2011, Erişim Tarihi: 17.05.2020, Erişim Adresi: http://www.amiralfair.com/documents/Guney_Kore_Ulke_Bulteni.pdf.

[94] Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM), “Güney Kore Hedef Pazar Ülke Analizi”, Erişim Tarihi: 17.05.2020, ErişimAdresi: https://www.tim.org.tr/files/downloads/Analiz_Rapor/G%C3%BCney%20Kore%20Hedef%20Pazar%20%C3%9Clke%20Analizi.pdf.

[95] TETSİAD, “ Güney Kore Ülke Bülteni”, Erişim Tarihi: 17.05.2020, Erişim Adresi: https://www.tetsiad.org/files/raporlar/guneykore.pdf.

[96] Türkiye Cumhuriyeti Ticaret Bakanlığı (2018), “Serbest Ticaret Anlaşması”, Eylül 2018, Erişim Tarihi: 17.05.2020, Erişim Adresi: https://ticaret.gov.tr/yurtdisi-teskilati/dogu-asya/guney-kore-cumhuriyeti/ikili-anlasmalar/serbest-ticaret-anlasmasi.

[97] Adalet Büşra Özen (2016), “Güney Kore AB-STA Anlaşmasının Türk Hazır Giyim Sektörü Üzerine Yansımaları”, İstanbul Ticaret Üniversitesi Dış Ticaret Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, s. 21.

[98] DEİK (2011), “Kore Cumhuriyeti Ülke Bülteni”, Aralık 2011 Erişim Tarihi: 17.05.2020, Erişim Adresi: http://www.amiralfair.com/documents/Guney_Kore_Ulke_Bulteni.pdf.

[99] Jooah Mo (2019), “Ulusları Markalaştırmak: Geç Kapitalizm Çağında Güney Kore Örneği”, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, ss. 59-63, 122-128.

[100] Murat Eliçalışkan, “Japonya ”, Erişim Tarihi:  17.05.2020, Erişim Adresi: http://www.cografya.gen.tr/siyasi/devletler/ozbekistan.htm.

[101] Ozan Örmeci (2014), “ Siyasal Sistemler: Japonya”, Uluslararası Politika Akademisi, Aralık 2014, Erişim Tarihi: 17.05.2020, Erişim Adresi: http://politikaakademisi.org/2014/12/01/Siyasal-Sistemler-Japonya/.

[102] Anadolu Ajansı (2017), “Japonya”, Eylül 2017, Erişim Tarihi: 17.05.2020, Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/ulke-profilleri/japonya/901514.

[103] Doğan Sofracıoğlu (2010), Konniçiva Japonya Zor Değil, İstanbul: Cinius Yayınları, s. 288.

[104] Milliyet (2014), “Japonya Açıklarında Batan Ertuğrul Fırkateyni Film Oluyor”, Aralık 2014, Erişim Tarihi: 17.05.2020, Erişim Adresi: https://www.milliyet.com.tr/yerel-haberler/trabzon/japonya-aciklarinda-batan-ertugrul-firkateyni-film-oluyor-10502151.

[105] Sinan Levent (2009), “Cumhuriyet Gazetesine Göre II. Dünya Savaşı Öncesi Türk Basınında Japonya”, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, s. 60.

[106] Hülya Gören (2015), “Türkiye’nin Doğu Asya Politikasında Güney Kore ve Japonya’nın Önemi”, Adnan Menderes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, ss. 48-54.

[107] Hüseyin Ergun (2007), “Japonya’nın Güvenlik Stratejileri, Dış Politika Araçları ve Değişim”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, s. 65.

[108] Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, “Türkiye-Japonya Siyasi İlişkileri”, Erişim Tarihi: 17.05.2020, Erişim Adresi: http://www.mfa.gov.tr/turkiye-japonya-siyasi-iliskileri.tr.mfa.

[109] Nasrettin Güneş (2019), “Türkiye’nin Uzak Doğu Ülkeleri İle Ekonomik ve Ticari İlişkileri”, Ağustos 2019, İlim ve Medeniyet, Erişim Tarihi: 18.05.2020, Erişim Adresi: https://www.ilimvemedeniyet.com/turkiyenin-uzak-dogu-ulkeleri-ile-ekonomik-ve-ticari-iliskileri.html.

[110] Ş. Mustafa Ersungur, E. Demet Ekinci (2015), “Türkiye Ve Doğu Asya Ülkeleri Arasındaki Dış Ticaret İlişkileri: Girdi – Çıktı Yöntemi İle Bir Analiz”, İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Sayı: 4, s. 725.

[111] Kocaeli Ticaret Odası (2020), “ Japonya Ülke Raporu”, Mart 2020, Erişim Tarihi: 18.05.2020, Erişim Adresi: http://koto.org.tr/images/upload/94e4c7b33111f6b033148a3e860af3d4.pdf.

