Radikal bir geçmişten gelmesine karşın, geçtiğimiz yıl sonunda Suriye’de başarıyla gerçekleştirilen geçiş süreci sonunda bu ülkenin Devlet Başkanı durumuna gelen Ahmed Şara’nın diplomatik temasları, hem Suriye’nin 2011’den beri içerisine düşmüş olduğu kriz ortamı, hem de Şara’nın kişiliği nedeniyle ilgi görmeye devam ediyor. Nitekim Şara’nın 8 Mayıs 2025 tarihinde yaptığı Fransa ziyareti -ki kendisinin ilk Avrupa ziyareti olmuştur- ve bu ülkenin Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’la yaptığı görüşme de bu bağlamda dikkat çeken bir gelişme olarak uluslararası basında yer buldu.
Görüşme sonrasında, Şara, yeni Suriye’nin inşası konusunda barışa, adalete ve uluslararası iş birliğine olan bağlılıklarını ifade edip, çabaları nedeniyle Fransa’ya teşekkür ederken, Macron da Fransa’nın Esad rejimi sonrasında bağımsız ve egemen Suriye’nin demokratik rejime geçişine destek vererek, hem bu ülkede, hem de bölgedeki istikrarın korunmasına katkı sağlayacağını açıkladı. Açıklamalarda dikkat çeken bir husus, Şara’nın yeni Suriye’nin inşası için “çimentodan ziyade güvene ihtiyaç duyulduğunu” belirtmesi, Macron’un da etnik köken, dini görüş, mezhep ve ideolojileri ne olursa olsun yeni rejimin tüm Suriyelilere “eşit yurttaşlık temelinde eşit şekilde davranması” gerektiğini söylemesi oldu. Macron’un bir diğer dikkat çekici ifadesi ise, “komşu ülkelerin toprak bütünlüğünün ihlal edilerek güvenlik sağlanamayacağını” söylemesi oldu. Bu sözler, Türk basınında İsrail’e yönelik bir eleştiri olarak algılandı. Ayrıca Macron’un Suriye’ye yönelik yaptırımların kademeli olarak kaldırılacağını açıklaması ve ABD’yi de bu yönde adımlar atmaya teşvik eden bir çağrıda bulunması, bu ülkenin ekonomik olarak toparlanması hususunda önemli bir gelişme olarak not edilmelidir.
Nevvaf Selam-Ahmed Şara
Hatırlanacak olursa, Şara’nın Paris ziyareti öncesinde tarihsel olarak Fransa’nın etkili olduğu bir diğer Ortadoğu devleti olan Lübnan ile Suriye arasında da diplomatik bir hareketlilik yaşanmış ve Lübnan Başbakanı Nevvaf Selam, 14 Nisan’da başkent Şam’da Ahmed Şara’yı ziyaret etmişti. Selam, ziyaret kapsamında “ikili ilişkilerde yeni bir sayfa“tan söz ederken, Şara da tarihsel olarak sorunlar yaşayan iki devletin ilişkilerinin geliştirilmesine referans yapmıştı. Bu anlamda, Fransa’nın kısmen kültürel, siyasi ve ekonomik etkilerini koruduğu bu iki ülke arasında ve bölgede istikrarın sağlanması hususunda Cumhurbaşkanı Macron’un inisiyatifiyle bazı girişimlerde bulunduğu ve Avrupa güvenliğini de kayıt dışı göç, radikal İslamcı militanların varlığı ve captagon ticareti gibi bazı konularda doğrudan ilgilendiren konularda harekete geçtiği düşünülebilir. Bu bağlamda bölgede etkili olan diğer devletler ise, kuşkusuz, İsrail, Türkiye, ABD, Rusya ve Suudi Arabistan’dır. Önceden bölgenin en etkili devletlerinden olan İran’ın ise, İsrail saldırılarıyla Hizbullah’ın gücünün kırılması nedeniyle bölgedeki etkisi azalmış durumdadır.
Şara’nın ziyareti -geçmişte Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah el Sisi’nin ziyaretine benzer şekilde- Fransa’da bir iç siyaset konusu da olurken, özellikle sağ ve aşırı sağ çevreler (Marine Le Pen ve Laurent Wauquiez gibi isimler) Macron’un radikal İslamcı militan bir geçmişten gelen Ahmed Şara’yı Elize Sarayı’nda kabul etmesini çok sert şekilde eleştirdiler. Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noël Barrot’nun da geçiş hükümetleriyle ilişkiler kurulmasını eleştirdiği ve bunun IŞİD/DEAŞ’a kırmızı halı sermek anlamına geleceğini ifade ettiği düşünüldüğünde, Macron’un bu açılımının yalnızca muhalefette değil, hükümette bile tepkilere neden olduğu düşünülebilir. Kayhan Karaca’nın NTV‘deki haberine göre de, zaten bu nedenle, Macron, Şara ile görüşmesinde aslında oldukça gergindi. Ayrıca, ABD güçlerinin Suriye’den ayrılması durumunda Fransız vatandaşı olan radikal İslamcıların ülkeye dönüşleri konusunda endişeleri olan Fransa, bu yüzden iddialara göre Amerikan askerlerinin ülkedeki varlığının sürmesini istiyor.
Sonuç olarak, Türkiye’nin yakın coğrafyasında yıllardır devam eden bir çatışma sürecinin sonlandırılması ve Suriye’nin yeni bir anayasal düzenle birlik içerisinde uluslararası sistem ve küresel ekonomiye dahil edilmesi, Türkiye, Fransa, İsrail, Suudi Arabistan ve tüm diğer bölge ülkelerinin lehine bir gelişme olacaktır. Bu anlamda, dış müdahalelerin son bulması adına, yeni Suriye rejiminin endişeleri gideren ve Dürziler ve Kürtler gibi grupların talep ettiği öz yönetim modeline belli ölçülerde (yerel yönetim özerkliği) imkân sağlayan bir anayasa ve yönetim pratiği geliştirmesi çok faydalı olacaktır. Zira ancak bu şekilde Suriye yeniden bütünleşebilecek, dış müdahalelerin gerekçeleri ortadan kalkacak ve Suriye ekonomisi toparlanmaya başlayacaktır. 13 yıllık bir iç savaşın ardından ülkede sicili tamamen temiz hiçbir aktörün kalmadığı da düşünülürse, Şara ve SDG gibi güçlerin de yeni Suriye’ye katkı sağlayarak radikal geçmişlerinden sıyrılmaları olası ve dahası faydalı bir gelişme olabilir. Ancak bizce bu sürecin hiç kolay olmayacağı ve iç savaşı tetikleyebilecek gelişmelerin yaşanabileceğini de her daim akılda tutmak ve son derece dikkatli davranmak gerekiyor. Bu nedenle, bölgede Türkiye-Fransa iş birliği bizce çok doğru bir adım olacaktır.
Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