[112] Tarkan Deniz (2012), “ Türkiye’nin Uzak Doğu Ülkeleri (Çin, Hong Kong, Japonya, Güney Kore) ile Ticari ve Ekonomik İlişkileri”, Uluslararası Politika Akademisi, Nisan 2012, Erişim Tarihi: 18.05.2020, Erişim Adresi: http://politikaakademisi.org/2012/04/06/turkiyenin-uzak-dogu-ulkeleri-cin-hong-kong-japonya-guney-kore-ile-ticari-ve-ekonomik-iliskileri/.

[113] Dünya Türk İş Konseyi (DTİK), “Türkiye-Japonya Ticari ve Ekonomik İlişkileri”, Erişim Tarihi: 18.05.2020, Erişim Adresi: http://www.dtik.org.tr/DC/Editor/File/Raporlar/T%C3%BCrkiye-%20Japonya%20Ticari%20ve%20Ekonomik%20%C4%B0li%C5%9Fkileri.pdf.

[114] Remzi Bulut (2019), “Japonya Ve Ekonomisi”, Göller Bölgesi Aylık Hakemli Ekonomi ve Kültür Dergisi Ayrıntı, Sayı: 78, s. 24.

[115] Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, “Japonya’nın Ekonomisi”, Erişim Tarihi: 18.05.2020, Erişim Adresi: http://www.mfa.gov.tr/japonya_ekonomisi.tr.mfa.

[116] Recep Kankal, “Uzakdoğu’dan Türkiye’ye Uzanan Dostluk Japonya”, Tr Dergisi, Erişim Tarihi:  18.05.2020, Erişim Adresi: http://trdergisi.com/uzakdogudan-turkiyeye-uzanan-dostluk-japonya/.

[117] Türkiye Cumhuriyeti Tokyo Büyükelçiliği (2017), “Ertuğrul Fırkateyni”, Temmuz 2017, Erişim Tarihi: 18.05.2020, Erişim Adresi: http://tokyo.be.mfa.gov.tr/Mission/ShowInfoNote/133573.

[118] İnsamer, “Çin”, Erişim Tarihi: 18.05.2020, Erişim Adresi: https://insamer.com/tr/cin-_922.htm.

[119] Murat Eliçalışkan, “Çin”,  Erişim Tarihi:  18.05.2020, Erişim Adresi: http://www.cografya.gen.tr/siyasi/devletler/ozbekistan.htm.

[120] Türkiye Cumhuriyeti Ticaret Bakanlığı (2020), “Çin Halk Cumhuriyeti Ülke Profili”, Nisan 2020, Erişim Tarihi: 18.05.2020, Erişim Adresi: https://ticaret.gov.tr/yurtdisi-teskilati/dogu-asya/cin-halk-cumhuriyeti/ulke-profili/genel-bilgiler.

[121] Sedat Laçiner, Hacali Necefoğlu, Hasan Selim Özertem, a.g.e, ss. 168-170.

[122] Selçuk Çolakoğlu (2012), “Türkiye-Çin İlişkileri:Tek Taraflı Aşk Mı?”, Ortadoğu Analiz, Sayı: 45, ss. 62-63.

[123]  Sedat Laçiner, Hacali Necefoğlu, Hasan Selim Özertem, a.g.e, s. 171.

[124] Zekeriyya Akdağ (2019), “Türkiye-Çin İlişkilerinin Tarihsel Gelişimi”, Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 1, ss. 48-49.

[125] Ankara Strateji Enstitüsü (2012), “Türkiye-Çin İlişkileri”, Şubat 2012, Erişim Tarihi: 18.05.2020, Erişim Adresi: https://www.akademiye.org/ug/wp-content/uploads/2013/05/T%C3%9CRK%C4%B0YE-%C3%87%C4%B0N-%C4%B0L%C4%B0%C5%9EK%C4%B0LER%C4%B0.pdf.

[126] Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, “Türkiye-Çin Halk Cumhuriyeti Siyasi İlişkileri”, Erişim Tarihi: 18.05.2020, Erişim Adresi: http://www.mfa.gov.tr/turkiye-cin-halk-cumhuriyeti-siyasi-iliskileri.tr.mfa.

[127] Seçil Yiğin (2009), “Çin Ekonomisi Ve Dış Ticaret İlişkileri”, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, s. 78.

[128] Altay Atlı, Sadık Günay (2014), “ Küreselleşme Sürecinde Türkiye-Çin Ekonomik İlişkileri”, SETA, Sayı: 96, s. 20.

[129] DEİK (2014), “Çin Ülke Bülteni”, Ocak 2014, Türk-Çin İş Konseyi, Erişim Tarihi:19.05.2020, Erişim Adresi: https://www.deik.org.tr/uploads/cin-ulke-bulteni-2014.pdf.

[130] Anadolu Ajansı (2020), “Türkiye ile Çin Arasında 5 Yılda 126 Milyar Dolarlık Ticaret Yapıldı”, Şubat 2020, Erişim Tarihi: 19.05.2020, Erişim Tarihi: https://www.aa.com.tr/tr/ekonomi/turkiye-ile-cin-arasinda-5-yilda-126-milyar-dolarlik-ticaret-yapildi/1749455.

[131] DEİK (2014), “Çin Ülke Bülteni”, Ocak 2014, Türk-Çin İş Konseyi, Erişim Tarihi: 19.05.2020, Erişim Adresi: https://www.deik.org.tr/uploads/cin-ulke-bulteni-2014.pdf.

[132] Kaan Akçil (2008), “Çin Ekonomisi ve Türkiye İle Çin’in Ekonomik İlişkilerinin Türkiye Ekonomisi Üzerindeki Etkileri”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, s. 72.

[133] Süleyman Şensoy (2016), “Bir Kuşak Bir Yol Çin Türkiye ve Dünya”, Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi, Ocak 2016, Erişim Tarihi: 19.05.2020, Erişim Adresi: https://tasam.org/Tr-TR/Icerik/25699/Bir_Kusak_Bir_Yol_Cin_Turkiye_Ve_Dunya.

[134] Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, “Türkiye-Çin Halk Cumhuriyeti Ekonomik İlişkileri”, Erişim Tarihi: 19.05.2020, Erişim Adresi: http://www.mfa.gov.tr/turkiye-cin-halk-cumhuriyeti-ekonomik-iliskileri.tr.mfa

[135] Eskişehir Ticaret Odası, “Çin Ülke Bülteni”, Erişim Tarihi: 19.05.2020, Erişim Adresi: http://www.etonet.org.tr/uploads/cin.pdf.

[136] Mevlüdiye Şimşek (2006), “Değişen Dünya Koşullarında Çin Halk Cumhuriyeti ve Dış Ticaret Bakımından Türkiye-Çin Arasında Yaşanan Sorunlar Ve Çözüm Önerileri”, Erciyes Üniversitesi İdari Fakültesi Dergisi, Sayı: 26, s. 18.

[137] Huang Weimin, “Çin-Türk İlişkilerinin Analizi Ve Kısa Bir Değerlendirme”, Erişim Tarihi: 22.05.2020, Erişim Adresi: https://www.academia.edu/2038943/_%C3%87%C4%B0N-T%C3%9CRK_%C4%B0L%C4%B0%C5%9EK%C4%B0LER%C4%B0N%C4%B0N_ANAL%C4%B0Z%C4%B0_VE_KISA_B%C4%B0R_DE%C4%9EERLEND%C4%B0RME_HUANG_WEIMIN.

[138] Okan Üniversitesi, “Rusya”, Avrasya Uygulama ve Araştırma Merkezi, Erişim Tarihi: 22.05.2020, Erişim Adresi: https://www.okan.edu.tr/avrasyamerkezi/sayfa/962/rusya/.

[139] Moskova Notları (2016), “Rusya Federasyonu – Ülke Coğrafyası”, Ağustos 2016, Erişim Tarihi: 22.05.2020, Erişim Adresi: http://moskovanotlari.blogspot.com/2016/08/rusya-federasyonu-ulke-cografyas.html.

[140] Eskişehir Ticaret Odası, “Rusya Federasyonu Ülke Bülteni”, Erişim Tarihi:22.05.2020, Erişim Adresi: http://www.etonet.org.tr/uploads/rusya.pdf.

[141] Anadolu Ajansı (2017), “Rusya”, Eylül 2017, Erişim Tarihi:22.05.2020, Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/ulke-profilleri/rusya/902427.

[142] Rüstemova Yaqube (2017), “Türkiye Rusya İlişkileri Ekseninde Suriye Krizi”, Azerbaycan Devlet İktisat Üniversitesi Türk Dünyası İşletme Fakültesi, Yüksek Lisans Tezi, ss. 4-8.

[143] Rüstemova Yaqube, a.g.e, ss. 18-20.

[144] Evren Balta, Behlül Özkan (2016), “Türkiye-Rusya İlişkilerine ‘Tarih’ İle Bakmak”, Boğaziçi Üniversitesi- TÜSİAD Dış Politika Forumu Araştırma Raporu, Erişim Tarihi:22.05.2020, Erişim Adresi: http://www.dispolitikaforumu.com/wp-content/uploads/2016/11/TR-Ru-iliskilerine-TarihleBakmak.pdf.

[145] Ece Göksedef (2016), “ Putin Dönemi Türk-Rus İlişkileri”, AlJazeera Turk, Ağustos 2016, Erişim Tarihi: 22.05.2020, Erişim Adresi: http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/putin-donemi-turk-rus-iliskileri.

[146] Hüseyin Yeltin, Kübra Işık (2017), “Rekabetten İşbirliğine Giden Süreçte Türkiye-Rusya İlişkilerinde Bir Test: Suriye Krizi”, Uluslararası Politik Araştırmalar Dergisi, Sayı: 3, ss. 46-47.

[147] Semih Güven (2020), “Türk-Rus İlişkileri Neden Önemli”, Medya Günlüğü, Mayıs 2020, Erişim Tarihi:22.05.2020, Erişim Adresi: http://medyagunlugu.com/haber/turk-rus-iliskileri-neden-onemli-47123.

[148] Semanur Soyyiğit, Kıymet Yavuzaslan (2019), “Türkiye Ve Rusya Arasındaki Ticari İlişkilerin Kompleks Ağ Yaklaşımı İle Sektör Bazlı Analizi”, Iğdır Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 18, s. 404.

[149] Erdinç Tokgöz (2011), “Dünden Bugüne Türkiye-Rusya Ekonomik İlişkilerinde Üç Büyük Dönem”, Ufuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı: 1, s. 11.

[150] Mehmet Arslan (2013), Türkiye’nin Rusya İle Ekonomik İlişkileri ve Bu İlişkilerin Rusya Federasyonunda Yaşayan Türk Dilli Halklara Yansıması”, Coğrafya Dergisi, Sayı: 26, ss. 53-54.

[151] Emincan Yüksel (2020), “Türkiye-Rusya Ekonomik İlişkileri”, Doğruluk Payı, Şubat 2020, Erişim Tarihi: 22.05.2020, Erişim Adresi: https://www.dogrulukpayi.com/bulten/turkiye-rusya-ekonomik-iliskileri.

[152] Mehmet Arslan, a.g.e, s. 58.

[153] Evren Balta, “Fırtınalı Diplomasi: Türkiye-Rusya İlişkileri”, Erişim Tarihi: 22.05.2020, Erişim Adresi: http://www.tuses.org.tr/userfiles/files/Turkiye%20ve%20Rusya%20Evren%20Balta%20pdf.pdf.

[154] Mehmet Duman, Nigar Samadov (2003), “Türkiye İle Rusya Federasyonu Arasındaki İktisadi ve Ticari İlişkilerin Yapısı Üzerine Bir İnceleme”, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı: 6, s. 45.

[155] Özge Özdemir (2020), “Türkiye Ekonomisi Açısından Rusya ile Ticari İlişkiler Ne Kadar Önemli”, BBC Türkçe, Şubat 2010, Erişim Tarihi: 22.05.2020, Erişim Adresi: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-51385834.

[156] Türkiye Cumhuriyeti Moskova Büyükelçiliği (2019), “Türkiye-Rusya Ekonomik İlişkileri”, Ocak 2019, Erişim Tarihi: 22.05.2020, Erişim Adresi: http://moskova.be.mfa.gov.tr/Mission/ShowInfoNote/219659.

[157] Soli Özel, Belkıs Gökçe Uçar (2019), “Türkiye-Rusya İlişkilerinin Ekonomik Boyutu”, Ekonomi ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi, Temmuz 2019, Erişim Tarihi: 23.05.2020, Erişim Adresi: https://edam.org.tr/wp-content/uploads/2019/08/soli-gokce-the-economy-Chrest-Rusya-TR-1.pdf.

[158] Emincan Yüksel (2020), “ Türkiye-Rusya Ekonomik İlişkileri”, Doğruluk Payı, Şubat 2020, Erişim Tarihi:23.05.2020, Erişim Adresi: https://www.dogrulukpayi.com/bulten/turkiye-rusya-ekonomik-iliskileri.

[159] Ali Başaran (2015), “Siyasi İlişkiler – Kültürel İlişkiler Etkileşimi: Türk- Rus İlişkileri Örneği”, T.C Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı, ss. 120-121.

[160] Habibe Özdal, Hasan Selim Özertem, Kerim Has, M. Turgut Demirtepe (2013), “Türkiye-Rusya İlişkileri: Rekabetten Çok Yönlü İşbirliğine”, s. 69.

[161] Mehmet Çağatay Güler, “Türkiye-Rusya İlişkileri”, Erişim Tarihi: 23.05.2020, Erişim Adresi: https://www.researchgate.net/publication/338987886_TURKIYE-RUSYA_ILISKILERI.

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.